Mars’ın biyolojik haritası: Salda Gölü

MDN İstanbul

Burdur’un Yeşilova ilçesinde yer alan Salda Gölü temiz suyu ve turkuvaz renginin güzelliği nedeniyle Türkiye’nin Maldivler’i olarak anılıyor. Doğal güzelliklerinin yanı sıra jeolojik zenginliği sayesinde de bilim insanları tarafından inceleme altına alınan göl, 2019 yılında Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edildi. 2020 yılında Mars misyonunu açıklayan ve kırmızı gezegende hayat izlerini arayacaklarını belirten NASA ise Mars’taki minerallerin yapısına dünyadaki en yakın örneklerin Salda Gölü’nde görüldüğünü belirtti ve bu bölgede yapılan çalışmalar ile Mars’taki örneklerin karşılaştırılacağı bir projeye dâhil oldu

SALDA GÖLÜ NASA

Salda Gölü üzerinde araştırmalar gerçekleştiren ve NASA’yla ortak çalışmalarda bulunan İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Jeomikrobiyoloji ve kimya laboratuarının kurucusu Prof. Dr. Nurgül Çelik Balcı ile Salda Gölü’nün yapısı, önemi ve NASA ile ortak yürüttükleri çalışma üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.

Salda Gölü ile Mars arasındaki bağlantı nasıl kuruldu?

Salda Gölü, NASA’nın Mars 2020 misyonu kapsamında yaşam arayışı için hedef alan seçtiği Jezero kraterinde bir zamanlar var olduğu düşünülen göle önemli oranda benzerlik gösteriyor. Özellikle içerdiği karbonatlı kayaçlar, kraterde bulunan paleo göldeki karbonatlara çok benzerlik sergiliyor. Bu nedenle Salda Gölü, çalışmalarımızın merkezinde. 

İTÜ Jeomikrobiyoloji & Biyojeokimya (itugbl) laboratuvarında yaptığımız çalışmalarda Salda Gölü’nün çok farklı bileşenlerinden örnekler toplayıp, bu örneklerin içerisindeki mikrobiyal türleri belirledik. Bu mikrobiyal türlerin etkisi altında oluşan kayaçları örnekledik. Yaptığımız işbirliği çerçevesinde, bunların üzerindeki izleri belirleyip Mars’taki gölden elde edilecek örneklerle karşılaştırmalı veriler elde edeceğiz. Bu çerçeve de NASA’dan bilim insanları ile birlikte bu çalışmalarımızın sonuçlarını karşılaştırdık, bilimsel ortamda paylaştık ve işbirliğimiz hâlâ devam ediyor. Bu çalışmalar ile gündeme oturan, Salda’nın korunması da ön plana çıkıyor. 

NASA bu sürece nasıl dâhil oldu?

Üzerinde çalıştığım ve yayınlamış olduğumuz bilimsel çalışmalar vardı. NASA’da konuyla ilgili bilim insanları bana ulaşarak, ortak çalışma yapmak istediklerini ve bölgede yaptığımız çalışmalara katkıda bulunmak istediklerini belirttiler. Bunun sonucunda biz de NASA 2020’de yer alan arkadaşlarla birlikte 2019 yılında bir arazi çalışması gerçekleştirdik. Elde ettiğimiz bilimsel verilerle yeni bir çalışmaya imza attık. Bu yaptığımız çalışma kapsamında NASA ile birlikte, Salda Gölü’nün etrafını kaplayan mikrobiyal kökenli karbonatlardan su, sediman, ve mikrobiyal tür tanımlamaları için örnekler topladık. 

Daha sonra bu örneklerin analizlerini eş zamanlı olarak İTÜ GBL laboratuvarımızda yaptık. NASA ekibi de kayaçların uzaktan algılamayla mineralojik bileşimlerini tanımladı. Özellikle karbonatlı kayaçların ne renk görüldüğü, spektrometrik özelliklerinin nasıl olduğunu belirledik ve Mars’tan getirilecek örneklerle karşılaştırmak üzere, nitelikli verileri elde ettik. 

Mars’taki örnekler ne zaman gelecek?

Örneklerin 2030 yılında gelmesini bekliyoruz. Şu anda hâlihazırda inanılmaz nitelikli bilimsel veriler ve ölçümler elde ediliyor. 

Mars’taki yaşam izini kanıtlayabilecek ölçüleri Salda mı belirleyecek?

Salda‘daki bu karbonatlı kayaçların benzerleri Mars’ta da var. Mars’ta da bir zamanlar göl olduğunu, bu gölün içerisinde şu anda Salda’da oluşan karbonatlar gibi yapıların olduğunu düşünüyoruz. Biz Salda’ya gittiğimizde, baktığımızda bu karbonatların içinde bir sürü mikroorganizma gördük. Belli ki burada bir canlılık var, bir yaşam var. Bunun izlerini görmemiz gerekiyor. Hâlihazırda Salda’ya gittiğinizde biyolojik bir yaşamın olması, mikrobiyal türlerin olması güzel. Ama bunlar en fazla ne kadar yaşayacaklar? 3,5 ay sonra hepsi ölecek. Bunların izine o nedenle kayaçlarda bakıyoruz. Yani, jeolojik veriler; diğer bir deyişle kayaçlarda ki izler, Mars’ta ki yaşamın izlerinin belirlenebileceği yegane tekniktir. Yani siz Mars’a gittiğiniz zaman Salda Gölü gibi gölün içinde şu anda bir su yok. Dolayısıyla aktif bir canlılık yok. Siz gölün içine bakıp burada bakteri var diyemezsiniz, öyle bir şey yok. Demek ki biz yaşamın izlerini yalnızca kayaçlarda arayabiliriz

Salda’da gelişmiş canlı türleri var mı peki? 

Birkaç balık türü var ama ağırlıkta prokaryotik türler dediğimiz, tek hücreli bakteri ve arkealar dediğimiz mikroskobik canlılar var. Çok hücreli ökaryotik canlıların çeşitliliği oldukça sınırlı.

Mars’ta yaşam olduğunu kanıtladık diyebilmeniz için ne keşfetmeniz gerekiyor? 

Yaşamın yüzde yüz emin olduğunuz bir izini. Tabii ki Mars’a gittiğimizde bizim gibi yürüyen, nefes alan canlılar olmayacak. Mars’a gittiğimizde bir zamanlar canlılığı gösteren kayaçlardaki izlere bakacağız. Mesela biz yerkürede yaşamın ne zaman başladığını nereden biliyoruz? Hangi verilere bakıyoruz? Tabii ki jeolojik verilere bakıyoruz. Kayaçların üzerindeki izler, kayaçların bileşimindeki elementler, mineraller… Mars’ta yaşamın var olduğunu gösterecek tek bir bilim var o da jeoloji. 

Mars’a çepeçevre baktılar mı? Gelişmiş bir canlı görme ihtimalimiz var mı? 

Hayır yok. Yaşamın izi mikroskobik. 

Şu anda aslında NASA, 2020 misyonunda kayaçların yapısı, Mars’ın atmosferi, Mars’ın jeolojik birimleri hakkında çok önemli veriler elde etti. 2020 misyonunda ilk defa açık bir deklarasyonla yaşamın izini hedeflediğini söyledi NASA. Şu ana kadar böyle bir misyonla ortaya çıkmamıştı. Sadece Mars’ın yapısını, jeolojik yapısını anlamaya çalışıyordu. Mars bugünkü şekline neden ve nasıl kavuştu? Bir tektonik hareket var mıydı, yok muydu? Yani jeolojik geçmişini araştırdı ve bütün bunlardan elde edilen verilerle birlikte yerküreye benzer oluşumların çok fazla olduğu ortaya çıktı. Bir zamanlar Mars’ta büyük ırmakların aktığını, büyük okyanusların olduğunu biliyoruz artık. Peki, eğer yerkürenin ilksel dönemlerine bu kadar benziyorsa neden yerkürede yaşam evirilip bu haline geldi de Mars bunu deneyimleyemedi? Ne oldu Mars’ta. Mars’ta bir zamanlar yaşamın oluşması için ideal koşullar vardı. Neden devam etmedi? 

Yerkürenin geçmişi de bu şekilde miydi? 

Evet, yerkürede de başta prokaryotik yaşam başlayıp yaklaşık 700 milyon yıl önce ökaryotik yaşam başladı. Bütün bunları da kayaçlar üzerinde yaptığımız çalışmalardan biliyoruz. Fosiller bizim için çok önemli. Mars’ta da kayaçlar üzerinde görebileceğimiz mikrofosil ya da o yaşamın bir morfolojisi eğer yazılmışsa ve biz onları bulabilirsek işte o zaman yaşamın başladığına ve bir sure boyunca da devam ettiğine kanaat getirebiliriz ama öncelikle o verileri elde etmek zorundayız. Şu anda bizim NASA ile çalışmalarımızı tetikleyen ve ivmelendiren Mars’ın erken döneminde yaşamın filizlenmesi için uygun ortamların oluşmuş olması. 

Mars’ta yaptığımız çalışmalar da bize yerkürede erken dönemde yaşamın nasıl ortaya çıktığı ve ilksel çorbanın kimyası hakkında çok önemli bilgiler verecek çünkü yerküre tektonik olarak hareketli. 3,8 milyon yıl önce yerküredeki kayaçların şu anda tamamen bileşimi değişmiş vaziyette. Siz bir yemek yapıyorsunuz, içine sürekli bir şeyler atıyorsunuz ve bileşimi değişiyor. Başlangıçta yaptığınız yemeğin özellikleri artık tamamen kayboluyor. Mars’ta öyle değil ama. O yemek erken dönemde donmuş. Biz o donmuş yemeğe ulaşabilirsek, yerkürede ilksel dönem nasıldı ile Mars’ta ilksel dönem nasıldı karşılaştırmasını yapabiliriz. Yaşamın oluştuğu ve filizlendiği, bir nevi ilksel çorba hakkında bilgi sahibi olabiliriz. Bu tür çalışmaların çoğalabilmesi için Türkiye’nin de bilime ve teknolojiye destek vermesi gerekiyor. Finansal desteklerin ve uluslararası projelerin bu anlamda büyük önemi var. Türkiye de uluslararası projeleri desteklemeli. Bu yarışın içerisinde yer almak gerekiyor çünkü büyük yatırımlar var, uzay yarışı hızlanmış vaziyette. 

Salda Gölü’nde birtakım kararmalar mevcut. Bu kararmaların sebebi nedir? 

‘Önerim, gölün tamamının kapatılması gerektiğiydi’

Salda Gölü, NASA ile birlikte çok daha popüler bir hâle geldi. Çalışmalarımız aslında yaklaşık on yılı geçkin süredir Salda Gölü’nde ve göller bölgesinde devam ediyordu. Salda da çok popüler bir hâle geldi. Doğal olarak bu çalışmalardan önce göle senede yaklaşık gelen insan sayısı ortalaması 10 binken, bu sayı 2020 yılından sonra yaklaşık 1,5 milyona ulaştı. Eğer gerekli tedbirleri almazsanız doğası gereği bu sistem eski sistemden uzaklaşacak ve çevresel etkenlerin daha baskın olduğu bir hâle dönüşecek. Bu anlamda Bakanlık ile birlikte bir proje yürüttük. Bu projede gölün ivedilikle korunması gereken alanlarını belirledik; özellikle bu tür çalışmalar için önemli olduğunu düşündüğümüz alanların kapatılması gerektiğini. Benim önerim, gölün tamamının kapatılması gerektiğiydi. 

Gölün mikrobiyolojik bir haritasını çıkardık. Bu haritada öncelikle korunması gereken alanları belirledik. Öncelikli olarak, oldukça değerli olan bu alanların korunması ama korunurken de halktan uzaklaşarak değil tüm insanların tedbirler çerçevesinde bu nadir oluşumları gözlemlediği, özellikle yeni neslin tecrübe edebileceği, bilimsel olarak sistemi anlayabileceği, merak ve ilgi uyandırabilecek bir alan yapılmasını önermiştim. Bu önerim sonucunda Salda Bilim Merkezi ortaya çıktı. Çalışmalarımızın sonuçlanması biraz zaman alacak gibi görünüyor. Salda özelinde ve Türkiye’de göller bölgesinde böyle bir bilim merkezinin olması, yeni yetişecek neslin bilime olan merakının artırılarak ve sonraki çalışmalar için de bir temel teşkil ederek verilerin oluşturulmasını hedeflemiştik. Bu projede de ben jeomikrobiyoloji haritasını hazırladım.. Bilim Merkezi’nde esas oluşturabilecek çalışmaların aslında bir bakıma omurgasını çıkardık diyebiliriz. Bu nedenle korunması çok önemli. Artan insan gücü ve insan baskısı ile birlikte gölün de bir taşıma kapasitesi var. Bu kapasite hızlı bir biçimde aşınmaya devam ediyor. 

Bölgeyi ziyaret eden turistlerin bazılarının Salda Gölü’nde yüzdükleri ve çamur banyosu yaptıkları söyleniyor? Göl yüzmek için elverişli mi?

Göl tatlı su olduğu için yüzmek için uygun değil. Bunu ben çok farklı platformlarda söylemiştim. Gölün tabanını kaplayan balçık, yüzmek için çok daha tehlikeli. Tatlı suyun kaldırma kapasitesi düşük, insanlar orayı kullanırken bir şekilde balçığın içine girdiği zaman kendisini kurtaramıyor artık. Burada yıllık bazda en az bir ya da iki kişinin maalesef ölümüyle sonuçlanan olaylar yaşanıyor. Bunun yanı sıra gölün tabanını kaplayan balçığın içerisindeki malzeme sağlık için de çok uygun değil. İnsanları sıklıkla görürsünüz giderseniz, Çamur banyosu yapıyorlar. Bu çamur banyosu zaman içerisinde kuruyup çok ince lifsi, iğnemsi küçük taneler hâline dönüşüyor. Bunlar da aerodinamik özelliğinden dolayı solunarak akciğere saplanabiliyor. Göle girilmesini ve o çamurun kullanılmasını tavsiye etmiyoruz. 

Yaptığımız haritalamada belirli zonlar oluşturduk. Korunması gereken zonlar, temel oluşturması gereken zonlar gibi bu zonlamaları yaptık. 200 ile 500 metre arasında bir sınır zonu çizdik. Burayı insanlar aslında gözlemlemek için kullanmalı. Bu zonlar sadece belirli yerlerde bilimsel amaçlı kullanılmalı. Bakanlık bu anlamda birtakım hassasiyetler gösterdi, bazı çalışmalar yaptı. Bunun başarıya ulaşması için orada bulunan yerel halkın mutlaka yönetime girmesi, bilgilendirilmesi gerekiyor. 

Burası önemli bir gelir kapısı oldu. Hatta ben buraya bir jeopark yapılmasını önerdim. Dünyada bunun örneği olan birçok yer var. Jeopark olması için de aslında çok önemli bir fırsat. Böylece korunarak gelecek nesillere taşınması için imkân sağlanmış olacak. Tabii ki Salda öncelikle Türkiye’nin hazinesi ancak dünyanın da bir hazinesi.

Salda Gölü kaç yaşında?

Salda Gölü’nü kapsayan alan Anadolu’nun tektonik birlikleri sınıflamasında Toroslar Tektonik Birliği içerisinde yer almaktadır ve bugünkü yapı Alp orojenezi ile kazanılmıştır. Dolayısıyla gölü çevreleyen kayaçlar yaklaşık 100 milyon yıl yaşında iken Gölün kendisi 2 milyon yaşındadır. Karbonatların oluşumunu yaşlandırma çalışmalarımız uzun bir süredir devam ediyor. Göldeki beyaz karbonatlar 5 bin ile bin yıl arası. 

Türkiye’de Astrobiyoloji açısından çok önemli yerler var ve Türkiye, bu çalışmaları yürütebilmek için bir cennet. Birçok termal alan var, sıcak su çıkış noktaları var. Bu çıkış noktalarından bir tanesi Hisar alanıydı. Biz burada bir çalışma yürüttük. Çalışmada 100°C’de sayısız mikroorganizma tespit ettik. Mesela bugün Venüs’te çok yüksek sıcaklıkları olduğunu biliyoruz. Sülfürik asit açısından zengin ortamlar olduğunu biliyoruz. Bunları anlayabilmek için yerküredeki aşırı ortamlar üzerinde de çalışıyoruz. Türkiye ne kadar da zengin bu tür çalışmalar için. Salda, özelinde öne çıksa da bu tür ortamlar için ülkemiz oldukça zengin.

‘Yeni bakteri türleri tespit ettik’

Salda Gölü’nde daha önce tespit edilmemiş birçok bakteri türü de tespit ettik biz. Çalışmalar devam ettikçe yepyeni bilgiler ortaya çıkıyor. 

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Salda’yı korumak için birtakım önlemler aldı. Bu önlemler Salda’nın ömrünü uzatacak mı? 

Salda tabii ki özel bir ekosisteme sahip. Kendi içerisinde oligotrofik besin maddelerinin minimum olduğu için kendi ekosistemine sahip bir göl. Ekosistemin korunması, gölde yapılan çalışmalar açısından çok önemli. Bakanlık da bu konuda bir hassasiyet gösterdi ve önlemler aldı. Bu önlemler çerçevesinde önemli yerleri kapattılar ama gölün tamamen kapatılmaması gölü korumak için yeterli değil. Gölün tamamı mutlaka kapatılmalı. Gölün tamamı kapatıldığında gölün ömrü uzayacak. Belirli bölgelerde insan sayısı hâlâ çok fazla. 

Gölün ne kadar ömrü kaldı?

Bu soruya cevap vermek çok zor çünkü Salda Gölü yalnızca insan baskısı altında değil. Göl aynı zamanda iklim baskısı altında. Değişen bir iklim var ve bu iklim değişikliği bölgedeki su rejimini etkiliyor. Bu durum da gölün ömrünü önemli vaziyette azaltmış durumda. Bu hassasiyetler oluştuğu için zaten koruma tedbirlerini artırmak lazım. Özellikle gölü insan baskısından kurtarmak lazım. Şunu özellikle belirtmek istiyorum, gölün korunması insanların ondan faydalanmaması anlamına gelmez. Bizim görevimiz öncelikle koruyarak yeni nesillere aktarmak. Jeoturizm kapsamında jeorehberlik var. Oraya gelen halka, bir jeolog eşliğinde bilgi vermek, önemli noktalar hakkında insanları bilgilendirmek ile hem farkındalık oluşturmuş olursunuz hem de insanların bu nadir oluşumlar hakkında bilgi sahibi etmiş olursunuz. Şunu unutmamalıyız ki, bilgi her zaman fark yaratır. Bu tür çalışmalara öncelik verilmeli ve bölgeyi jeopark haline getirecek çalışmalar kesinlikle yapılmalı. Böylece göl insan baskısından arındırılır, en azından minimize edilir. Demek ki bu gölde yapacağımız çok farklı aşamada çalışmalar var. Bir bakıma bilimsel fazı başlatmış olduk. Belirli bir sonuca geldik. Bilimsel fazı tamamladık. Şimdi ikinci faz, gölün korunması tedbirlerinin tekrar revize edilmesi. Üçüncü faz da bilinçli bir jeopark ve jeoturizm oluşması. Bu sürecin de yerel halk bir parçası olmalı çünkü turistler gidecek ama yerel halk her zaman orada olacak. Sürdürülebilir turizm dediğimiz, çevre dostu bir turizm anlayışı geliştirilmeli. Metrekareye ne kadar insan alınacağı belirlenmeli, sayıya ulaşıldığı zaman bir sonraki kafileye izin verilmemeli. Aslında bunlar çok güzel oturtuldu bizim çalışmamızla. Yalnızca uygulama kısmına geçilmeli. Uygulamaya geçildiğinde burası örnek bir çalışma olabilir. Türkiye’de böyle çok fazla alan var. İnsanlar artık turizme çok daha duyarlı. Kula gibi pek çok jeopark oluşturulmalı. Salda’ya dünyanın her yerinden 1,5 milyon insan geliyor. Bunun ekonomik getirisini düşünebiliyor musunuz? Tüm göller bölgesi için bu çok çok önemli bir şey. Amerika’da Mono Lake Park var mesela. Salda Gölü’nün de böyle olmaması için hiçbir neden yok. Turizme çok açık, bölge itibarıyla ulaşımı çok kolay. Herkes Antalya’ya giderken Salda’da duruyor. Bu anlamda ulaşılabilir de bir alan. 

Biz Haziran 2020’de NASA’nın da katıldığı, Salda Çalıştay’ı adı altında bir toplantı yaptık, Bu önemli bir çalışmaydı. İnsanların farkındalığını geliştirmek için daha da önemli çalışmalar yapılabilir. 

Nisan ayında NASA’dan Prof. Dr. Briony Horgan, Bradley Garczynski ile Salda için bir arazi çalışması gerçekleştireceğiz. Umarım bu da yeni bir projeye dönüşüp çalışmaları hızlandırabilir. 

Mars’ta yaşamın anahtarı Salda’da diyebilir miyiz? 

Salda’da kümülatif bir bilgi birikimimiz var bu anlamda. Diyelim ki, Mars’a gittik ve örnek alacağız. Nereden ve hangi örnekleri alacağız ve bu örnekler yaşam izlerini taşıyacak mı? Harita lazım, demeliyiz ki buradan gidersem biyolojik izi bulma ihtimalim çok yüksek. Bu tür çalışmaları yapabilmek için elimizde örnek olması lazım. Biz de diyoruz ki Salda’da bulunan kayaçlara benzer kayaçlar var orada. Bu kayaçları analiz ederek; önemli bir Mars rehberi hazırlayabiliriz.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın