Seçimlerin Gölgesinde Küresel Gelişmeler: Romanya’dan Asya-Pasifik’e ve Orta-Asya’ya…

MDN İstanbul

Ülkemizde seçim süreci gündemin ilk sırasını oluştururken dünya dönmeye devam ediyor. Uluslararası arenada dinamik gelişmeler birbirinin peşi sıra akıyor. Bu gelişmelerin büyük bir bölümü bölgesel dinamikleri tetikleme ve etkileme mahiyetinde meydana gelirken bir diğer bölümü ise küresel gündemi ve küresel pusulayı etkileyebilecek bir hüviyet sergiliyor.

Siz bu yazıyı okuduğunuzda ülkemizde seçim süreci sona ermiş lâkin artçı yansımaları devam ediyor olacak. İç politikanın önceliğini sürdüreceği ülkemizde dış politikaya odaklanmak kuşkusuz kolay değil. Sokaktaki insanın dış politika, millî menfaatler ve ülke vizyonu ile ilgili önceliği olmayabilir lâkin birileri bu konulara kafa yormalı, her ne kadar bu birilerinin sayısı az da olsa…

Yunanistan Ermenistan-Suriye aksı

Bölgesel zaviyeden bakıldığında Suriye’nin 12 yıl sonra Arap Birliği Zirvesi’ne katılımı, Ermenistan’ın Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanıyabileceğine yönelik açıklaması, bu vesileyle Dağlık-Karabağ meselesinde hukuken sona yaklaşılması, Yunanistan’da 21 Mayıs’ta yapılan seçimlerde iktidardaki Miçotakis’in yüksek oy oranı ile birinci parti olmasına karşın koalisyona yanaşmayıp ülkeyi yeniden seçime taşıması öne çıkan ve önem arz eden başlıklar.

Romanya’ya dikkat

Öte yandan Romanya’da savunma ve güvenlik boyutunda yaşanan sürpriz gelişme seçim gündemine boğulan ülkemizde gözden kaçtı. Açık kaynaklarda Romanya’nın Fransa’dan Scorpene sınıfı iki adet dizel-elektrik denizaltıyı 2 milyar avro bedelle satın almak için anlaştığına ilişkin önemli bir haber yer aldı. (1) Bu haber sokak kültürünü benimsemiş nobran kesim için bir anlam ifade etmeyebilir lâkin Karadeniz’e kıyıdaş Romanya’nın bu hamlesi sıradan bir silah anlaşması olarak görülmemeli, zira ülkemiz bakımdan çok boyutlu komplikasyonları beraberinde getirebilir.

Karadeniz’de Soğuk Savaş sonrası dönemde bölgesel sahiplik ilkesi çerçevesinde hareket eden ülkemiz aynı zamanda Karadeniz’de denizaltı bulunduran ve denizaltı harekâtı yapabilen yegâne NATO üyesi konumunda ve bölgeyi gerilimlerden uzak tutma stratejisi izliyor. Romanya’nın bu hamlesi kuşkusuz Karadeniz’de yeni gerilimleri tetikleyebileceği gibi bölge dışı aktörlerin Karadeniz’e olan kadim ilgisinin ve askerî faaliyetlerinin artmasına da neden olabilecektir. Daha da önemlisi onlarca yıl boyunca Montrö Sözleşmesi’ni delmeye, esnetmeye ve anlamsızlaştırmaya çalışan bölge dışı aktörlerin eline bu hamle ile yeni bir koz geçmiş olacaktır.

Romanya’nın denizaltı satın almak isteme öyküsü yeni ve sürpriz bir gelişme değil. Son on yılda Romanya konuya ilişkin pek çok hamle yaptı ve arkadan itelendi. Olumsuz ekonomik durum denizaltı tedarikine olanak tanımadı, nitekim 2 milyar avro Romanya bakımından altından kolaylıkla kalkılabilecek bir meblağ değil. Ancak Romanya bu defa oldukça motive görünüyor. Romanya’nın ilham perisini tahmin etmek zor değil. Diğer taraftan denizaltıya sahip olmak ve onu işletmek oldukça zahmetli, uzun ve masraflı bir yolculuk. Bu iş bir suüstü gemisi satın alıp içine mürettebat koyarak çözülecek kadar basit bir de iş değil.

Denizaltıcılık farklı, özel ve kurumsal bir kültür gerektiriyor. Soğuk Savaş sonrası sahip olduğu denizaltıcılık kültürünü kaybeden ve bünyesinde son 20 yıldır denizaltıcı bulunmayan Romanya’nın kuracağı yeni denizaltı filosunu nasıl işleteceği ise tam bir muamma. Anlaşılan kaybolan denizaltıcılık kültürü gemileri satacak ülke (muhtemelen Fransa) tarafından Romanya’nın istifadesine sunulacak. Savunma bürokrasisi tarafından bu gelişmenin etraflıca ve her yönüyle irdelenmesini zaruri buluyoruz. Bu hadise Karadeniz’de paradigma değişikliğine neden olabilir, uyaralım.

Güney Kore’nin nükleer denizaltı isteği

Konu denizaltılardan açılmışken Güney Kore cenahında yaşanan gelişmeye de kayıtsız kalmayalım. Denizaltı gibi stratejik bir silaha savunma ve güvenlik endişesi yaşayan ya da caydırıcılık tesis etmek isteyen her ülkenin sahip olmak istemesi oldukça rasyonel bir yaklaşım. Ancak söz konusu nükleer takatli denizaltı olunca durum evriliyor ve başka boyuta taşınıyor.

Nisan ayı sonunda ABD ile Güney Kore, Kuzey Kore’ye karşı önemli bir anlaşma akdetti. Anlaşmayla ABD, 40 yıl sonra ilk kez Güney Kore’ye nükleer denizaltı göndereceğini açıkladı. ABD’nin müttefiklerine nükleer denizaltı göndererek hasımlarına stratejik mesaj vermek istemesi yeni değil. Norveç ve Avusturalya örneklerini hatırlatalım. Anlaşılan halkaya Güney Kore de ekleniyor. Öte yandan Güney Kore ile imzalanan anlaşma ile ABD, Güney Kore’yi Nükleer Danışma Grubu’na dâhil edeceğini de açıkladı. İşte anlaşmayı önemli kılan nokta da tam olarak burada gizli. ABD tıpkı Avusturalya örneğinde olduğu gibi yakın gelecekte Güney Kore’yi de nükleer denizaltıya sahip ülkeler ligine katmayı öngörüyor.

Hadise AUKUS Anlaşması’nı çağrıştırıyor. Güney Kore tıpkı Avusturalya örneğinde olduğu gibi nükleer denizaltıya sahip olacak lâkin nükleer silah geliştirmeyecek. ABD Başkanı Biden, iki ülke arasında imzalanan ve “Washington Deklarasyonu” olarak adlandırılan anlaşmanın Kuzey Kore’ye karşı caydırıcılık sağlamayı hedeflediğini söylese de sütre gerisinde anlaşmanın Çin’e karşı yapıldığı görülüyor. Güney Kore Cumhurbaşkanı Yoon Sukyeol’ün yaklaşımı ise Atlantik bloka eklemlenen Güney Kore’nin pozisyonunu ortaya koyuyor. Yoon’un “Washington Deklarasyonunun savunmayı güçlendirme, saldırıları caydırma ve müttefiklerini nükleer silahlar kullanarak koruma konusunda ABD tarafından atılan benzeri görülmemiş bir taahhüt” olarak nitelendirmesinin altını çizelim.

ABD’nin Papua Yeni Gine hamlesi

ABD ile Çin arasında devam eden rekabet sürekli haritaya bakmamıza neden oluyor. Her iki ülkenin birbirlerini çevrelemek ve harekât alanını kısıtlamak/baskılamak ve sahada ön almak üzere bölge ülkelerine yaptıkları hamlelerin ardı arkası kesilmiyor. Çin’in Solomon Adaları ile yaptığı savunma güvenlik anlaşmasının ardından Güney Pasifik jeopolitiğinde hararetli günler yaşanıyor. Son olarak ABD, Papua Yeni Gine’ye yönelik dikkat çekici bir hamle yaptı.

Papua Yeni Gine ile savunma anlaşması yapmak için bastıran ABD, bu ülkedeki limanları kullanmak ve hava üslerine erişim elde etmek istiyor. ABD’nin listesi oldukça kabarık. Momote, Jacksons ve Nadzab Havaalanlarını kadrajına alan ABD ayrıca Lombrum Deniz Üssü, Lae ve Port Moresby Limanları’na da erişim istiyor. ABD’nin söz konusu limanları lojistik üs ve ileri ikmâl noktası olarak kullanmak istediği anlaşılıyor.

ABD ayrıca adanın yeteneklerini ve askerî kapasitesini güçlendirmek için ortak eğitim ve tatbikatlar yapmayı da hedefliyor. Hatırlatalım, 2020 yılında ABD Ulusal Muhafızları, Papua Yeni Gine silahlı kuvvetleri ile ortaklık programı başlatmıştı.

Alan hâkimiyeti ve kuvvetleri yaymak

Papua Yeni Gine küçük bir ada ülkesi olsa da konumu itibarıyla yüzölçümünün ötesinde bir jeopolitik öneme sahip. Japonya’nın Ogasawara Adaları ile ABD’nin Guam Bölgesi’ni içeren adalar zincirinin güney ucunda yer alan Papua Yeni Gine, Tayvan Boğazı veya Güney Çin Denizi’nde meydana gelebilecek olası bir krizde koç başı görevi görebilecek bir coğrafi konuma sahip.

Nitekim ABD Pasifik Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Wilsbach, Pasifik’teki ada ülkeleriyle daha yakın işbirliğine ilgi duyduklarını, Çinliler için hedef olma sorununu olabildiğince zorlaştırmak için kuvvetlerini çok yere dağıtmak istediklerini, ABD unsurlarının faaliyet gösterecekleri pistlerin çoğunun Pasifik ada ülkelerinde bulunduğunu açıkladı.

Kuşkusuz ABD’nin bu hamlesi Çin’e cevap anlamı taşıyor. Çin’in Papua Yeni Gine Bougainville Boğazı’nın hemen karşısındaki Solomon Adaları ile Nisan 2022’de bir güvenlik anlaşması imzalaması ABD’nin karşı hamle yapmasına neden oldu. ABD, Çin’in Solomon adalarında bir üs kurabileceğini, bu ada ülkesini bir ileri ikmal noktası olarak kullanarak faaliyet alanını genişletebileceğini öngörüyor. Papua Yeni Gine adımın arka planını bu endişe oluşturuyor.

Diğer taraftan Pasifik’teki irili ufaklı ada ülkeleri, ABD ile Çin arasında devam eden rekabette figüran olma konusundaki endişelerini yüksek sesle gündeme getirmeye başladılar. Son olarak Tuvalu Dışişleri Bakanı Simon Kofe, “Pasifik’te nükleer enerjiyle çalışan denizaltıları tartışırken, bölgenin artan askerîleşmesine ilişkin endişeleri de gözden kaçırmamalı bölge istikrarı bakımından bu konuyu öncelikle ele almalıyız” açıklamasında bulunarak konunun bölge ülkeleri bakımından nasıl görüldüğünü özetledi.

Laos ve Çin

ABD’nin Japonya’nın ev sahipliğinde yapılan G-7 Zirvesi’ne katılım ve Papua Yeni Gine hamlesiyle şekillendirdiği bölge jeopolitiğine Çin’in cevabı Laos üzerinden geldi. 9-28 Mayıs tarihleri arasında Laos ev sahipliğinde düzenlenen Dostluk Kalkanı-2023 tatbikatı ile iki ülke, askerî boyutta işbirliğini geliştirmeyi öngördüklerini açıkladı. Tatbikata 200 Çin ve 700 Laos silahlı kuvvetleri personeli katıldı.

Pekin’in Güneydoğu Asya’daki komşularıyla işbirliğini geliştirme, bölgede hegemonya tesis etme gayretlerine örnek teşkil eden bu hamleye salt askerî bir tatbikat olarak bakmak kadük bir yaklaşım olacaktır. Laos jeopolitik konumu ile Çin bakımından önem atfedilen bir ülke ve Güneydoğu Asya jeopolitiğine doğrudan etki edebilecek bir öneme sahip. Düzenlenen tatbikat ABD’nin Güneydoğu Asya’daki varlığına karşı koymak maksadıyla atılan bir adım olarak görülmeli. Sıradan insanın anlayacağı şekilde ifade edersek, Çin ABD kuşatmasını kıracak manevralar yapıyor.

Çin, son dönemde Güneydoğu Asya’daki komşularını daha derin ilişkiler kurmaya teşvik ediyor, adeta saflarını seçmeleri konusunda baskısını artırıyor. Nitekim Çin ile Kamboçya’nın bu yıl ilk kez Kamboçya yaklaşma sularında düzenledikleri müşterek tatbikat bu yaklaşıma örnek teşkil ediyor. Son kertede Kamboçya’ya Laos’un da eklendiğini görüyoruz. An itibarı ile bölgede Vietnam’ın yönelim ve tercihlerinin takip edilmesini öneriyoruz. Zira Laos’un Çin’e yaklaşması Vietnam’da endişelere yol açabilecektir.

ABD’nin sene içinde Filipinler, Endonezya ve Tayland ile düzenlediği tatbikatlara Çin’in Kamboçya ve Laos ile cevap vermesi bölgedeki saflaşmayı göstermesi bakımından da dikkat çekiyor. Okurlarımıza bu yazıyı okurken bölge haritasına da göz atmalarını tavsiye ediyoruz. Zira Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi askerî meselelerin sahada, siyasi meselelerin ise haritada yorumlanması uygun olacaktır.

Orta Asya jeopolitiği kaynıyor

Orta Asya jeopolitiğine de temas ederek yazımızı bitirelim. Orta Asya ülkelerinin Ukrayna savaşı ile Rusya’ya karşı daha ihtiyatlı politikalar izlediklerini görüyoruz. Stratejide kuraldır, ortaya çıkan jeopolitik boşluklar her hâl ve kârda doldurulur. Nitekim ABD, geçtiğimiz şubat ayında C5 + 1 adı verilen ve 2015 yılından itibaren belli aralıklarla yapılan toplantı silsilesinin bir yenisini gerçekleştirerek bölgede şansını denedi ve Orta Asya devletlerine açık destek önerdi. ABD’nin Orta Asya ülkelerine yönelik hamlesi kuşkusuz Çin cenahında sıkıntı yarattı ve karşı stratejiler uygulamaya sokuldu.

Çin-Orta Asya Zirvesi

Mevcut konjonktürde Çin’in Orta Asya’ya yönelmesinin çok boyutlu nedenleri var. Konuyu sadece ABD’nin bölgedeki görünürlüğünü artırmasının yarattığı tedirginlik olarak görmek rasyonel bir yaklaşım olmayacaktır. 2021’de hayata geçen Türk Devletleri Teşkilatı ile 2022’deki Ukrayna savaşı sonucu Rusya’nın bölgede zayıflaması Çin’in ana motivasyonunu oluşturmaktadır.

Çin, 18-19 Mayıs tarihlerinde tarihi İpek Yolu’nun başlangıç noktası kabul edilen Şaanşi eyaletinin merkezi Şian’da ilk kez düzenlediği “Çin- Orta Asya Zirvesi” ile kuvvetli bir mesaj verdi. Değişen jeopolitik koşullarda bölge ülkeleri ile ekonomik ve siyasi işbirliğini derinleştirerek egemenlik, kalkınma ve güvenlik taahhütlerini içeren bir hamilik rolüne soyunacağının sinyalini veren Çin, beş Orta Asya cumhuriyetini2 bir araya getiren “C+C5” işbirliğinde ilk Liderler Zirvesi’ni kotarmayı başardı.

Bu Zirve, esasen Çin’in Orta Asya’daki etkisini güçlendirme vizyonunu ortaya koyuyor. Üstelik zamanlaması da oldukça manidar. Zirve’nin tarihi gelişmiş Batılı ülkelerini bir araya getiren G7 grubunun 19-21 Mayıs’ta Japonya’nın Hiroşima kentinde düzenlediği Zirve ile çakıştı. Bu durum ABD ile Çin arasındaki jeostratejik rekabetin yeni bir halkası olarak kayıtlara geçti.

Günün sonunda Orta Asya devletleri ABD ile Çin arasına sıkışmış bir görüntü veriyor. Hatırlatalım Orta Asya devletleri aynı zamanda NATO’nun ‘Barış için Ortaklık Programı’na da üye ve Türk Devletleri Teşkilatı’nı Batı’yla ilişkilerini geliştirmede/açılmada bir manivela olarak kullanmak istiyorlar. Türkiye, 2019’da ilan ettiği ve merkezini Türk dünyasının oluşturduğu “Yeniden Asya Girişimi” ile Orta Asya jeopolitiğinde yeni bir sayfa açtı. Ülkemizin de müdâhil olduğu Orta Asya jeopolitiğine yakın gelecekte ABD ile Çin arasında süregelen hegemonya tesis etme rekabetinin taşacağını öngörebiliriz. Hatırlatalım, ülkeler, ortak çıkarları olan bir konuda ittifak kurabilirler, çıkarları farklılaşan veya çelişen başka bir konuda ise anlaşamayabilirler. Orta Asya merkezli dinamik gelişmeleri izlemeye hazır olmanızı öneriyoruz.

(1) https://www.defenseromania.ro/ romania-intends-to-buy-two-frenchscorpene-submarines-for-

(2) -billioneuros_622746.html 2 Devlet Başkanı Şi’in ev sahipliğindeki zirveye Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Caparov, Tacikistan Cumhurbaşkanı Rahman, Türkmenistan Devlet Başkanı Berdimuhamedov ve Özbekistan Cumhurbaşkanı Mirziyoyev katıldı.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın