Rusya Federasyonu Karadeniz Donanması nereye gidiyor?

MDN İstanbul

Amiral(E) E.Caner Bener

Amiral(E) E.Caner Bener, Karadeniz’in en önemli aktörlerinden olan ‘RF Karadeniz Donanması’nın değişen politik ve askeri şartlar altındaki durumunu MarineDeal News’e özel değerlendirdi

fotograf2007-2012 arasında Rusya Federasyonu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yapan Oramiral Vyosotsky’nin 2008 yılında ülkemize gerçekleştirdiği resmi ziyaretinde ve mihmandarlık sürecindeki gayrı resmi görüşmelerde Vyosotsky; Karadeniz’i bir şampanya şişesine benzeterek fazla çalkalandığı takdirde köpürerek patlayabileceğini, Karadeniz’deki statüyü belirleyen Montrö Antlaşması’nı sonuna kadar desteklediklerini ve değişmesini istemediklerini, Sivastopol’ün 2017’de anlaşma sona erse de Karadeniz Donanması’nın ana üssü olarak kalmaya devam edeceği ve bu konuda sonuna kadar kararlı olduklarını, Karadeniz’in Güvenliğinin Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerce sağlanmasının gerekliliğine inandıklarını ve Türkiye’nin liderliğinde başlatılan BLACKSEAFOR ve Karadeniz Uyumu Harekatlarına tüm ülkelerin katılımını desteklediklerini, mevcut durum yeterli görülmediğinden Türk Deniz Kuvvetleri ile ‘Stratejik Ortaklık’ düzeyinde operasyonel, eğitim ve askeri teknik alanlarında ilave ikili ilişkiler geliştirmek istedikleri açık ve samimi olarak ifade edilmiştir. Rusya Federasyonu’nun Mart 2014’te bir oldubittiyle Kırım’ın ilhakı ve Ukrayna’da sebebiyet verdiği karışıklıklar dikkate alındığında konuk komutanın ülkesinin emellerini en açık ve yalın haliyle paylaştığı ortaya çıkmıştır.

Karadeniz’deki hassasiyetler

Karadeniz, Avrupa ile Asya arasındaki stratejik konumu ve Asya-Avrupa ticaret/enerji koridorunun önemli bir parçası durumunda olması sebebiyle geçmişten günümüze hem bölge ülkeleri hem de küresel güçlerin ilgi odağındadır.

Ülkemizin tapu senetleri olan 1923 Lozan Barış Antlaşması ve 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin oluşturduğu ‘denge’ ortamında ABD’nin ‘açık denizlerin serbestliğini’ bahane ederek Rusya Federasyonu’nu ‘çevreleme’ politikasının bir parçası olarak bölge ülkelerini de yanına alarak Karadeniz’deki barış ve huzur ortamını bozmaya çalışması Türkiye ve Rusya Federasyonu’nda ciddi endişelere neden olmuştur.

ABD’nin yönlendirmesi ile NATO’nun, çeşitli silahlı grupların yayılmasını veya kitle imha silahlarının hareketini önlemeyi amaçlayan Aktif Çaba Harekatı’nı 2004 yılında Karadeniz’de genişletmek için ısrarlı girişimleri üzerine Türkiye; başta Rusya Federasyonu olmak üzere Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerle iş birliği yaparak Karadeniz Uyumu Harekâtını (KUH) başlatmıştır. Türkiye Karadeniz Deniz İş birliği Görev Grubu (BLACKSEAFOR) ve Karadeniz’de Güven ve Güvenlik Artırıcı Önlemler (KGGAÖ) benzeri bölgesel iş birliği girişimlerinde öncü rol oynayarak deniz güvenliği konusundaki şüpheleri ve inisiyatifleri önlemeye çalışmıştır.

Rusya Federasyonu yeni denizcilik doktrininde Karadeniz ve Akdeniz

SSCB’nin dağılmasıyla Karadeniz’deki stratejik üstünlüğü zayıflayan Rusya Federasyonu, Soğuk Savaş sonrası dönemde “arka bahçesi” olarak gördüğü Karadeniz havzasını kapsayan eski Sovyet bölgelerini ‘yakın çevre’ olarak tanımlamış, bu bölgeleri nüfuz alanı haline getirmeye yönelik bir güvenlik stratejisi geliştirmiştir.

Küresel ve nükleer bir güç olan Rusya Federasyonu, kendi güvenliği ve ülke menfaatlerinin bir gereği olarak çevre ülke sınırlarına hâkim olma düşüncesini merkeze alan bir stratejiyi benimsemektedir. Rusya Federasyonu’nun hedefinin barış zamanında ülkelere gözdağı vermek, kriz zamanında krizin tırmanmasını kontrol etmek, çatışma zamanında ise NATO ve ABD kuvvetlerinin bölgeye intikalini zorlaştırmak ve kuvvet üstünlüğünü elde bulundurmak olduğu görülmektedir.

Bunların olağan bir sonucu olarak 2001 yılında yayınlanan ve 2020 yılına kadar geçerli olan Rusya Federasyonu Denizcilik Doktrini özellikle ‘ABD ve NATO’nun doğuya doğru genişlemesi’ dolayısıyla revize edilmiş ve Temmuz 2015’te kamuoyu ile paylaşılmıştır.

Doktrinde, 2008 Gürcistan ve 2014 Kırım müdahalelerinden sonra özellikle Karadeniz’de gelişen güvenlik gereksinimleri ile Doğu Akdeniz ve Suriye’deki jeopolitik değişiklikleri karşılayacak hassasiyetlerin ortaya konulduğu müşahede edilirken, Karadeniz ve Azak Denizi’nde, “Ulusal Denizcilik Politikasının temelini, Rusya Federasyonu’nun stratejik konumlarının hızlandırılmış modernizasyonu ve kapsamlı bir şekilde güçlendirilmesi, aynı zamanda bölgede barış ve istikrarın sağlanması” olduğu ifade edilirken, Akdeniz’de “bölgeyi askeri-politik istikrar ve iyi niyet bölgelerine dönüştürmek için kararlı bir politika izlenmesi, Rusya Federasyonu’nun bölgedeki etkili deniz mevcudiyetini kalıcı olarak sağlanması, Kırım ve Krasnodar Bölgesi limanlarından Akdeniz havzası ülkelerine seyir yolunun genişletilmesi” olarak tespit edilmektedir.

Denizcilik doktrinin sonucu olarak Rusya Federasyonu, Karadeniz’de soğuk savaş yıllarından sonra uzun bir süre duraksayan askeri etkinliğini görülmemiş şekilde artırma çabasına girmiştir ‘Nükleer Olmayan Caydırıcılık’ konsepti kapsamında platform ve sistemlerini modernize etmiş ya da değiştirmiştir.

Ayrıca Suriye’nin Tartus Limanı’nı kullanarak bu kabiliyetlerini Doğu Akdeniz’de de sınırlama olmadan kullanma potansiyeline de sahip olmuştur. Suriye’deki iç savaşta davet üzerine Karadeniz’deki üslerinden geniş ölçüde güç intikalinde bulunmuşlardır. Hava sahasının kontrolü ve hava savunması alanlarında Suriye’ye tam destek sağlayarak, Suriye’nin terörist radikallere karşı mücadelesine tam destek vermişlerdir. Kısaca Suriye ve Doğu Akdeniz’in Karadeniz’in doğrudan etki alanında olduğu bir kez daha teyit edilmiştir.

Karadeniz’de değişen kuvvet yapısı

Açık kaynaklardan Rusya Federasyonu Karadeniz Donanması’nın envanterine kattığı uzun menzilli güdümlü mermi sistemlerine sahip suüstü ve sualtı platformları ve Kırım’ı ilhakı sonrasında yarımadada artan konuşlanma faaliyetleri kapsamında bölgeye konuşlandırdığı hava savunma sistemi, gözetleme ve elektronik harp imkânları, muharebe uçakları ve sahil savunma sistemleri ile Karadeniz’de önemli bir “güç çarpanı” elde ettiğine açık olarak şahit olunmaktadır.

Askeri gücünü modernize etmeye devam eden RF Deniz Kuvvetleri açısından önceliğini büyük platformlar yerine tespiti zor denizaltılar, yeni korvet ve Kalibr seyir füze sistemi (Menzil suüstü hedeflerine: 324 deniz mili-600 km, kara hedeflerine 1080 deniz mili-2.000 km) ile donatılmış fırkateynler tedarik etme yönündedir.

Nitekim, 2014 yılından itibaren Karadeniz Donanması’na Kalibr seyir füze sistemleri ile teçhiz edilmiş yeni nesil üç fırkateyn ve altı denizaltı daha konuşlandırmış, ilave olarak 2020-2021 yıllarında üç adet fırkateynin daha katılması planlanarak inşasına başlamıştır.

Ayrıca Rusya basınında yer alan haberlere göre Kalibr seyir füze sistemi ile teçhiz edilmiş ve Karadeniz Donanması için altı adet inşası planlı yeni karakol gemilerinden, inşasına 2014 yılında başlanan ilk iki geminin iki yıl içinde teslim edilmesi planlanmıştır.

Böylece Rusya Federasyonu Deniz Kuvvetleri’nin, 2025’e kadar farklı üç sınıftan toplam 17 adet Kalibr seyir füzeli korveti hizmete alması, böylece Karadeniz’de güdümlü mermi bulunduran toplam platform sayısını 37’ye çıkarması beklenmektedir.

Sonuç olarak; Rusya Federasyonu Karadeniz Donanması soğuk savaşın sona ermesinden sonra en güçlü günlerine doğru ilerlemektedir. Özellikle Kalibr seyir füzelerine sahip platformlar ile denizaltı sayısındaki artışa dikkat edersek Rusya Federasyonu Karadeniz Donanması’nın güç ve kabiliyet olarak soğuk savaş günlerinden dahi ileriye gittiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Ayrıca Rusya Federasyonu Genelkurmay Başkanı Orgeneral Gerasimov tarafından 14 Eylül 2016’da Kafkas 16 Tatbikatı’ndan sonra basında yer alan açıklamalarında, “Karadeniz’deki Rus Filosu ve Türk Deniz Kuvvetleri arasındaki güç oranının son birkaç yıl içerisinde ciddi biçimde değiştiği, bundan birkaç yıl önce Karadeniz Donanması’nın askeri kapasitesinin Türk Deniz Kuvvetleri’ninkiyle kontrast halinde olduğu, o zamanlar Türkiye’nin neredeyse Karadeniz’in efendisi olduğu söylendiği ve ancak artık her şeyin değiştiği” iddialı biçimde ifade edilmiştir.

Rusya Federasyonu, Karadeniz’de Montreux Sözleşmesi’nin şartlarını dikkate alarak, Kırım’ı güçlendirerek ve donanmasını Kalibr seyir füzeleri ve denizaltılar etrafında inşa ederek; doktrininden, kuvvet yapısından ve konuşlanmasına kadar ne yaptığını bilen ve üstünlük sağlamayı hedefleyen kararlı bir görüntü sergilemektedir. Bu kapsamda hedeflerine ulaşması için sadece “zamana” gereksinimi olduğu görülüyor.

Acaba sizce de dostlukların değil çıkarların öncelik kazandığı uluslararası arenada bugüne kadar patlatılamayan ‘şampanya şişesini mahzende tutma’ maharetini gösteren Türkiye‘nin güvenlik ve istikrar için, bölgedeki jeopolitik önceliklerini tekrar tanımlayan Rusya’nın tarihi ‘sıcak denizlere inme’ ideallerini de dikkate alarak önyargılardan uzak ve ödün vermeden karşılıklı ilişkileri yönetmeye ve geliştirmeye devam etmesi gerekmiyor mu?

Bunu Paylaşın