Avustralya (2)
Koskocaman bir kıtaya yerleştirilmiş bir ülke Avustralya. Şimdiki nüfusu 26 milyon civarında. Bu nüfusun çok büyük çoğunluğu da doğu kıyısının alt yarısına sıkışmış durumda. Güney Avustralya, Melbourne ve Adelaide harici seyrek bir yerleşime sahip. Batıda ise Perth hariç, kuzeyde daha da seyrek bir yerleşim var. Kıta’nın ortasında da uçsuz bucaksız çöller var. Ülkenin Kızıl Merkezi Aborjinlerin kadim yerleşim alanı ve bir iki şehir taklidi haricinde bomboş tabii ki. Kuzey bölge tamamen timsahlardan sorulan bir alan. Kuzeydeki bir iki yerleşim dışında her yer onların değimiyle “Outback”.
“Outback”…
Ana yerleşimlerden uzak ve insanın yaşamadığı bölgelere Avustralya İngilizcesi’nde “Outback” diyorlar. Kuş uçmaz kervan geçmez yerler yani. Bu yerlerin kıtanın ortasında yer alan yerleri kendine has bodur bitki örtüsü ile engin görünümleri olan insan açısından bomboş alanlar. Tabii ki keşif ve macera duygusu yüksek İngiliz kâşiflerden telef olanların sayısı da oldukça kabarık.
Ülkenin kuzey tarafı timsahlar diyarı, uçsuz bucaksız vahşi bir bölge. Kuzeyde Broom ile Darwin arasında “Gibb River Road” adı verilen rota, telefonunuzun günlerce çekmediği, doğada yerlerde “swag (*)” adı verilen kamp yatağında yıldızları seyrederek yattığınız, medeniyet adına hiçbir şeyin bulunmadığı bir alan. Ancak çok iyi durumda 4×4 araçlar ile yapılabilen bu yolculukta, her yıl donanımı yeterli olmayan araçlarıyla kaybolan, sele kapılan, susuzluktan arabayı terk ederek vahşi ortamda hayatını kaybeden hatırı sayılır sayıda insanın olduğunu öğrenince, bu rota macerasını bir tura katılarak yaşamayı tercih etmiştim. Kamyondan bozma bir araçta, 14 kişi kamp modunda 9 gün süren bu yolculuk bile çoğu kişinin tahammül edemeyeceği zorlukta bir deneyim. Her günü saatlerce anlatılacak ayrıntılara sahip.
Ancak bu maceralı turdan önce kuzey bölgesindeki ilk milli park gezimi paylaşacağım bu yazıda.
Kuzey Avustralya’ya batıdan giriş…
Perth sonrasında önce batı kıyısını katedecek, sonrasında Broom’a kadar uzanacak 3,000 km’lik yolu, seri ama fasılalı, indi bindili bir otobüs yolculuğu olarak planlamıştım. Bu yolculuk planı, daha hava aydınlanmadan bana geleceğini söyleyen hostel sahibinin sözüne güvenerek kuş uçmaz kervan geçmez yol sapaklarında inmeyi de içeren küçük çaplı bir macera içeriğine de sahipti. Her şey yolunda gitti neyse ki. Kalbarri’deki harika ev sahibim, ben soğukça bir sabah ayazında tek ışık olmayan bir yerde indiğimde eski minibüsünde beni bekliyordu. Beni sabaha karşı almasının ardından 3 gün sonra yine aynı saatte sapağa bıraktığında kuzeye giden otobüs zamanında geliyor ve batı kıyısındaki yolculuğu Coral Bay ile devam ediyordu. Ningaloo Resifi’ndeki hârika dalış günleri sonrası yine aynı firmanın başka bir otobüsüyle kuzeye tırmanırken dolunayın aydınlattığı upuzun yolları izlerken gezme duygusunun beni ne kadar mutlu ettiğini düşünüyordum. Yine bomboş bir yerde indiğimde, beni 2 günlük bir turla gezeceğimiz şirketin rehber şoförü karşılıyordu. Karijini Milli Parkı gezisi öncesi çadırda konaklayacağımız kampta geceledik.
Karijini Milli Parkı…
Milyonlarca yıllık jeolojik oluşumların şekillendirdiği bir bölge Karijini Milli Parkı. Kamp yerindeki kahvaltı sonrası minibüs ile kanyonlara bineceğimiz yerlere giderken izlediğimiz görüntüler bizi bambaşka bir dünyaya götüren nitelikteydi. Bölgeye has bodur bitki örtüsü, kızıl topraklar, buraya özgü okaliptus başta olmak üzere ağaçları izleyerek parka gireceğimiz noktaya geldik. Doğanın ortasında tahta masalar ve son medeni tuvalet imkânı sonrasında yürüyerek milyonlarca yıllık katman katman kaya oluşumları, “Gorge” adı verilen doğal su birikintilerine giden patikalarda yürüyerek ilerliyorduk. Bölgenin bitkileri, ağaçları ve milyonlarca yıllık oluşumları anlatan rehberimizi takip ederek tüm gün süren bir yürüyüş yapıyorduk.
Bazı yerlerde daralan patikaları, bu eşsiz kaya oluşumlarını ve aralarda su birikintilerini mesafeler kısa da olsa yüzerek geçtik. Bu şekilde ulaşılabilen su birikintilerinin etrafında yükselen, seviye seviye kayalaşmış yapılar suyun maharetli ve sabırlı elinde cilalanmış, doğanın elinde şekillenmiş sanat eserleri gibiydi. Bu doğa hârikası ıssız bölgedeki yürüyüşün her anı seyrine doyulmaz manzaralar eşliğinde geçti. Öğle öğününü Avustralyalıların çok sevdiği kamp yerlerinden birinde yedikten sonra benzer görüntüler içinde gezimize devam ettik.
Termit yuvaları…
Kıpkızıl topraklar üzerinde iki adam boyuna kadar ulaşabilen minik dağ gibi yapılar ise termit yuvaları ya da onların tabiriyle Termit Dağları. Tam bir mühendislik hârikası bu yapılar bu çalışkan hayvanların barınağı. İçlerinde binlerce minik yolun ve kanalın bulunduğu termit yuvaları çok ilgi çekici görüntülere sahip. Bitkiler de bu haşin doğaya özel tabii ki.
Demir madeni…
Rengini demirden alan bu kızıl topraklar dünyanın önde gelen maden yataklarını barındırıyor. Milyonlarca yıl öncesine uzanan zaman içinde var olan demir cevheri günümüzde 200 hatta 300 vagonluk katarlarla durmaksızın işleneceği fabrikalara ulaşmak üzere limanlara taşınıyor. İşçilerin ekmek parası için çalıştığı, sözde medeni dünyaya uzak bu yerdeki demir madeni, ülkelerin endüstrilerine ham madde olmak üzere tüm dünyaya ihraç edilirken, aslında yüklendikleri gemilerin de ham maddesi olduklarını, bunun insan medeniyetine milyonlarca yılın bir varoluş armağanı olduğunu düşünüyordum. Baktığım sonsuz gibi gözüken manzara ister istemez Dünyamıza göre bile çok ufak ölçekte kalan bu madenin evren boyutunda nereye oturduğuna dair düşüncelere itiyordu beni.
Kızıl topraklar, termit yuvaları, bakir görüntüler eşliğinde süren yürüyüşler, iki tarafı bu doğal görüntülerle uzanan yollar boyu süren yolculuktan sonra minibüsümüzle Karijini Milli Parkı Müzesi’ne geldik.
Karijini Milli Park Müzesi…
Müzeyi gezerken zamanda 3 milyar yıl öncesine kadar giden jeolojik bir gezi yapmanın yanında bu süreçte bölgenin nasıl şekillendiği ayrıntıyla anlatılıyordu. Zaman kavramının ne kadar göreli olduğunu biraz şaşkınlık ama daha çok hayranlıkla izliyordum.
Müze’de, bölgedeki demir madeni yataklarının oluşumu, bitkilerden örnekler ve buraya özgü hayvanların tanıtımı yapılıyordu. Gecko ya da Geko, Peregrini Şahini, küçük kırmızı Kaluta ismini almış bir fare türü, değişik tipte kertenkeleler, değişik kartal türleri (wedged tail), Spinifex kuşu ve diğerleri. Bitkiler de yerli kültürden kalan adlarıyla Müze’de sergileniyordu.
Doğayla bir olmuş Aborjin kültürü ve felsefesine ilişkin ayrıntıları da burada bulmak mümkündü. avustralya
Yazıda kısaca anlattığım bu Milli Parkın sayfasına aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.**
Hayata farkındalık getiren huzurlu bir bakış arası…
Müze gördüğümüz yerlerin derinlemesine anlatıldığı, öğretici hârika bir bilgi yuvası ve ruhani bir geziye de kapılar açan huzur ortamıydı. Hem gezdiğimiz patikalarda gördüklerim hem de Müze, varoluşa başka bir derinlikte bakma imkânı doğuruyordu benim için. Evrenin üstün dengesi ve yaratılışın evreleri içinde aslında kısıtlayıcı konfor alanlarına hapsedildiğimizi düşünüyordum.
Bir taraftan milyonlarca yıllık oluşumu görüp, bir yandan da kısa hayat deneyimimizde bu görece uzak, el değmemiş diyarları görmek, çok değişik hayvan, bitki türleriyle birlikte hayatın nerelerde, nasıl farklı şekillendiğini düşünmemi sağlıyordu. Yolculuklarda görüp, öğrenip yaşadıklarım, sadece varolmanın mucizevi hazzı ve bu deneyimin değerini anlatıyor bana.
Gezmenin bana göre en güzel yanlarından biri kalıplaşmış yaşantılardan milyonlarca yıllar öncesine ve çok değişik şartlara kapılar açan kozmik veya felsefi bir özgürleşme yolculuğu olması.
Günleriniz sağlıkla ve bahar enerjisiyle dolu olsun.
Saygı ve sevgilerimle.
(*) Swag nedir? Açıklama ve fotoğraf için bağlantıyı kullanabilirsiniz.
https://www.emurun.com.au/what-is-a-swag/
(**)https://www.australia.com/en/places/perth-and-surrounds/guide-to-karijini-national-park.html