Sinem Dedetaş: Sektörde olmayan endüstri burada mevcut

Yeşim Yeliz Egeli

Sinem Dedetaş, 1981 Eskişehir doğumlu. İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşa ve Deniz Teknolojisi Bölümü’nden 2004 yılında mezun olduktan sonra yüksek lisansını Gemi İnşa ve Gemi Makinaları Bölümü’nde tamamlarken eş zamanlı iş yaşamına da atılıyor. 

 Kariyer basamaklarını hazmederek çıkarken sektörün çeşitli dallarında ancak hep gemi mühendisliği alanında çalışmayı tercih ediyor. Haliç manzaralı odasında gerçekleşen sohbetimizde, Şehir Hatları vapurlarından birine ilk kez bir kadın ismi verileceğini ilk sizlere müjdeledi biz de dahasını sizler için kaleme aldık

 Sinem Dedetaş Kimdir?

Sinem Dedetaş, mesleki kariyerinde kurucu ortağı olduğu şirketinde onlarca projeyi yaşama geçirmesinin yanı sıra sektörü için çalışmaktan geri durmuyor ve 2014-2016 yılları arasında Gemi Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçilerek ilk kadın başkan olarak görevi başarıyla ifa ediyor. Dedetaş’ın, 5 Ağustos 2019’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Hatları Genel Müdürlüğü’ne atanmasının ardından bu röportajı 6 ay sonra gerçekleştirmek üzere sözleşmiştik.

Geçmişi 1851 yılına dayanan Şehir Hatları’nın yeni Genel Müdürü Sinem Dedetaş, mesleğin içinden yetişmiş zarif ve ilkeli bir insan. Mesleğinin etik değerlerine kökten bağlı, çağın ileri teknolojiye sahip gereksinimlerine hâkim bir meslek erbabı olmasının yanı sıra sahip olduğu bu bilgiyi İstanbulluya sunmada oldukça kararlı.

Ne kadar ciddi olduğunu naif çehresinden eksik olmayan güler yüzü ve dahi her sözcüğünde açan samimiyet saklayamıyor. Açıkçası bu eda bildik ancak çokça özlediğimiz bir yönetici tutumu.

Diğer yandan bizleri bugünlere taşıyan emeğe, tarihi değerlerimize oldukça bağlı. Bu gelenekçi tutumunda vefa duygusu bize göz kırparken yüreğimize de esenlik veriyor. Her köşesi tarih kokan tersanemizi bize gezdirirken sesine yansıyan heyecanında, çizdiği rotayı sunarkenki tavrında bildik yurtseverliği ile içten içe yeniden selamlaşıyoruz.

O metruk tarihi binaların içine girdiğimizde tonlarca ağırlıktaki makinelerle, tezgâhlara bakarken “terkedilmişliği” iliklerinize kadar hissetmek zor değil ancak bu zarif insan bakmak ile görmek arasındaki akilliğini sütunların üzerine incelikle işlenmiş kemeriyeye ya da mimariye de dikkatimizi çekerek, o âtılmış gibi duran makineler için, “Hepsi çalışıyor merak etmeyin hem de bugünkülere taş çıkartacak güçte” derken yıllardır susturulan o nesnelerin sesi oluveriyor.

“Bu Ata mirası bir hazine, niye işletmiyoruz da böyle öksüz bırakıyoruz, eksikleri neymiş ki?” diye sorduğumuzda, inanmayacaksınız ama verdiği cevapla donup kalıyoruz; “Yağlamak gerekiyor.”

İşin içinden gelen bir insan olarak baktığı yerde hepimizden daha bütüncül görüşe sahip besbelli. Sinem Dedetaş’ın bu Tersane’de görev alacağı aklından bile geçmemiş ancak teklif kendisine sunulduğunda eşinin “Kabul edecek misin?” sorusu üzerine; “Elbette kabul edeceğim.” diyerek salisede yanıtlamış. Cansiperane çalışacağına şüphe yok. “Önce sistem kuracağını” belirtmesinden anlaşılıyor ki, yıkılamayacak ciddi bir eser bırakma gayretinde ve de kararlı.

Bu çok yönlü görevinde kendilerini desteklemek, iyi niyetle katkı sunmak da tarihi varlıklarına yürekten bağlı vatanseverlere düşüyor. Yaşayıp ortaya koyacağı eserleri hem tarihi Haliç Tersanemizde hem Şehir Hatları vapurlarımızın çehresinde hem de tüm bu varlıkların işletilmesinde görmek için sabırlıyız.

Şehir Hatları’nı teslim aldığınızda nasıl bir işleyiş mevcuttu, kısaca paylaşabilir misiniz?

 Şehir Hatları’na geldiğimde, 1851 yılından yani Şirket-i Hayriye’den bu yana yürütülen gelişme süreci yerine biraz daha küçülme süreci yaşandığını gördüm. Gemilerin çoğunun, özellikle küçük tipli gemilerin belediyelere verilmiş, şirket bünyesinde yer alan tersane kısmını bilim müzesi haline getirmek için çalışmalar yapılmıştı.

Tersanenin kullanılmaması durumunda hâlihazırda işleyen 28 geminin bakım ve onarım çalışmaları için özel sektörün bulunduğu; Tuzla’ya, Yalova’ya götürülmesi gerekir. Gemilerinizin bakımını, tamirini kendi bünyenizde yapmak dururken, başka tersanelere gitmesi demek bir bakıma yeni maliyetler demektir. Toplu deniz yolu ulaşımı zaten sürekli sübvanse edilen bir alan. Mevcut maliyetlerin üzerine bir de gemilerin bakım onarım maliyetleri eklenirse ticari anlamda çok sürdürülebilir olamazsınız ve kısa bir süre sonra kapatma noktasına gelirsiniz. Şehir Hatları’nın sembol değeri oldukça önemli.

Şehir Hatları demek sadece deniz ulaşımı demek değil. Şirket bünyesinde kuruluşu 1455 yılına uzanan Haliç Tersanesi de var. Haliç Tersanesi’nin Şehir Hatları için önemi nedir? Tersanede ne gibi faaliyetleri sürdürüyorsunuz?

 Haliç Tersanesi’nin tarihi önemi yadsınamaz. Tersane-i Amire üçlüsünde son yaşayan yer burası. 2014-2016 yıllarında TMMOB Gemi Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanlığım sırasında Cami Altı ve Taşkızak Tersaneleri’nin faaliyetini sürdürememesi durumu üzerine sıra Haliç Tersanesi’ne geliyor diye bir dayanışma kurmuştuk. Oda olarak kurumsal destek vermiştik. Tersane’yi aslında o zamandan beri takip ediyordum.

Tersane’nin tarihi de oldukça önemli. Kurulduğu 1455’ten bu yana faaliyete devam etmesi, Cumhuriyet’ten kalan endüstriyel bir mirasının olması, çoklu kültürü ile birlikte zaten yaşaması gereken bir değerimiz. Bununla ilgili üst yönetimle görüşmüştük. Ticari olarak neden burada kalması gerektiğini anlattık.

Çünkü klasikleşmiş olan vapura binip martıya simit atma alışkanlığının arkasındaki işi yolcuların kestirmesi mümkün değil. Ben de işim ve mesleğim olmasa arkadaki büyük organizasyonu ve planlanan büyük bütçeyi bilemezdim. Bizim kesinlikle burada kalmamız gerekiyordu. Burası tarihi bir değer. Dünyanın yaşayan en eski tersanesi.

Hem bu yüzden hem de ticari anlamda buraya ihtiyacımız var. Tersane olmadığı zaman şirket küçülür, bir süre sonra da kapanır. Üst yönetim tersanenin gerekliliğini çok çabuk kavradı. ‘‘Biz buraya hiç gelmedik, bu kadar faal olduğunu bilmiyordum’’ diyen, meslek içinde olduğu halde tersanenin güncel durumundan haberi olmayan çok insan var. Çünkü çok uzun süredir ziyaretçiye kapalıydı. ‘İstanbul Senin Deniz Çalıştayı’nı biraz da halkımızın neyi koruduğumuzu görmesi için düzenledik.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin burada çok fonksiyonlu bir yapı oluşturulması yönünde fikirleri var. Binalarımız tarihi eser.

Güzel bir restorasyon çalışması yaparak ve fonksiyonunu koruyarak tersaneyi üç bölüme ayıracağız. Tersanenin üretim fonksiyonu var, binaların içinde Marshall yardımı ile gelen Tuzla’da bile olmayan 1930’lardan 1940’lardan kalan torna tezgâhları var, sektörde olmayan 15,6 metre uzunluğunda şaft tezgâhı var, 8 metre büküm makinamız var.

Sektörde olmayan endüstri burada mevcut. Tersanenin çalışan kısımları aktif olarak çalışmaya devam edecek, yerinde sergilenen parçaların olduğu başka bir alan ile bir de hiç kullanılmayan parçaların sergilendiği bir müze çalışması planlıyoruz.

1800’lerin başından kalma taş havuzlarımız var ve gemilerimizi hâlâ aynı teknikler ile havuzluyoruz. Bunun sahip olunan bilginin yaşatılmasının yanı sıra ciddi bir turistik değeri var. Denizci insanların oldukça ilgisini çeker. Üretim olan bir tersanede güvenliğin sağlanması oldukça önemli. Kontrollü alanlar yaratılarak bu projeyi hayata geçirmek istiyoruz.

Bakım ve onarım haricinde Tersane’yi daha işlevsel bir hâle getirmeyi düşünüyor musunuz?

Tersaneyi daha işlevsel hale getirmeye başladık. Kıyı Emniyeti’nin iki gemisinin bakım tutum işlerini aldık. Özel sektörden de bizim ihalemizi alan taşımacılar var. Onlara da ‘‘gemilerinizi buraya getirin’’ diyoruz. İşin ekonomisini düşünüyorum.

Bizden ihale alan firmaların, bakımlarını tersanemizde yaparsak Belediye’den çıkacak para da azalacak. İmkânımız geniş. Üç tane havuzumuz var. Toplu ulaşım bir gelir getirmiyor ama sürmesi de gerekiyor. Hem hizmetin iyileşmesi hem de sürdürülebilir olması için çok önemli bir kaynağımız olan üç havuzlu tersanemizin önemini üst yönetime anlattım. Üç havuzu olan, kuru havuzu olan başkaca bir tersane yok. Taş havuz olunca yenileme maliyeti de olmuyor. Taş havuz, çelik yüzer havuz gibi meşakkatli değil. Temizliyorsun, filtrelerini hazırlıyorsun işe devam ediyor.

Buradaki üretimin değerinin bilinmesi gerekiyor. 1943’ten kalma torna tezgâhımız var. Ustası sadece yağlayıp işine devam edebiliyor. 1943’ten beri hiçbir bakım gerektirmeyen bir makinada iş üretmek kadar değerli bir şey olabilir mi?

Tersanemizde hâlihazırda Marangoz (Ahşabiye), Motor ve Gemi Tesviye (MTU), Gemi Elektrik, Kara Elektrik, Makine (Torna, Havuz Tesviye ve Armadör, Şaft ve Pervane), Boru, İnce Sac, İnşa (Tekne), Havuz Tahliye ve Gemi Havuzlama (Dayak) atölyeleri ile itfaiye de aktif olarak çalışmakta.

 İş üretecek olan kalifiye ekibiniz, personeliniz var mı?

 Personel var ama geliştirmemiz gereken bir kısım da var. Bunun üzerine çalışıyoruz. Haliç Tersanesi’nin 80’lerde kapanan bir okulu vardı. Aslında bizim yakın zaman önce konuşmaya başladığımız ‘‘sürdürülebilirlik’’ kavramı ülkemizde o tarihlerde zaten varmış. Burası da bunun canlı bir örneği.

Okuldan mezun olan insanlar burada çalışmışlar. Kendi çalışanını yetiştiren, sanayi ve okul işbirliğinin olduğu bir alan burası. Bu çok değerli. O okuldan mezun olup da halen burada çalışan insanlar var. İş kanunları gereği çalıştıramadıklarımız var, onlar emekli olup taşeron firmalar vasıtasıyla bilgilerini ve tecrübelerini aktarmaya devam ediyorlar. Ancak bu bilgilerin de artık yeni nesle devredilmesi gerekiyor. Biz bunun için de uğraşıyoruz.

Denizcilik liselerinden öğrencilerimiz geliyor. Üniversitelere de kapalıydı burası. İstanbul Teknik Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Pîrî Reis Üniversitesi gibi denizcilik bölümü bulunan bütün okullarla iletişime geçtik. Başvuran öğrencileri aldık. Burada ilk dönem stajlarını tamamladılar. Ama lise tarafından da alıp, ustalarda el verme noktasının üzerinde de duruyoruz. Öğrenciler buraya geldiklerinde atölyelerimizdeki makinalarımızın tüm bakımlarını yapıyorlar, bilgi birikimi bulunan personelden detayları öğreniyorlar.

Tersane Müdürlüğümüzde de bir görev değişikliği yaptık. Yine buradaki okuldan mezun, Tersanemizde çalışan bir meslek üstadımız tersane müdürlüğü yapıyor.

O döngünün eskiden nasıl olduğunu, verimliliğin nasıl sağlandığını ve bunu bugünün şartlarında nasıl tatbik edip yapabileceğimizi bir sistem içinde aktarıyor. Yeni nesil olarak biraz daha dış piyasada neler olup bitiyor takip edip katkı sunuyoruz ama diğer taraftan mesleki geleneğin de yeni nesle aktarılması oldukça önemli. Gemilerimiz yaşlı ama sürdüreceğiz. Gelenekle birlikte iyileştirme yapmaya çalışıyoruz.

Gelenek demişken, yenileyip hizmete soktuğunuz klasik vapurlarımız var. Onlarla ilgili ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? Öğrenciler de yenileme sürecine dâhil oluyorlar mı?

Denizcilik Lisesi’nden bir grup öğrenci öğretmenleriyle birlikte Paşabahçe gemisinin onarımında çalışmak istediklerini söylediler. Sürdürülebilirliğin çok güzel bir örneği.

Gemiyi tanıyan kaptanlardan, tarihçilerden, gazetecilerden oluşan bir danışma kurulu olacak. Tarihine hakim, gemiyi bilen bir ekip ile restorasyon projesine katılmak isteyen yeni bir nesil var. Bu akıllar birleştiği anda buyrun size ‘‘aktarım’’. O vapurun neyi var, neyi yoksa hiç tecrübesi bulunmayan, nostaljisi, anısı bulunmayan bir genç nesle bunlar tamamen aktarılacak ve bir şekilde yaşaması sağlanacak. Duygu, anı, nostalji ne dersek diyelim somut bir şeyin üzerinde buluşacak hepsi.

Barış Manço ve Moda vapurlarımızın yenilemelerini bitirdik. Şu anda rutin bakımları var. Paşabahçe zaten hayalet bir gemi gibi, yoğun bir çalışma gerektirecek. İki senede bitireceğimizin sözünü verdik.

Tarihi Paşabahçe Vapuru

Bir deniz şehri olan İstanbul’un deniz ulaşımı hakkında neler planlıyorsunuz? Kısa ve orta vadede hedefleriniz neler?

 Toplu ulaşım kısmında, Toplu Ulaşım Daire Başkanlığı’nın önderliğinde ilerletiyoruz. Kendi şirketimizi işletiyoruz ama karar verme, hat açma yetkilerinin hepsi Toplu Ulaşım Daire Başkanlığı’nda. Ulaşımdan sorumlu genel sekreterimizin altında ilerleyen bir sürecimiz var.

İETT, Otobüs A.Ş., Metro A.Ş. gibi bütün ulaşım hatları beraber toplantılar düzenliyoruz. Şu an entegrasyon konuşuluyor. Hat açarsak açılan hattın beslenmesi gerekiyor. Kaçımızın evinin önünde iskele var? Buna karşın çoğumuzun evinin önünde otobüs durağı bulunuyor. Bu nedenle kara tarafında gerçekleştireceğimiz düzenlemeler ile insanları iskelelere indirmeyi planlamaktayız. Sonrasında seferlerin belirlenmesi, yolcuların bilgilendirilmesi gibi konularda Şehir Hatları olarak bizim işimiz başlıyor.

Şehir Hatları olarak devasa bir ekibin parçasıyız. Yolcu sayısı, yolcu alışkanlıkları, gelen bildirimler Alo 153’ten Beyaz Masa’dan geliyor, CİMER’den geliyor, dilekçe yazanlar oluyor. Biz bunları topluyoruz, onlarla beraber şirketimizin knowhow’ı ile o ekibi buluşturuyoruz.

Şu an simülasyonlar kuruluyor. ‘‘Kara tarafında ne yaparsak insanları denize taşırız’’ı çalışıyoruz. Bir hat açtığınız zaman bir sürü değişkenleri ve etkileri oluyor. Bu verileri modelliyoruz. Mil bazlı ücretlendirmede uzakta yaşayan insanların gelir seviyesi düşük mü değil mi, onlara faydası mı olacak yoksa zararı mı diye çalışıyoruz.

Bunlar 6 ayda değerlendirilip karar verilecek şeyler değil. Tüm bunları matematik modelleri kurarak çalışıyoruz. Bir hareket yapacaksak bu düzgün, doğru, optimize edilmiş bir şey olsun diye çalışılıyor. Önümüzdeki 6 ayda projelendirmelerimiz tamamlanır ve 6 ay sonra biz yeni hatlarımızla çalışırız diye düşünüyorum.

Alibeyköy tarafından Haliç’e uzanan bir tramvay projesi var, o bitmek üzere. Haliç Bölgesi’ne İBB’nin yoğun bir ilgisi var. Bölgenin biraz daha düzenlenmesi gerekiyor. Tramvay açıldığında ulaşımda ‘dik beslemelere’ ihtiyacımız olacak. Bizim şu anda ‘üçgen beslemelerimiz’ var.

Beylikdüzü’ndeki insanların denizle buluşturulması ve Boğaz’daki dik hatlar planlamalarımız dahilinde. Bunların her birisi hizmet bakış açısıyla yapılabilir. İlk başta kâr amacı güdülmemeli. Çünkü yolcuları ya ucuza taşımalı ya da onlara vakit kazandırmalıyız. Deniz otobüsü mü yapacağız, yoksa arabalı vapurlara mı yöneleceğiz gibi kararlar vermemiz gerekiyor. Gece seferlerine de başladık. İlk olarak Adalar’da başladık. Şimdi de Boğaz’da seferlere başladık. Yolcu sayımız ilk hafta bin civarındaydı şimdi 3 bine çıktı. Deniz ulaşımı karaya kıyasla çok daha ucuz ama doğru planlanması lazım.

Mevcut hatlarımızda yolcu sayısını artırmamız da gerekiyor. Bu nedenle yolculardan geri bildirimler almaya başladık. Anketler yapıyoruz. Çalışmalarımızı bitirip, sistemimizi kurup, simülasyonlar bittikten sonra yolcu hareketlerini öğrenip, entegrasyon çalışmalarımızı ona göre yapmak istiyoruz. Sonrasında yatırım tarafı ve karar verme süreci başlayacak.

Şirket genelindeyse bir Ar-Ge merkezi kurduk. Elektrikli gemi üzerine çalışıyoruz. Dünya bu gemiler üzerine konuşmayı bıraktı ve icraata geçti. Geleceğin nerede olduğu da belli. Dolayısıyla bu yönde çalışmalarımıza başladık. Stratejik planımızı oluşturduk. Belediye de onay verdi.

Daha sonra Bakanlık da bizimle Kalkınma Planı içinde olan Elektrikli Tekne projesini paylaştı. Bizi de Ankara’daki toplantıya davet ettiler. Oradaki toplantıda hattın belirlenmesi ve tekne seçimi konusunda koordinatörlüğü biz aldık. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı böyle bir proje başlatmıştı. Bakanlık tamamen elektrikli bir proje istiyor.

Üsküdar, Eminönü ve Beşiktaş İskelelerini pilot bölgeler olarak düşünüyoruz. Bir yandan da elektrikli gemilerin görüntüsünün nostaljik formda olması yönünde çalışmalarımız da var. Geminin dizaynında, kablolar nerede olacak, baştan yanaşmalı mı olacak gibi teknik olarak bazı sorunları olduğu için üzerinde çalışıyoruz. Elektrikli gemilerin görüntüsüyle ilgili kararı İstanbullular verecekler.

Deniz kültürünü daha geniş kitlelere ulaştırmaya ilişkin çalışmalarınız var mı?

 İBB’nin 8 Temmuz’da başlayacak bir deniz festivali var. 5 gün sürecek. Orada kapsamlı olarak deniz kültürünü yaymak istiyoruz henüz planlama aşamasındayız çok fazla fikir var. Amatör denizcilere, iş adamlarına yönelik projelerimiz var. Festival sonucunda denizcilikle ilgili bir farkındalık yaratmayı, deniz kültürünü daha geniş bir kesime yaymayı amaçlıyoruz.

2020 yılı yatırım bütçeleriniz ne kadar?

 Bütçemizin haricinde teşviklerden de faydalanmaya çalışıyoruz, zaten projelerimizin çoğu düşük maliyetli projeler. Şu an için elektrikli gemi projesi maliyetli görünüyor. Bunu da sponsorlarla yapmayı düşünüyoruz. Özel şirketler de geri dönüşü olan bir yatırım olduğu için, yolcu taşınacağı için bu projeyle yakından ilgileniyorlar.

Galataport Projesi’ne dâhil olacak mısınız?

Taraflar ile bir toplantı yapacağız. Orada planlanan taşımacılık projesine dâhil olmak istiyoruz. Beklenen taşımacılığı karşılayabileceğimizin garantisini verdik.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın