Milli Gemi serüveni… Neler yapıldı, neler yapılmalı?

MDN İstanbul

Tümamiral (E) Ahmet Çakır
“Günümüzde jeopolitik dengelerin süratle değiştiği göz önünde bulundurularak bugünü değil önümüzdeki 20-60 yıllık bir periyodu analiz etmek” gerekliliğine dikkat çeken Tümamiral (E) Ahmet Çakır ‘denizaltı kullanım konseptleri ve harp tekniklerindeki değişim ve gelişmeler’ hakkında düşüncelerini MarineDeal News okuyucuları için kaleme aldı

14 Mart 2004 tarihinde dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı merhum Oramiral Özden Örnek’in emirleri ile bir serüven başlatıldı. Bu serüvenin adı “Milli Gemi-MİLGEM” idi. Mütevazı sayılabilecek bir boyutla, Korvet tipi gemi ile yola çıkılmıştı. İlk defa ülkemizde, tamamen milli imkânlarla bir harp gemisinin dizayn ve entegrasyonu yapılacak ve bu gemi olabildiğince yerli sistemlerle donatılacaktı. O dönemde, dünyada milli dizayn ve entegrasyon yeteneğine sahip ülke sayısı 10 civarında idi. “Yapamazsınız, hayal görüyorsunuz, bu iş bu kadar kolay değil, devletin parasını boş yere harcamayın” dediler ama yıldıramadılar. Süreç boyunca “Obez Hücumbot”, “Bu gemi yüzsün ben mesleğimi bırakırım” diyenler oldu ama tüm bunlara rağmen MİLGEM projesinin ilk gemisi TCG Heybeliada testlerde 30 knot (yaklaşık 55 km/saat) hızın üzerine çıktı, manevra kabiliyeti ile gemi personelinin hayranlığını kazandı, attığını tam isabetle vurdu, en üst seviyedeki tüm testleri üstün başarı ile tamamladı ve Türk Donanması’ndaki yerini aldı. Ardından gelen TCG Büyükada ile beraber katıldıkları tüm tatbikatlardaki üstün başarıları, sistemlerinin güvenirliliği ile Türk Donanması’nın göz bebekleri oldular. Ada sınıfı korvetler olarak sınıflandırılan bu gemiler, maliyet bazında yüzde 65 yerlilikle ve benzerlerinden oldukça düşük maliyetle üretildiler.
MİLGEM projesi, savunma sanayimizde bir devri kapatıp yepyeni bir devri açan büyük bir teknolojik atılım projesidir. Bu proje ile ilk defa gerçek anlamda teknolojik bağımsızlığımızın kazanılmasına yönelik büyük bir adım atılmıştır. MİLGEM projesi, ardından gelen milli projelerimizin adeta lokomotifi olmuştur.
MİLGEM projesi, başlangıçta 8 gemilik (+4 opsiyon) paket olmasına rağmen, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı harekât sahalarını göz önünde bulundurarak ikinci 4’lü paketin daha uzun seyir ve silah menziline sahip olması gerektiğine karar verdi ve İ sınıfı fırkateyn dizaynını başlattı. İ sınıfı fırkateynlerin ilk gemisi olan İstanbul fırkateyninin ilk kaynağı 3 Temmuz 2017 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından gerçekleştirildi. İ sınıfı fırkateynin inşa süreçleri Savunma Sanayi Başkanlığı ile yüklenici firma/firmalar arasında imzalanacak sözleşmeleri beklemektedir.
İ sınıfı fırkateynlerin Donanmaya kazandırılmasının iki temel önemi bulunmaktadır. Birincisi, MİLGEM projesinin devamı için mihenk taşıdır. Çünkü, İ sınıfı Fırkateyn dizaynı ile MİLGEM’in dizayn ve entegrasyonunu yapan ekip bir sonraki nesli yetiştirmiş ve o nesli hava savunma harbi fırkateyni dizayn edebilecek seviyeye getirmiştir. Dizayner için, dizayn edilen geminin tanımlanan görevleri tam anlamı ile icra edebildiğini görmek, bir sonraki basamak için eşsiz bir güven kaynağıdır. O güvenle hava savunma fırkateyni gibi iddialı bir geminin dizaynını gerçekleştirmek üzere atılan her adım daha sağlam adımlar olacaktır. İkinci önemi ise yerini alacakları gemilerin yaşları ve teknolojik durumudur. Yaşları 35 civarında olan ve teknolojileri de nispeten eskimiş olan fırkateylerin yerine en modern sensör ve komuta kontrol sistemleri ile donatılmış İ sınıfı fırkateynlerin hizmete girmesi Donanmamıza farklı bir güç katacaktır.
Milli Gemi serüveninde bir başka önemli proje hava savunma fırkateyni projesidir. Uzun menzilli radarlara, silahlara ve güçlü donanıma sahip olacak yaklaşık 7 bin ton civarındaki bu gemilerin (4 adet yapılması planlanmaktadır.) deniz gücümüzün en önemli oyuncuları olacağı aşikârdır. Doğu Akdeniz ve Karadeniz’deki tartışılmaz etkinliği yanında, dünya denizlerinde de ulusal çıkarlarımız doğrultusunda çok önemli görevler yapacağı değerlendirilen bu gemilerin dizayn çalışmalarına Deniz Kuvvetleri bağlısı Dizayn Proje Ofisi’nde devam edilmektedir. Gemilerde konuşlanacak Milli ÇAFRAD’ın ilk aşama imalat ve testleri başarı ile tamamlanmıştır. Dizayn, entegrasyon ve tedarike yönelik çalışmaların bir an önce sözleşmeler çerçevesinde tamamlanıp gemilerin hizmete girmesi, bölgesel gücümüzü artıran en önemli unsur olacaktır.
Milli Gemi yolculuğunda asla son olarak nitelendirmeyeceğim ama belki de en üst seviyede dizayn ve entegrasyon faaliyeti olarak nitelendirilebilecek Milli Denizaltı çalışmaları, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın 15-16 Haziran 2017 tarihinde İstanbul Tersanesi Komutanlığı’nda düzenlediği MİLDEN Çalıştayı ile resmen başlatılmıştır.
Üç boyutta manevra yapacak, hacim ve ağırlık kısıtları çok fazla olan, derinliklerdeki basınca dayanıklı yüksek mukavemetli yapıya sahip denizaltıların dizayn ve entegrasyonu gerçekten zorlu ve iddialı bir süreçtir. Denizaltıda birçok faaliyet tek seferliktir. Örneğin, ana motoru (pervaneyi çeviren, boyutu neredeyse denizaltı iç çapına yakın elektrik motoru), denizaltıdan herhangi bir arıza durumunda çıkarmak için kıç blokun kesilmesi gerekmektedir ki bu süreç, imkânsız olmamasına karşın sıkıntılı ve zorlu bir süreçtir. Birçok sistemin gemiye montesinin bloklar birleşmeden önce yapılması gerekmektedir. Gemi blokları birleştikten sonra şu sistemi de ilave edelim ya da değiştirelim dediğinizde, ilave edeceğiniz/değiştireceğiniz sistemin boyutları kaporta ringlerinin boyutları ile sınırlıdır. Hacim kısıtları nedeni ile geminin 360 derecesindeki alan ve hacimleri kullanmak zorunludur.
Cihazların çevresel koşullara dayanımı suüstü gemisine göre daha üst standartlardadır. İklimlendirme sisteminin kısa süreli arızası durumunda bile gemi içerisindeki nem oranı önemli ölçüde artış gösterir. Dolayısı ile tüm sistemler gemiye monte edilmeden önce tanımlanmış testlerden geçmeli ve kendini ispatlamalıdır (teknolojik hazırlık seviyesi en az 8, tercihen 9 olmalı).
Denizaltıda hiçbir şekilde ‘overdesign’ yapamazsınız çünkü bu tür her faaliyet sizin dizayn rezervlerinizden eksiltir. Dalmış durumdaki denizaltının dengesi bir suüstü gemisinden farklıdır. En ufak ağırlık kaydırmaları dengeyi dramatik şekilde değiştirir. Dolayısıyla üretilecek cihazların ağırlık rezervleri yoktur ya da çok sınırlıdır.
Denizaltı dizayn ve entegrasyonuna yönelik kısıtlar hakkında sayfalarca yazmak mümkün ancak ADA sınıfı Korvetler, İ sınıfı fırkateyn ve hava savunma fırkateynlerinden elde edilecek bilgi birikimi ve tecrübenin yanında özellikle Gölcük Tersanesi Komutanlığı’nda oluşan denizaltı konusundaki bilgi birikimi ile bu zorlukların üstesinden gelineceğine dair inancım sonsuzdur.
Milli denizaltılarımızın 2035 yılından itibaren hizmete girmesi planlanmaktadır. Bu gemilerin yaklaşık 35 yıl kullanılacağı öngörüldüğünde 2035-2080 yılları arasındaki ulusal stratejimizin ele alınması, bu stratejik plan çerçevesinde Deniz Kuvvetlerimizin rolü ve bu rol içerisinde denizaltılarımızın yapacağı görevlerin, görev yapacağı sahaların irdelenmesi gerekmektedir.
Artan nüfusumuzun ihtiyaçları, küresel anlamda büyüyen Türkiye’nin hedefleri, menfaat sahaları, korunması/izlenmesi gereken su yolları, güç transfer ihtiyaçları çerçevesinde yapılacak değerlendirmelerle Milli Denizaltının nasıl bir denizaltı olması gerektiğinin belirlenmesi ve bu çerçevede dizayn faaliyetlerinin sürdürülmesi önem taşımaktadır. 2015 yılında yayınlanan “Türk Deniz Kuvvetlerinin Stratejisi” adlı dokümanda tüm bunlar detaylı bir şekilde tanımlanmış ve sonuç bölümünde özetle şu şekilde ifade edilmiştir.
“Mevcut ve öngörülebilir güvenlik durumu da, Türk Deniz Kuvvetleri’nin çevre denizlerimizdeki geleneksel tehditlere karşı caydırıcılığını, asimetrik/hibrit risklerle mücadele kapasitesini artırmayı gerektirmektedir. Öte yandan, çevre denizlerimizin ötesindeki güvenlik ortamı ile dış politika ve denizcilik hedeflerimiz ise açık denizlerde harekât yeteneğinin artırılmasını dikte etmektedir. Türk Deniz Kuvvetleri, bu perspektifle, öncelikle ülkemizi çevreleyen denizlerdeki olası risk ve tehditlere karşı caydırıcılık gücünü pekiştirmeye, diğer taraftan devletimizin kıta ölçekli diplomatik ve ekonomik açılımlarına paralel olarak, deniz hak ve menfaatlerimizi tüm dünya denizlerinde koruyabilme, bölgesel/küresel barış ve istikrara etkin katkı sunabilme kapasitesini artırmaya yönelik gayretlerini sürdürmektedir. Kuvvet yapımızın geliştirilmesine yönelik bu gayretler; ‘millî güce dayalı etkin bir deniz gücüne sahip olmak, bu kuvveti dünya denizlerinde Türkiye’nin alaka ve menfaatlerini elde edecek şekilde kullanmak’ vizyonu çerçevesinde sürdürülmektedir.”
Günümüzde jeopolitik dengelerin süratle değiştiği göz önünde bulundurularak, bugünü değil önümüzdeki 20-60 yıllık bir periyodu analiz etmek ve ihtiyaçları değişen şartlara uyum sağlayabilecek yapıda belirlemek, denizaltı kullanım konseptleri ve harp tekniklerindeki değişimler ve gelişmeleri takip etmek önem arz etmektedir.
Yapılacak tüm analizler sonrası biçimlenecek denizaltının (Birden fazla tipte olabilir. Örneğin; Ege Denizi’nde görev yapacak bir denizaltının boyut olarak nispeten küçük ancak yüksek manevra yetenekli, klasik tip dediğimiz tercihen havadan bağımsız sistemlerle ya da yeni pil teknolojileri ile daha uzun dalış süresi yeteneğine kavuşmuş dizel elektrik sevk sistemine sahip bir denizaltı olması bunun yanında küresel sularda görev yapacak denizaltının daha uzun menzilli sevk sistemine (nükleer gibi) ve silahlara sahip olması gibi) teknolojik ihtiyaçlarının şimdiden belirlenmesi, savunma sanayi firmalarının bu kapsamda yönlendirilerek önümüzdeki 15 yıllık süre içerisinde maksimum milliliği sağlayacak tedbirlerin gecikmeksizin şimdiden alınması gerekmektedir.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bu kapsamdaki çalışmaları yapmaktadır. Ancak, kapsamın daha da genişletilmesi, devlet kurumlarının ve savunma sanayi firmalarının katılımı ile hedeflerin daha detaylı incelenmesi ve yol haritalarının oluşturulması, ülkemizin siyasi hedeflerine ulaşması için gerekli askeri hedeflere yönelik denizaltı konfigürasyonunun tespit ve milli olanaklarla temin edilmesine yönelik ortak çalışma gruplarının teşkili gerekmektedir.
MİLGEM serüvenine başladığımızda sonar, stabilize platformlar, makine kontrol sistemleri, radar ve burada saymakla bitiremeyeceğim daha birçok sistem milli olarak geliştirilemiyorken, geçen 15 sene içerisinde tüm bu sistemler millileştirildi, ÇAFRAD gibi çok önemli bir teknolojiye sahip radarın ilk aşama testleri başarı ile tamamlandı, milli torpido, Harpoon güdümlü mermisinin yerini daha da üstün özelliklerle alacak Atmaca güdümlü mermisi ve daha birçok ileri teknoloji ürünlerinde çok önemli aşamalar tamamlandı. 15 senede gerçekleştirilen bu gelişme gerçekten son derece dikkat çekici ve mühendislik gücümüzün dünyaya sergilenmesi anlamında da önem taşımaktadır. 2005, 2007 ve 2009 yıllarındaki IDEF Fuarlarında yabancı tedarikçiler fuar alanının önemli kısmına yayılmışken, IDEF fuar alanı 2011’den itibaren, milli firmalarımızın ürünlerinin ezici bir üstünlüğüne şahit oldu. Ancak, hâlâ sarf edeceğimiz çok emek, gideceğimiz uzun bir yol var. Bu uzun yolda başarının en önemli koşulu, milli menfaatlerimizin peşinde tüm kurum ve firmaların uyum ve koordinasyonla süreçleri yönetmesidir.
Son olarak, kullanılan her türlü mühimmatın (güdümlü mermiler dahil) millileştirilmesi konusundaki gayretlerimizi artırmamız gerektiğini özellikle ifade etmek istiyorum. Gemiler, uçaklar, toplar, tanklar kısaca tüm harp araç ve gereçleri bir mühimmatın hedefi vurması amacı ile yapılır. Ne kadar gemimiz, uçağımız, topumuz da olsa onları donatacak mühimmata ve teknolojisine sahip değilsek tüm bu harp araçları işlevsiz hale gelir. Bu sebeple, her türlü mühimmatın tamamen milli yeteneklerle imâl edilmesi en az Milli Gemi, Milli Muharip Uçak ve Milli Tank kadar önemlidir.

Bunu Paylaşın