Sanayi 4.0, Türkiye, Denizcilik

MDN İstanbul

Hakan Eraydın

Çelebi Holding Yönetim Kurulu Üyesi (E) Tuğamiral Hakan Eraydın, 4’üncü Sanayi Devrimi’ni ve denizcilik sektörüne yansımalarını değerlendirdi

Sanayileşmenin de başlangıcı olarak kabul edilen ve 18’inci yüzyılda ortaya çıkan ilk Sanayi Devrimi ile buhar gücü kullanılarak üretimde makineleşme başladı. 19’uncu yüzyıl sonu ile 20’nci yüzyıl başı arasına denk gelen 2’nci Sanayi Devrimi ile elektrik enerjisinden faydalanılarak seri üretime geçildi. Henry Ford’un otomobil fabrikasında uygulanan kayan bant sistemi dönemin sembolik başlangıcı kabul edilir.

20’nci yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan 3’üncü Sanayi Devrimi’nde ise üretimi otomatikleştirmek için elektronik ve bilgi teknolojileri kullanılmaya başlandı.1968 yılında ilk kez geliştirilen programlanabilir makinalar 3’üncü Sanayi Devrimi’nin de hazırlayıcısı oldular ve bu makinalar zamanla endüstriyel robotlara dönüştü.

Sanayi 4.0 (S4.0) veya Endüstri 4.0 (E4.0) olarak adlandırılan 4’üncü Sanayi Devrimi dijitalleşme üzerine inşa ediliyor. İlk olarak 2006 yılında ABD’de konuşulan 4’üncü Sanayi Devrimi’nin kuramsal başlangıcı için Henning Kagermann’ın 2011 tarihli makalesi esas alınıyor. Kagermann, 4’üncü Sanayi Devrimi’nin sadece otomasyondaki gelişimi değil, aynı zamanda akıllı gözlem ve karar alma süreçlerini de içermekte olduğunu ifade ediyor.

Üretim süreçleri içinde yer alan tüm araç ve makinaların sensörler ve internet aracılığıyla karşılıklı etkileşime geçerek üretimi eş zamanlı düzenlemesi S4.0’ın en önemli özelliği olarak görülüyor. Üretimin tüm adımları birbiriyle gerçek zamanlı, sürekli iletişimde; süreç, akıllı olmanın yanı sıra esnek.

Otomasyonun giderek robotik üretim hattına dönüştüğü günümüzde, 2018 yılı içinde 2.3 milyon ünite robotun kullanılması bekleniyor. Kullanımı böylesine yaygınlaşan robotların sensörleri aracılığıyla diğer robotlarla iletişime geçebilmesi yatırım harcamalarının azalmasını ve maliyet tasarruflarının yapılmasını sağlayacak. Zira bugün dünya üzerinde birbiriyle konuşan cihaz sayısı 25-30 milyar civarında ve 3 yıl içerisinde 70-100 milyar makinenin birbiriyle sensör, çip, internet, uydu vs. vasıtasıyla iletişimde olması bekleniyor. Daha az maliyetle üretim, minimum enerji kullanımı, az ısı üretimi, zaman kazanımı, daha az kaynak ve bellek kullanımı ve bunların yanı sıra yüksek hızda ve güvenirlikte çalışma, daha yüksek verim ve daha kaliteli bir ürün üretimi S4.0’ın kazanımları olarak görülüyor.

Artık sanal dünya ön planda ve S4.0 olabildiğince fiziksel ve sanal dünyayı yakınlaştırma çabasında. Elektroniğin hakimiyeti yerini dijitalin hegemonyasına terk ediyor. Mevcut organizasyon yapısı ile bu yeni fenomeni yönetmek güç olacağından daha karmaşık ve akılcı organizasyonlara ihtiyaç duyuluyor.

Kapısından içeri girdiğinizde tamamen karanlık, ortalıkta insanın görünmediği, üretimin kilometrelerce uzaktaki merkezden denetlendiği fabrikalar sıfır hataya yakın oranda, firesiz çalışmaya başladılar. Üretim hatları giderek esnekleşiyor; tek tip ürün yerine müşterinin istediği ürünü, istediği zamanda karşılayabilecek tezgâhlar kuruluyor. Bu değişim ekonominin her alanında insana olan ihtiyacın azalacağı gibi bir endişeyi getirse de aslında karşılaşılan, insanın rolünün, işlevinin radikal biçimde değişmesi.

S4.0 ile birlikte üretimde maliyetin azalışı, ucuz iş gücüne dayanan rekabete odaklanmış Uzakdoğu Asya ülkeleri ile gelişmekte olan piyasalar açısından kayba yol açacak gibi gözüküyor. 

Çin’in ucuz işgücü ve yüksek ihracat odaklı ekonomiden, inovasyon ve yüksek teknolojiye odaklanan üretime dönmesi rastlantı değil. Bu dönüşüm sırasında “know-how” almakta zorlanacağını düşündüğü Japonya veya ABD yerine S4.0’ın hamisi Almanya’ya sokulması akıllı bir tercih olarak görülüyor. Otomasyonun sağladığı avantaj ile Almanya, ABD, Japonya gibi bir dönem rekabet şansını yitirmiş ülkelerde kapanan fabrikalar artık tekrar evlerine dönmeye başladı. Otomasyon devasa fabrikalara olan ihtiyacı azaltıyor; iş gücü maliyetlerini düşürüyor. Henüz ilk yıllarında olmasına rağmen S4.0 fenomeninin üretim maliyetlerini azaltması, ucuz işgücüne sahip Uzakdoğu’nun cazibesini yitirmesine neden oluyor.

S4.0, tek başına akıllı üretim ile sınırlı görülmemeli. Üretimi etkileyen ve üretim yönetimini tetikleyen tüm çevresel unsur ve süreçler de bu kapsamda yenilenmeli ve akıllı hale getirilmeli. İş yapış şekillerinin değiştiği anlaşılmalı; organizasyon, iş süreçleri, yetenek ve yetkinlikler buna göre tekrar oluşturulmalı.

E4.0’ın temelinde, geçtiğimiz 20 yılda gelişen Nesnelerin İnterneti, Büyük Veri, Siber-Fiziksel Sistemler, Akıllı Fabrikalar, Robotik, Akıllı Sensörler, Bulut Bilişim, Siber Güvenlik ve benzeri birçok teknoloji yatıyor. Bunların içeresinde en önemlisi “Nesnelerin İnterneti’’. (Internet of Things-IoT) Son 20 yıldır cihaz teknolojilerinin gelişmesi ve maliyetlerinin düşmesi ile her cihaz internete bağlı ve data oluşturur hale geldi. Tüm bu verinin toplanıp analiz edilmesi ve üretimin karar mekanizmalarında esas alınması ve konvansiyonel iş süreçlerinin dijital iş süreçlerine dönüşmesi büyük bir verimlilik fırsatı sunuyor.

Türkiye’nin bundan önceki sanayi devrimlerini zamanında yakaladığını söylemek, ne yazık ki zor. Türkiye’deki fabrikaların çoğunluğunun otomasyon kullanım oranı itibarıyla E2.0 ile 3.0 arasında bir yerde bulunduğu; buna karşılık savunma, havacılık, otomotiv, beyaz eşya gibi sektörlerde ise E4.0 seviyesinde bulunduğu değerlendiriliyor.

Denizcilikte acaba endüstrinin hangi evresindeyiz? 

Denizcilik sektörümüzün tümü ölçeğinde, S4.0 konusunda nerede olduğumuzu sorgulayan bir çalışma henüz yok. Bununla birlikte ülkemizdeki tedarik zincirinin en önemli bağlantı noktalarından olan limanların “Akıllı Liman” yaklaşımında ne durumda olduğunun tespitine dönük muhtelif girişimler mevcut. Bu konuda son faaliyetlerden birisi 2-3 Kasım 2017 tarihlerinde Dokuz Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesinde düzenlenen “Sanayi 4.0 ve Limanlar” temalı kongre oldu.

Açılış konuşmalarında, “Limancılık sektörünün 3’üncü Sanayi Devrimi’ndeki temel unsur olan otomasyon sürecine hızla adapte olduğu, uzaktan kumandalı rıhtım vinçleri, saha istif vinçleri ve otomatik terminal traktörleri ile insansız terminallerin işletilmeye başlandığı, dolayısıyla limancılık sektörünün 4’üncü Sanayi Devrimi için ilk adımı atmış olduğu; denizcilik sektöründe bu anlamda başı çeken unsurun limanlar olduğu” ifade edildi.

Sektör temsilcileri de kendi limanlarında bu yöndeki uygulamalara dikkat çekerek; limanlarda otonom robotların (AGV, İnsansız RTG, İnsansız SSG, ECS, Dronlar vs.) ve Simülasyon Yazılımları ile Nesnelerin İnternetinin (Personel Kartları, Reefer Monitoring, Akıllı Tabela, Basınç ve Titreşim Kontrolü vs.) kullanıldığını; Sistem Entegrasyonunun sağlandığını (TOS, EDI, DGPS, global Data WH, e-Fatura vs.); sistemin işleyişi için gereken çok fazla verinin “bulut” ortamında işletme sisteminde yönetildiğine örnekler verdiler.

Bununla birlikte hemen akabinde yapılan konuşmalarda ise “akıllı liman” konusunda karşılaşılan güçlüklerden bahsedildi. Mevcut güçlükler olarak; “Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın  Atlantis isimli sistemi kullandığı, bütün limanlar ve acentaların   giriş yapmasına rağmen herkesin birbirinden kopuk olduğu, yoğun ham veri akmasına rağmen sistemde koordinasyonun olmadığı;  nakliyecisi, gümrükçüsü, sörveyörü, acentesi herkesin  bir şeyler yapmaya çalıştığı ama birbirlerinden haberdar olmadıkları; tüm liman kullanıcılarının dahil olduğu ortak dijital bir platformun oluşturulamadığı; büyük veri (big data) yönetiminin yapılamadığı; ham verilerin bir yerde toplanmasına rağmen işe yarar hale getirilerek kullanıcılara iletilemediği; gelişmiş yazılımlar ve tam otomatik araçlar sayesinde limanlardaki operasyonel verimliliğin artacağı inancına rağmen bunlar için büyük yatırımlara ihtiyaç duyulduğu, Türkiye’deki çoğu limanın bu uygulamalara hemen geçemeyeceği; entelektüel katkının az olduğu iş kollarında robotik sistemlerin, mevcut çalışanların yerini alacağı düşüncesinin işini kaybetme korkusuna neden olduğu” dile getirildi.

Görüldüğü üzere özellikle yeni limanlarda çoğu yabancı menşeili ekipmanın satın alınarak akıllı liman oluşturma yönünde önemli adımlar atılmasına rağmen bunun genele yaygınlaştırılmasında ve S4.0 çerçevesine taşınmasında uzun bir yolculuk bizi bekliyor.

Savunma Sanayii S4.0’da öncü

En gelişmiş teknolojinin kullanıldığı savunma sanayii, doğal olarak S4.0 uygulamalarına da öncülük ediyor. Örneğin, Türk Deniz Kuvvetleri’nin envanterindeki fırkateyn, hücumbot, denizaltı platformları birer S4.0 uygulaması; komuta-kontrol sistemi, silahlar, radar ve sonarlar, muhabere sistemi eğitimli personelce son derece uyumlu çalıştırılıyor. Bu kompleks ve karmaşık sistemin içinde S4.0’ın; “Sistem Entegrasyonu, Nesnelerin İnterneti, Simülasyon Yazılımları, Büyük Data ve Analizi, Bulut vs. tüm alt bileşenleri bulunuyor.

Yüzde 70’e yakın yerlilik payı ile inşa edilen MİLGEM ise S4.0 devrimine ülkemizden gösterilebilecek en gelişmiş uygulamaların başında geliyor. Zira, sadece satın alarak değil; kullandığınız yazılım, silah/cihaz, işletme sistemini üretebildiğiniz, millileştirdiğiniz oranda S4.0’ın ruhuna yakınlaşırsınız. S4.0’ın ortaya çıkardığı en büyük risk olan siber güvenliğin de en önemli teminatı inovatif ve esnek çözümler ile milli yazılımlar olacak.

S4.0 olabildiğince yaygın olmalı, ülke sathına genişlemeli.  En akıllı limanı dahi oluştursanız, limanda aborda olan gemiye sadece onun donanımı kadar teknolojik servis sunabilirsiniz. Bir beyaz eşya üretim tesisini gezdiğinizde S4.0’a uyumu sizi gururlandırabilir. Ancak, bu eşyayı müşteriye ulaştıracak lojistik sistem ve araçlar bununla uyumlu değilse bir markaya dönüştüremezsiniz. S4.0 derken kastedilen, tesis veya kurumların bu sanayi devrimini yakalamaları değil; ülke olarak bunu başarabilmek.

Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından “Sanayide Dijital Dönüşüm Platformu” kurulması memnuniyet verici.  Bir taraftan işletmelerin dijital dönüşümünü hızlandırmak, diğer taraftan dijital teknolojilerin geliştirilmesinde lider bir rol almamızı sağlamak üzere kurulan bu platform Türkiye’nin dijital dönüşüm gündeminin belirlenmesindeki öncü rolünü süratle geliştirmeli.  Zira, düşük işgücü maliyeti ve lojistik avantajı gibi Türk sanayisinin rekabetçiliğinin temelini oluşturan etkenler bundan sonra çoğalacak şekilde baskıya maruz kalacak gözüküyor.

Bir dönem ucuz işgücünün bulunduğu ülkelere kayan üretim tekrar ev sahibi batılı ülkelere dönmeye başladı.

İşte bu durum Türkiye açısından da dönüşümü kaçınılmaz kılıyor.

E4.0 dönüşümünün gerçekleşebilmesi için akıllı cihaz ve sistemler kadar, yetkin insan kaynağı da çok önemli. E4.0 ile birlikte yeni meslekler telaffuz ediliyor. Bundan 10 yıl önce iletişim halinde olan makineler arasındaki anlaşmazlığı çözen “makine avukatlığı” kimin aklına gelebilirdi ki? S4.0’ın yenilikleri beraberinde yeni bir teknoloji algısını ve yeni yetkinliklere duyulan ihtiyacı getiriyor.

E4.0’ı gerçeğe dönüştürmek önce “İnsan 4.0”ı yetiştirmekten geçiyor.

Önümüzdeki 4-5 yıl içinde 16 civarında yeni meslek dalının türemesi bekleniyor. Özellikle veri analizi, siber güvenlik, robotik uygulamalar, mekatronik, dijital iş süreçleri, yazılım mühendisliği ve matematik gibi alanlarda donanımlı eleman ihtiyacı olacak.

Dijital dönüşüm ile birlikte etrafımızdaki her şey; dahili iş süreçlerimizden tutun, müşteri beklentilerine kadar çok hızlı şekilde değişiyor. Bu değişimi bizzat bir parçası olarak yönetebilecek, uyum sağlama yetenekleri güçlü elemanlar ve yöneticiler bu dönüşümün olmazsa olmazı gözüküyor.

Rekabet gücü yüksek ilk 10 ekonomi arasını hedefleyen Türkiye için, küresel düzeydeki bu değişimi yakinen takip etmek ve Sanayi 4.0’ın uygulayıcısı öncü ülkeler arasında yer alabilmek çok önemli. S4.0 yaklaşımı, sanayideki büyümemizin 2-3 katına çıkarılabilmesi durumunda yüzde 5-8 arası bir büyümeyi vaat ediyor. Bu hedefe ulaşmanın yolu da rekabet gücümüzü artırmak, katma değeri yüksek ve dünya üretim değer zincirinden çok daha fazla pay alan bir Türk sanayisi oluşturmaktan geçiyor.

Türk milletinin önünde bir başarı öyküsü olan Milli Gemi (MİLGEM) gibi bir S4.0 örneği bulunuyor. Kendi gemisini azami ölçüde milli katkı payı ile inşa etmeyi hayal eden Deniz Kuvvetlerimiz, öncelikle bunu gerçekleştirecek ve kullanacak insanını yetiştirdi. Sonrasında da, “istemek, yılmamak, çok çalışmak ve özgüven” formülüyle bu hayali gerçeğe dönüştürdü. Otomotiv, havacılık, beyaz eşya gibi sektörlerin yanı sıra Aselsan, Havelsan gibi çok sayıda şirket de benzer başarıya ulaştılar. Kendimize güvenmemiz için önümüzde yeteri kadar kanıtımız, başarımız mevcut.

Azami ölçüde milli katkı payı ile ülke sathına yaygınlaşmış 4’üncü Sanayi Devrimi’ni gerçekleştirebilmek sadece sosyal ve ekonomik refahımızın değil, bekamızın ve çağdaş geleceğimizin de teminatı olacak. Cumhuriyetimizin yeni asrında hedefimiz; S4.0’ı yaşama geçiren devletler arasında yer alabilmek olmalıdır.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın