Riskler ağırlıklı olarak Avrupa’da

MDN İstanbul

Küresel ekonomide nisan ayında yaşanan gelişmeler, birçok banka ve kurumun dünya ekonomisinin geleceğine yönelik yaptığı projeksiyonlarda da revizyonlara gitmelerine neden oldu. Altın fiyatlarının son 30 yılın en büyük günlük çöküşünü yaşaması ve 2011 seviyelerine inmesi bunun yanı sıra başta petrol olmak üzere tüm emtia fiyatlarının tepe taklak olması küresel büyüme ve dünya ticaretinin geleceğine yönelik kaygıları da zirveye çıkarttı. IMF, Nisan ayı sonunda “Dünya Ekonomik Görünüm”, “Küresel Finansal İstikrar” ve “Mali Monitör” raporlarını yayımladı. Bu raporlardaki ana mesaj, gelişmiş ülkelerde büyümenin inişli çıkışlı kalmaya devam edeceği yönünde. Buna göre, gelişmiş ülkelerde ekonomik aktivitenin 2013’ün ikinci yarısında kademeli bir şekilde toparlanması bekleniyor. Özel sektör talebi ABD’de sağlam görünürken, Euro Bölgesi’nde hâlâ oldukça zayıf. Raporlarda, risklerin ağırlıklı olarak Euro Bölgesi’nde olduğu vurgusu yapılırken, Euro Bölgesi’ndeki en önemli kısa vadeli riskler olarak; uyum sürecinin uzaması, zayıf bilançolar, çekirdek ekonomilerde kırılan kredi kanalları ve Euro Bölgesi’nde güçlü ekonomik ve parasal birliğe yönelik yetersiz ilerleme olarak gösteriliyor. ABD ve Japonya’da ise risklerin genel olarak orta vadeli maliye politikası ile ilgili olduğu belirtiliyor.
Gelişmiş ülkelerde zayıf talebi desteklemek amacıyla tüm ihtiyatlı politika önlemlerinin alınması gerektiği vurgulanan raporlarda, buna karşın yüksek ülke borç seviyesi ile ilgili risklerin maliye politikasının hareket alanını sınırladığının altı çiziliyor. Gelişmekte olan ülkelerde ise orta vadede biraz sıkılaştırma yapılmasının uygun görüldüğü söylenirken, sıkılaştırmanın para politikası ile başladıktan sonra ihtiyatlı önlemlerle desteklenmesi gerektiği ifade ediliyor.

Orta vadeli riskler aşağı yönlü
Japonya ve ABD’de orta vadede borç oranlarını düşürücü açık ve güvenilir plan olmamasının önemli bir endişe kaynağı söylenen raporlarda, gelişmekte olan ülkelere yüksek sermaye akımı riski olduğunun altı çiziliyor. “Gelişmekte olan ülke bankaları  için ana zorluk büyümeyi desteklemeye devam ederken artan iç kırılganlıklara karşı ihtiyatlı olmak gibi görünüyor” denilen raporlarda, yeni piyasa ve düzenleyici ortamın ayrıca küresel bankaların iş modellerini daha küçük, basit ve daha fazla ana ülkeye odaklı bir yapıya değiştirmeye ittiği kaydediliyor.
Peki, emtia fiyatlarındaki sert düşüşte göz önüne alındığında yılın ikinci yarısında global ekonomi ve küresel ticaret nasıl bir seyir izleyecek? Büyüme ve ticarette hangi ülkeler öne çıkacak? Konunun uzmanları görüşlerini Marinedeal News’e anlattı.

Ali İhsan Gelberi-Emtia fiyatlarında
oynaklık sürecek
Emtia fiyatlarındaki hızlı düşüşün çok çeşitli nedenleri olmasına rağmen, temel nedenlerinin başında dünyada büyüme oranlarının beklenenden daha düşük olacağının görülmeye başlanmasıdır. IMF Nisan ayında yayınladığı Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nda, dünyadaki her bölgenin büyüme tahminlerini azaltıcı yönde revize etmiştir. Dünyada, emtia talebi en yüksek olan ülkelerden Çin’in büyüme tahmini yılbaşındaki yüzde 8.1’ den yüzde 8’e, Hindistan’ının yüzde 5.9 olan büyüme tahminini yüzde 5.7’ ye düşürmüştür. Piyasa beklentileri ise IMF tahminlerinin daha altındadır. Dünya da emtia fiyatlarını etkileyen iki farklı gelişme aynı anda yaşanmaktadır. Bunlardan birincisi gelişmiş ülke merkez bankalarının piyasaya vermeye devam ettikleri likiditedir. ABD Merkez Bankası’nın piyasaya verdiği likiditeyi azaltmaya başlayacağı beklentisi oluşurken, Japonya Merkez Bankası’nın, beklenmedik şekilde, iki yılda toplam 1.5 trilyon dolara yakın varlık alımı yaparak piyasaya para vereceğini açıklaması, ECB’den faiz indirim beklentilerinin yoğunlaşması, emtia fiyatlarını artırıcı yönde etki yapmaktadır. Diğer yandan, dünya büyüme beklentilerinin aşağıya doğru revize edilmesi, Avrupa’nın resesyondan bir türlü çıkamaması, Avrupa’da ekonomisi iyi durumda olan Almanya’nın bile resesyon tehlikesi ile karşı karşıya olması, emtiaya olan talebi azaltarak fiyatlarının artmasına neden olmaktadır. Bu iki karşıt gelişmenin etkilediği emtia fiyatları zaman zaman sert oynaklıkla karşılaşmaktadır. Son beş yılda, global krizin çözülmesi amacıyla uygulanan gevşek para politikaları ve bol likidite politikaları nedeniyle, yalnız emtia fiyatlarında değil, tüm piyasa fiyatlarında bir köpük oluşmuştur. Fiyatların arz-talebe göre oluşmadığı piyasalarda ise fiyatlar, gelişmelere ve beklentilere karşı aşırı duyarlı olmaktadır. Bu nedenle fiyatlardaki oynaklığın devam edeceğini söylemek yanlış olmaz. Emtia fiyatlarındaki sert düşüşler, ABD Rusya, Brezilya, petrol ihraç eden ülkeler için olumsuz etki yaparken, Türkiye gibi emtia ve petrol ithal eden ve cari açıkla büyüyen ülkeler için ithalat maliyetlerini azaltacağı için olumlu olacaktır. Ancak, tüm dünyada büyüme oranlarındaki düşüş nedeniyle de ihracatımız olumsuz etkilenebilecektir.

Ercan Kumcu-Abd, Japonya ve Çin’debüyüme ikinci yarıda hızlanabilir
Özellikle enerji maliyetlerindeki düşüş olumlu yönde “arz yönlü şok” yaratacağından, yoğun enerji tüketicisi durumundaki ülkelerde ekonomik büyümeyi ateşlerken, enflasyonun kontrolünü de kolaylaştıracaktır. Bu alanda Amerika, Japonya ve Çin önde gelir. Bu yöndeki bir eğilim bir süre sonra enerji fiyatlarındaki artışı da tetikleyebilir. Emtia üreticileri durumundaki ülkelerde ise olumsuz bir ekonomik tablo ortaya çıkabilir. Bu alanda da Rusya, Brezilya ve Afrika ülkeleri başı çeker. Türkiye emtia fiyatlarındaki düşüşlerden mutlaka olumlu etkilenecektir. Hem büyüme açısından hem de cari işlemler açığının artış hızının düşmesi açısından emtia fiyatlarındaki düşüşler Türkiye ekonomisi açısından olumludur. Gelelim yılın ikinci yarısına yönelik tahminlere:
Yılın ikinci yarısında Amerika, Japonya ve Çin gibi ekonomilerde enflasyon riski ortaya çıkmadan büyümenin hızlandığını görebiliriz. Euro Bölgesi ekonomileri dahi daha iyi bir performans gösterebilirler. Bu gelişme Amerika’daki genişleyici para politikasının sonlanmasına neden olurken, Japonya’ın son dönemde aldığı genişletici politikalar da büyümenin hızlanmasına neden olabilir. Ama, yüzde 2 enflasyon hedefine kısa dönemde ulaşılmasını zorlaştırabilir. Çin’de enflasyon yaratmadan büyümenin önü açılabilir. Gelişmekte olan ülkelerin tümüne bakıldığında ise oynak bir ekonomik performans beklenmeli. IMF’nin en son yayınladığı “World Economic Outlook” raporundaki gelişmekte olan ülkelere yönelik tahminler de büyük ölçüde bu çeşit gelişmelere dayalı olarak yapılmış. Bana da makul geliyor.

Uğur Gürses-Abd ve Çin’i izlemek gerekiyor
Emtia fiyat düşüşü genelde küresel durgunluğun devam edeceği ya da derinleşeceği beklentilerini de güçlendirir.  Tersi yöndeki beklentiler de emtia ve enerji fiyatlarını yukarı çekiyor. Ancak son dönemdeki metal fiyatlarındaki sert iniş ve dalgalanma ağırlıkla fiziksel arz-talep yüzünden değil, vadeli işlemlerdeki spekülatif hareketlerden kaynaklanıyor. Gelişmiş ülke merkez bankalarının olağanüstü miktarda para basması ve buna devam ediyor olmaları faizleri de buna endeksli finansal araçların  getirilerini de sıfıra yaklaştırdı.  Emtia ve enerji kontratları, bu paraların gideceği ya da spekülatif alım-satım yapacakları finansal bir alan olarak hâlâ ilgi görüyor. Bu yüzden gündelik yaşamın ve üretimin bir girdisi olan emtia ve enerji fiyatlarında yüksek dalgalanmaya tanık olmaya devam edeceğiz. Bu dalgalanmanın kendisi de ekonomik durgunluğa yakıt sağlayan tali unsurlardan biri. Bol para basan ve kendi paralarının değer kaybını isteyen gelişmiş ülkelerin bu ‘kur savaşında’, Rusya ve Çin gibi ticaret fazlası veren ülkeler ile petrol ihracatçısı olan ülkelerin ne yapacağı çok önem kazanıyor. Bu ülkelerin, ticaret fazlasıyla elde ettikleri rezerv fazlasını nereye yatıracakları (örneğin altın ve diğer emtia kontratları) dikkatle izlenmesi gerekiyor. Büyüme açısından, küresel ekonominin yüzde 22’sini oluşturan ABD’yi ve ona mal satan Çin’in büyüme eğilimini izlemek gerekiyor. Ama bu ülkelerdeki gelişmeler, büyüme açısından kısa vadede çok fazla umut vermiyor.

Bunu Paylaşın