Mavi Yolculuk SOS veriyor

MDN İstanbul

İnşaat sektörünü bir sanayi haline getiren devlet politikaları, turizmciyi karasal turizme yöneltiyor, deniz turizminin faaliyet alanı ise gittikçe daralıyor

Uluslararası literatürde blue trip ya da blue voyage olarak adlandırılan mavi yolculuk Bodrum’da yaratılan bir marka olarak günden güne dünyada turizm faaliyetine katılanların ilgi odağı olmaya devam ediyor.
Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın, İstanbul’dan Bodrum’a davet ettiği sanatçı ve entelektüellerle başlattığı Gökova koylarına yapılan mavi yolculuk, bir zamanların balıkçı ve süngerci kasabası Bodrum’da altın yıllarını çoktan geride bırakmış. Bunun nedeni ise karasal turizmle gelen ve koyları işgal eden yapılaşma.

Cevat Şakir’in mavi isimlendirmesinin ne kadar yerinde bir tespit olduğunu mavi yolculuğa çıkanlar bilir. Balıkçı kendi keşfettiği güzellikleri sürgün edildiği Bodrum’da İstanbul’dan, İzmir’den gelen misafirleriyle paylaşmak ister ve Yatağan isimli teknesiyle günümüzde bir sektör haline gelen mavi yolculuk serüvenine ilk yelkeni açar.

Süngerci tirhandilinden armalı charterlara
Bodrum Ticaret Odası Yat İmalatı Meslek Komitesi Başkanı ve Deniz Ticaret Odası üyesi Arif Yılmaz, eski süngerci, balıkçı ya da yük taşımak için kullanılan teknelerin mavi yolla beraber yapılanarak bugünkü haline nasıl geldiğini anlatıyor. Cevat Şakir döneminde ilk tur teknesi haline getirilen teknelerde tuvalet ve kabin bulunmadığını belirten Yılmaz, sonraları dört kabinli, iki tuvaletli teknelerin yapıldığını, daha sonra kabinlere dahili tuvalet eklendiğini, bu arada teknelerin boylarının büyüme trendine girdiğini, büyümeyle doğru orantılı kabin sayısının 8-10’lara kadar çıktığını söylüyor. Yılmaz, günümüzde charter konsepti ile arma donanımının öne çıktığını, yelken yapmaya uygun, üst binanın mümkün olduğunca alt güverteye gizlendiği dört kabinli teknelerin yapıldığını belirtiyor.
Ama ne yazık ki artık, kirlilik ve yapılaşma nedeniyle koyların yanı sıra,  bu coğrafyaya tekne yapım sektörünü kazandıran mavi yolculuk da tehlikede.

Çanakkale Boğazı çıkışından Antalya Faselis’e
Tehlikeye rağmen, tekne ihracatında bölgede ikinci sırada bulunan Muğla diğer şehirlere göre biraz daha şanslı. “Özel Çevre Koruma” kapsamında olan 104 koyun aşağı yukarı büyük bir çoğunluğu Muğla bölgesinde. Gökova, özel çevre koruma alanı ilan edildiğinden bu yana mavi turcuların kaçış yeri. Ancak bu yoğunluk bölge için bir başka riski de bünyesinde barındırıyor: Kirlilik… Arif Yılmaz, deniz tutkunlarının ortak arayışlarının bakir koylar olduğunu belirterek, Çanakkale Boğazı çıkışından Antalya Faselis’e kadar uzanan coğrafyayı yatçılık için uygun alan olarak tanımladıklarını söylüyor. Yılmaz ekliyor; “Burada girintili çıkıntılı, yatçılığa uygun koylar var, ama şu anda kullanılan en önemli bölüm Muğla bölgesinde. Antalya’da, Mersin’de ‘Biz bu kıyılarda mavi yolculuk, yat charterı yapacağız’ deseniz de fiziki şartlardan dolayı bunu yapmanız mümkün değil”.

Koylar tükenince tekneler marinalarda demirlemeye mecbur
Arif Yılmaz aynı tespiti Akdeniz havzası için de genelleyebiliyor ve Kuzey Afrika sahillerinin yat turizmine uygun olmadığını vurguluyor. Öte yandan İtalya, İspanya ve Yunanistan gibi ülkelerin de bu pastadan koylardaki yapılaşma nedeniyle yeteri kadar nemalanamadığını uzmanlar da belirtiyor. Akdeniz havzasında teknelerin demirleyebileceği yeteri kadar koy kalmaması nedeniyle tekneler marinadan marinaya seyir yapıyor. Bakir koylarıyla Akdeniz’in gözde ülkesi ise şu sıralarda Hırvatistan kıyıları… Yapılaşma Ege ve Akdeniz kıyılarımızda devam ettiği sürece, turizmin önemli ayaklarından biri olan mavi tur ve charter gelirimizi ise kaybetmeye mahkûmuz.

Mavi turda mevzuat sorunları
Sadece Muğla bölgesinde  5000 civarında irili ufaklı teknenin mavi tur yaptığını söyleyen BODTO yönetim kurulu üyesi Arif Yılmaz, bu teknelerin sınıflandığını, çok ultra lüks kupon teknelerden, orta sınıf teknelere ve ilk dönemlerden kalma teknelere kadar denizlerimizde her gün 5000 civarında teknenin faaliyet gösterdiğine dikkat çekiyor ve mavi yolculuğun öncelikle mevzuat sorunları olduğunu anlatıyor. Yılmaz, “Gemicilikle ilgili uluslararası mevzuatlar bizim teknelerimize göre yapılmış değil. Birtakım anlaşmalar yapılırken yatlarımızı mevzuatlarda koruma altına alamamışız. Belli bir süre bunun sıkıntısını çektik, ama Deniz Ticaret Odası’nın üstün gayretleriyle müsteşarlıkla ortaklaşa yapılan çalışmada büyük bir kısmını bertaraf ettik” şeklinde konuşuyor.
Mavi yolculuğun içinde olduğu bir diğer tehlike de, çalışma alanlarıyla ilgili. Türkiye’deki 3250 belediyeden 3000’i arıtma kullanmıyor, üstelik denize yakın olanların hepsi atığını denize veriyor ve uzak olanlar da yanından geçen çaylar, dereler vasıtasıyla denize akıtıyor. Dolayısıyla denizlerimiz büyük bir kirlenme tehdidi altında. Karadeniz’deki belediyelerin neredeyse tamamı katı atığını denize döküyor. Bunun dışında şehir atıklarının denize gitmesinin yarattığı birtakım yosunlanmalar sualtı yapısının bozulmasına, sedimantasyona neden oluyor.
Denizcilik açısından bakıldığında, sektör gerek uluslararası sözleşmelerle gerekse kendi iç düzenlemeleriyle denizde çemberi gittikçe daraltıyor. Yani atık alım yönetmelikleri, Çevre Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmeliklerle ve liman tesislerindeki sıkı önlemlerle deniz kirliliğine katkı payı oldukça geri çekilmiş. Teknelerde şu anda Marpol’e göre belli bir derinlikte deşarj yapılabiliyor ve birtakım dezenfektanlar kullanılıyor. Yılmaz, deniz turizmi yapılan ve ciddi gelirler elde edilen kasabalara devletin özel önlem alıp, buraların altyapı çalışmalarına ağırlık vermesi gerektiğini belirtiyor.

Deniz tutkununa hayal satmak
Arif Yılmaz, müşteriye bir bakıma hayal sattıklarını belirterek, “Yolcularımız, bakir koylar diye götürdüğümüz koyda bir iki bina bile görse orası onlara artık bakir gibi gelmiyor. Çok güzel bir koya turistik bir tesis koyduğunuzda oraya artık mavi yolculuk teknesi sokabilmenin imkanı yok” diyor ve devam ediyor “Bizce turizm, bölgenin özelliklerine göre ve sürdürülebilir turizm modelleriyle verimli hale getirilebilir. Bunu sırf biz demiyoruz dünya turizm örgütleri de bunu diyor, yani birincisi o turizmin yapıldığı bölgeye faydası olması lazım, ikincisi de tahrip etmeden yapılması lazım. Muğla bölgesine baktığımız zaman tahrip etmeden yapılıp en iyi parayı kazandıracak şey deniz turizmi. Bunun örneğini siz Bodrum’da görüyorsunuz”.

Denizcilik, karasal turizmden fazla istihdam sağlıyor
Öte yandan deniz turizmi dendiğinde sadece charter ya da mavi yolculuk akla gelmesin, deniz turizmi bir çok işkolunu da istihdam altına alıyor. Deniz turizmi dendiğinde yatçılık, günlük tur, dalış, yat firmalarının mürettebatsız yat kiralaması, tüm bir kompleks olarak marinalar, su sporları, feribot seferleri, yat imalatı sanayi, yan sanayi (tentecisi, brandacısı, marangozu, tesisatçısı) tüm bu kollar hesaba katıldığında mevcut durumun otelciliğin bile yarattığı istihdamdan daha fazla olduğu gözleniyor.

Bunu Paylaşın