ŞADAN KALKAVAN

MDN İstanbul

Sektörün şu andaki gündemi nedir?
Küresel krizden en büyük darbeyi denizcilik sektörü aldı. 150-200 bin dwt’luk bir geminin kazandığı para 70-75 bin dolar iken 2 bin dolara kadar düştü, navlunlar 25-30 bin dolarlara geldi. Bu durum geçici midir, kalıcı mıdır onu zaman gösterecek, ama bazıları bu durumun suni olduğunu söylüyor. Bir kesime krizden yavaş yavaş çıktığımız görüşü hâkimken, bir kesim de yukarı trendin martın sonuna kadar süreceği ve nisanda tekrar düşmeye başlayacağı yönünde yorumlar yapıyor.
Geçmişte tersanecilikte işçilik ucuzken bizimle pek rekabet edemiyorlardı. Ama bugünkü koşullarda, Türk parasının değer kaybetmesi, doların yükselmesi ve işçilik ile enerji maliyetlerimizin artması gibi nedenlerle Çin’le rekabete gelemiyoruz. Şu aşamada onlarla aynı kulvarda oynayamıyoruz. Dolayısıyla tercihler oraya doğru kayıyor.

“Türk Armatörler Birliği Başkanı Şadan Kalkavan denizcilik sektörünün kriz günlerini değerlendirdi. Kendi yatırımlarından da bahseden Kalkavan, Türkiye’nin toplam gemi filosundan yüzde 25 fazlasının şu anda sipariş olarak Uzakdoğu tersanelerine verildiğini, ancak kriz sürecinde ekspertiz değerleri düştüğü için sorun yaşandığını söyledi”

İstihdam yükü hafifletilmeli
Bence özellikle sektörün üstündeki istihdam yükünün azaltılması ve SSK primlerinin geçici olarak aşağı çekilmesi lazım. Bu doğrultuda, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in başkanlığındaki beş bakana, Oral Erdoğan hocamızın hazırladığı, problemlerimizi ve çözüm önerilerimizi içeren bir sunum yaptık.

Çelik fiyatlarındaki düşüş denizcilik sektörü için bir avantaj yaratmadı mı?
Çelik fiyatları düşse ne olacak? Kredi yok, bankalar çalışmıyor, navlunlar sürünüyor… Neticede ithalat-ihracat yapamazsan gemiler bir işe yaramaz. Yük olacak ki gitsin-gelsin ve piyasa hareketlensin. Kredi alamayan bir armatör kendi anaparasıyla gemi yapmaz. Ancak maliyetin en fazla yüzde 20’sini üstlenip, geri kalanını bankalardan kredi ile karşılar. Eğer devlet, bankaları kredi vermeye zorlamazsa, armatörün gemi sahibi olması söz konusu olamaz.

Gemi fiyatlarındaki düşüşü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Uzakdoğu’da, Güney Kore’ye, Çin’e ve Japonya’ya verilmiş birçok siparişimiz var. Halen 7,5 milyon dwt’luk  Türk bayraklı filoya sahibiz.  Ayrıca yabancı bayraklı ama sahibi Türk olan 7,5 milyon dwt’luk filomuz daha var. Ülke olarak toplamda 15 milyon dwt’luk bir filoya sahibiz. Uzakdoğu’daki siparişlerle birlikte 2012 yılında 19 milyon dwt’luk bir filoya daha sahip olacağız. Filomuzun yaş ortalaması ise 4 ila 5.

Dünyada 17. sıradayız
Bu tonajla dünya sıralamasında 17.’yiz. Tersane kapasitesi olarak da 4. veya 5. sıradayız. Mesela yalnızca benim, Ereğli Denizcilik’ten 2 adet, Beşiktaş Denizcilik ve Deniz Nakliyat’tan da 4’er adet ortaklı gemi siparişlerim var. Peki bu kadar gemiyi biz niye sipariş ettik? Çünkü son 5 yıldır büyük paralar kazandık ve altın devrimizi yaşadık. Ama bu paralarımızın hiçbir tanesini de bankada rezerve etmedik. Denizcilik sektörünün, navlunların çok yüksek olduğu dönemlerde sürekli gemi siparişi verdik. Kazandığımızı yatırıma dönüştürdük. Dolayısıyla şu anda tersaneler 2012’ye kadar dolu. Müşteri almıyor da sıralıyor. Biz de bu durumda onların istediği biçimde düzenlenen mukavelelere imza atıyoruz.

Krizden önce satmadım
Beşiktaş Denizcilik’te İhsan Kalkavan’la ortak 3 adet tankerimiz vardı. Daha önce bir tanesini satmıştım ve diğer üçüne birden 260 milyon dolar fiyat vermek istediler. İhsan Kalkavan bana “Bir tanesini 94 milyon dolara sattık, diğerlerini de istiyorlar, çok cazip görünüyor” dedi. Ben de aynı fikirdeydim ve “O halde satalım” dedim.  Çünkü armatörlükte parayı al-sat’tan kazanırsın. İhsan, oğlu Yavuz’la konuştu. Neticede devreye, işletmeyi kendisi yaptığı için Yavuz Kalkavan girdi. Yavuz da dedi ki; “Şadan Amca satıp ne yapacağız?” Bir yerde de haklıydı, sonuçta bu gemileri satıp yine gemi alacağız ya da gemi yapacağız. Neticede bir tanesi dışında diğerlerini satmadık. Şimdi bana “Pişman mısınız?” diye sorarsanız, “Pişman değilim” derim.  Çünkü o günkü koşullara göre karar vermiştik. Bugün belki pişmanlık ifade edebilirim ama o günkü koşullarda gemiler para kazanıyordu.

Sektörün Uzakdoğu’daki siparişlerinden bahsedebilir misiniz?
Uzakdoğu’da bulunan tersanelerde 10 milyar dolarlık siparişimiz var. Daha açıkçası 19 milyon dwt’nin maliyeti 10 milyar dolar. Bunun 2,5 milyar dolarını tersanelere peşin olarak verdik. Elbette bu krizden önceki maliyetti ve doğal olarak aşağıya inmedi. Dolayısıyla Türkiye’nin 2,5 milyar doları şu anda yabancı tersanelerin elinde. Başbakan Erdoğan’a da bunu aynen söyledim. Şimdi bankalar gemilerin ekspertiz değerlerini yeniden hesaplıyorlar. Mesela 50 milyon dolarlık bir geminin ekspertiz değeri bugün 25 milyon dolara indi. Bu da 25 milyon dolar açık demek.

10 milyar dolarlık sipariş 5 milyara indi
Yani bu 10 milyar dolarlık siparişin değeri 5 milyar dolara indi diyorsunuz öyle mi?
Aşağı yukarı indi. Bankalar şimdi kredi vermezse hiçbir armatör gemi yapamaz ve gemi sahibi olamaz, demiştim biraz önce. Dolayısıyla teminat noksanı var. Siparişi verdiğimiz tersanelere bütün mal varlıklarımızı ipotek ettik. Değerler düşünce banka, aradaki farkı teminat olarak getir, diyor. Nereden bulacağım ben sana teminatı, teminatlarımı zaten ben sana vermişim.

Peki çıkış olarak ne gibi bir yöntem geliştiriyorsunuz?
Çıkış olarak devlete, para yerine hazine garantisi verin, gemilerimizi siz ipotek alın, böylece süreç devam etsin dedik. 2009’da teslim alınacak gemilere bir şey yapamayız ama 2010–11–12’de daha tersanenin kızağına konulmayıp sacı kesilmemiş gemiler için diyoruz ki, devlet hazine garantisi versin. Böyle 175-180’er bin dwt’lik 200 civarında kuru yük gemisi var.

Türkiye kendi yükünün yüzde 18’ini taşıyor
2010 itibariyle krizin aşıldığını var sayalım, bu dönemde bu gemi filosu ekonomik açıdan büyük bir değer değil mi?

Türkiye’nin durumuna baktığınız zaman Türkiye’nin denizyoluyla taşınan 250 milyon ton yükü var ve Türkiye bu yükün yüzde 18’ini kendi gemileriyle taşıyabiliyor. Aslında milletvekilleri ile onu konuşuyorduk. AKP’nin ilk iktidara geldiğinde seçim bildirgesini okuyun; birincisinde denizciliğe çok güzel yer ayırmışlardı, ama ikincisinde yoktu. Diyorlardı ki, yükümüzün en az yüzde 50’sini Türk bayraklı gemilerimizle taşımalıyız. Burada önemli olan, bunu söyleyenin o parti veya bu parti olması değil. Önemli olan bir siyasi partinin bunu programına almasıdır.

Binali Bey çok büyük şans
Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım da denizcilikten geliyor…

O zaten bizim için çok büyük bir şans. Türkiye’nin Ulaştırma Bakanlığı’na Binali Bey’in gelişi denizcilik sektörümüz adına çok büyük bir şans.

Onun bu konulara yaklaşımı nedir?
Onunla da bu sorunları konuştuk, o da biliyor her şeyi. Geçenlerde Anadolu Hisarı’nda kahvaltı yaptık. Kendisine dedim ki “Sayın bakanım siz inanmadıktan sonra bizim hiçbir şeyimiz olamaz”. O da “İnanmaz olur muyum ben size” dedi. Neden? Çünkü denizciliğin içinden gelmiş biri. Bugüne kadar denizcilik ile hiçbir ilişkisi olmayan insanlar bakanlık koltuğuna oturdu.

Peki çözüm bekliyor musunuz? Hükümetin yaklaşımı olumlu mu?
Olumlu olacağını düşünüyorum.

“Uzakdoğu’da 10 milyar dolarlık siparişimiz tehlikede”

Dati’den zarar etmiyoruz
Sektörde tersanecilikle ilgili bazı yatırım projeleriniz de var, değil mi?

Gelibolu’da, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun  en büyük tersanesini yapacağız ama bu kriz gelince herkes her şeyi durdurdu.

Dati’deki projeler ne durumda?

O ayrı, oralarda da çalışmalarımızı durdurduk. Kriz döneminde bir tek oteli yaptırdık. Kısmetse nisanın ortalarına doğru  otelin açılışını yapacağız. Başbakan Erdoğan’da katılacak. Aslında daha birçok projemiz var, ama şimdilik oteli yaptık, diğerleri bekliyor.

Siz orayı belli bir zaman zarfı için aldınız, erteledikçe zarar etmiyor musunuz? Diğer taraftan parayı geri çevirme riskine gireceksiniz çünkü…
Biz burayı özelleştirmeden aldığımız zaman senelik kazancı 1,2 milyon dolardı. Devraldıktan sonra ilk sene bu rakamı 7,5 milyon dolara, bir sene sonra da 15 milyon dolara çıkardık. Bu sene de tahmin ediyorum ki  20-22 milyon dolar civarındadır. Yani gelirlerimizi artırıyoruz. Zarar etmiyoruz.

Sanırım 200 milyon dolara almıştınız orayı değil mi ve ne kadar yatırım projeniz vardı?

Evet, 200 milyon dolara aldık ve yaklaşık 1,5 milyar dolarlık yatırım projemiz var. Cruise gemilerinin yanaşabileceği bir liman haline getirecektik orayı. Dolgunun müsaadesi çıktı ama şimdilik duruyoruz. Bu krizi atlatırsak bu yatırımımıza devam edeceğiz.

En iyi ihtimalle 2010’u bulur herhalde?

Tahmin ediyorum ki bulur. Ama ben 2009’un sonuna doğru denizciliğin bir aşama kaydedeceği inancındayım. Her 5 senede bir navlun piyasasına bu kriz geliyor, 3-4 sene aşağıya gidiyor ama ondan sonra yukarı çıkmaya başlıyor.

Bazıları gemi alırken kaparo verdi ama fiyatlar aşağıya düştüğü için o kaparoların bile yandığı söyleniyor, bu doğru mudur?
Bizde de şöyle oldu: Ereğli Denizcilik’te bir gemimize talip çıktı, 14 milyon dolar da kaparo verdi. 125 milyon dolara anlaşmıştık. Fakat alıcı krizin geleceğini duyunca o 14 milyon doları yaktı. Tabii ki hukuki olarak bu konuyla ilgileniyoruz. Biz de tersanelere aynı koşullarda sipariş vermiştik, tersaneler de ona göre yatırım yapmıştı. Daha doğrusu bu büyüklükte bir kriz dünyada ilk defa başımıza geliyor. Şimdi biz de başbakanımıza diyoruz ki,  hükümetler devreye girmezse bizler bireysel olarak Uzakdoğu tersanelerini verdiğimiz siparişlerden vazgeçiremeyiz.

Tersane yatırımlarına dönecek olursak orada nedir son durum? Ne zamana kadar ertelediniz?

Piyasaya bağlı. Halen 166 tane tersane var, bunlarda devletin, milli savunmanın ve belediyelerin bir sürü gemi siparişleri var. Bu gemiler tersanelere paylaştırılarak verilirse gemi inşa sektörü ancak o zaman belki ayakta kalabilir. Devletin, siparişlerini Türk tersanelerine vermesi lazım.

Milli gemi projesi de var zaten değil mi?
Evet, MilGem projeleri de var. Şimdi bizim Gelibolu’da yapacağımız tersanede, Türkiye’nin en büyük gemisini yapabilme, yani 300 bin dwt’ye kadar çıkabilme kapasitemiz olacaktı. Ama şimdi dünyada emtia alışverişi, ihracat-ithalat olmazsa ne yapacaksın gemiyi, kime tersane yapacaksın? Biz orada yapacağımız tersanede en az 5 bin işçi çalıştıracaktık. Yan kuruluşlarıyla, yan sanayisiyle beraber en az 15 bin aile ekmek yiyecekti. Yani Gelibolu’nun çehresi değişecekti.

Bunu Paylaşın