“Seçime kadar enflasyonun düşürülmesi hedeflenmiyor”

MDN İstanbul

Enflasyon yükselmeye devam ederken Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), ağustos ayı toplantısında faizi yüzde 14’ten 13’e indirdi. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu kararında büyümeye yönelik kaygılar dile getirildi ve sürpriz faiz indirimine gerekçe olarak gösterildi. Merkez Bankası’nın attığı adımları, Türkiye ile Rusya arasında yapılan işbirliklerini ve ekonomiye etkilerini Kalkınma Ekonomisti Bartu Soral, MarineDeal News okurları için değerlendirdi

Bartu Soral
Portre Fotoğraf: MarineDeal News

“ABD ve Avrupa büyümeden fedakârlık ederek faiz artırıyor”
Avrupa Merkez Bankası (ECB), ABD Merkez Bankası (Fed), enflasyon yüksek olduğunda büyümeden fedakârlık ederek faizi artırıyorlar. Yani faiz artırdığınızda insanların harcama gücü kısıtlanıyor, talep baskılanıyor, dolayısıyla enflasyon düşerken büyüme de aynı zamanda düşmüş oluyor. Genel teori bu.

“TCMB yatırım ortamı olsun diye faizi düşük tutuyor”
Türkiye’de bu dönemde, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), önceliği enflasyonla mücadeleye değil, büyümeye veriyor. Onun için elinden geldiğince gösterge faizini düşürüyor ki insanlar kredi kullanabilsinler, mevcut kredileri de döndürebilsinler diye. Peki Merkez Bankası başka ne yapıyor, aynı zamanda faizleri düşük tutayım ki yatırım ortamı olsun diyor. Merkez Bankası’nın faiz indiriminin arkasındaki düşünce sistematiği bu.

Maalesef Türkiye’de ve dünyada da ama bizim ülkemizde ağırlıklı herkes, son 30 senedir, ekonomiyi para politikalarından ibaret zannediyor. Yani faiz indiririm ekonomi coşar ya da yatırımlar yükselir ya da faiz artırırım bir enflasyonist ortam doğduğunda baskılarım, diye düşünülüyor. Ancak bu doğru değil. Çünkü, yatırımların ve harcamaların artması için bir yandan ülkenin gidişatına ve küresel anlamda da yerel anlamda da geleceğe güven duyuluyor olması lazım. Siz faizleri yüzde sıfıra da indirseniz, hatta üstüne bir de piyasaya para verseniz ki örneğini 2008’de gördük, (Fed yaklaşık 20 trilyon dolar piyasaya para verdi) buna rağmen elde edilen büyüme oldukça kısıtlı kalır. Keza pandemi sürecinde de aynısı yapıldı ama görüldü ki büyüme ve yatırımlar toparlanmadı, hiç kimse yeni yatırım yapmadı.

Özetle bir tek para politikalarıyla ekonomiye yön verilemez. Bunu yavaş yavaş ABD de, Avrupa da dünya da Türkiye de öğreniyor, öğrenecektir. Çünkü ekonomi dediğimiz şey bir bütünün parçalarının bir araya gelmesi ve orkestranın ahenk içinde işlemesiyle mümkündür. Siz orkestranın içinde gitarla oynamaya kalkarsanız o orkestra iyi çalışmaz.

Bartu Soral
Portre Fotoğraf: MarineDeal News

“Rusya, yaptırımları delmek için Türkiye ile işbirliğine girdi”
Türkiye Cumhuriyeti’nin önümüzdeki 12 ayda ödemesi gereken dış borç 181 milyar ABD Doları. Cari açıktan doğan ki enerji fiyatlarının yükselmesiyle birlikte Türkiye’nin cari açığı da yükseldi, yıllık yaklaşık 40 milyar dolar var. Yani Türkiye’nin önümüzdeki aylarda 220 milyar dolar bulması gerekiyor. Doların sahibi doları yükseltirken Merkez Bankası bu kadar da döviz ihtiyacı varken faiz indiriyorsa bunun karşılığında doların yükselmesi lazımdı. Ama yükseliş yaşanmadı. Demek ki bu gelişme bize, hükûmetin bir anlaşma yaptığını gösteriyor. Bu anlaşma bana sorarsanız Rusya ile yapıldı. Çünkü Rusya, kendisine uygulanan ambargoları delmek ve ekonomiyi sürdürebilmek için Türkiye ile yakın işbirliğine girdi. Rusya, Kuzey Kıbrıs ve Türkiye ile dış ticaret yani ithalat ve ihracatta (özellikle Türkiye) çok sıkı partner olma sürecine girdiler. Bakıldığında Rusya açısından bu hamle mantıklı, çünkü komşusu Türkiye, Rusya’ya düşmanlık yapmadı, yaptırımlara dahil olmadı. Üstüne üstlük Avrupa’ya da komşu olduğu ve jeostratejik konumu çok önemli olduğundan Türkiye, Rusya’nın ekonomisini ayakta tutmak için şu anda en önemli partneri haline geldi. Bunun haricinde finansman akışı ile ilgili ticaretin canlanması, ithalat ve ihracatın canlanması haricinde bir sıcak para girişi ile ilgili de anlaşmalar var. Yoksa bu şartlar altında, dünya faiz artırırken Türkiye, üstüne üstlük cari açık ve dış borcu varken (dolar bulması lazımken) doların fiyatı artarken faizi indiremez. İndirirse doları tutamaz, teori bu. Ama görüldü ki kur 18,10’a geldi ve durdu. Ki zaten yükselmesi normaldir çünkü enflasyon var.

“AK Parti seçime canlı bir ekonomi ile girmek istiyor”
Merkez Bankası da bu anlaşmadan faydalanarak sürpriz bir şekilde faizleri indirdi, yine indirmeye devam edebilir, çünkü AK Parti bir yandan da seçime canlı bir ekonomi ile gitmek istiyor, durgunluğa sürüklenen, aynı zamanda da enflasyonu yaşayan bir ekonomi ile seçim sürecini götürmek istemiyor. Enflasyona razı, enflasyondaki kaybı hükûmet olarak asgari ücrete ve maaşlara yapılan zamla tedavi ederim, seçime kadar canlı bir ekonomi ile gideyim diyor. Arkasındaki strateji bu.

“Seçime kadar enflasyonun düşürülmesi hedeflenmiyor”
Türkiye yazılı kurallara aykırı davranmıyor. Yani yazılı kural şunu der, ekonomiyi canlandırmak istiyorsanız faizi düşür, enflasyonla mücadele etmek istiyorsan faizi yükselt. Faizi yükseltirsen ekonomik canlılık durur. İnsanlar bunalır, harcamaz ve borcunu döndüremez. Ayrıca talep kısılır, talep kısıldıkça, düştükçe enflasyon da düşmüş olur. Öğreti bu! Hükûmet burada diyor ki ben seçime kadar enflasyonu düşürmeyi hedeflemiyorum. Benim hedefim canlı ve harcayan bir ekonomi. Türk halkının harcadığı bir ekonomi tercih ediliyor. Onun için de faizi mümkün olduğunca indirmeyi tercih ediyorlar. Bunun yapılabilmesi için 220 milyar dolar bulması gerekirken ve dünyada faizler artarken faiz indirip doları hâlâ buralarda tutabiliyorsa demek ki bir anlaşma var.

Bankaların aşırı kâr güdüsüyle hareket ettiğini söylemek mümkün. Çünkü Merkez Bankası’nın gösterge faizi aynı zamanda bankaların fonladığı faiz. Bankalar, yüzde 13 ile fon kullanıyor, kredi almak isteyene ise yüzde 26 ile, 27 faiz oranı ile kredi veriyor. Bu durumda makas fazla. Burada hükûmet ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDKK), devreye girip bazı müdahalelerde bulunabilir. Çünkü gösterge faizi olan Merkez Bankası faizi düşerken bu durumun piyasalara yansıması baştan beri olmuyor. Çok az yansıyor, piyasada faizler değişmiyor.

Editörün notu: İlgili röportajımız 19 Ağustos 2022 tarihinde gerçekleşti. TCMB ise 20 Ağustos 2022’de yayımlanan düzenlemeyle, bankaların verecekleri ticari kredilerde faiz düzenlemesi yaptı.

“Ekonomiler tek kutuplu dünya sistemine artık bağlı değil”
Uluslararası sermaye sistemine bağımlı ülkelerin, özellikle tek kutuplu dünya sisteme hakimken eli kolu bağlıydı. Son üç-dört senedir, alttan alta gelen ve Ukrayna-Rusya savaşı ile ortaya çıkan bir çok kutuplu dünya var. Artık ABD ve onun kontrolündeki finansal sistem, bizim gibi başta olmak üzere dolara ihtiyacı olan ülkelerle kedinin fare ile oynadığı gibi oynayamıyor. CDS’ler, faizler, faiz insin, faiz çıksın söylemleri, eski ürünün, eski tek kutuplu dünyaya saplanıp kalmış ve tek kutuplu dünyanın jandarması olan Amerika’nın kesin ve mutlak gücüne tapınmış zihnin okumalarıdır. Ama şimdi yeni anlaşmalar doğabiliyor. Bunların içinde Rusya, Çin, Hindistan, Şangay İşbirliği Örgütü ve Türkiye dikkat çekiyor. Yani Asya’da farklı farklı birliktelikler var ve Türkiye de bu gruplarla ilişkilerini geliştirmeye başladı.

“Türkiye yaptırmalara uymayarak doğru adımlar attı”
Rusya’ya yaptırım uygulayan Avrupa Birliği (AB), bu kış donacağız demeye başladı. Almanya 1991’den bu yana ilk kez dış ticaret açığı verdi. Enerji fiyatlarındaki yükseliş yılbaşından bugüne yüzde 30’un üzerinde. Orta sınıfın Batı hayranlığı, koşulsuz şartsız oraya olan teslimiyetin, iktisadi olarak düştüğü durum bu. Bu bağlamda da Türkiye ve hükûmet yaptırımlara uymayarak doğru adımlar atıyor. Türkiye yüzde 45 oranında Rusya’nın enerjisine bağımlı bir ülke, şayet yaptırımlara uyulsaydı sanayi bitmişti. Biz de Avrupa’da yaşanması olası sıkıntıları yaşayabilirdik.

“Türkiye tarımını yönetmiyor, şehirlerden köylere ters göç başlamak zorunda”
Toplumun büyük çoğunluğunun bulunduğu orta sınıf ciddi bir geçim sıkıntısıyla karşı karşıya. Gıda fiyatları, mazot, benzin fiyatı çok yükseldi. Türkiye bir tarım ülkesi, tarım da potansiyeli çok güçlü. Buna rağmen doğru teşvik politikaları, planlamalar ve analizlerle verimlilik haritalarıyla Türkiye tarımını yönetmiyor. İnsanlar köyleri bıraktı, yaşlılar köylerde kaldı, şehirlere göç edilerek servis sektörüne yönelme yaşandı. Tek göz odalarda onlar da mutsuz, topraklar da boş. Bu verimli ve boş toprakları mutlaka planlı bir şekilde ekmeliyiz. Girdi desteğiyle yani köylü ben ekersem zarar etmem garantisi verilip tekrardan şehirlerden köylere ters göç başlamak zorunda. Çünkü gıda fiyatları aşırı yükseldi, buna mutlaka çözüm bulmak mecburiyetindeyiz. Gıda zaten dünya nüfusunun artışı ve kuraklıkla birlikte stratejik bir sektör haline geldi. Bu, bugünlük kıtlık var anlamında değildir. Türkiye 21’inci yüzyılın bundan sonrasında tarım anlamında çok güçlü olmak mecburiyetindedir. Çünkü elinde muhteşem bir potansiyel var.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın