Macar Atalar sözü; “Sarhoş ayılır cahil ayılmaz” demiş… İnsanlık maneviyatında kapanmaz yaraları açmaya niyetlenmek acıyı çekeni mi güçlendirir yoksa esasen acılarla büyüyerek güçlenenin yaresinde sıyrık sayılmayacak bir sızıyı dahi açamayanı mı? O batan kıymıktır kıymık. Evet. Sinsidir. Gözle görülmez. Gördün mü, çeker alırsın, kanamaz bile…
İyileşir mi bu sızıyı açmaya yeltenenler? O da gelir o da silinip gider onursuzca daha öncekiler gibi… Kartopu gibi büyür. Devrile devrile önüne geleni sabırla tuttuğu bendinden kurtulmuş azgın sular gibi alıp götürür mü, iyilik? Her daim…
Tüm bu sanal sözde gücü güç sananlarla uğraşmak… İşte o da iyilerin diyeti…
Esen her rüzgâra kapılmadan olup biteni anlamak için gözlem yapmak var kodlarımızda… Maya sağlam yani… Feriştahı gelse nafile reçete belli… Arada aklı başında sanılanın saptığı farkedildiğinde zayî vermemek için uyarılar yapılıp çaba ile sorumluluklar itina ile yerine getirilir, zira kimileri her daim ayık.
Biline… Her ilmeği bin düğümle atılmış silsilesi kanıtlı, kadim bilgilerle bezenen, varlığı kolektif ve evrensel akla doğuştan hizmet eden, yönü iyiye ve doğruya dönmüş olana yara açmaya girişen, ancak kıymık acısı kıvamında olur bu kadim topraklarda.
Mutluluğun geleceğini kurmaya çalışanların yenildiği ne vakit görülmüş insanlık tarihi boyunca… Yazılı kodları nesilden nesile geçmiş yüzyıllarca… Sadece yeni çağın yiğitlikten uzak sanal oyunlarındaki figüranlara tecrübe edindirmek hezimeti ve yine yeniden şanlı bir tarih yazarken “denek” olması gerekiyor sazanların…
Sanal gerçeklik fiziksel gerçeklik önüne geçebilir mi? Bu sanırım şimdilik bizim kavrayışımızda imkânsız. Öyle ki, insan merkezî sinir sistemini kapsayacak içerikte ve yine bizim idrak edebileceğimiz ölçüde oluşturulan sanal gerçeklikten, bir fiziksel gerçeklik çıkar mı? Bizim kavrayışımıza göre çıkmaz. Bu durumda sanal gerçeklik fiziksel olanı indirgeyebilir, yok sayabilir mi? Sanmam. Sadece bir illüzyon yani yanılsama olacaktır ki, o da yine mutlak gerçek değil. Sadece bu yanılsamayı gerçek sayanlara ve gerçek olanı da yok saymaya, eğip bükmeye çalışanlara bir tavsiye niteliğinde diyebilirim ki; beyhude bir çaba…
* * *
“Soğuk bir kış sabahı çok sayıda kirpi donmamak için hep birlikte ısınmak üzere bir araya toplanır. Ama kısa süre sonra oklarının birbirleri üzerindeki etkilerini görüp yeniden ayrılırlar. Isınma gereksinimi onları bir kez daha bir araya getirdiğinde okları yine kendilerine engel olur ve iki kötü arasında gidip gelirler, ta ki birbirlerine katlanabilecekleri uygun mesafeyi bulana kadar. Bunun gibi insanların hayatlarının boşluğundan ve tekdüzeliğinden kaynaklanan toplum gereksinimi onları bir araya getirir, ama nahoş ve tiksinti verici özellikleri onları bir kez daha birbirinden ayırır.”
“İyi olanın, ellerinden sadece berbat şeyler gelenlerce tanınıp, takdir edilinceye kadar beklemek zorunda kalması, zihnî üstünlük için bir talihsizliktir.”
“Kendisine özgü bir yargı oluşturmak pek az kişinin ayrıcalığıdır; bunlar dışında kalan dünyayı otorite ve örnek yönlendirir; onlar başkalarının gözleri ile görür, başkalarının kulakları ile duyarlar.”
Bu sözler bana değil, filozof, yazar, eğitmen Schopenhauer’a ait ve her alandaki ilişkide yaşanan ve dikkat edilmesi, üzerine düşünülmesi gereken felsefi çıkarımlar. Kendisinin, erkeği üstün kılan kadınları daha bir ötekileştiren vecizelerine denk geldiğimde duraksıyor, yine de o dönem dünyasını hayal edip empati kurarak düşünüyor ve anlamaya çalışıyorum ve yine kendisinin yaşamda hayvanları her türlü insana yeğlediğini belirten vecizeleri filozofun düşün dünyasını kabul etmeme, hoşgörmeme yardımcı oluyor.
Mesela seyahat etmeyi seviyor. Söylemlerinde; kadercilik, öteki yaşam ve hep ölüm. Ancak yaşamının son yıllarında yalnızlaştıkça, köpeğine, dolayısıyla tüm hayvanlara tinsel anlamda daha çok yakınlaşıyor olmalı ki şöyle diyor, “Anlamak bütün hayvanlar için ortak bir özellik olsa da anlayış insanın dışa vurumu olan bir özelliktir.”
Zaman zaman zihnimi sadeleştirmek veya bazen yaşamda karmaşık görünen olayları ayıklamak veya gönlümde yarattığı etkiyi damıtmak için özlü sözlerle dinginleşip, şiire dalmak, düşünmek bir nevi terapi gibi…Dış dünyaya yani zararlarına kendini elden geldiğince bazen kapatmak…
* * *
Sevgili Atam… Büyük Atatürk,
Türk Milleti olarak… Cesur ve yiğitçe… Anavatanımızı savunmak ve bağımsızlığımızı yedi düvele duyurmak, gerçek bir tarih yazarak, Millî Mücadele Hareketimizi başlatmak üzere Samsun’a çıkışınızın 100’üncü yılını büyük bir heyecan ve coşkuyla kutlayacağız.
Minnettarız.
Bizler için canını sakınmadan ortaya koyan, Sizin ve tüm Silah Arkadaşlarınızın, tüm Gazi ve Şehitlerimizin ruhu şâd olsun.
Her daim olduğu gibi sonsuz bir saygı, eşsiz bir gurur ve bilinen dillerin sıfatlarıyla ölçülemeyecek bir yüksek bilinçle yaşıyoruz Sizi ve bize armağan ettiğiniz fikirlerinizi…
Size söz. Her bir fikriniz ve yaşanmışlığınız ile çoğalıp çevremize eşsiz güzellikler katma gücünü bize aşılayan Siz Başöğretmenimize… Daima kurucu ilke ve değerlerinizi gelecek nesle gururla emanet edeceğiz.
Ne mutlu bize… Ne mutlu fikirlerinizle daha nice yüzyıllarda… İlelebet…
19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.