Piyasa ile ekonomi aynı değildir

Gökhan Esin

gokhanesin@marinedealnews.com
Ekonomi sadece iki kişinin Nobel Ödülü alabilmesi için var olan bir sektör değildir. Öte yandan, ekonomi inançlara göre de hareket etmez. Öyle olsaydı 21 Mayıs 2011’de kıyameti yaşamış olurduk. Kıyameti yaşamadan evvel piyasada ağır bir panik olurdu!!

Arkadaş sohbetlerinde sürekli duyduğum bir yorum var; “Madem ekonomi kötü, neden borsa yükseliyor? Bu işin arkasında bir şey mi var?” Bu işin arkasında ya da önünde bir iş dönmüyor. Hisseler arz-talep dengesine göre hareket eder.
Eğer eksik bilgi yoksa herhangi bir andaki hisse senedinin fiyatı, hisse değerinin gerçek değerine eşittir. Yani olması gereken değerdir. Elbette bunu etkileyen onlarca etkileşim yok değildir; sürü davranışı, yatkınlık etkisi, halo etkisi vs… Kanımca toplumun ana yanılgısı hisse fiyatları değil. Piyasa ile ekonomi arasındaki fark yeterince anlaşılmamış olabilir.

Piyasa nedir?
Piyasa dediğimiz alan; döviz, hisse, faiz gibi enstrümanların fiyatlandığı bölgedir. Piyasa, geleceğe odaklıdır ve beklenmeyen olaylar fiyatları etkiler. Şöyle anlatayım; piyasa açısından gelecekle ilgili haberlerin olumlu/olumsuz olması mühim değildir. Mühim olan beklenenden iyi/kötü olmasıdır. Eğer olumsuz haberlere rağmen, olaylar beklenenden daha kötüye ilerlemiyorsa piyasanın yönü pozitiftir.
İçinde bulunduğumuz günleri yorumlarsak; kötü giden bir ekonomide, hisse senetlerindeki olumlu performansın sebebi haber akışının beklenenden vahim olmamasıdır.
Günümüze göz atalım; ekonominin iyi gitmesi beklenmiyor. Dolayısıyla öncü verilerin (sanayi, üretim, konut satış, güven) negatif yönlü olması beklentileri değiştirmez. Ama bu veriler, ekonominin içinde olduğu negatif seyri daha kötüye yönlendirici olsaydı piyasa sert düşüş yaşardı. Örneğin, eğer ekonomi beklenenden daha da yavaşlayacaksa, şirketlerin kârları düşecektir. Bu durumda şirketlerin hisseleri düşer. Haliyle, tam tersi durumda ralli yaşanması şaşırtıcı olmamalı!!
Bu açıdan baktığımızda piyasa oyuncusunun riski haber akışıdır. Dolayısıyla, Keynes’in önemli bir değerlendirmesini hatırlayalım; “piyasalar belirsizdir”

Ekonomi çok daha
kapsamlı bir yapıdır

Gelelim ekonomiye… Ekonomi sadece iki kişinin Nobel Ödülü alabilmesi için var olan bir sektör değildir, keza ekonomi inançlara göre de hareket etmez, öyle olsaydı 21 Mayıs 2011’de kıyameti yaşamış olurduk. Kıyameti yaşamadan evvel piyasada ağır bir panik olurdu!!
Ekonomi çok büyük bir yapıdır, milyonlarca çalışan, binlerce şirket, milyarlarca dolar ciro vs… Bu denli büyük bir organizasyonu harekete geçirmek için -ileri ya da geri fark etmez- büyük güç gerekir. Duruma göre değişebilir ama genel olarak bu güç, kamudur. Kamunun söylemleri, adımları, ekonomi üzerinde müthiş etki yapar. Örneğin, teşviklerle ve kredilerle iktisadi faaliyeti artırabilir, bunu geçen yıl görmüştük.
Hâlbuki piyasa birkaç mesele üstüne odaklanır, arz-talep ve beklenti… Hatırlayalım, 2018 yazında ani yükselen dolar/TL’nin itici gücü neydi? Arzın yükselmesi ve bozulan beklentiler (ABD-Türkiye ilişkilerinde yaşanan gerginlik) değil miydi?
Ekonomi penceresinden baktığımızda 2018 yazındaki ekonomik veriler gayet başarılıydı. İlk çeyrek büyümesi, yüzde 7,4, ikinci çeyrek yüzde 5,3’tü. İşsizlik bugünlerdeki gibi değildi, daha düşüktü. Velhasıl ekonomik göstergeler başarılıydı ama piyasa çılgına dönmüştü, çünkü piyasa o günkü ekonomik verileri dikkate almamıştı, gözü gelecekteydi!!

Ekonomik beklentiler
piyasanın yönünü belirler,
peki piyasa ekonomiyi
etkilemez mi?

Kısacası ekonomik beklentilerdir piyasanın yönünü belirleyen. Peki, piyasanın dönem dönem yaptığı düzeltme hareketleri ekonomiyi etkilemez mi? Elbette etkiler. Piyasadaki fiyat değişiklikleri, trafik ışıkları gibidir. Neyin satın alınması, neyin alınmamasını gösterir. Eğer dolar yukarı çıkıyorsa, ithalat azalacaktır. Çünkü ithalattaki en yüksek vergi artan dolar değeridir.
Örneğin; 2018’in ikinci yarısındaki dolar tırmanışı, şirketlerin bilanço resesyonuna girmesine sebep oldu. Piyasadaki ani iniş-çıkış ekonomiye olan güveni düşürür, çünkü akla gelen ilk senaryo “ekonomik kriz yaklaşıyor” şeklindedir.
Bir şirketin hisse değeri düşüyorsa, kredibilitesi de düşer. Bu da yatırımlara ket vurur. Ekonomi de yavaşlama, artan işsizlik gibi sonuçlar doğurur.
Bu duruma piyasa da tepki verir. Kredibilitesi azalan şirketin hisselerini satan yatırımcı, tahvil piyasası gibi diğer piyasalara kayabilir. Bu durum, piyasanın dengesini iyice bozar. Çünkü dağılım bozulur. Piyasanın bir bölümüne olan rağbet azalırken, diğer tarafta beklenen üzerinde ilgi oluşur. Arz-talep dengesi sarsılır. Bu sarsıntı aylarca sürebilir, ama gün gelir piyasa ve ekonominin yönleri kesişir. Bu kesişmeye “dengelenme sürecinin sonu” diyebiliriz. Ekonominin taşları oturduğunda, kötü beklentiler tükendiğinde piyasa da durgunlaşır, ta ki yeni bir krize kadar.
Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi değildir.

Bunu Paylaşın
gokhanesin@marinedealnews.com