ATİLLA ÇİFTÇİGÜZELİ

Yeşim Yeliz Egeli

Özü sözü bir hem güzel hem cesur insan ATİLLA ÇİFTÇİGÜZELİ

Doğum yeri olan Kilis’te, beyaz bir üniforma görüp mesleğini seçen Atilla Çiftçigüzeli’nin hayatı, çalışkanlık, azim ve meslek aşkıyla başlayan ve bir holdingin hissedarlığına kadar uzanan, ilklerle dolu bir kariyer öyküsü… SNR Holding İcra Kurulu Başkanı, hayat hikayesini içtenlikle anlatırken, Türkiye’nin gemi inşa teknolojisinde çıtasını yükseltecek, denizde avantaj kazandıracak takdire şayan yeni icat projelerinden kıvanç duyacaksınız
[membership level=”0″]

Bu yazının devamı sadece abonelerimize özeldir. Detaylar için lütfen buraya tıklayın

[/membership][membership]

Atilla Çiftçigüzeli, soyadından da anlaşılacağı gibi, çiftçi bir ailenin çocuğu… Kilis’te, 1951 yılında doğan, lider karakterli bir aslan burcu.  Üç erkek, bir kız çocuk içinde erkeklerin ortancası olarak doğmuş. Kilis’te, okumuş insan az olmasına rağmen, dayılarının, amcalarının eğitimli kişiler olması, onun daha yaşamını çizerken bir adım öne çıkmasını sağlamış. Özellikle doktor olan ve geçen sene ürologların duayeni seçilen dayısı Alaaddin Demircan, örnek ve destek aldığı isimlerin başında geliyor. İlkokul yıllarına ait anılarından, mutlu ve afacan bir çocuk olduğunu görmek mümkün. Kilis, o günlerde 60 bin nüfusuyla, vilayetten büyük bir ilçe. Tek şanssızlığı ise sınır üzerinde kalması ve mevcut iktidarların fazla ilgi göstermemesi. Maddi imkanlar sınırlı olunca, lise ile beraber çalışma hayatı da başlamış. O sıralarda Keban Barajı yapılmakta. Atilla Çiftçigüzeli, lise ve daha sonra üniversitenin yaz tatillerinde Elazığ-Bingöl yöresinde şantiyelerde çalışıyor. İlk kazanılan paranın unutulması ise mümkün değil: “İlk 500 lira kazanmıştım. Çok büyük bir paraydı. Alır almaz aileme gönderdim çünkü kışa girecektik ve yakacak alınması gerekiyordu. Yaz tatillerinde o yörede çalışmam siyasi olarak da hayata bakışımı etkiledi. Benim gibi okuyup şantiyede çalışan, tünel çökmesi sonucu ölen gençleri, at sırtında doğum yaparken ölen kadınları yakından gördüm. Doğu Anadolu’nun sefaleti içinde tanıştığım Anadolu insanının içtenliği benim için önemli tecrübelerdir.
Kilis Lisesi’nde okurken, bir arkadaşımın evine ders çalışmaya gittim. Duvarda beyaz bir üniforma asılıydı. Arkadaşım, üniformanın İstanbul Ortaköy’deki Yüksek Denizcilik Okulu’ndan mezun olan ağabeyine ait olduğunu söyledi. Denizciliğe olan tutkum, Kilis’te duvarda gördüğüm o beyaz üniformanın büyüsü ile başladı. Liseyi bitirince imtihanlara girdik, o zaman sistem şimdikinden farklıydı. Her okula girebilecek kadar güzel bir puan almıştım. Annem doktor olmamı istiyordu. Benim aklım ise Denizcilik Okulu’nda ama o zaman okul klasik imtihanla öğrenci alıyordu. Kondisyon testleri, fizik, kimya, matematik, kompozisyon gibi derslerden sınava giriyordunuz. Ben o sırada geçirdiğim küçük bir operasyon nedeniyle bu hayalimi bırakıp İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne girmek durumunda kaldım. İki yıl burada okudum ama aklım hâlâ Yüksek Denizcilik Okulu’ndaydı. Akademide okurken bir taraftan Bakırköy-Aksaray arasında minibüs şoförlüğü yapıyordum, bir taraftan Gürün Han’da defter tutuyordum. O günün şartlarında çok da güzel kazandığımı söyleyebilirim. Bence altın bilezik kolunuzdaysa, kafanız da çalışıyorsa bu dünyada korkulacak bir şey yoktur.”

“Baban zengin mi?”

1971 yılının şubat ayında,  İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okuduğu dönemde, öğrenci hareketleri yoğunlaşır. Bir gün çok sevdiği hocası Prof. Dr. Ekrem Özelmas, akıl vermek amacıyla Atilla Çiftçigüzeli’ni çağırıp, “Evladım senin baban zengin mi?” diye sorar. Genç öğrenci bu soruya şaşırır. Hocasının, “Senin baban zengin değil, dolayısıyla ticarete atılmayacaksın; öyle bir yapın var ki, masa başında oturamazsın; peki o zaman senin bu okulda ne işin var?”  sözleri, kendi yolunu çizmesinde etkili olacaktır. Yüksek Denizcilik Okulu’nun merkezi sınavla öğrenci aldığı ilk yılda okula girer. Denizcilik hayali için en önemli adımı atan bu genç, aynı yıllarda kendini yabancı dil konusunda geliştirmek için de var gücüyle çalışmaktadır. Anadolu’dan gelen birinin, bugün 3 yabancı dile yakınlığı olmasının altında o günlerde gösterilen büyük çaba var. “Memleketimden dolayı Araplar’a çok yakındık, dolayısıyla güzel bir Arapçam vardı. Eğitimimi Fransızca aldım. İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okurken Fransız Kültür Merkezi’nde 2 yıl kurslara devam ettim. İngilizce ile ilk defa Yüksek Denizcilik Okulu’nda tanıştım. Bizim zamanımızda hazırlık sınıfı yoktu ve yabancı dile bugünkü kadar önem verilmiyordu. Mesleğe başlayınca anladım ki İngilizce olmadan bu iş olmayacak. Dolayısıyla fırsat buldukça Türkiye’deki kurslara gittim. İngilizcemi belirli bir düzeye kadar getirmiştim. Mesleğimde yönümü çizmeye başladığım yıllardı, Türk Loydu’nda çalışmaya başlamıştım, yönetim beni 4 ay Brighton’a dil eğitimimi geliştirmem için gönderdi.

Hayatta en çok kime güvenirsin?

Meslek hayatına bir tankerde başlar Atilla Çiftçigüzeli… Okuldayken, DB Deniz Nakliyatı’na başvurur ve İskenderun’da yükleme yapan Keban gemisinde staja gider. Orada, “Gerçek anlamda çalışma hayatımı etkileyen kişi” diye anlattığı başmühendis Hasan Ilgın ile tanışır. Çalışma disiplinini, periyodik çalışma düzenini ondan öğrenir. “Hasan Ağabey’den denizciliğin örf ve adetlerini, geleneklerini ve çalışma tarzını öğrendim. Sosyal hayatta da başkalarına güvenip güvenmemek konusunda bana büyük dersler verdi. Bir gün İngiltere’de Immingham Limanı’ndaydık. Gemide birinin nöbetçi kalması lazımdı. Ben kalabileceğimi söyledim ama bir stajyere gemiyi teslim etmek hem hukuken imkansız hem de nasıl güveneceksin? Ama gemideki vardiya mühendisi, ikinci mühendis ve özellikle başmühendis bana güvendiklerini ve kalabileceğimi söylediler. Saat gece yarısını geçtikten sonra geminin birden bire karardığını gördüm. Jeneratörün sesi yok oldu. Makine dairesine indim. Diğer jeneratörü çalıştırabilirdim ama birincisinin neden stop ettiğini bilmeden ikincisini çalıştırmak risklidir. Sorunun sebebini bulmaya çalışırken, nöbetçi yağcı gelip bana, ‘Başmühendis gizlice makine dairesine indi ve bu jeneratörün kolunu çekerek stop ettirdi’ dedi. “On” tuşuna bastım, jeneratör çalıştı. Çok sinirlendim! Hem bana güvenip gemi teslim ediyorsun hem de bana sabotaj düzenliyorsun! Odasına çıktığımda oturmuş viskisini yudumluyordu. ‘Neden böyle bir şey yaptınız?’ dedim. ‘Bu gemide en çok kime güvenirsin?’ diye sordu. ‘Şu güne kadar size güvenirdim, prestijimi sarsmak için herkes zarar verebilir ama sizin yapacağınız hiç aklıma gelmezdi’ diye yanıtladım. ‘O zaman bunu beynine yaz, bizim mesleğimizde güven diye bir şey yoktur, hiç kimseye güvenmeyeceksin’ deyişini net olarak hatırlıyorum.  Bu meslekte kendi işini kendin yapacaksın. Denizcilikte hissiyata, duygusallığa, manevi değerlere yer yok. Bunun faydasını ticari hayatta da görüyorsunuz. Ticari hayatta iş yaptığı kişilere körü körüne güvenen tüm tacirler yok oldu.
Karanlığı aydınlatan yeşil gözlü sarışın kız!
İş hayatına sağlam adımlarla giren Atilla Bey’in yuva kurma hikâyesi ise adeta bir yıldırım aşkı. Denizcilik Okulu’nda okurken, gazeteci ağabeyi ile birlikte Fatih’te bir ev kiralayan Atilla Çiftçigüzeli, 3. sınıfta Keban Gemisi’nde stajını yapıp İstanbul’a döner. Son sınıfta okurken, ağabeyinin kız arkadaşı ile tanışır. Bir gün, Kıbrıs Çıkartması nedeniyle ağabeyi, Edirne sınırına askere gönderilince, kız arkadaşını Göztepe’deki evine bırakmak ona düşer. Belli ki hayat, bu centilmen davranışını karşılıksız bırakmayacak, o akşam önüne bir şans sunacaktır: “Kalktık, vapura bindik, karşıya geçip evine gittik. Baktık apartman karanlık. Elektrikler kesilmiş. Dört katlı bir binaydı ve en üst katta oturuyorlardı. Dikkatlice merdivenlerden çıktık, kapıyı çaldık. Kapıyı elinde mum, sarışın, yeşil gözlü, çok güzel bir genç kız açtı. İşte o an, benim eşimi ilk görüşümdür! Tanıştık, konuştuk, anlaştık, severek evlendik ve mutluluğumuz 34 yıldır devam ediyor.
İlk blok inşaat, ilk paslanmaz gemi
Yassıada’da askerliğin ardından Gölcük Askeri Gemisi’nde yedek subaylık döneminde başçarkçı olarak görevlidir. Ağırlıklı olarak DB Deniz Nakliyatı’nda çalışır. Deniz yaşamının ardından, kontrol heyeti başkanı olarak Camialtı Tersanesi, Haliç Tersanesi, Pendik Tersanesi ve Gölcük Askeri Tersanesi’nde bulunur. O yıllarda bir gemi yapmak demek, uzun yıllar gerektiriyordu. Oysa bugün bir tersane, bir yıl içinde birkaç tane gemi yapar duruma geldi. Burada Atilla Çiftçigüzeli’nin jenerasyonu, Türkiye’de ilk blok inşaat, ilk paslanmaz gemi gibi çok önemli işlere imza attı.
Ardından Türk Loydu’ndan teklif alır ve orada çalışmaya başlar Atilla Bey. Türk Loydu, o zaman Germanischer Lloyd, Det Norske Veritas, Rina, Kore Register gibi klas kuruluşların temsilciliğini yapmaktadır. O tarihlerde, International Safety Management System kural haline gelmiştir. Türkiye’de pek bilinmeyen bu konuda detaylı bilgi sahibi olması oldukça işine yarar. Ayrıca çok iyi bildiği bir diğer konu ise yeni gemi inşasıdır.
Geçmişte de mesleki olarak dayanışma içinde bulunduğu Ertan Şener’den beraber yeni bir gemi inşa etmek için teklif alır: “Türkiye’de gemi yapımındaki artış, 2000’li yıllara rastlar. Halbuki 1999 yılında, Deniz Endüstrisi A.Ş.’de biz Erman-S adlı bir gemi yaptık. Erman-S bir ilktir. Bütün tersaneler boşken biz o gemiyle kendimizi kanıtladık. Kaynak metotlarında ilerlemeler sağladık. Türkiye’de ilk defa kaynak yapılırken kaynak ağızlarının altına koyulan seramikleri kullandık. Bu metotla kaynak hem sağlıklı hem de hızlı gerçekleşiyor. Türkiye bu yeniliği bilmiyordu. Bu uygulamayı Kore’den Türkiye’ye ilk defa biz taşıdık.” O geminin hızlı bir şekilde inşa edilip sefere çıkıp para kazanmaya başlamasını sağladıktan sonra, o zamanki adıyla Şener Petrol ile ilişkileri daha da yoğunlaşır. İlişkiler o kadar gelişir ki, bugün girişimleri holding büyüklüğüne ulaşmış olan şirkette, Atilla Bey hissedar olarak İcra Komitesi Başkanlığını yürütmekte.
Söyleşimizin sonlarına doğru selam vermek için yanımıza gelen Yönetim Kurulu Başkanı Ertan Şener de uzun yıllara dayanan bu dostluk için, “Çalışarak, emekle bugünkü konumumuza geldik. Biz ilk çalışmaya başladığımızda odamız 5 metrekareydi. Yanımızda çalışan en fazla 15 kişi vardı, şimdi ise bin kişiden fazla. 23 yıl içinde ilmek ilmek gelişip büyümenin gururunu yaşıyoruz” diyor.
Atilla Çiftçigüzeli anlattıkça, bu 23 yıla ne kadar önemli işlerin sığdırıldığı açıkça ortaya çıkıyor zaten: “İlk geminin ardından Şahinçelik Tersanesi’nde gemiler yapmaya başladık. Orada 5 gemi yaptık. Bu tersaneye ortak olup tamamını (İstanbul Tersanesi) ve Yıldırım Tersanesi’nin yarısını satın aldık. Bu arada ABS Metal Fabrikası’nı kurduk. Bunlar artık bizim büyüme sürecimizdir. Çünkü artık gemiler, blok inşaatlar nedeniyle tersanede yer kalmıyordu. Yukarıda biz blokları yapıyorduk. Tırlarla aşağıya indirip legoları burada birleştirerek gemi yapıyorduk. Bu arada tankercilikte “pressure vacuum valve” konusu önemlidir. Bunu dünya üzerinde üreten 7-8 firma var. Türkiye’de ise hiç yoktu. Biz tankerci olduğumuz için bu işe girdik ve üretimini yaptık. Tüm klas kuruluşların ve Avrupa Birliği’ne uyum onayını aldık. Şu an 50’nin üzerinde ülkeye ihracatını yapıyoruz. Bu konuda dünyada 3 devden birisi olduk. 17 kişilik bir ekiple bu başarıya imza attığımız için takdir topladık.”
“Derneklerde görev almak, büyük bir onur”
Tanıyanlar bilir, Atilla Çiftçigüzeli, mesleki başarılarıyla sabit çetin bir kişiliğe sahiptir ancak insana yardım sözkonusu olduğunda da sayısız dernekte önemli işlere imza atmış melek kalpli bir hayırseverdir. Bakın dernek çalışmaları nasıl başlamış: “DB Deniz Nakliyatı adına Camialtı Tersanesi’nde çalışırken Yüksek Denizcilik Okulu Mezunları Derneği’nin genel kurulu yaklaşıyordu. Camialtı Tersanesi’nde beraber çalıştığımız merhum İlhan Önerdem çok samimi dostumdu. O sırada kadrolar kuruluyordu ve biz de İlhan’la davet bekliyorduk. Ama davet gelmedi. Biz de karşı liste ile genel kurula hazırlandık. Böylece İlhan da ben de listeye girdik ve dernekte yönetim kurulu üyeliğimiz başladı. Ardından dernekçilik hayatım yıllarca sürdü. Benim için dernek işlerinde görev almak ve yükselmek, bir siyasi parti başkanlığı heyecanı gibidir. Size ait olan bir sektör, bir kamuoyu var. Bu kamuoyuna hizmet vermek tarifi imkansız bir zevk. Mesela Kemal Demir, Gündüz Aybay, İlhan Önerdem, şu an ismini sayamadığım nice ağabey ve kardeşlerimle bir araya gelerek DEFAV’ı kurduk. Burada iki tane amacımız vardı, birincisi hayatını kaybetmiş denizcilerin zor durumda kalan ailelerine yardım, ikincisi emekli olmuş denizcilerimizin ihtiyaçlarına destek olabilmekti. Ben bu vakfın iki dönem başkanlığını yaptım ve sektörün ilgisini ve güvenini kazandık. Güven kazanınca para sorunlarını aşabildik. Ayrıca iktisadi teşebbüs kurduk, ticarete girdik. Muzaffer Akkaya, Türkiye Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürü iken Kadıköy’deki Beşiktaş İskelesi’ni kiraladık ve orayı restore ettik. Oranın işletmesi hâlâ vakfa bağlı ve vakıf oradaki Denizatı Restaurant’tan gelir elde ediyor. Bu vakıf şu anda 300’e yakın öğrenciye de burs veriyor. Bunlar nefes almak kadar mühim ve güzel şeyler.”
“Torunlarımı bir gün görmesem olmaz”
Dernekçilik ve çeşitli sivil toplum örgütlerindeki üyeliklerin yanı sıra karşımızda kongre üyesi bir Fenerbahçeli var. “İnsan hayatında üç önemli nokta vardır; ailesi, işi ve sosyal hayatı. Bu yoğunluk artınca bir tanesini bırakmak zorunda kalıyorsunuz ki ben son iki yıldır sosyal hayatımı biraz boşladım, çalışmaya ağırlık verdim” diyen Atilla Çiftçigüzeli, ailesini hiç geri plana atmayanlardan… “2 tane çok güzel kızım var. Kızlarımla gurur duyarım, iftihar ederim. İkisi de eğitimlerini tamamladılar. Çok mutlu evlilikleri oldu. Büyük kızım Burçe, 79’lu; Defne ve Aras isminde ikiz torunlarım var. Onları bir gün göremeden duramam. Küçük kızım Tuğçe, bizim sektörü çok sevdi, Yıldız Teknik Üniversitesi’nin üzerine İngiltere’de brokerlik master’ı yaptı. Şu anda merkez ofisimizde gemi kiralama bölümünde çalışıyor. Ağabeyim Mehmet Cemal Çiftçigüzeli, dört kitabı olan, TRT’den yakın zamanda emekli olmuş bir yazardır. Küçük kardeşim emniyetten emekli oldu. Emekli olmayan tek benim. Denizcinin de emeklisi olmaz.
Şu an hayatımın en zevkli, en keyifli dönemini yaşıyorum. Bir denizaltı kurtarma gemisi projesi üzerinde çalışıyoruz ve bunun ihale sözleşmelerini yapıyoruz. Bu dünyada bir ilk! Dizayn kendimize özgü; Türk dizaynı, milli dizayn… Denizaltı kurtarma gemisi dışında 2 tane de yedekleme gemisi yapıyoruz. Belki donanmayla, müsteşarlıkla çalışmak, başlangıçta biraz zorlayıcı bir süreç gibi gözükebilir ama uygulanan prensiplerin çok faydasını gördük. Bu tesisin güvenlik belgelerini aldık, bu konuda hazırlık yaptık, dizayn büromuzu kurduk, alt yapı çalışmalarımızı tamamladık. Dolayısıyla bugün artık Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın ihalelerine rahatlıkla girebiliyoruz. Romanya gibi denizci bir ülkeden, devlet ihalesini, bizim Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın referansı ile aldık.
Bir de ar-ge çalışmamız var. Onu da müsteşarlığa sunduk. CPP yani  Kontrol edilebilir kanatlı pervane ve şaft üretimi üzerinde çalışıyoruz. Araştırmalarımızı yaptık. Tahmin ediyorum ki bir üniversite ile işbirliği yapacağız. Patenti bize ait olacak. Bundan sonra hiç olmazsa Türkiye’de yapılan tüm gemilerde şaft ve pervaneyi ithal etmeyip kendimiz üreteceğiz.
Çok iddialı olduğumuz bir konu daha var. O da sismik gemi. Şu anda ihalede Desan ve biz kaldık. Hazirandan sonra sonuç belli olacak. Ama biz Norveçliler’e iki adet ROV, bilimsel araştırma gemisi yaptık. Arkasından bu MOSHIP’i yapıyoruz. Sismik gemi, bunların bir parçası. SNR Holding olarak spesifik gemilerde, denizaltı kurtarma gemisi, yedekleme gemisi, sualtı araştırma gemisi, sismik, bunlarda isminizin olması çok büyük bir onur. Amacımız da bu… İnşallah başarılı bir şekilde bunun altından kalkacağız.”
Lider ruhlu, azim ve çalışkanlık ile insani değerlere sıkı sıkıya sarılmış Atilla Bey’e biz gençlere tavsiyelerini soruyorum; “İnsanlık duygularından, insani davranışlardan taviz vermeksizin daima çalışmak, çalışmak, çalışmak gerekir. Çalışmak için de en uygun zaman içinde bulunduğun zamandır. En uygun yer de bulunduğun mekandır.”

[/membership]

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın