RF-Yunanistan-ABD üçgeninde neler oluyor? Ve Türkiye…

MDN İstanbul

Küresel düzlemde gelişmeler baş döndürücü bir hızla ve takibi oldukça güç bir dinamizmle ilerliyor. Bu arada gelişmelerin büyük bir bölümü, içinde bulunduğumuz coğrafyada veya ilgi alanlarımızda meydana geliyor ve ülkemizi yakından ilgilendiriyor

Her ne kadar ütopik bir yaklaşım olarak yorumlansa da Amerikan “The National Interest” Dergisi’nin, Üçüncü Dünya Savaşı’nı başlatma olasılığı en yüksek bölgeler olarak; Güney Çin Denizi’ni, Ukrayna’yı, Basra Körfezi’ni ve Kore Yarımadası’nı vurgulaması, küresel ilginin odak noktalarını işaret etmesi bakımından önemli…Bu arada Ukrayna üzerinden Karadeniz’e atıfta bulunulurken yedi düvelin varlık gösterdiği Doğu Akdeniz’in telaffuz edilmemesi ise düşündürücü… Peki buna sevinmeli miyiz? Tam da ABD Suriye’den çekileceğini henüz açıklamışken….

Bu esnada komşumuz Yunanistan da mevcut konjonktürü olabildiğince kendi lehine çevirme gayreti içinde oportünist ve provokatif stratejiler uygulayarak ülkemiz aleyhine olacak her oluşumun içinde yer almaya ve başat rol oynamaya çalışıyor. Aslında, Çipras’ın dış politikada tek yetkili olmasıyla stratejik çeşitliliği önceleyen Yunanistan, Ege ve Doğu Akdeniz’e de tek optikten, bütüncül bakmaya çalışıyor.

Ege ve Doğu Akdeniz sorunlarına AB’yi doğrudan müdahil etme ısrarını sürdüren Yunanistan’ın, ABD’ye olan bağımlılığı ise tartışmasız her geçen gün artıyor. ABD ile aralık ayı ortasında stratejik işbirliği toplantısı yapan, neredeyse bütün ülke topraklarını koşulsuz ABD’ye açmak ister bir görüntü veren, Doğu Akdeniz’de GKRY ve İsrail ile tesis ettiği “3’lü İttifaka” ABD’yi eklemlemeye çalışan sorunlu komşumuz, tarihi ve kadim dostu Rusya Federasyonu’nu (RF) karşısına almış görünüyor. Yunanistan’ın; Balkanlar, Kıbrıs ve son olarak Ukrayna kilisesinin bağımsızlığı meselelerinde izlediği tarafgir politikaların RF’yi kızdırdığı apaçık ortadayken akıllara şu soru geliyor: Kadim Ortodoks kardeşliği sekteye mi uğruyor?

Bu perspektifte Yunanistan’ın artan ABD bağımlılığı, RF ile gerilen ilişkilerin arka planını teşkil ediyor. Yunanistan birçok şeyi, aynı anda kazanmak isterken her şeyi kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabileceğini anlamışa benziyor. Kıbrıs ve Doğu Akdeniz stratejilerinde RF’yi karşısına alan Yunanistan, RF ile Türkiye’nin artan işbirliğinden de tedirginlik duyuyor. Elbette konunun bir de enerji boyutu var….Doğu Akdeniz enerji kaynaklarını Avrupa’ya nakletme konusunda aşırı istekli görüntü veren Yunanistan, Avrupa’nın Rus gazına bağımlılığına alternatif teşkil etmeye ve transit ülke konumu elde etmeye çalışıyor. Bu noktada Kıbrıs üzerinden Fransa başta olmak üzere AB’ye ve ABD’ye taviz üstüne taviz vererek aslında bilerek ya da bilmeyerek RF’yi kışkırtıyor!

ABD ile RF arasındaki sıkışıklığı aşmak isteyen Yunanistan’ın son hamlesi Çipras’ın Moskova ziyareti oldu. Aralık ayının ortasında Moskova ile Atina arasındaki diplomat krizi sonrası Kremlin’e ilk ziyaretini gerçekleştiren Çipras, Putin ile Doğu Akdeniz’deki gelişmeleri, bölgede oluşturulan yeni enerji denklemini, RF ve Yunanistan’ın Türkiye’yle ilişkilerini görüştüklerini açıklayarak, Yunanistan’a karşı “casus belli (savaş nedeni)” kararını sürdüren Türkiye’nin silahlanma programından duyduğu endişeyi paylaştı…Çipras Moskova’da günah mı çıkardı?

Görüntüde RF ile ilişkileri onarmak, normalleştirmek isteyen ve Türkiye’yi sözde şikayet eden Yunanistan’ın bir de arka plan hedeflerine bakalım. Aslında bunu Putin’in açıklamalarında görmek mümkün. Çipras’la Kıbrıs sorununu da masaya yatırdıklarını kaydeden Putin, Yunanistan’ın Türk Akımı projesine dahil olma ihtimalini gözden geçirmeye hazır olduklarını, Avrupa’nın Yunanistan üzerinden bu hatta bağlanmasını ihtimal dışı görmediklerini ifade ederek, konuyu hem Türk hem de Yunan partnerleriyle istişare ettiklerini açıkladı. Ancak, bu ifadedeki Türkiye vurgusu önemli….
Buna karşılık Türk Akımı’nın Yunanistan’dan geçmesine ilgi duyduklarını dile getiren Çipras ise AB’nin Türk Akımı konusundaki çifte standartlı yaklaşımını eleştirerek aslında Putin’e duymak istediklerini söyledi. Ayrıca kapalı kapılar ardında Yunanistan’ın S-300 bataryalarının süresi biten teknik bakım tutum anlaşmasının da görüşüldüğü ve mutabakat sağlandığı da ifade ediliyor. Tüm Batı dünyasının S-400 alımı nedeniyle Türkiye’yi eleştirdiği mevcut konjonktürde, Yunanistan’ın esamesinin okunmaması izahtan vareste…

RF, enerji kartını bir silah olarak kullanmakta oldukça yetenekli. Şurası kesin, Türk Akımı ve Kuzey Akımı ile Avrupa’yı enerji bağlamında kendine daha da bağımlı kılacak olan RF, projelerin güzergâh seçimlerini jeopolitik hedeflerini elde etmede bir kaldıraç olarak kullanıyor. Örneğin Türk Akımı projesi bağlamında sıklıkla Türkiye’ye vurgu yapan, güzergâh seçimine Türkiye ile birlikte karar vereceklerini vurgulayan Putin, Türkiye’nin elini güçlendirerek çok boyutlu mesajlar veriyor. Yunanistan ile Bulgaristan’ı geçiş güzergâhı konusunda karşı karşıya getiriyor.
Bu noktada RF ile Ukrayna arasında meydana gelen Kerç Boğazı krizinde Bulgaristan’ın sergilediği tutum da dikkat çekici. Bulgaristan Başbakanı Borisov, ABD’nin, RF ile Ukrayna arasındaki gerginlik nedeniyle Karadeniz’e savaş gemisi sevk etmesinin çok büyük bir krize neden olabileceğini vurgulamış, Bulgaristan’ın sorunun tırmanmasına karşı olduğunu belirterek, bunu önlemek için inanılmaz çabalar gösterdiklerini ifade etmiş ve tarafları sağduyulu yaklaşıma davet etmişti. Bunlar aslında RF’nin duymak istediği argümanlar. Bulgaristan’ın soruna taraf olmayarak dengeyi gözettiği anlaşılıyor… Acaba neyin karşılığında? Tam da Çipras’ın Moskova ziyareti ile Türk Akımı projesinde ön almak üzere olduğu mevcut konjonktürde Bulgaristan’ın da rol çalma gayreti önemli….

Borisov’un, Karadeniz’de muhtemel bir askeri çatışmanın “Türk akımı” projesini zora sokacağını, bunun da Bulgar turizmine darbe oluşturacağını kaydetmesi, Karadeniz’in çatışmalar değil, turizm, doğalgaz hatları ve feribotlar sahası olması gerektiğini söylemesi bu tezimizi doğruluyor. Öte yandan Bulgaristan Cumhurbaşkanı Radev de benzer şekilde AB’nin Ukrayna makamlarının iç politik tutkularının rehini olmaması gerektiğini, Kerç Boğazı’ndaki olaya “ikiden fazla tarafın” katıldığını ve soruna temel bir çözüm bulunması gerektiğini belirterek, hiç kimsenin Karadeniz’in askerileşmesini istemediğini ancak durumun o yöne doğru evrildiğini ifade etti. Bulgaristan’ın bu tutumu manidar….
Meselenin bir de Kıbrıs boyutu var. Hep anımsatıyoruz…Küresel ve bölgesel aktörlerin bölgede izledikleri stratejilerinin kesişim kümesinde kaçınılmaz olarak yer alan 2 temel olgu, Doğu Akdeniz enerji meselesi ve Kıbrıs sorunu….

Karadeniz, Suriye ve Ortadoğu özelinde işbirliği yapan iki ülkenin çıkarları Kıbrıs’ta da
örtüşebilir mi?

ABD’nin Kıbrıs’taki askeri varlığını artıracağının açık kaynaklarda yer alması üzerine Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un, Moskova’nın Kıbrıs sorununun çözümünün Adadaki toplumlar tarafından BMGK’nın kararı doğrultusunda çözülmesi gerektiğini söylemesi, dışarıdan fikirlerin empoze edilmesinin kabul edilemez olduğunu açıklaması tesadüf değil….
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova’nın, tam da Çipras’ın Moskova’yı ziyareti sırasında yaptığı; “Rusya, ABD’nin Kıbrıs’taki askeri varlığını güçlendirmesi durumunda, gerekli tedbirleri alacaktır” açıklaması, Kıbrıs’ta çözüm konusunda başka bir senaryoyu daha gündeme getirdi. Aslında Kıbrıs’ın yoğun bir şekilde silahlandırılarak NATO’nun Orta Doğu’ya yönelen öncü karakoluna dönüşmesi yönünde bir çözüm şekline geçildiğini vurgulayan Zaharova, Kıbrıs meselesinin “NATO şemsiyesi” altına alınması hususunda Moskova’nın itirazını ifade ederken, Kıbrıs’ın daha fazla silahlandırılması ile Adanın ABD ile NATO’nun planlarına bulaşmasının, Ada açısından tehlikeli ve istikrarsızlaştırıcı neticelere yol açacağını vurguladı.

GKRY’ye ABD’nin Adadaki askeri varlığını artırma çalışmalarına engel olma çağrısı yapan RF’nin cevabında önlemler alacağını belirtmesi, Doğu Akdeniz jeopolitiğinde ve Kıbrıs sorununda pozisyonunu ortaya koyması bakımından önemli.
Gelinen noktada RF’nin bir Akdeniz ülkesi gibi davrandığı, Suriye ve Ortadoğu’dan sonra Kıbrıs meselesinde de kendi rızası dışındaki gelişmelere direnç gösterdiği ve oyun kurucu rolünü hatırlattığı anlaşılıyor. RF’nin sert tonlu açıklamalarına karşılık GKRY Hükümet Sözcüsü Prodromu, hükümetin adadaki askeri varlığın artırılmasını amaçlamadığını, Kıbrıs’ın silahlandırılması gibi bir amaçları olmadığını açıklamak zorunda kaldı.

Zaharova’nın açıklamasıyla Moskova’da zor durumda kalan Çipras ise Atina ve Lefkoşa’nın Kıbrıs’ın askerileştirilmesini istemediğini ifade ederek sorunun “üçüncü taraflar” aracılığıyla çözülmesi çabasında olmadıklarını belirtti. Tüm bunlar RF’nin duymak istediği argümanlar. Kısaca RF’nin Doğu Akdeniz ve Kıbrıs meselesine ağırlığını koyduğu görülüyor.
Peki yakın gelecekte RF, Doğu Akdeniz hidrokarbon kaynaklarının paylaşımı ya da deniz yetki alanlarının belirlenmesi meselelerinde de denkleme müdahil olur, ağırlığını koyar mı? Örneğin; artık uydusu haline gelen Suriye üzerinden? İyi hoş da son dönemde RF ile iyi ilişkiler içinde olan ülkemize bu gelişmelerin yansımaları nasıl olur? Karadeniz, Suriye ve Ortadoğu özelinde işbirliği yapan iki ülkenin çıkarları Kıbrıs’ta da örtüşebilir mi? Bu sorunun cevabını vermek, ABD’nin Suriye’den çekileceğini açıklamasından önce kolaydı….Şimdi ise yeniden ivmelenen ABD-Türkiye ilişki sistematiğinin nereye evrileceğini görmeden bu soruyu yanıtlamak oldukça zor…Özellikle de ABD’nin gel-gitli dış politikası göz önüne alındığında…

Biz yine de elimizde olguları sıralayarak soralım. Acaba Türkiye, Türk Akımı’nın Avrupa’ya ulaştırılmasında transit ülke olarak Bulgaristan’ı değil Yunanistan’ı hangi koşulda tercih edebilir? Ne gibi tavizler karşılığında Yunanistan’a onay verebilir? Acaba Yunanistan’ın East-Med projesinden uzaklaşması ya da Ege ve Doğu Akdeniz’de tansiyonu düşürmesi ya da Doğu Akdeniz deniz yetki alanlarının sınırlandırmasında Türk tezlerine saygı duyması karşılığında olabilir mi? Öteden beri vurguluyoruz, Doğu Akdeniz’de hidrokarbon rezervlerinin Avrupa’ya taşınması maksadıyla gündeme getirilen East-Med projesi rekabet edebilirlikten uzak siyasi bir proje ve rasyonel değil…. East-Med projesi, öyle anlaşılıyor ki, taktik bir koz ya da bir blöf olarak ileri sürülen bir kurgu…Peki kime karşı?

Sözüm ona East-Med projesi ile sözde GKRY, İsrail ve Mısır gazı Avrupa’ya taşınmak isteniyor. Bu üç ülkenin hidrokarbon kaynakları birleşse dahi Rus gazı ile rekabet edebilmesi mümkün görünmüyor. Ama ısrarla East-Med gündemde tutulmaya çalışılıyor. Son olarak 20 Aralık’ta İsrail ev sahipliğinde gerçekleşen Yunanistan, GKRY ve İsrail 3’lü Zirvesinde bu konunun gündeme getirilmesini nereye koymalıyız?

ABD ile Türkiye’nin eski parlak günlerine dönme ihtimali kimi mutlu eder?

Bölgesel açıdan bakıldığında her durumda kaybedenin Bulgaristan olacağı kesin. Son dönemde RF’ye karşı düşük tonlu ve uzlaşmaya açık tutum takınan Bulgaristan’ın, NATO’da Romanya ile birlikte RF’ye karşı sert muhalefetin öncülüğünü yaptığı biliniyor. Bu iki durum tezat oluşturuyor. Bir taraftan NATO’nun Karadeniz’deki varlığını hararetle artırmasını isteyen Bulgaristan’ın diğer taraftan Kerç krizi esnasında takındığı tavır tutarlı değil. Tamamen konjonktürel ve oportünist! Tıpkı Türkiye ile olan ilişkileri gibi, ikircikli….

Kesin olan şu, RF, Türk Akımı projesinin ikinci hattının tamamlanması ve Rus gazının bu yolla Avrupa’ya ulaştırılması konusunda ısrarcı. Bu durumda bir diğer kaybedenin Ukrayna olacağı aşikâr… Ukrayna, Rus gazı bağlamında transit ülke konumunu ve yıllık 4 milyar dolar geliri kaybedecek. Son dönemde RF’ye karşı izlediği agresif ve provokatif politikaların bir nedeni de bu, dikkat çekme ve önemli görünme telaşı… Sırtını Batı’ya dayayarak ayakta kalmak isteyen Ukrayna’ya İngiltere Savunma Bakanı Williamson’un aralık ayı sonunda yaptığı ziyaret ve bu esnada İngiliz HMS Echo gemisini Odesa’da ziyaret etmesi tesadüf değil.

Karadeniz’de RF ile Ukrayna arasındaki Kerç Boğazı krizi nedeniyle tırmanan gerginlik, ülkemizi de ilgilendiriyor. Kasım ayında ABD ile Ukrayna arasında Stratejik Ortaklık adıyla imzalanan anlaşma, Türk Akımı’nı durdurmaya yönelik saldırıları gündeme getirirken, NATO’nun Karadeniz’de varlığını artırma hamleleri RF’yi yumuşak karnından çevrelemenin yanı sıra ülkemizi Karadeniz’e odaklayarak Doğu Akdeniz ve Ege’deki etkinliğimizi azaltmayı hedefliyor. Mevcut iklimde Karadeniz’de dikkatli hareket etmemiz kaçınılmaz…

Ve ez cümle, aralık ayı başında Terörizm ve Aşırıcılıkla Mücadele konulu Meclis Başkanları toplantısına katılan TBMM Başkanı Binali Yıldırım’ın, Tahran’da yaptığı açıklamada; Moskova ve Ankara arasındaki yakın ilişkilerin bölgede güvenlik ve istikrarın garantörü olduğunu belirtmesi, iki ülkenin satranç tahtasındaki hamlelerinin kısa özeti gibi…Mevcut düzlemde karşılıklı fayda çıkar temelli bir ilişki sistematiği, lakin, karşılıklı güven duygusunda sorun var….İki tarafta tedirgin gibi…Özellikle Trump’ın Suriye’den çekileceklerini açıklaması bu kafa karışıklığını daha da artırdı… ABD ile Türkiye’nin eski parlak günlerine dönme ihtimali kimi mutlu eder? Diplomasi de altın kuraldır ilkeli ve tutarlı olmak ve muhataplarının kafasını karıştırmamak…Acaba devletin ileri gelenlerinden bir heyetin apar topar Moskova’ya gitmesinin sebebi bu mu?

Bunu Paylaşın