Montrö Boğazlar Sözleşmesi olmadan Karadeniz’de güvenlik sağlanamaz

MDN İstanbul

Hakan Mehmet Köktürk
Dz. Kurmay Kıdemli Albay (E) Hakan Mehmet Köktürk, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile oluşturulan Boğazlar rejiminin korunmasının önemini değerlendirdi

Karadeniz Havzası, ekonomik ve ticari potansiyelinin yanında petrol ve doğalgaz enerji kaynakları bakımından da zengin bir bölge olup önemli bir enerji ulaştırma hattı üzerinde bulunmaktadır. Karadeniz Havzası’na ilişkin güvenlik tartışmalarının gündeme gelmesi, havzanın son derece önemli bir ekonomik ve enerji potansiyeline sahip olmasından kaynaklanmaktadır.

Son yıllarda; 2008 yılında Güney Osetya krizinin Rusya ile Gürcistan arasında savaşa dönüşmesi, 2014 yılında Rusya’nın Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti’ni ilhak etmesi, 2017 yılında Rus uçaklarının ABD fırkateyni üzerinde alçak uçuş yapması nedeniyle iki ülke arasında gerginlik yükselmesi gibi önemli gelişmelere Karadeniz Havzası sahne olmuştur.
Karadeniz Havzası 2018 yılı içinde de rekabet alanı olmaya devam etmiş;
– NATO ülkeleri gemilerinin de katılımı ile “Deniz Kalkanı”, “Deniz Yıldızı” ve “Deniz Meltemi” tatbikatları icra edilmiş,
– 2003 yılından bu yana faaliyette olan Mavi Akım’dan sonra, ikinci proje olan Türk Akımı projesinin deniz bölümünün tamamlanması nedeniyle 19 Kasım 2018 tarihinde İstanbul’da bir tören düzenlenmiş,
– 25 Kasım 2018 Pazar günü Rus gemileri Ukrayna’ya ait üç geminin Kerç Boğazı’ndan Azak Denizi’ne geçişine engel olmaya çalışmış, yaşanan gerginlik sonrası Ukrayna, NATO’ya Kırım’ın doğusundaki Azak Denizi’ne savaş gemileri yollama çağrısında bulunmuş,
– Kiev yönetimi adına Ukrayna Deniz Kuvvetleri Komutanı “Türkiye’den Rus Savaş gemileri için İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nı geçişe kapatmalarını istedik” demiş, Türkiye’nin Ukrayna’nın durumunu çok iyi idrak ettiğini dile getirmiş, Rusya’nın mantığıyla hareket edecek olursak Türkiye de uluslararası anlaşmalara bakılmaksızın Rus savaş gemilerine İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nı rahatlıkla kapatabilir” ifadelerini kullanmış,
– Kremlin sözcüsü “NATO gemileri Azak Denizi’ne girerse Rusya ne yapar sorusuna yanıt bile vermek istemiyorum” açıklaması ile karşılık vermiş,
– Amerikan CNN televizyonunun 6 Aralık 2018 tarihli haberinde Amerikan ordusunun Karadeniz’e savaş gemisi sevk etme hazırlığında olduğu yer almıştır.
Tüm bu gelişmelerin yanı sıra Türkiye’nin, Karadeniz’deki varlığını güçlendirmek için Trabzon Sürmene’de deniz üssü kuracağı haberleri basına yansımıştır.
Doğu ile Batı arasındaki enerji kaynaklarının iletiminde çok önemli bir rolü olan Karadeniz bölgesinde meydana gelen bu gelişmeler bölgesel ve küresel güçlerin Karadeniz’de bulunma ihtiyacını artırmaktadır.
Karadeniz bölgesinde deniz gücü bulundurma tartışmaları ise Türk Boğazları’ndan geçişi düzenleyen 20 Temmuz 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne gözlerin çevrilmesine neden olmaktadır.
Son aylarda meydana gelen bu gelişmeler kapsamında; Ukrayna NATO gemilerinin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin geçiş haklarından faydalanarak Karadeniz üzerinden Azak Denizi’ne gelmesini gündeme getirirken, Rus gemilerine Türk Boğazları’nın kapatılması söylemiyle Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin varlığının tartışmaya açılmasını mı beklemektedir?
Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin varlığı tartışmaya açılır ve sözleşme yürürlükten kalkarsa Türkiye’nin taraf olmadığı 1982 Birleşmiş Milletler Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin öngördüğü transit geçiş rejiminin Türk Boğazları’nda uygulanması gündeme gelebilecektir.

Transit geçiş rejiminde uluslararası seyrüsefer için kullanılan Boğazlarda bütün gemiler ve uçaklar bir engelleme olmaksızın geçebilmekte veya üzerinden uçabilmektedir. Gemiler arasında ayrım yapılmadığından uçak gemileri ve kıyıdaşı olmayan ülkelerin denizaltıları dahi Karadeniz’e çıkabilecek, tonaj sınırlaması olmadığından kıyıdaşı olmayan ülkeler bile istediği kadar kuvveti Karadeniz’de bulundurabilecektir. Ayrıca gemilerin yanı sıra Karadeniz’e kıyıdaş olsun veya olmasın tüm ülkelerin savaş uçakları da engelleme olmaksızın Boğazlar üzerinde uçuş hakkına sahip olacaklardır.
Türkiye her zaman bölge ülkeleri ile uyum içerisinde Karadeniz’in güvenliğine önem vermiştir. Karadeniz’de Türkiye’nin temel politikası; bölge ülkeleri ile birlikte bu bölgede münhasır bir bölgesel kimlik ve buna dayalı bir bölgesel iş birliği ortamı oluşturmayı, bu suretle istikrarı bozabilecek olası dış müdahale ihtimalini asgariye indirmeyi, Karadeniz’i jeopolitik rekabetin dışında tutmayı hedeflemektir. Bu hedef, Türk Deniz Kuvvetleri’nin liderlik ettiği ya da taraf olduğu deniz ortamına yönelik muhtelif bölgesel askeri girişimlerle desteklenmiştir.

Bu girişimlerin en başında Karadeniz’e kıyıdaş ülkeler arasında karşılıklı güvenin artırılması ve karşılıklı çalışabilirliğin geliştirilmesi amacıyla 2001 yılında tüm sahildar ülkelerin katılımıyla teşkil edilen Karadeniz Deniz İş Birliği Görev Grubu (BLACKSEAFOR) gelmektedir. BLACKSEAFOR, askeri alanda bölgesel iş birliğinin en somut örneklerden birini oluşturmuş, kıyıdaş ülkeler arasında “bölgesel sahiplik” anlayışının geliştirilmesi için önemli bir zemin teşkil etmiştir (Türk Deniz Kuvvetleri Stratejisi, s. 9).

Türkiye Karadeniz’de bölgesel iş birliğini sürdürmek ve dış müdahale imkânını asgari indirme politikasına uygun olarak, Karadeniz’de meydana gelen ve yakın gelecekte de gündeme gelmeye devam edebilecek olaylara karşı tutumunu baştan belirlemeli ve bu tutumunun özünü Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile oluşturulan Boğazlar rejiminin korunması oluşturmalıdır.

Bunu Paylaşın