Savaş ve çatışma

Yeşim Yeliz Egeli

yesimegeli@marinedealnews.com
Yeşim Yeliz Egeli
Herakleitos (Heraklit)’in Efes’te, M.Ö. 500’lerde yaşadığı belirtiliyor. Döneminin büyük düşünürlerinden. Kendi döneminde ortaya sürdüğü en temel kavramlar akış ve değişim. Ona göre evren sonsuzluk içinde sürekli değişir ancak bu değişim bir ölçü ve kendi içinde bir düzende gerçekleşir ve değişimin ardındaki değişmez ölçü ise logostur. Yani logos; akıl, düzen, yasa veya mantıktır. Heraklit’e göre insan logosu kavrayıp, anlamalıdır. Eğer kişi logosu kavrarsa ondaki ölçüleri kendi yaşamındaki hâl, davranış ve söylemlerine de uygulayacaktır. Ancak düşünüre göre çoğunluk, değişimin ardındaki nihai ölçü olan logosu göremez. Çoğunluk hayvanlar gibi doğar, çocuk yapar ve ölürler. Yaşamlarını yüksek bir gayeye adayamazlar. Aklını kullanan insanlar ise bunun aksine çoğunluğun içinden sıyrılırlar.

Heraklit’e göre varolan her şeyin var olma nedeni: Savaş ve çatışma. Siyasal düşüncelerinde savaş ve çatışma üzerine karşıtların dengesi önemli bir yer tutuyor. İyi veya kötü, sıcak veya soğuk gibi evrende her şeyin bir zıttı var ve onların yaşama kaynağı ise tam da zıttının yaşamasına bağlı. Özetle Heraklit; “Hiç bir varlık zıttı olmadan tanımlanamaz” diyor. Bu zıtlardan biri diğerinden daha güçlü ise denge unsuru ortadan kalkacağı için ortada bir düzen de kalmıyor. Varlıkların güç ve dengeye ulaşması ancak savaşla olur fikrini savunan düşünüre göre dengeyi sağlayan savaş fikri ise hem varlık hayatında hem de sosyal hayatta. Savaş ona göre sürekli değildir ve karşıtların bir arada olması da önemlidir ve işte bu sayede; “Her varlık karşıtların savaşı ile sürekli değişim halindedir” der. Bu düşüncesini de ünlü veciziyle şöyle ifade eder; “Bir nehirde iki kere yıkanılmaz. Çünkü o nehir aynı nehir değildir, o kişi aynı kişi değildir.”

Heraklit’in bilgi anlayışında duyular akıl rehberliğine ihtiyaç duyarlar. Çünkü akıl rehberliği olmadan duyularımız bizi görünüşe ve değişime tabi olan bilgilere götürecek fakat gerçek bilgiye ulaştıramayacaktır. Ona göre gerçek bilgi akıl rehberliği ile ulaşılan logosun bilgisidir. Fakat logosun bilgisi sadece teorik bir bilgi değildir. Logosun bilgisi hayatın amacını sorgulamada ve ahlaki bir yaşam sürmede ölçü olabilecek pratik bir bilgidir.ü

Heraklit, “Aynı ırmakta iki kere yıkanılmaz,” diyerek, değişimin kaçınılmaz olduğunu, bununsa bir döngü ile sürekli devam ettiğini, zıtların/karşıtların savaşını, bu savaş sonucunda uyum içinde hareket ettiklerini ve tekrar başa dönüp yeniden savaştıklarını salık veriyor. Burada denge unsurunu da merkeze alıyor.

Bu akıl yürütmeler aslında insanın düşün yolculuğunda yepyeni fikirlerin yeşermesinin de temelini oluşturuyor. Akılcı, sorgulayıcı ve liyakâtlı olmak M.Ö de M.S. da olmazsa olmaz önemde olmasına şaşırmamalı…


Erken kalkan yol alır


Machiavelli’nin, Prens isimli kitabında onca örneği büyük bir titizlikle sıraladıktan sonra “Uzak görüşlülük: Savaştan uzak durmak” ara başlığı altında bakınız Romalıların geleceği öngörüp tasarlamak konusunda nasıl ilkeli durduklarını anlatıyor. Ve eklemeden edemeyeceğim bu kitap/rapor’daki bilgiler çok iyi işlenmiş, kanımca her dönemi anlatıyor gibi… Emperyal güçlerin günümüz Türkiye’sine etkileri ve planları üzerine yol haritası niteliğinde… Ve aslında Machiavelli’nin yaşadığı ve hazırladığı bu raporun tarihine bakarsak bir çok lidere önderlik ettiği belli, kitaptaki bir çok tespit, önerme, tezler moda tabirle üstakıl tarafından farklı coğraflara, zaman zaman farklı sürümlerle, seç beğen al ve uygula şeklinde sürülmüş olabilir mi? Akıl yürütüyorum çünkü dünya siyasi tarihine bakınca insan bunları düşünmekten kendini alamıyor.

Machiavelli, Prens’e hitaben şunları kaleme alıyor:

“…Bu örnekte Romalılar bütün akıllı prenslerin yaptıklarını yaptılar: bunlar şimdiki uyuşmazlıkları değil, aynı zamanda gelecektekileri de düşünmüşlerdir ve ilerisi için her türlü ustalıkla erkenden davranmışlardır; olacaklar önceden sezildiği zaman, uyuşmazlıklara kolayca çare bulunulabilir; ancak olaylar önünüze gelene kadar beklerseniz, geç kalınmış; tedavi edilmeyecek kadar büyümüş olurlar. Durum aynı ‘Ateşli Humma’dakine benzer: Hekimlerin dediği gibi, hastalık başladığı zaman tedavisi kolay, teşhisi zordur; ancak başlangıçta teşhis edilip tedavi edilmezse, zamanla teşhisi kolay, fakat tedavisi zor olur. Aynısı devlete ait şeylerde de geçerlidir; erkenden teşhis edildiğinde, bir devlette türeyen hastalıklar hızlıca tedavi edilebilir; ancak başlangıçta teşhis edilmeyip, sonradan herkesin teşhis edebileceği kadar büyümesine izin verildiği zaman artık çare bulunamazlar. Bu nedenle Romalılar sorunları önceden görerek onlara karşı hazırlıklı oldular ve bir savaştan kaçınmak için dahi bu sorunların sürmesine asla izin vermediler, çünkü böyle bir savaştan kaçınılmayacağını ancak savaşın yalnızca karşı tarafın lehine ertelenmiş olacağını bilirlerdi…” Yazar aslında burada bildiğimiz bir gerçeği yani, “yılanın başını küçükken ezmeli” diyor. Ve şöyle devam ediyor, “…Ne de Romalılar çağımızın akıllı adamlarının bütün gün dillerine doladıkları “zamanın yardımından yararlanmayı” onaylarlar; onların yararlandıkları yanlızca kendi gayretleri ve basiretleri oldu. Zaman aslında her şeyi ileriye taşır; iyi kadar kötüyü, kötü kadar da iyiyi beraberinde getirir.”

Niye alıntıladım tüm bunları:

Bir Devletin en temel gücü insanı değil mi? Türklerin kurduğu tüm Devletlerdeki insani eğitim politikalarında liderler yine potansiyel liderlerini yetiştirmek için en iyisini, en onurlusunu, en ahlâklı olanı devlet yönetiminde esas alırdı. Peki ya şimdi?

* * *

Biz Vatanımızı rahmet ve minnetle andığım şehitlerimizin kutsal kanlarıyla kazanmış bir ordu millet iken askerlik yasasındaki bu değişiklik kime fayda? Kime zarar? Bu kararın ulusumuzun menfaati için ne gibi iyi veya stratejik bir yararı vardır diye düşündüm ama mantıklı bir cevap bulamadım.

Sürekli artan nüfusumuza karşın -bir de her yıl artan popülasyonla 5 milyona ulaşan misafir ettiğimiz onca insan- bu kadim ve zengin coğrafyada her taştan, kayadan yeşillik, zenginlik fışkırırken, tarım ve benzeri tüm temel alanlarda kendi kendine yetebilecekken dışa bağlı kalınması nasıl açıklanabilir?

Peki ya madenlerimiz, yeraltı, sualtı zenginliklerimiz… Bu liste uzar gider.

Yıllar geçti Akdeniz’in doğusu meselesine onca sayfa açtık, fikirler ürettik, bıkmadan yazdık. 


Nitekim gündem oldu, herkes kavradı, anladı ve tüm farklı görüşten kişiler artık yazıyor. Bu iyi..

İyi de ‘gerçekçi’ onca liyakat sahibi bürokrat, asker, sivil, düşünür, akademisyen; “Türkiye, Münhasır Ekonomik Bölge ilanını yapmalı” diyorken, yetkililer neden bunu duymazdan geliyor? Neden MEB’imiz ilan edilmiyor?


Ön almayı geçtim, geç kalmak kime fayda, kime zarar?

* * *

Kahraman Türk Milleti olarak her yıl kutlamaktan onur duyuyoruz… Bu şanlı zaferi bizlere armağan eden başta büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere tüm şehitlerimizi özlem ve minnetle anıyor, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ulusal bayramı olan 30 Ağustos Zafer Bayramımızı yürekten kutluyorum.

Kaynaklar: Prens, Niccolo Machiavelli, Say Yayınları / http://felsefe-alemi.blogspot.com

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
yesimegeli@marinedealnews.com