Seçimlerin gölgesinde bölgesel gelişmeler: SURİYE

MDN İstanbul

İç siyasetin yakıcı ve yıpratıcı etkisinin her şeyin önüne geçtiği mayıs ayında bölgemizde ve dünyada süregelen dinamik gelişmeler ne yazık ki karşılık bulamadı. Nasıl bulsun ki? Seçim sürecinde ülkemizin gözüne perde indi ve öncelik iç siyasete verildi. Yaşanan bu karmaşanın ve kısır döngünün tez elden bitmesini temenni ediyoruz, zira ülkedeki sıkışıklığın sona ermesi ve istikrarın yeniden tesis edilmesi, stratejik algının açılmasına vesile olacaktır.

Bu satırlar yazıldığında Cumhurbaşkanlığı 2’nci tur seçimi henüz yapılmamış, adayların seçim kampanyası son sürat devam ediyordu. Yaşanan kaotik süreç doğal olarak mayıs ayında meydana gelen bölgesel ve küresel gelişmelerin önüne geçiyor, perdeliyordu. Bakınız ülkelerin iç siyasete odaklandığı böylesi dönemler oldukça hassas ve nazik ortamları da beraberinde getirebilir. Dış politik gelişmelerin anlam ve önemini yitirebildiği böylesi dönemler stratejik kayıpları beraberinde getirebilir.

İşte bu yüzden devletlerin kurumsallığı önemlidir. Devlet geleneğine sahip ülkelerde çarklar her halükârda işler, zira meselelere ideolojik optikten bakılmaz. Umalım ki ülkemizde de bu anlayış hâkim olsun. Nitekim güney komşumuz Suriye merkezli son dönem meydana gelen gelişmeler, bölgesel jeopolitikte yeni bir dönemin kapısının aralandığının emarelerini verdi.

Esad is back (?)

Türkiye seçim sürecinde olsa da Ortadoğu son dönemde sıcak gelişmelere ev sahipliği yapıyor. Ankara ile Şam arasında normalleşme için adımlar atılırken Suriye Devlet Başkanı Esad, meşruiyetini her geçen gün artırıp konumunu konsolide ediyor. Ülkesindeki gücünü pekiştiren, yıllardır devam eden iç savaşı kazanmış bir görüntü veren ve etrafındaki diplomatik tecridi kıran Esad, Mayıs ayında Arap dünyasına geri dönerek final yaptı ve önemli bir kazanım elde etti. Detaylara girmeden önce kısa bir parantez açalım.

Dört dışişleri bakanının Moskova’daki görüşmesinin yansımaları

Esad’ın Arap Birliği Zirvesi’ne katılımı öncesi mayıs ayının bir diğer önemli gelişmesi Türkiye, Rusya, Suriye ve İran Dışişleri Bakanları’nın Suriye konulu toplantı vesilesiyle Moskova’da bir araya gelmesi oldu. Bu toplantıyla, Türkiye ile Suriye arasında savunma bakanları ve istihbarat başkanları düzeyinde yürütülen normalleşme süreci siyasi bir zemine taşınmış oldu.

Daha önce gayriresmî ortamlarda görüşen Türk ve Suriyeli Dışişleri Bakanları ilk kez resmî bir ortamda bir araya geldi. Toplantıyla ilgili Dışişleri Bakanlığımız’dan yapılan açıklamada, “Toplantıda, Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi hakkında görüş alışverişinde bulunulması, terörle mücadele, siyasi süreç, sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu dönüşleri de dâhil olmak üzere insani konuların ele alınması planlanmaktadır” ifadelerine yer verildi.

Seçimlerden hemen önce meydana gelen bu toplantının çok boyutlu yansımaları oldu. Buna karşın Suriye yönetiminin Türkiye ile normalleşme açısından daha somut adımları seçimler sonrasında ortaya çıkacak tabloya göre atmak istediği ve buna göre pozisyon aldığı görüldü.

Öte yandan Türkiye’nin Moskova’da kurulan dörtlü masaya Şam’la birlikte oturması Arap cephesinde tedirginlik yarattı. Bölge jeopolitiğinde Şam’la erken barışanın bu ülkenin geleceğinde daha fazla söz sahibi olacağı öngörüsü Suriye marjında kartların yeniden karılmasına neden oldu.

Ankara ile Şam ilişkilerinin normalleşmesi halinde Suriye’nin istikrar bulabilecek olması, stratejik olarak geride kalacak Arap Birliği’nin yapacağı açılımının değersizleşmesi endişesini beraberinde getirdi. Bu durum Arap Birliği’nin ön almasına ve Esad’ı Zirve’ye davet etmesine neden oldu.

Bu hamleyle Arap rolünü yeniden ve güçlü bir şekilde devreye sokmak isteyen Arap Birliği durum üstünlüğü elde etmek istedi. İlerleyen dönemde Arap Birliği’nin, Suriye marjında siyasi çözüm yollarını destekleme, ülkenin toprak bütünlüğünü sağlama, terör örgütlerinin varlığını bitirme ve yabancı müdahalelere son verme argümanlarıyla Suriye’nin yanında yer alması gündeme gelebilecektir.

Her ne kadar Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmet Ebu Geyt “Suriye’nin eski haline dönmesi Arap ülkeleri ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştiği anlamına gelmiyor. Bu her bir ülkenin kendi vereceği bir karardır.” açıklamasında bulunsa da Suriye’nin birliğe dönüşü sonrası yaşanacak gelişmeler bölgede paradigma değişikliğine neden olabilir. Parantezi kapayalım.

Suriye Arap Birliği’ne döndü

Arap Birliği 12 yıl aradan sonra kurucusu Suriye’nin organizasyon içindeki itibarını ve üyeliğini iade etti. Hatırlatalım, Suriye’nin üyeliği 16 Kasım 2011 Kahire’deki Dışişleri Bakanlar Toplantısı’nda askıya alınmış, devamında Suriye’nin koltuğu 24 Mart 2013’te Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’na verilmişti. Esad’ın Cidde’de düzenlenen Zirve’ye katılımı, ülkenin Arap dünyasına geri dönüşünün yanı sıra 2011’de patlak veren savaşın ardından bölgede yeni bir döneme girildiğini teyit etti.

Arap Birliği ile Suriye arasındaki buzların erimesi ve Suriye’ye kapıların yeniden açılması konusunda başat rol kuşkusuz Şam’daki elçiliğini 2018’de yeniden aktive eden Birleşik Arap Emirlikleri’ne ait. Diğer taraftan Arap Birliği ülkelerindeki yumuşamada Suudi Arabistan’ın değişen ve evrilen tutum değişikliğini de göz önünde bulundurmakta yarar var. Nitekim Suudi Arabistan’ın nisan ayında Çin’in arabuluculuğunda İran’la uzlaşması Riyad ile Şam arasındaki ilişkilerin de normalleşmesine vesile oldu. Orta Doğu’da yakalanan olumlu hava Suriye’nin 19 Mayıs’ta Arap Birliği Zirvesi’ne katılımıyla final yaptı.

Nereden nereye…

BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararına göre iç savaşa sahne olan Suriye’de siyasi çözümün bulunması, yeni anayasanın, adil ve şeffaf seçimlerin yapılması, mültecilerin güven içinde ülkelerine geri dönüşlerinin sağlanması ve rejim muhaliflerine güvence verilmesi gibi başlıklar ülkede normalleşmeye giden yolun gerek şartıydı. Bu başlıklarda herhangi bir ilerleme ve mutabakat sağlanmadan Esad liderliğindeki Suriye’nin Arap ligine dönüşü hiç şüphe yok ki Esad bakımından önemli bir kazanım oldu. Hiç kuşku yok ki bu durum ilerleyen dönemde Esad’ın elini güçlendirecek bir kaldıraç rolüne bürünecektir.

Suriye’de çözümün ön koşulu olan yukarıdaki başlıkların altı doldurulmadan Esad lehine esen olumlu rüzgâr ve diplomatik esneme Esad’ın ülkesinde gücünü konsolide ettiği, uluslararası arenada meşruiyetini pekiştirdiği, son kertede yakın gelecekte Suriye’nin yeniden inşa ve toparlanma sürecinin ivmeleneceği bir döneme girildiğini gösterdi. Nitekim Esad, Arap Birliği Zirvesi’nde yaptığı konuşmada Arap ülkeleri ile işbirliğinde yeni bir döneme girilmesi temennisini kuvvetlice dile getirerek beklentisini ortaya koydu.

İran-Suudi Arabistan ve Çin etkisi

Arap ülkeleri Suriye’de istikrarsızlığın süre geldiği 12 yılda yaptırım ve tecrit siyasetiyle Esad’a karşı sonuç alınamadığını yaşayarak tecrübe etti. Yaşanan kaotik ortamda Esad, Rusya ve İran’ın desteğiyle yıkılmadı, dahası ülke genelinde tam hâkimiyeti tesis edemese de kontrolü sağladı. Lâkin Esad bu kazanımın diyetini misliyle ödemek durumunda kaldı. Rusya’nın uydusu haline gelen Suriye, diğer taraftan İran’a da siyasi, askerî ve ekonomik kulvarlarda tam bağımlı hale geldi.

Bu durum kuşkusuz Arap ülkelerinde tedirginlik yarattı. Suriye ile Arap ülkelerinin normalleşme sürecinin ivmelenmesinin arka planında İran etkisi bu nedenle önemli. Konuyu salt İran ile açıklamak rasyonel bir yaklaşım olmaz. Konunun aslında üç sac ayağı var; İran, Suudi Arabistan ve son dönemde sıklıkla dile getirdiğimiz üzere Orta Doğu’ya ağırlığını koyan Çin.

Aralık 2022’de Riyad’da düzenlenen Çin-Arap Zirvesi bölgede yeni bir sayfanın açılacağının emarelerini vermişti. Nitekim sonrasında yaşanan gelişmeler ile ABD’nin Suudi Arabistan ile kurduğu petro-dolar sistemine dayalı ortaklık modelinin son kullanma tarihine gelindiği görüldü. Çin, Orta Doğu’da uyguladığı ekonomi ağırlıklı yumuşak güç stratejisine diplomasi boyutunu da ekleyerek bölgedeki ABD hegemonyasını sarstı. Çin’in ayrıca Suudi Arabistan ve İran’ı barıştırması bölge jeopolitiğini alt üst etti. Kuşkusuz bu noktaya gelinmesinde Suudilerin bölgede gerilimler sürdükçe 2030 Vizyonu ile belirledikleri yatırım ve kalkınma hedeflerine ulaşamayacaklarını idrak etmeleri belirleyici oldu. (1)

Suriye’den sığınmacılara ilişkin açıklama: Anavatanlarına dönmelerini istiyoruz


Seçim sürecindeki Türkiye’de Suriyeli sığınmacılar sorunu her geçen gün büyüyen bir sorun sarmalı görüntüsü veriyor. Sayıları milyonları aşan bu kitleler artık ülkemizde istenmiyor. Ekonomik külfetin yanında bu kitle ilerleyen yıllarda ülkemiz demografik yapısına halel getirebilecek bir potansiyele ulaştı ve ülkemizde artık her kesim üzerinde tedirginlik yaratıyor. Çözülmediği taktirde bu sorun orta-uzun vadede beka sorununa neden olabilir. Seçim propagandaları esnasında gerek iktidar gerekse (daha kuvvetli bir tonda) muhalefet sığınmacıları geri göndereceğini her vesileyle ilan etti.

Türkiye’nin hararetli seçim sürecinde ve Esad’ın kritik Arap Birliği Zirve ziyareti esnasında Suriye Dışişleri Bakanlığı’ndan Türkiye’deki sığınmacılar hakkında önemli bir açıklama yapıldı. Ulusal basınımızda fazla yer bulmayan bu açıklama, ilerleyen dönem Türkiye-Suriye ilişkilerine projeksiyon tutması bakımından önemli, zira elini kuvvetlendiren Esad’ın pazarlık masasına koyacağı kırmızı çizgileri yansıtıyor.

Al Arabiya televizyonuna Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların dönüşüyle ilgili dikkat çeken açıklamalar yapan Suriye Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, “Mültecilerin anavatanlarına dönmesini istiyoruz. Ancak bu dönüşün şartları var. Suriye’ye yaptırım uygulanması mültecilerin dönüşünü engelliyor. Türkiye’nin Suriye’deki rolü yıkıcı ve Ankara yeni bir yaklaşım benimsemeli” açıklamasında bulundu.

Sahadaki durum

Diplomasi kulvarında olumlu bir hava yakalanmış olsa da Suriye krizinin çözülmesinde kuşkusuz sahadaki durum belirleyici olacak. Halen muhalif gruplar sadece Türkiye sınırındaki küçük bir bölgeyi kontrolü altında tutuyor. Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD)’nin 2017’de yenilgiye uğratılmasından bu yana, özerk Kürt bölgeleri dışında ülkenin geri kalanı Esad’ın kontrolü altında olsa da ABD’nin bölgedeki mevcudiyeti denklemi çok boyutlu bir yapıya eviriyor. Ukrayna savaşı ile Suriye’ye olan ilgi ve desteğini tedricen azaltmak durumunda kalan Rusya, gücü örselense de bölge jeopolitiği bakımından hâlâ daha önemli bir figür.

Suriye krizinin çözülmesinde meseleye doğrudan müdahil olan ABD, Rusya, İran, Arap Birliği ülkeleri ve Türkiye’nin farklı öncelik ve ajandaları mevcut. Hâl böyle olunca tüm paydaşları memnun edecek ya da asgari müşterekte buluşturacak bir formül bulmak mümkün değil. Bu noktada bölge dışı aktörlerin denklem dışına itilmesi ve bölgesel aktörlerin bir araya gelmesi çözümü kolaylaştıracaktır. Seçim sonrası dönemde Türkiye’nin izleyeceği Suriye politikası hiç şüphe yok ki denklemin çözülmesinde belirleyici etken olacaktır.

Türkiye Orta Doğu’daki gelişmelerin dışında kalmamalı

Ortadoğu’da ABD’nin öncülüğünde İbrahim Anlaşmaları’yla başlayan değişim ve dönüşüm devinimi bölge jeopolitiğine doğrudan etki etti. Bu süreçte Arap ülkeleri kendi aralarındaki ilişkileri düzeltme yolunda hamleler yaparken, İran ve İsrail ile de diyalog halinde olmak için yoğun bir diplomasi sergiledi. Diğer yandan bölge büyük güçlerin rekabet alanlarından biri olmaya devam ediyor. Küresel arenada kıyasıya rekabet eden Çin ve ABD, Orta Doğu’da da bilek güreşini sürdürüyor. Çin, Bölgede ABD’nin yarattığı boşluğu dolduracak seri hamleler yapıyor.

Seçim sürecinde hipnotize olan Türkiye’nin yakın coğrafyasında süre gelen gelişmeleri yakından takip etmesi ve denklemin dışında kalmaması zaruri. Bölgede istikrarın tesis edilmesinin kuşkusuz Türkiye’ye de olumlu yansımaları olacaktır. Ancak güneyimizde sorun sarmalı haline evrilen Suriye’de, Türkiye’ye karşı ya da Türkiye’ye rağmen bazı adımlar atılması ülkemiz bakımından telafisi olmayan sonuçların ve kayıpların yaşanmasına da neden olabilecektir.

Bu nedenle seçim sonrası şekillenecek yeni normalde Türkiye Suriye politikasını rasyonel bir yaklaşım ile gözden geçirmeli, ideolojik körlük ve stratejik sığlık terk edilmeli, ülke menfaatine yönelik seri hamleler yapılmalıdır. Yanlışa ve geçmişe atılan çıpa, ülkemizi tercih etmeyeceği bir jeopolitik açmaza sürükleyebilir. Yeni dönemde ülkemiz Arap ülkeleri arasındaki dengeleri gözeterek mezhepçilikten uzak bir dış politika izlemeli, başta Suriye olmak üzere bölge ülkeleri ile sağlıklı ve sürdürülebilir ilişkilerin kurulmasına gayret etmeli, son kertede geçmiş hataları terk etmelidir. Hatırlatalım, cahil; öğrenemeyen ya da öğrendiklerini unutup yeniden öğrenemeyen kişidir. Ülke bekası ve dış politika cehaleti kaldırmaz, bizden söylemesi.

(1) Konunun detayları için MarineDeal News Nisan 2023 sayısı, “Çok vektörlü Çin dış politikasının yansıması: Suudi Arabistan-İran Anlaşması” konulu makaleye bakınız: https://www.marinedealnews. com/cok-vektorlu-cin-dis-politikasinin- yansimasi-suudi-arabistaniran- anlasmasi/

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın