Rengin Gürdeniz: Mutabıkız

Yeşim Yeliz Egeli

Fotoğraflar: Ekrem Şerif Egeli

Ak saçlı yüreği kocaman nine ve dedelerimizin nurlu yüzleriyle gözlerimizin ta içine sevinçle bakarak yürekten ettiği duaları, içten dilekleri bilirsiniz. “İyi insanlar yaşamında daim olsun”, “Tanrım seni hep iyi insanlarla karşılaştırsın”, “Aman evladım önce ‘insan’ olsun insan…”


Cem Amiral silah arkadaşlarıyla gözaltına alındıklarında Rengin Gürdeniz ile konuşmalarımızdan birinde bir kitap üzerinde çalıştığından bahsetmişti. Kısmen bahsedince basın olarak ilk röportajı bana vereceğine dair söz vermişti. Rengin Gürdeniz’in kitabı Kırmızı Kedi’den çıktı. “Mutabıkız” adını verdiği kitabını 16 Ağustos’ta aldım. Yaklaşık 16 saatte okudum. 24 Ağustos’ta evlerinde röportajımızı gerçekleştirdik.


Gürdeniz’in mücadeleci ruhunu, özünden gelen cesaretini, dürüst kişiliğini, abartıdan uzak nezaketini ve sadeliğini biliyordum. Esasen sektörden arkadaşım Sevgili Ülkem’in annesi Rengin Gürdeniz’i; yaşamına dair kurduğu mütevazı hayâlleri kumpas davalarla çalınmaya yeltenildiği zaman tanımıştım.


Bu kitabıyla; asil bir Türk evladı, onurlu bir Cumhuriyet kadını, eşine aşık, vefalı bir eş, yüreği sımsıcak anlayışlı bir anne, neşe dolu uygar bir anneanne ile de yakından tanıştım, üretkenliğine ve çalışkanlığına bir kez daha saygı duydum. İtiraf edeyim kitabı okurken gözlerim çokça bulutlandı. Tuzlu damlalar kıyısına kadar geldi. Kitap ilerledikçe yer yer sevinip, derin derin nefesler alıp ara sıra güldük beraber. O benimle durmadan bense onunla ara ara konuştum okurken. Yılmayan bir tarafı var. Güçlü, zeki ve bir o kadar da mükemmeliyetçi. Her kadına rol model olacak bir hanımefendi. Sorular sordum okurken. Her sorduğum sorunun yanıtını birkaç sayfa sonra aldım. Kurgusunu, anlatım dilini çok beğendim. İnsanın iklimini ters yüz edecek cinsten yaşadıkları. Ancak o dimdik durmayı başarmış. Olasılık çok yüksekken Kuvvet Komutanı eşi olamadı. Hayat bu bizim için neler hazırladığını bilemeyiz. Belki de çok daha özel bir hazırlık içindedir bu iyi yürekli ve dürüst Cumhuriyet kadını için…


Kitabı bitirir bitirmez iyi bir fikir canlandı. Bu kitabın kendisi bir film senaryosu! Kesinlikle dizi film olmalı. Rengin Gürdeniz, tüm Türkiye’nin vatansever insanlarının geleceğini çalmak üzere mankurtlaştırılan, onlarca yıl, vatan hainleri tarafından planlanan kumpas davaları bir Türk kadının gözünden bir avuç asil kadının yılmaz mücadelesiyle ölümsüzleştirmiş. Söndürülmeye çalışılan binlerce yaşam bir yanda, geleceği çalınan cennet Türkiyem bir yanda, ömürleri boyunca hain ve terörist olarak anılacak alçaklar bir yanda. Bu kitapta yazılanlar gerçek yaşam öyküsü olması yanında nitelikli bir senaryo içeriğine de sahip. Şiddetle tavsiye ediyorum önce dizi ardından sinemalarda bir dönem filmi olacak zenginlikte bir örgüye sahip. Ve Rengin Hanım kesinlikle yazmaya devam etmeli.


Röportaja geçmeden önce kısaca hatırlayalım.


Başta Rengin Gürdeniz ve onunla birlikte iki belkide 3 Amiral eşleri ve evlatları yani bir avuç iyi insan, hainlerin (şimdi terör örgütü üyesi/casus) kötü niyetini akıl ve gönül gözüyle görünce doğru olanı anlatmak için Vardiya Bizde Platformu’nu oluşturdular. Hapisteki eşlerinden, babalarından, evlatlarından vardiyayı teslim aldılar. Ve sonra Sessiz Çığlık hareketi ile adeta iğneyle kuyu kazarak Türk halkına, Türk halkının nasıl bir kumpasla karşı karşıya olduğunu seslerini duyurabildikleri ölçüde anlatmaya çalıştılar. Bu davaların hukuksuz olduğu ve iddia edilen suçların sahte dijital delillerden ibaret uyduruk bir iftira olduğunu, hedefte Türk Donanması yani Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunu kısıtlı imkânlar ölçüsünde anlatmaya çalıştılar. Cumhuriyetin özenle yetiştirdiği iyi yürekli ve cesur bir avuç Türk kadını, evladını okusun diye daha lise çağında devletine emanet etmiş nur yüzlü ana ve babalar, bu haksızlık karşısında vardiyayı teslim alarak sonuna kadar hak mücadelelerini verdiler.


Onlara dayatılan hukuksuzluğa karşı insana dair erdem ve nezaketlerini kaybetmediler. İsyan etmediler. Asla eğilmediler. Dik durdular. Hukuki haklarını, yine o hainler tarafından kurulan o çadır mahkemelerinde, “Biz ölene dek haklıyız. Siz haksızsınız!” diyerek son hadde kadar savundular.


Kitabı okurken her uğratıldıkları haksızlıkta, kimse onlara inanmadığında, dost bildikleri sırt döndüğünde içimde tuttuğum kuzucuklar usul usul kocaman dalgalara dönüştü. İlk göz ağrısı Bora ile yaşadığı bir anısına kadarmış gözümün kıyısına kurduğum bent. O dev dalga tepeleri o an devrilip göz pınarlarıma kavuştu. Mevzu bahis bir bebek olunca 35-40 bofor bir hava gibi… Fırtınanın kendisi oluverdim.


Rengin Hanım’a ilk röportajı bana verdiği için teşekkür ediyorum. Türkiyem için hep iyiyi güzeli istiyorum. Yaşamımızda iyi insanları biriktirmemiz ve dostluklarımızı eskitmemiz, tüm güzel hayâllerimizi ve dileklerimizi bu iyi insanlarla el ele hep birlikte gerçekleştirmemizi diliyorum. Bu röportaj vesilesiyle birkez daha; yaşamını milletine adayan ve maalesef hayâl ettiklerini yaşayamadan aramızdan ayrılan yüreği kocaman o iyi insanları başta Tuğamiral Cem Aziz Çakmak olmak üzere saygı, minnet ve özlemle anıyorum. Işıklar içinde olsunlar…


YYE: Bir ömre kaç haksızlık sığar?


RG: Çok…  Bizim ailemize çok oldu. Çok haksızlıklara maalesef denk geldik. Birincisi 2007 senesinde bir anda bu yaşadığımız ve nereden geldiği o dönem belli olmayan saldırılar. Ne olduğumuzu şaşırdık. Gerçekten. Bir yandan çocuklarımıza, bir yandan köpeğimize bir yandan eşime. O kadar korkunç saldırılar oldu ki, bunun nereden geldiğini tahmin edemedik. Eşim için “hedonist” dendi, “dinsiz” dendi, eşimi “vatan haini” ilan ettiler. “Susturun şu adamı” dediler. Çok ciddi şeylerdi bunlar, yaşadıklarımız. En sonunda da “darbeci” ilan ettiler. Cem gibi bir adamı! Cem’den bahsediyorum çünkü gerçekten onun vatan mevzu olduğunda fikirlerini çok iyi bilen bir insanım. Kitabımda da belirttim, “seni en sonunda darbeci ilan ettiler” diye. O gün donup kalmıştım. Arkasından en son yaşadıklarımız. O kadar büyük haksızlıklara maruz kaldık ki tıpkı bir çok asker ailesi gibi. Ben tabii ki kendi yaşadıklarımı konuşuyorum ama bir çok kişi de bizim gibi çok üzücü hadiseler yaşadılar ve zordu bunları yaşamak. Gerçekten çok zordu.


Cem Amiralin Deniz Kuvvetleri’ndeki kariyerine baktığımız zaman da sürekli başarılar ve bu doğrultuda da hızlı bir şekilde rütbesinde terfi görüyoruz. Bu mu istenmedi?


Evet, çok hızlı rütbe aldı. Hakikaten, kendinden büyük komutanları da, Cem’in altındaki rütbelerdeki askerler de her zaman fikirlerine çok önem verirlerdi. Liderlik yönü kuvvetli bir insan olduğunu, fikirlerinin, tespitlerinin doğru olduğunu söylerlerdi. Ben bunu 2007 senesine kadar çok iyi gözlemledim. Bir kokteyle katılırdık, kendi fikirlerini anlatırdı ve fikirleri dinlenirdi. En büyükten, en küçüğüne kadar. Dinletirdi düşüncelerini. Silah arkadaşları da değerli isimlerdi.


Bu yaşanan süreçte ordumuzu çok seven bir millet olmamıza rağmen yeteri kadar sahip çıkamadık mı? Kitabınızda da yazdığınız gibi bir “Acaba mı?” oldu herkeste?


Neden yaşandı? Çünkü yaratılan bu algı sebebiyle. Gün geçmiyordu ki. Cem için bahsediyorum. Cem’in aleyhine bir haber çıkmasın o süreçte. Uyduruk haberler önce internet sitelerine servis ediliyor, daha sonra da onların (fetö terör örgütü) bütün gazetelerinde bu haberler yapılıyordu ve o dönemde Zaman gazetesi her yerdeydi. Kitabımda da anlatıyorum. Bir feribotta bu gazete bedava dağıtıldığı için herkesin elinde Cem’in fotoğrafı vardı. Bunları yaşadık. O yaratılan algı sebebiyle insanlar acaba mı dedi? Evet bunu söyleyenler oldu. “Canım, asker de zamanında çok şey yaptı” diyenler oldu. Yavaş yavaş, seneler geçti ama insanların aklı başına geldi. Hayatımızdan 3,5 sene çalındı ve dahası.


Bu süreçte aslında Türkiye bir kayıp yaşadı. İnsanlar bunu göremedi. Cem Amiralin Kuvvet’teki parlak ve lekesiz kariyerine bakarsak, mesela siz Deniz Kuvvetleri Komutanı eşi olabilirmişsiniz.


Zaten bu süreç Deniz Kuvvetleri’nin önlenemez yükselişinin önlenmesi için gerçekleştirildi. Bir şekilde o yükselişi önlemek için bir şeyler yapılması gerekiyordu. O da neydi? İnsanları sahte delillerle önce hürriyetlerinden alıkoymak daha sonra da mesleklerinden atmak ve itibarsızlaştırmaktı. Daha sonra ne oldu? Cemlerin yerine gelenler 15 Temmuz’u planladılar ve Türkiye bu noktaya geldi. Bir gecede 15 amiral görevden alındı. Dünya tarihinde böyle bir şey yoktur.


Rengin Gürdeniz


İnsan hayâl kurarken kader gülermiş. Cem Bey’in sevgili eşi olarak nelerden vazgeçmek zorunda kaldınız, yerlerine neler koydunuz?


Cem’le biz evlenmeye karar verdiğimizde ben 19 yaşındaydım ve üniversite birinci sınıf öğrencisiydim. Ben kariyerimden feragat ettim. Ben aslında çalışmayı ve kendime bir kariyer yapmayı içimin bir noktasında bıraktım. O zamanki Rengin ile şu anki Rengin tabii ki çok farklı. Biz o dönem eğitimlerimize odaklanabilirdik ancak Cem onunla beraber Amerika’ya gitmemi çok istedi. Ben okulumu bıraktım ama çocuklarımın gelişimine odaklandım. Ayrıca Cem’in bu süreçte benim gelişimime ve bu kitabı tamamlamamda oldukça katkısı oldu. Ancak bu kitabı çıkarmak benim içimde kalan bir eksik parçayı tamamlamış oldu. Artık çocuklarıma bırakabileceğim birşeyim var diyebilirim.


Kaptan kızı olmanızın size kazandırdıkları nelerdir? Cem Bey ile uyumunuzda denizci bir aileden olmanızın ne kadar etkisi oldu?


Bizim babalarımız arkadaşlar. Biz birbirimizin ailesini çok iyi bilerek bu yola çıktık. Çocukluk yıllarımızda aramızdaki yaş farkı 6 idi. Gençlik çağımızda ise birbirimizi tanıdıkça arkadaşlığımız gelişti. Özellikle Cem bizim üst katımıza taşındıktan sonra arkadaşlığımız ilerledi.


Çok büyük bir zorluk yaşamadım. Babam da zaten Boğaz’da kılavuz kaptanlık yapıyordu. İki gün evde olur, iki gün olmazdı. Annemle beraber hayatımızı babasız bir biçimde nasıl idame edeceğimizi öğrenmiştim ben.


Tüm bu yaşananlardan sonra, şu anda nasıl hissediyorsunuz? Korkuyor musunuz?


İnsanın en doğal duygusu. Olmaması anormal. Ancak bunun yanında da kendimi her güçlükten çıktıktan sonra daha güçlü hissediyorum. Daha tamamlanmış oluyorum. Güçlükten çıkmanın getirdiği bir huzur var içimde. Bunun hiçbir zaman devamını da istemem. Bu huzurlu hayatımda devam etmek isterim. Bu son olayda da (gözaltı süreci) onu yaşadım. Hayatımın en huzurlu döneminde bu yaşanan olay bende şok etkisi yarattı. Ama bundan da güçlenerek çıktığımı düşünüyorum. İnsanlar bizi sahiplendiler. Cem Gürdeniz’i sahiplendiler. Destek oldular. Bunu yaşamış olmanın da mutluluğunu duydum. Hiç beklemiyordum. Twitter’da yazmaya başladım. İnsanlardan inanılmız geri dönüşler oldu. Cem Gürdeniz ismi Amiraller ismi 2 gün trend topic oldu. Bu kadar büyük bir sevgi ile karşılaştığımızı görmek, çok anlamlıydı. İlk günler çok zordu, özellikle Cem’in ifadesinin alınacağı gün neden gergindim? Tabii ki beni gergin yapan daha önce yaşadıklarımın tekrar etmesi olasılığıydı, benim için kabûs gibiydi. Kendimi yanlış ifade etmek istemiyordum gerçek duygumu yazmak istedim. Yazdığım tweetler için çok güzel dönüşler aldım. Kızım Ülkem de onu söyledi. “Anne, babam çok güzel tohumlar atmış biz onun karşılığını alıyoruz,” dedi. Cem konferanslara giderdi ilk başlarda Mavi Vatan’ı anlatmak için. Bazen 1-2 kişi olurdu dinleyen. Sonra sonra çoğaldı. Bunun şu anda onurunu ve mutluluğunu yaşıyorum. Bana bir güç de getirdi bu.


Çok cesur bir kadınsınız.


Cesaret doğruluktan geliyor. Ben bir konuda doğrudan eminsem onun üstüne giderim.


Kitapta hep Cem Amiral anlatılmış farkında mısınız?


Tabii ki öyle. Çünkü onun hayatından kaynaklanan veya onun mücadelesinden kaynaklanan bir şeyin içerisindeydim ben. Dolayısıyla onun mücadelesi aslında, özgürlüğünün alınmasıyla ortak mücadelemiz oldu. Benden koparıldı o. Dolayısıyla sessizleştirilmek istendi, susturulmak istendi. Ne olacaktı. Onun sesi kim olacaktı? Tabii ki en yakını, eşi, ben. Ben de doğru olduğunu, haklı olduğumuzu düşündüğüm için bu mücadeleyi her ortamda devam ettirdim. Bundan sonra da devam ettiririm. Korkularım vardır ama, doğruysam ve haklıysam beni engellemez.


Bu mücadele size kadın olarak ne kattı?


Türk kadınının bu konudaki yetisi çok fazla. Yapabilirliği çok fazla. Pek çok kadın benim gibi düşünüyor. Doğru biliyorsa, bunun mücadelesini çok iyi yapıyor. Ben de öyleyim. Bir mücadelenin içindeysem, o mücadeleyi en güçlü şekilde, en iyi şekilde yapmayı isterim. Her zaman için. Biraz da mükemmelliyetçi bir tavrım var.


Farkındalık yaratan bir yanınız da var.


Yanlış bir şekilde, son derece haksızca elimden birşeyler alınmış. Mutluluğum alınmış, eşim alınmış, çocuklarımın huzuru alnmış, her şeyim elimden alınmış. Elimde kalanlarla mücadele etmek zorundayım ve kaybettiklerimi tekrar yerine getirmek zorundayım. Bunu yaparken de ailemi çok da huzursuz etmek istemedim. Uzakta olan bir oğlum vardı. Yeni evlenmiş olan bir kızım vardı. Özgürlüğü elinden alınmış bir eşim vardı. Mücadelemi bunların hepsini mutlu edecek şekilde sürdürdüm. Çocuklarımı hiçbir zaman strese sokmak istemedim.


Yalnız annelik nasıl bir duygu?


Cem bana Balyoz sürecinde dedi ki, “Beni 5 sene unut, olmayacağım. Ama bu bir siyasi dava göreceksin 5 sene içerisinde çözülecek. Başka bir yolunu “görmüyorum.” Daha önce de Gaziantep’in alınması sürecinde 1 buçuk sene çocuklarımla yalnız kaldım. Bir şekilde çocuklarınıza hem annelik hem babalık yapmak adına iyi bir ortam hazırlıyorsunuz. Beyin öyle bir organ ki bulunduğunuz ortama sizi adapte ediyor. Eşleri uzakta olan bir çok kişi de böyle düşünüyordur. Eşiniz olmadan evinizi idame etmeye alışıyorsunuz.


Kitabınızı okuyan ve benzer süreçlerden geçen arkadaşlarınızdan nasıl tepkiler geldi?


Bir kere bana çok teşekkür ettiler. Bizi anlattın, bu mücadelemizi çok sade bir dille anlattın dediler. Çok güzel geri dönüşler aldım. Bu beni çok mutlu etti.


Kitabınızın çok güzel bir kurgusu var


Kitapta içimden ne geçtiyse var… Hiçbir abartı yok. Tamamiyle içimdekileri döktüm. Bu kitap aslında yıllardır benim içimde biriktirdiklerimin özetidir. Cem sağolsun pandemi döneminde benim başımın etini çok yedi. “Bitir, bitir, bitir” diye. Çünkü ben 2012 senesinde başladım bu kitabı yazmaya. Özellikle kendimi rehabilite etmek adına yazıyordum. 2007 senesinden beri biriktirdiğim her şey bu kitapta var. İsteyen herkes bunu görebilir, okuyabilir, isteyen herkes bu yaşanmışlıklara ulaşabilir düşüncesi bile beni rahatlatıyor.


Kitabın içerisinden attığınız yerler var mı?


Evet var, hem de çok var. Ama bende kalsın.


Girdiğiniz ortamları güzelleştiren bir yapınız var. Bu nedenle de göze çarpmış olabilir misiniz?


Biz biraz sivri bir aileyiz. Önce bana “Benimle evlenir misin?” dedi. Daha sonra “Ama bak bunlar bunlar olabilir, yalnız kalabilirsin, çok zor durumlarda, çok zor anlarda karar vermen gerekebilir. En sonunda bak bunlara rağmen benimle evlenmek ister misin?” dedi. “Evet” dedim. Mesleğinin zorluklarını da, kötü yönlerini de her şeyiyle bilen bir adamdı ve ben meslek aşkı içindeki bir adamla evli olduğumun bilincindeydim. Ben görüştüğümüz o dönemlerde daha iyi anladım bu durumu. O mesleğine aşık bir adamdı ve ben bunun bilincinde olmak ve adapte olmak durumundaydım. Ben de ileriki zamanlarda bu durumdan keyif aldım açıkçası. Çünkü onun bu liderliği, bu doğru bildiğini hiç çekinmeden konuşma tavrı beni çekiyordu zaten. Daha öncesinde de çok çekiyordu. Doğru adamı bulduğuma henüz çok genç olmama rağmen inandım. Onu desteklemem gerektiğine inandım. Biz bu yola iki kişi gireceksek, öyle de olmalıydı zaten. Onun doğruları zamanla benim de doğrularım oldu.

Ben evlendiğimizde çok gençtim ve zaten siyasetten uzak bir biçimde büyümüştüm. Benim babam Atatürk’e çok hayran birisiydi. O kadar hayrandı ki salonumuzun baş köşesinde Atatürk’ün bir portresi vardı. Bana küçüklüğümden beri sürekli olarak Atatürk’ü anlatırdı. İnanılmaz bir şekilde Atatürk’ün izinde ve doğrularında hareket eden ve beni de bu yönde yetiştiren bir babaydı. Cem’le bu noktada da doğrularımız kesişiyordu ve dolayısıyla ben de bu yönde mücadele edebilirdim.


Rengin Gürdeniz


Siz yaşanan bu süreçlere liderlik edenlerden birisiydiniz.


Evet bu liderlerin liderliğini üstlenenlerden biriydim. Tek değildim tabii arkadaşlarım da vardı. Evet bu işin liderliğini yapanlardan birisi de bendim. Aktif olarak da yaptığımız bir çok protestonun bir çok gösterinin fikirlerinden bazıları bana aitti. Aslında Vardiya Bizde Platformu’nda oldukça demokratik bir ortam vardı. Herkes fikirlerini söylüyordu ve herkesin bu fikirleri onayladığı bir noktada hareket ediyorduk. Ama çok az kişiydik.


Hayâl kırıklıklarınız oldu mu?


Evet. Babalar günüydü ve biz de tişört yaptırdık. Üzerinde “Babalar gününüz kutlu olsun” diye yazıyordu. Siyah üzerine beyaz harflerle. Tabii ki babalar günüydü ve çocukların giymesi uygun olur diye düşünüyorduk. Vardiya Bizde Platformu’ndan birçok çocuk o tişörtleri büyük bir mutlulukla giydiler.  Birkaç tane harfi giyecek çocuk yoktu ve eksik kaldı. Oradaki esir babalardan bir tanesinin kızına gittim ve “giyer misin?” diye sordum. “Bunu giyersem babam beni öldürür” dedi. İçimden dedim ki, “keşke baban oradan çıkabilse de sana kızabilse, bunu niye giyebiliyorsun,” dese. Bu öngörüsüzlüğü anladığımda çok büyük bir üzüntü hissettim. Çok büyük bir hayâl kırıklığı yaşadım. Ama biz yolumuza devam ettik. Doğru bilen, ne olduğunu özümseyen bir grup insanla Vardiya Bizde olarak yolumuza devam ettik. Bir noktada da insanlar bizim sayıca çok büyüdüğümüzü düşünmeye başladı. Süreç o kadar hızlı ilerliyordu ki. Bir gün bir eylemdeydik, öbür gün yine kendi düzenlediğimiz başka bir eylemdeydik. Bir gün mahkeme önlerinde eylemler yaptık. Sessiz Çığlık eylemleri düzenledik. Sessiz Çığlıklar Lütfiye Hanım’ın fikriydi. Bunu belirtmek isterim. Bizim bu şekilde hareket ettiğimizi görenler bizim çok büyük bir kesim olduğumuzu düşünüyordu. Bazı başka STK’lar “bize neden katılmıyorsunuz, bizi neden desteklemiyorsunuz” diyorlardı. Ama biz bu kadar yetebiliyorduk. Sayımız azdı ve bir yere kadar gidebiliyorduk. Bilmiyorlardı ama bir avuç insandık.


Sizce Türkiye bu kumpas davalardan ders aldı mı?


Farkındalık oldu. İnsanlar düşünce ve fikirlerinde o tarihteki gibi değiller. Bunun bir kumpas olduğunun bilincindeler. En azından çok büyük bir kesim öyle. Ders alınıp alınmadığını gelecekte göreceğiz. Özellikle bu son olayda insanlar bizi sahiplendi. Yalnız bırakılmamak benim umudumu artırdı. İnşallah bir daha bu tip haksızlıkları Türkiye yaşamaz.   


Yılmıyorsunuz değil mi?


Mücadeleci bir karakterim var. Eğer doğruysam ve haklıysam onu anlatmaktan hiçbir zaman yılmam. Hiç kimse beni yıldıramaz. Korkularım bile beni yıldıramaz. İlk başta bu yaptıklarımızı istemeyenler oldu. “Ne gerek var, Vardiya Bizde’ye ne gerek var!”. Biz asker eşlerine “Ne gerek var kadınlara evinizde oturun!” dediler. O dönem yaşadıklarımızın değerini anlayamıyorduk. Daha sonra gördük ki insanlar bizi anlamaya ve bize değer vermeye başladı. O zamanlar sosyal medya bu kadar aktif değildi. Bu da bizim şanssızlığımızdı. Şimdi insanlar her şeyi görüyorlar, her şeyin farkındalar. Halkımız bize kucak açtı. Attığım Tweet’ler haber oldu. Özellikle Devlet Bahçeli’nin demeci konusunda. Madem konuşuyorsun, bari Mavi Vatan terimini kullanma.


Ben sosyal medyaya çok güveniyorum. İnsanların farkındalığı çok çabuk gelişiyor. Eskiden insanlar yaşananları çok daha sonra yazılan kitaplardan öğreniyorlardı. Fakat şimdi insanlar çok hızlı akan bir bilgi sayesinde çok daha hızlı bir şekilde farkındalığa erişiyor. Eğer kendinizi doğru anlatabiliyorsanız insanlar bunu görebiliyor.


Cem Aziz Çakmak Amiral deyince onu gören, tanıyan gözler hüzünleniyor…


Cem Aziz Çakmak Amiral çok başarılı ve çok duygu yüklü bir insandı. Çok çalışkandı, mücadeleyi hiç bırakmadı. O örgüt cezaevinde dahi kendisiyle uğraşmayı sürdürdü ve bunu kaldıramadığı için vücudu o kanseri üretti. Hasta yatağında bile sonuna kadar onlarla mücadeleyi bırakmadı. Cem (Gürdeniz)’in de kader arkadaşıydı.


Anlamak mümkün değil. Sorguluyorum: Bu nasıl bir beyin yıkamadır ki, hiçbir kişisel husumetiniz olmadığı bir insana bu kötülükleri yapabiliyorsunuz! Bu nasıl bir vicdansızlıktır! Kumpas dava Balyoz sürecinde kurulan Silivri mahkemelerindeki hâkimlerde de bunu gördüm ve hiçbir zaman kabullenemedim. Savcılar yalan suçlamalarıyla gurur duyuyorlardı. Çok zor bir şey, hangi vicdan bunu kabûl eder. Bunu hep sorgulamıştım. Beyinlerine bir vizyon işlemişler, kötü bir vizyon ama bir vizyon. Yazık!


Sonuçta kaybeden Türkiye olmadı mı?


Tabii ki öyle oldu. Deniz Kuvvetleri mesela hâlâ o dönem öncesi yapılan fikirlerle ilerliyor. Şu an için yeni bir şey yok. Daha ne kadar o projeler devam edecek? Bir noktada bitecek. Ondan sonra ne olacak? Denizlerdeki hak ve menfaatlerimiz nasıl savunulacak? Ancak yine de umutluyum inanıyorum ki bir noktada Türkiye bunları aşacaktır.


Son olarak nasıl bir mesaj vermek istersiniz?


Ben ülkemden hiçbir zaman ümidimi kesmedim. Biz Kurtuluş Savaşı’nı verenlerin torunları olarak az da olsak o mücadeleyi sürdüreceğiz. Gençlerden çok ümitliyim. Oldukça bilinçli gençler var. Onlar hiçbir zaman bu vatanı kimselere vermeyecek. Benim ümidim tam.


Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın