Yeniden yapılanan, geleneksel yapısındaki pek çok kurumu ve özelliğini kaybederek şekillendirilen TSK’da, okullar için de yeni bir oluşuma gidildi. Millî Savunma Üniversitesi (MSÜ)’nin kurulması Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nca 25/7/2016 tarihinde 669 Sayılı KHK ile kararlaştırıldı. Yani 15 Temmuz’dan 10 gün sonra.
Böylece Askerî Liseler ve GATA kapatılırken diğer askerî okullar (mevcut kuruluş içinde eğitime devam eden sınıf okulları hariç) MSÜ bünyesinde birleştirilerek tekrar açıldı.
4 Ekim 2016 tarihinde dönemin Millî Savunma Bakanı Fikri Işık’ın önerisi ile (en azından prosedür bunu gerektiriyor) televizyon programları ve geçmişteki Bugün gazetesindeki (17/25 Aralık sürecine kadar Koza İpek bünyesinde olan gazete) tarihi konuları içeren yazılarıyla ve televizyon programları ile tanınan bir akademisyen olan Tarih Profesörü Erhan Afyoncu MSÜ Rektörü olarak atandı. Bu nedenle geçmişi açısından zaman zaman çeşitli yazılara konu olmuş, eleştirilmiş, atıflarda bulunulmuş ve bazı çevreler tarafından bu görev için çok da uygun bir kişilik olarak değerlendirilmemiştir.
Şunu kabul etmek gerekir ki teşkilatları tekrar oluşturmak, yeniden yapılanmayı sağlamak, subay ve astsubay yetiştiren okulları tekrar faaliyete geçirerek TSK’nın personel ihtiyacını karşılamak ve geleceğine hükmedecek komutanları yetiştirecek bu kutsal yuvaları işler hâle getirmek çok büyük sorumluluk ve hatta ateşten bir gömlektir. Sistem arızalı mıdır, yanlış mıdır? Bu ayrı bir yazı konusudur.
Dönemin Kara Kuvvetleri Personel Daire Başkanı çabaları ile büyük ölçüde yönetim kadrolarına liyakatli personelden seçilmiş atamalar yapılmıştır. Ta ki 2019’da başlayan daha sonra da devam eden askerî şûralara kadar. Atatürkçü olarak tanınan ve liyakatli olduğu bilinen subayların tasfiyesi ile MSÜ’deki kurumlar da bundan payını aldı. Esasen 15 Temmuz sonrası sistem liyakatli subaylarla tekrar inşa edilmiş belirli bir seviyeye gelince de bunlar siyasal İslâmcı yönetim tarafından tasfiye edilmiştir. Aslında bugün itibarıyla özellikle Kara Harp Okulu özelinde yaşanan olayların temelinde de muhtemelen bu yatmaktadır.
Dışarıdan bakıldığında zaman zaman eleştirilse de Tarih Profesörü Erhan Afyoncu başlangıç aşamasında çok kıymetli askerî kadroların yardımıyla beklenenden çok daha iyi bir performans göstererek çok önemli bir görevin, yeni kurulan bir sistemin kritik dönemlerini bir şekilde başarıyla atlattı. Pek çok okur katılmayabilir fakat objektif olarak bakıldığında yönetici olarak başarılı bir irade ortaya koyduğu görülmektedir. Daha net bir şekilde ifade edersem, AKP’nin mevcut kadroları göz önüne alındığında bu dönemde daha iyisi olamazdı.
Biraz hafıza tazeleyelim…
Önce KHO’da tarikatların birbirleri arkasında namaz kılmadıkları haberleri basında yayıldı. Bu haberler MSÜ Rektörlüğü tarafından çok da ikna edici olmayan şekilde geçiştirildi. Daha sonra KHO’da Arapça tabelalar gündeme geldi. Tepkiler üzerine buna da bir kılıf uyduruldu, tabela kaldırıldı fakat pek de ikna edici açıklamalar yine yapılmadı. Şaşırdık mı, elbette hayır. Durum her zamanki gibiydi… Zaman içerisinde Harp Okulu mezunu olan teğmenin sınıf okullarındaki Atatürk resmini 10 Kasım’da yakasına takmak istememesi rezaletini de gördü bu ülke. Toygun Atilla’nın haberine göre 42 teğmenin “hubb-i fillah” WhatsApp grubunu kurduklarının belirtilmesi ise ayrı bir facia.1 Bunların Harp Okulu mezunu olması bu kutsal yuvanın da bazı kesimler tarafından hedef hâline gelmesine neden olmuştu. 3’ü ihraç edilen bu grubun kalan 39’u hakkında bir işlem yapılıp yapılmadığı da hâlâ bilinmemektedir. Bu gibi tarikatçı öğrencilerin bu tür tutum ve yaklaşımlarının Harp Okulu eğitimleri zamanından beri olduğu aşikâr olarak durum basına yansıyınca açığa çıktı. Peki, Kara Harp Okulu’nda bunlara bir işlem yapılmış mıydı? Bilindiği kadarıyla hayır. Öyleyse soralım. Doğal olarak mezun oldukları okulun yani Harp Okulu yönetiminin de olaylarda payı yok mudur? Özellikle 5 yıl okul komutanlığı yapan kişinin komutan sorumluluğu yokmuş demekki ki, terfi ettirildi. Tarikatçı yapıya dâhil olduğu “hubb-i fillah” WhatsApp grubundan belli olan 42 öğrenci Harp Okulu mezunu. Harp Okulu’nda bunlardan 4 yıl boyunca kimse haberdar olmadı mı? Oldu ise bir işlem yapılmadı mı? Yoksa normal mi karşılandı?
Sadece teğmenlere işlem yapıp (onu da sadece bir disiplinsizlik boyutuna indirgeyerek) okul yönetimini görmezden gelmek çok da mantıklı bir yaklaşım değildir. Özellikle 5 yıl okul komutanlığı yapan kişinin komutan sorumluluğu yoktu mu ki terfi ettirildi? Ettirildiğine göre demek ki çok başarılı olmuş.
En son öyle bir hâl aldı ki aynı komutanın 5 yıl boyunca komutanlığını yaptığı okulda (sanki sindirilmiş gibi) bir grup buna tepki olarak “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz!” dedi ve Türkiye’nin “gurur tablosu” dediği konu “disiplinsizlik” mecrasına çekilerek teğmenlerin hakkında soruşturma açıldı ve siyasilerin kamuoyuna bu konuda yaptıkları nüktedan söylemleriyle müdahil olmasıyla en son ihraç aşamasına gelindi. Türk halkının ise bu gelişmelere tepkisi gecikmedi ve genç teğmenlere yek vücut olup asker sivil sahip çıktı. Çıkmaya devam ediyor. Durumdan vazife çıkaran bazı siyasiler, trolleri; yandaş medya ve sosyal medya aracılığıyla; teğmenler hakkında mesnetsiz iddialar ortaya atıp nifak tohumlarını tek elden serpmeye başladılar. Türk halkını tıpkı, 15 Temmuz öncesi Balyoz ve Ergenekon kumpas davalarına giden süreçte nasıl şüpheye sevk edecek enstrümanlarla oyalayıp kandırdılarsa, çadır mahkemeleri kurup şanlı TSK’nın subaylarına mesnetsiz iddialarla nasıl kara çalmaya kalkıştılarsa yine yeniden bir güruh figüranların değiştiği senaryonun hep aynı olduğu, temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp halka sunulan karalama kampanyasına nasıl oluyorsa birbirinin aynı cümlelerle başladılar. Hatta o kadar ileri gidildi ki… Neyse bunu yazıp ruhunu Yek’e kaptırmışların kötücül ateşini harlamayacağım.
Tekrar Profesör Erhan Afyoncu’ya dönelim. Harp Okullarında olan veya olmayan her şeyin sorumlusu olarak gözükse de MSÜ bünyesinde en çok problem yaşanan yerin Kara Harp Okulu olduğu da görülmektedir. Erhan Afyoncu’nun temel hatasının bu kadar problem yaşanan okulun komutanına belki de siyasi saiklerle 5 yıl gibi uzun bir süre tahammül etmesidir. Hatta Astsubay MYO dâhil 6 yıl. Ancak gelişen olaylarda Okul komutanın adı ne hikmetse anılmamaktadır. Bu komutan MSÜ’ye kurmay albay olarak girip korgeneral rütbesine kadar üstelik başkaca hiçbir yerde görev almadan yükselmeyi nasıl başarmıştır? Kimdir? Kimlerin himayesinde ki terfi üstüne terfi almaktadır? İzmir Marşı gibi marşları şifahi emirler ile yasaklatan da acaba bu komutan mıdır? Acaba fetömetreye takılmış mıdır, takılmışsa puanı kaçtır bu komutanın?
Böyle kritik yerlere atama yapılırken Fetömetre (KKK.lığı’nda kaide puanı) dikkatle göz önünde bulundurulmalı analitik olarak inceleme ve değerlendirmeler yapılmalı, geçmişte harp akademilerinde, istihbarat başkanlıklarında, personel başkanlıklarında çalışmış, gerekli nitelikleri olmadığı halde emsallerine göre farklı imtiyazlı yurt dışı görevlerinde bulunmuş, kişiliksiz, vasıfsız, korkak, pısırık sivil ve asker kişilikler okullardan uzak tutulmalıdır. Cesur, atak, disiplinli, örnek olacak niteliklere sahip, vatanını milletini seven, liyakatı esas alan Atatürkçü personelin görevlendirilmelerine daima özen gösterilmelidir.
Şu günlerde Atatürkçü bir grup tarafından Erhan Afyoncu yoğun şekilde eleştirilmektedir. Bunun nedenleri Atatürkçü bir kişilik olarak tanınmaması ve belki de bu yönde beyanlarının olmaması olarak izah edilebilir. Fakat farklı bir açıdan yaklaşıldığında ise bu vesileyle yıpranmış olan Erhan Afyoncu’nun hükûmet tarafından bir yere büyükelçi olarak atanması veya ilk seçimlerde milletvekili olarak ödüllendirilmesi mümkündür. Peki yıpranmış rektörün yerine bu tarikat cemaat atmosferinde kim gelebilir? Muhtemelen menzil veya İsmailağa kaynaklı bir atama olması muhtemeldir. Millî Eğitim Bakanlığı’nın durumu ortadadır. Böyle bir atama neticesinde de askerî okulların kapılarının tamamıyla tarikatlara açılması ve tarikatların hiçbir zaman olmadığı kadar askerî okullarda yuvalanması da muhtemel değil midir? Son zamanlarda olanlar göz önüne alındığında acaba buna bir kapı mı aralanmaktadır sorusu da akla gelmiyor değil. Menzilci veya İsmailağacı bir atama. Neden olmasın? MSÜ bu cemaatler için her zaman bir cazip hedeftir.
Zaman zaman çeşitli iddialar basında yer alsa da askerî okulların bu ülkeyi savunacak kahramanları yetiştirdiği unutulmamalı ve daima sahip çıkılmalıdır. Yönetimsel veya sistemsel yanlışlıklardan kaynaklanan hatalar varsa zaman içerisinde düzeltilebilir. Mühim olan Atatürkçü, cumhuriyetçi vatansever subay ve astsubayların yetiştirilmesidir. Büyük çoğunluğu Anadolu’nun terbiyesinden gelen bu vatan evlatlarını yönerge ve yönetmeliklerine uygun olarak Atatürk İlke ve İnkılâpları’nın önemini özümseterek, vatan ve millet uğruna can vermeyi göze alacak şekilde eğiterek, Türk askerinin nitelikleri ile donatarak, savaşçı ruhu ve aidiyet duygusu kazandırılmış, askerî nezaket ve terbiyeye sahip bir şekilde kıtalara göndermek kutsal bir vazifedir. Bu asırlık kurumlar tarikatlara bırakılmayacak kadar kutsal yuvalardır.
Askerî okullar TSK’nın geleceğini oluşturan nüveleridir. Herkesin takdir ettiği gibi burada çalışacak asker ve sivil personel her daim özenle seçilmeli cesur ve atak kişilikli, örnek olarak alınabilecek personel yönetici olarak görevlendirilmelidir. Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Bir birlik ve özellikle subaylar ancak iyi örnek olacak kılavuzlarla yetiştirilir.” (Atatürk, Zabit ve Kumandan ile Hasbihal, sayfa.12).
1 Yeniçağ gazetesi, 23 Şubat 2024.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.