S. Arabistan petrol altyapısına yönelik saldırı

MDN İstanbul

Dz. Kurmay Albay (E) Serter Tuçaltan
Dz. Kurmay Albay (E) Serter Tuçaltan, Eylül ayının en dikkat çeken gelişmelerinden biri olan Suudi Arabistan’ın petrol tesislerine (14 Eylül 2019) yapılan saldırıyı ve olayın enerji jeopolitiği düzleminde küresel etkilerini değerlendirdi

Yemen’deki iç çatışmaların tarafı olan Husi güçler tarafından üstlenilen ve “her an yinelenebileceği” açıklanan saldırı Suudi Arabistan’ın petrol ihracat kapasitesini neredeyse yarıya indirmiş, dünya petrol üretiminde yaklaşık yüzde 5 oranında azalmaya neden olmuş, ABD’nin acil durumlar için bulundurduğu rezervini piyasalara sürebileceğini açıklamasına rağmen petrol fiyatlarının bir günde yaklaşık yüzde 20 oranında artmasına yol açmıştır.
Saldırıların nereden ve nasıl yapıldığına yönelik araştırmalar sürerken, ABD ve Suudi Arabistan kaynaklarına dayandırılan haberlerde, İran’a atfen, saldırıların dronlar ve alçak irtifa seyir füzelerinin birlikte kullanımıyla Basra Körfezi’nin kuzeyinden yapıldığı ve bu nedenle de Körfez’e odaklanan hava savunma sistemleri tarafından tespit edilemediği bilgilerine yer verilmiştir. İran ise bu açıklamaları kesin bir dille reddetmiştir.

Uluslararası tepkiler
ABD saldırıdan İran’ı sorumlu tuttuğunu açıklamış, ABD siyasi çevrelerinde “provokasyonlarına devam etmesi halinde İran’ın petrol rafinerilerine yönelik bir saldırı gerçekleştirilmesi seçeneğinin dikkate alınması” tartışmalarının yapıldığı açık kaynaklara yansımıştır. ABD Dışişleri Bakanı saldırı için “savaş nedeni” tanımlamasını yapmış, saldırının ardından ABD, İran Merkez Bankası’nı yaptırım listesine dahil etmiştir. Son olarak da Suudi Arabistan ve BAE’nin talebi üzerine Suudi Arabistan’a ABD askerlerinin gönderilmesi kararının alındığı açıklanmıştır.
İsrail, ABD ile İran arasında patlak verebilecek bir çatışmanın içine çekilme olasılığına hazır olduğunu açıklamıştır.
Suudi Arabistan petrol üretim kaybını stoklarından karşılayacağını, Kasım ayı sonuna kadar yeniden günde 12 milyon varil üretim kapasitesine erişeceği açıklamasını yapmıştır. Akabinde, Suudi Arabistan’daki petrol tesislerini korumak için uluslararası işbirliğine ihtiyaç olduğuna vurgu yapmış, takip eden günlerde saldırının İran silahlarıyla gerçekleştirildiğini ve bu nedenle saldırıdan Tahran’ı sorumlu tuttuğunu açıklamıştır.
İran saldırıda sorumluluğu bulunduğu iddialarını kesin bir dille reddetmiş, özetle her türlü senaryoya hazır olduğunu açıklamıştır.
Saldırıyı kınayan RF bölgedeki istikrarsızlığın artmasından kaçınmak için saldırıyla ilgili aceleci adımlar atılmaması ve aceleci çıkarımlar yapılmaması çağrısında bulunmuştur.
Dünyanın en büyük petrol ithalatçısı durumunda olan Çin saldırıyı kınayarak tarafları bölgesel gerginlikleri artırmayacak şekilde davranmaya davet etmiş, somut verilere dayanmadan yapılan suçlamaların sorumsuzluk olacağını belirtmiştir.
Dünyanın üçüncü büyük petrol ithalatçısı durumunda olan Hindistan, durumu yakından takip ettiğini açıklamıştır. Saldırı sonrasında Hindistan’ın, tedarikçilerini çeşitlendirmek üzere Rusya ile görüşmelere başladığı haberleri açık kaynaklara yansımıştır. Hindistan toplam ham petrol ithalatının yaklaşık yüzde 20’sini Suudi Arabistan’dan almaktadır.
Dünyanın dördüncü büyük petrol ithalatçısı durumunda olan Japonya, saldırıya yönelik değerlendirmesinde ülkesinin petrol tedarik faaliyetlerine yönelik tehditlerin kendileri için en tehlikeli senaryoyu oluşturduğu kıymetlendirmesini yapmıştır. Saldırıdan sonra Japon firmalarının Suudi Arabistan’daki durum hakkında bilgi topladıkları haberleri açık kaynaklara yansımıştır. Japonya ham petrol ihtiyacının kabaca yüzde 35’lik kısmını Suudi Arabistan’dan tedarik etmektedir.
Dünyanın beşinci büyük petrol ithalatçısı durumunda olan Güney Kore, durumun kötüleşmesi halinde stratejik rezervlerini kullanmayı düşünebileceğini ve diğer petrol üreten ülkelerden tedarik yapabileceğini açıklamıştır. Güney Kore petrol ithalatının yaklaşık yüzde 30’unu Suudi Arabistan’dan yapmaktadır.
Birleşik Arap Emirlikleri saldırının tehlikeli bir tırmanışa neden olduğu ve uluslararası toplumun bölgesel istikrarın tesisi için Suudi Arabistan’ın yanında olması gerektiği mesajını vermiştir.

Değerlendirme
Çin, Hindistan, Japonya, Güney Kore gibi dünya ham petrol ithalatında ilk beş sırada yer alan ülkeler için çok önemli bir tedarikçi durumunda bulunan Suudi Arabistan’ın petrol altyapısına yönelik saldırı, önümüzdeki dönemde gerek istikrar gerekse enerji güvenliği açısından bölgeyi daha karmaşık günlerin beklediğini göstermektedir.
Saldırının zamanlaması üç açıdan dikkat çekicidir:
Bunlardan ilki; saldırının ABD ulusal güvenlik danışmanının görevden alındığı, ABD Başkanı ile İran Cumhurbaşkanı arasında karşılıklı görüşme ihtimalinin belirdiği ve bu gerekçelerle ABD’nin İran politikalarında yumuşama beklentilerinin arttığı bir dönemde yapılmış olmasıdır. Bu yönü ile saldırı sonrasında ABD ve İran arasında bir diyalog kurulması ihtimali oldukça azalmıştır.
İkincisi; saldırı İsrail Başbakanı tarafından İsrail’in Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerini ilhak edeceği açıklamasının ardından, bu açıklamaya yönelik tartışmaların sürdüğü bir dönemde meydana gelmiştir. Bu bakımdan uluslararası ortamda ilhak açıklamasının tartışılmasının önüne geçmiştir.
Üçüncüsü ise; saldırının Suudi Arabistan’ın İran ile arasındaki rekabete uluslararası güçleri kendi lehine ortak etme çabalarının yeterli sonuçları vermeyeceğinin anlaşıldığı bir dönemde gerçekleşmiş olmasıdır. Bu yönü ile saldırının Körfez’de uluslararası bir güç konuşlandırılması konusunu yeniden gündeme taşıma potansiyeli mevcuttur.
Bu bağlamda saldırı sonrasında öncelikle bölgedeki enerji kaynakları ve enerji nakil hatlarının güvenliği konusunun gündemin ön sıralarına çıkması beklenmektedir. Bu bakımdan bölgede çok uluslu bir deniz gücü oluşturulmasına ilişkin ABD planının hayata geçirilmesine yönelik gayretlerin artırılacağı düşünülmektedir.
İran’a baskı ve yaptırım uygulama politikasını sürdüren ABD ve İran ile yaşadığı bölgesel rekabette çok uluslu bir koruma şemsiyesi altında bulunmak isteyen Suudi Arabistan’ın kuvvetle destekleyeceği bu oluşuma Güney Kore, Japonya gibi ülkelerin de katılmasına özel önem atfedileceği, bu suretle İran üzerindeki baskının artırılmasının hedefleneceği değerlendirilmektedir.
Söz konusu girişimin Körfez’de istikrar ve denge arayan büyük petrol ithalatçıları tarafından desteklenmesi ihtimalinin düşük olduğu kıymetlendirilmektedir.
ABD’nin bölgede İran’a karşı Körfez ülkeleri, Mısır ve Ürdün ile birlikte oluşturmak istediği Ortadoğu Stratejik İttifakı (MESA) planını yeniden canlandırma gayretine girmesi de muhtemel görülmektedir. ABD’nin bölgeye asker gönderme kararının bu girişimi hızlandırıcı bir özelliği olacağı düşünülmektedir.
Öte yandan İran karşıtı ekseni kuvvetlendirme kararlılığında olan ABD’nin Ortadoğu Stratejik İttifakının yanı sıra Suriye’nin kuzeyinde eğittiği SDG/PKK/YPG terör örgütlerinin eğitim ve donatım sürecini de hızlandırabileceği değerlendirilmektedir.
İran’ın şiddetle karşı çıkacağı bu oluşumların bölgedeki gerginliği artıracağı açıktır.
Bölgede gerginliğin artmasının petrol fiyatlarını da artıracağı, petrol ithalatına bağımlı dev ekonomilerin fiyat artışından etkilenirken kaynaklarını çeşitlendirmeye çalışacakları, bu anlamda Suudi petrol üretim kapasitesinin normale dönmesi için gereken sürenin belirleyici faktörlerden biri olacağı düşünülmektedir. Hindistan’ın saldırılar sonrasında kaynaklarını çeşitlendirme çalışmaları ve Rusya’dan ithal edeceği petrol miktarını artırmaya yönelik girişimleri bu çıkarımın bir teyidi niteliğindedir.
Saldırıyla ABD’nin İran politikası kapsamında reaksiyon ölçebileceği bir ortamın oluştuğu da açıktır. Bu bağlamda ABD’nin gelişmeler karşısında alacağı tepkilere göre askeri boyutu da bulunan daha ileri adımlar atabileceği, ABD’nin bu tarz bir adımının İsrail ve Suudi Arabistan tarafından destekleneceği düşünülmektedir. Bu anlamda Rusya ve Çin tarafından izlenecek politikaların Körfez Bölgesi’ndeki ABD etkisinin gücü bakımından belirleyici olacağı kıymetlendirilmektedir.

Son olarak savunma ihtiyaçları açısından değerlendirildiğinde saldırının;
– Asimetrik imkânlarla küresel etkiler yaratılabileceğini bir kez daha gösterdiği,
– Uzun menzilli silahlı insansız hava araçları ile uzun menzilli seyir füzelerinin ve hassas angajman kabiliyetinin önemini teyit ettiği,
– Stratejik tesislerin ve kritik altyapının güvenliğinin sağlanmasına yönelik ihtiyaçlarının yeniden kıymetlendirilmesi gerekliliğini ortaya çıkardığı,
– Klasik hava tehditlerine karşı konuşlandırılan gelişmiş hava savunma sistemlerinin asimetrik tehditlere yönelik işlevselliği ile bu sistemlerin asimetrik tehditlere yönelik imkân kabiliyetlerinin değerlendirilmesi ihtiyacını ortaya koyduğu düşünülmektedir.
İlk bakışta ortaya çıkan bu değerlendirmelerin ardından daha köklü yorumlar yapabilmek üzere saldırının küresel ve bölgesel güç mücadelesindeki aktörlere hangi çıkarları sağladığı, küresel ekonomi ve enerji fiyatları üzerindeki zamana yayılan etkileri ve enerji pazarındaki pay dağılımına tesirlerinin de dikkatlice izlenmesi gerekmektedir.

Bunu Paylaşın