Sadece bir aptal suyun derinliğini iki ayağıyla test eder

MDN İstanbul

Etiyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti’nin tarihteki en eski ülkelerden birisi olduğunu bilir misiniz? Diğer adı “Habeşistan” olan Etiyopya, köleler ülkesi anlamına gelmektedir. Doğudan Somali, kuzeyden Cibuti ve Eritre, batıdan Sudan, güneyden de Somali ve Kenya ile komşu olan Etiyopya 1,1 milyon km2 yüzölçümüyle Afrika’nın en büyük ülkelerinden birisidir. Başkenti Addis Ababa olan Etiyopya, dinî ve etnik bakımdan çeşitlilik gösteren bir nüfusa sahiptir. Nüfusun büyük çoğunluğu kırsal alanlarda yaşadığından (yüzde 85) şehirleşme oranı oldukça düşüktür. 100 civarında mahalli dilin konuşulduğu Etiyopya âdeta bir diller mozaiğini andırır.

Etiyopya din bakımından da heterojen bir yapı gösterir. İslâmiyet (yüzde 31) ve Hristiyanlık (yüzde 67) hâkim dinler olmakla birlikte ülkenin güney tarafında animist topluluklara, Tana Gölü’nün kuzeyindeki bölgede Falaşalar denilen Yahudilere rastlanır. Falaşaların büyük bölümünün son yıllarda İsrail’e nakledildiğini hatırlatalım.

Etiyopya son dönemde büyüyen ekonomisi, demokratik sistemi hayata geçirme yolunda attığı olumlu adımlar ve tesis ettiği istikrarlı görüntüsü ile gündeme geldi. Nitekim Afrika’nın en yoksul ve istikrarsız ülkelerinden birisi olan Etiyopya’daki değişim dikkat çekiciydi. Ancak ülkedeki olumlu görüntü, kuzeydeki Tigray Bölgesi’nde son bir yıldır yaşanan çatışmalar nedeniyle yerini kaosa bıraktı.

Sorun sarmalı Tigray
Nijerya’nın ardından 114 milyon nüfusu ile Afrika’nın en kalabalık ikinci ülkesi olan Etiyopya’nın, Tigray Bölgesi’nde yaklaşık 7 milyon kişi yaşamaktadır. Tigraylılar, Oromo ve Amharalardan sonra ülkedeki üçüncü büyük etnik topluluğu oluşturmaktadır Etiyopya etnik ayrımlara göre özerk 12 eyalete bölünmüş, federal bir yapıya sahiptir.

Kuşkusuz Tigray’da yaşanan kargaşanın tarihi bir arka planı var. Etiyopya’nın son İmparatoru Haile Selasiye’nin 1974 yılında bir darbe ile devrilmesi sonrası işbaşına gelen askeri yönetim ve iç savaş döneminde ağır bir travma yaşayan Tigray’da, merkezi hükümete karşı tarihi bir hoşnutsuzluk bulunmaktadır. Hatırlatalım, Tigray, 1 milyondan fazla kişinin öldüğü ve 2 milyonu aşkın insanın göç etmek zorunda kaldığı 1983-1985 yıllarındaki büyük kıtlığın da odağında yer almıştır.

Nobel Barış Ödüllü Başbakan Abiy Ahmed
Süreci kısaca inceleyelim. Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF), 1991 yılında hükûmeti deviren ittifakın bir parçasıydı. Bu yapı, 30 yıl süren Eritre Savaşı’nı sona erdirmesi nedeniyle Nobel Barış Ödülü alan ve 2018’den beri Başbakan olan Abiy Ahmed’in, TPLF’nin katılmayı reddettiği yeni bir koalisyon hükûmeti kurduğu 2019’a kadar etkili olmayı sürdürdü. Tigray’da iktidarını sürdüren Halk Kurtuluş Ordusu geçen yıl Eylül ayında, Ahmed Hükûmeti’nin ulusal düzeyde Covid-19 salgını nedeniyle seçimleri erteleme kararını tanımayarak seçimlere gitti. Dahası TPLF birlikleri bölgedeki Etiyopya ordusuna ait bir üsse provokatif bir saldırı düzenledi. Federal Hükûmet de yanıt olarak Tigray’a karşı büyük bir askerî harekât başlattı. Gelinen noktada 1991’den beri devam eden görece istikrar dönemi sona erdi.

TPLF, Hükûmet güçleri tarafından kontrol edilen Tigray’ın önemli şehri Mekelle’yi 29 Haziran tarihinde ele geçirdi. İsyancılar bununla da yetinmeyip, 140 kilometre kadar kuzey-batıdaki Shire kasabasına kadar ilerledi. Gelişmeler üzerine Etiyopya Hükûmeti, ülkede olağanüstü hâl ilan etti. TPLF’nin başkent Addis Ababa’ya yapabileceği muhtemel saldırılara karşı savunma görev birlikleri oluşturuldu. Ve bugün, Etiyopya’nın kuzeyinde 11 aydır süren çatışmalarda yaklaşık 2,5 milyon insanın yerinden olduğu, bölgede 5 milyondan fazla insanın acil yardıma ihtiyaç duyduğu varsayılıyor.

“Etiyopyalılar ülkelerini kurtarmak için fedakârlık yapmalı”
Etiyopya Hükûmeti yaklaşık bir yıldır devam eden çatışmaların başlarında inisiyatifi elinde tutabildi. Ancak dışarıdan aldığı destekle eylemlerini ivmelendiren TPLF, ülkenin bekasını tehdit eder hâle geldi. Nitekim ülkedeki 9 isyancı grubun TPLF ile ittifak anlaşması imzalaması ülkede kırılma noktasını oluşturdu. Bunun üzerine Başbakan Ahmed, Etiyopyalılar’ın ülkelerini kurtarmak için fedakârlık yapmaya hazır olması gerektiğini ilan etti. Ahmed devamında “Daha önce de imtihanlardan geçtik ve engellerle karşılaştık ama bu bizi daha güçlü yaptı. Sırtını bize dönenlerden daha fazla destekçimiz var” açıklamasını yaptı.

Etiyopya Başbakanı: Cepheye gideceğim
Ülkedeki kaos durumunun beka sorunu haline gelmesi üzerine Başbakan Ahmed, TPLF’ye karşı yürütülen harekâtın komutasını bizzat üstleneceğini açıkladı. Orduya liderlik etmek üzere cepheye gideceğini ilan eden Ahmed, “Tarihin selamlayacağı Etiyopyalı çocuklar arasında yer almak isteyenler bugün ülkesi için ayağa kalksın. Cephede buluşalım” ifadelerini kullandı. Etiyopya’yı kurtarmanın son aşamasında olduklarını dile getiren Ahmed, “Düşmanlarımız hem içeriden hem de dışarıdan saldırıyor. Bu, tüm siyahların mücadelesidir. Bu, Etiyopya’yı yeniden sömürgeci boyunduruğuna sokmayı amaçlayan bir komplodur” dedi.

Etiyopya’dan kaçış başladı
İstikrarsızlığın her geçen gün artması üzerine ABD, kasım ayı başında Etiyopya’da acil işlerde çalışmayan diplomatların ve ailelerinin ülkeyi terk edeceğini açıkladı. Bu karara gerekçe olarak silahlı çatışma, sivil kargaşa, iletişimin kesilmesi, suç ve sınır bölgelerinde muhtemel terör faaliyetleri ile adam kaçırma gibi nedenler gösterildi.

Benzer şekilde Türkiye’nin Addis Ababa Büyükelçiliği de kasım ayının ortasında, Etiyopya’daki vatandaşların ülkeden ayrılmalarını tavsiye etti. Türkiye’nin Addis Ababa Büyükelçiliği tarafından yapılan açıklamada, “Etiyopya’nın güvenlik durumundaki hızlı gelişmeler karşısında, ülkede bulunan vatandaşlarımızın tarifeli uçaklarla Etiyopya’dan ayrılmaları tavsiye edilir” ifadesi kullanıldı.

BM: Tablo vahim ötesinde
İstikrarsız görüntü sergilemeye başlayan Etiyopya’daki gelişmelere Birleşmiş Milletler (BM)’de kayıtsız kalmadı. Kasım ayında BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ofisi ve Etiyopya İnsan Hakları Komisyonu’nun hazırladığı ortak raporda yargısız infaz, etnik kökenden dolayı tutuklama, işkence, toplu tecavüz ve saldırı ve ölümlerin kayda girdiği, bunların bir kısmının insanlığa karşı işlenmiş suç ya da savaş suçu oluşturabileceğine dair kanıtların bulunduğu açıklandı.

Raporda Kasım 2020’den Etiyopya Hükûmeti’nin tek taraflı ateşkes ilan ettiği 28 Haziran 2021’e kadar Tigray’da süregelen çatışmaların siviller üzerinde korkunç etkileri olduğu, Tigray’da çatışan tüm taraflarca insan hakları ve mülteci hukuku ihlâlleri işlendiği, bu eylemlerden bazılarının savaş suçu ve insanlığa karşı suçlar teşkil edebileceği uyarısında bulunuldu.

Etiyopya: 114 milyon insan, 90 farklı etnik grup, 80 farklı dil
Kuşkusuz devam eden çatışmalar Etiyopya halkının geleceği kadar tüm Doğu Afrika ülkelerini de ilgilendiriyor, dahası kıta Afrikası’nın istikrarını tehlikeye atıyor. 114 milyon insanın yaşadığı, 90’dan fazla farklı etnik grubun bulunduğu ve 80 farklı dilin konuşulduğu Etiyopya’da, büyüyen iç savaşın ve her geçen gün artan insani felaketin kontrolden çıkması, Afrika kıtasının istikrarına doğrudan etki edebilecek potansiyele sahip.

Jeopolitik kilit: Hedasi Barajı
Mavi Nil Nehri üzerinde Etiyopya tarafından inşa edilen Rönesans (Hedasi) Barajı’nın bölge jeopolitiğine etkisini analiz etmeden, Etiyopya’da yaşanan iç karışıklığın nedenini doğru okuyamayız. Zira Hedasi Barajı başından beri Etiyopya, Mısır ve Sudan arasında gerilime neden oluyor. Barajın faaliyete geçmesi sonrası Mısır ve Sudan’ın 25 milyar m3 su kaybına uğraması, Mısır barajlarının elektrik üretiminin yüzde 20 ile 40 arasında düşmesi bekleniyor. Bu nedenle Mısır ve Sudan başından itibaren Hedasi Barajı’nın inşasına karşı çıkıyor.

Hedasi anlaşmazlığı
Mısır, Etiyopya ve Sudan arasındaki Hedasi Barajı’yla ilgili müzakereler neredeyse 10 yıldır sürüyor, lâkin bir türlü sonuç alınamıyor. Halen yüzde 80’i tamamlanan Baraj, Sudan ile Etiyopya sınırına yakın bir bölgede bulunuyor ve Nil Nehri’nin yüzde 85’ini besleyen Mavi Nil Nehri kolu üzerinde yapılması nedeniyle büyük önem taşıyor.

Elektrik ihtiyacının yüzde 90’ını hidroelektrik santrallerinden sağlayan Etiyopya, Afrika’nın en büyüğü olacak Hedasi Barajı ile enerji açığını kapatmayı ve bölge ülkelerine elektrik satmayı hedefliyor. Etiyopya yönetimi, Mısır ve Sudan ile bir anlaşmaya varmamasına rağmen barajın doldurulmasında ısrar ederken, Kahire ve Hartum yönetimleri Nil suyunun paydaş ülke başına düşen yıllık paylarının etkilenmemesi için öncelikle üçlü anlaşmaya varılması gerektiğini savunuyor.

Barajda ilk dolum işlemi Temmuz 2020’de yapılmış, bunun üzerine Mısır, Etiyopya’nın “tek taraflı adımını” reddettiğini açıklamıştı. Benzer şekilde Sudan Hükûmeti de eylül ayında, bağlayıcı yasal bir anlaşma olmadan Etiyopya’daki Hedasi Barajı’nın inşasının sürdürülmesinin ülkeye doğrudan tehdit oluşturduğunu ilan etmişti. Neticede üç ülke arasında yaşanan görüş ayrılıklarının bölgede bir su paylaşım savaşına neden olabileceği sıklıkla gündeme gelmişti.

Aslında Etiyopya’da ne oluyor?
Resme bütüncül yaklaşalım. 90 farklı etnik grubu barındıran 12 özerk eyalete sahip Etiyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti’nin durumu, esasen dağılan eski Yugoslavya’yı andırıyor. Malûm, Yugoslavya’nın dağılması sonrası yedi farklı devlet ortaya çıkmıştı. Etiyopya’da Nobel Barış Ödülü alan, Başbakanlık görevini sürdüren ve görece ülkesine istikrar getiren Abiy Ahmed’in, Hedasi Barajı konusunda Mısır ve Sudan’a taviz vermemesinin ülkedeki karışıklığın nedeni olduğu anlaşılıyor. Gelecekte gerginliklerin ve savaşların suya erişim kavgasından çıkabileceği artık bir komplo teorisi değil. Bu nedenle Nil nehri de tıpkı Dicle ve Fırat nehirleri gibi öne çıkıyor. Bu nehirlerin kat ettikleri coğrafyaların bir türlü istikrar bulamamasını dikkatinize sunalım.

Bir baraj bir devleti dağılma noktasına nasıl getirebilir?
Tuhaf bir ironi, lâkin komplo teorisi değil. Hedasi Barajı’nın bölge jeopolitiğine yönelik önemi bize Atatürk Barajı’nı hatırlatıyor. Malûm, 1983 yılında Atatürk Barajı’nın temeli atılınca PKK terör örgütü “ansızın” ortaya çıkmıştı. O dönem Irak ve Suriye tarafından desteklenen bölücü terör örgütü ülkemizin uzun yıllar istikrar bulmasına engel olmuştu. Anlaşılan benzer senaryo Etiyopya için tedavüle sokulmuş, zira Başbakan Ahmed, Hedasi Barajı’ndan geri adım atmayacaklarını açıklayınca, Tigray Bölgesi’ndeki ayrılıkçı TPLF, terör eylemlerine başlayıverdi. TPLF’nin kimler tarafından desteklendiği ve donatıldığı sorularının cevaplarını bulmak zor olmasa gerek. Bu nedenle Tigray Bölgesi’nde yaşanan çatışmaları bir eyaletin merkezi yönetime başkaldırısı olarak görmek ve münferit bir hadise olarak yorumlamak stratejik akla uygun olmayacaktır.

Gelinen aşamada bölücü unsurlarla baş etmekte zorlanan Etiyopya, beka sorunu ile karşı karşıya kaldı. Etiyopya’nın iç istikrarını tesis edememesi durumunda Hedasi Barajı’nı savunamayacak hâle geleceğini dikkatinize sunalım. İstikrarsızlaşacak Etiyopya’nın çözülmesi durumunda Yugoslavya örneğinde olduğu gibi devletçiklere bölünmesi gündeme gelebilir. Bu durumda Mısır ve Sudan’ın kazançlı çıkabileceğini dikkatinize sunalım. Gerçi Sudan’ın durumu ortada. İstikrarsız Sudan’da yönetim sürekli el değiştiriyor. Sudan ve Etiyopya’nın durumu böyleyken gerçek kazananın kim olduğu apaçık ortada. Son kertede, Hedasi Barajı’nın bir devleti nasıl dağılma noktasına getirebildiğinin altını çizelim.

Etiyopya’nın geleceği kuşkusuz küresel aktörlerin alacağı pozisyona göre şekillenecek. Bilhassa ABD’nin tutumu belirleyici olacak. Çin’in Afrika açılımı ve Rusya’nın Sudan üzerinden bölgeye ilgisi dikkate alındığında, Etiyopya’nın yeni bir rekabet merkezi olması şaşırtıcı olmayacaktır.

Küresel güçlerin Etiyopya üzerindeki satrancı Mısır, İsrail, Suudi Arabistan ve BAE gibi aktörler üzerinden oynamak isteyeceklerini dikkatinize sunalım. Son olarak ülkemizin de Etiyopya’ya olan ilgisini hatırlatalım. Sahi Etiyopya’ya SİHA satışımız ne aşamada?

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın