24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Barış Anlaşması’nın imzalanması Türkiye tarihinin en önemli olayıdır.
20 Kasım 1922 ile 24 Temmuz 1923 tarihleri arasında iki kısım halinde yaklaşık 7 ay süren zorlu bir diplomatik savaş sonucunda imzalanan Lozan Barışı, Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılan, Mondros Mütarekesi’ni imzalayan, savaştan yorulmuş, bitkin, Sevr koşullarına evet demiş Osmanlı İmparatorluğu’nun kalıntılarından yaratılan bağımsız Türk devletinin varoluş senedidir.
Lozan Barışı Türkiye’nin egemenliğinin, bağımsız bir devlet olarak uluslararası platformda tanındığının tescili, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın kazanıldığının hukuki teyidi, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusudur.
Dr. Stephan RONART “Bugünkü Türkiye” isimli eserinde Lozan Barışı’nı şu şekilde tarif etmiştir:
“Lozan Muahedesi, Büyük Harbin dikte edilmemiş, müzakere edilmiş, ilk sulhu idi. Bu sulh aynı zamanda, hem silahın hem siyasetin zaferi idi. Lozan’da temsil edilen on iki devletin menfaat çatışmaları ortasında, Ruhr işgalinin kargaşalıkları ortasında, petrol mücadelelerinin, milyonlarla oynayan cihan maliyeciliğinin cihan hakimiyeti politikaları ortasında kazanılmıştı.
Önceden çizilmiş hattan sapmayarak, kademe kademe, merhale merhale tam dokuz aylık bir çekişmeden sonra…
Bu zafer, hemen hemen, bütün dünyanın elinden kopara kopara alınmıştı. Sevr’den hiçbir şey kalmamıştı.
Osmanlı devrinin, küçük düşüren, yüz kızartan, bütün hatıraları silinmiş, kazınmıştı. Kapitülasyonlar, kontroller, nüfuz mıntıkaları, mali komiserler… Bütün bunlar, artık fena bir rüyanın ağır kâbusları idi, geçmişlerdi. Asırların hesabı görülmüş, temizlenmişti. Bundan böyle milli politika ve ekonomisinde ne had, ne şart, ne de herhangi bir kayıt tanıyan müstakil, yeni, tam bir Türk Devleti, yaşanan bir varlık, gözle görünen, elle tutulan bir gerçeklik olmuştur.”
Lozan Barışı, Atatürk devrimleri için gereken yolu açmış, ihmâl edilmiş Anadolu’nun gerekli kazanımları elde etmesi için ihtiyaç duyulan bağımsızlık ve barış ortamını sağlamıştır.
Bu ortamda Türkiye’nin modern bir toplum haline gelmesi için gerekli adımların atılmasına başlanmış, dış politikada Türkiye çevresinde bir güvenlik kuşağı oluşturacak akılcı bir yol izlenmiş, hiçbir tehdide pabuç bırakılmamış ancak diplomatik nezaketten ödün verilmemiştir.
Bu kapsamda;
• İzmir İktisat Kongresi kararları uygulamaya sokulmuştur. Askeri zaferin ekonomik olarak taçlandırılması için çalışmalara başlanmıştır.
• Cumhuriyet ilan edilmiştir.
• Halifelik ile Şer-iye ve Evkaf Vekaletleri kaldırılmış, Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edilmiştir. Bu suretle ümmetten millete geçiş aşaması başlamış, eğitim devrimi gerçekleştirilmiş, medreseler kaldırılmış, eğitimde millilik, bilimsellik, eğitimin laik temeller üzerine oturtulması, eğitimin karma şekilde yürütülmesi ve eğitim birliği temel ilkeler olarak belirlenmiştir.
• Ordunun siyasetten ayrılmasına yönelik düzenlemeler yapılmıştır.
• Çok partili siyasi hayata geçiş için çalışmalara başlanmıştır.
• Tekke ve zaviyeler kapatılmıştır.
• Şapka Kanunu çıkarılmıştır.
• Şeyh Sait Ayaklanması, Menemen Olayı gibi gerici, yobaz ayaklanmalar ve karanlık düşünceler ile mücadele edilmiştir.
• “Devletin dini İslamdır.” ibaresi Anayasa’dan çıkarılmıştır.
• Yeni Türk harfleri kabul edilmiş, okuma-yazma seferberliği ilan edilmiştir.
• Laik hukuk sistemi kapsamında Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, Ceza Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, İcra ve İflas Kanunu, Ticaret Kanunu gibi düzenlemeleri yapılmış, yargıya geniş yetki ve takdir hakkı tanınırken, kişisel hürriyet ve ferdi teşebbüse önemli yer verilmiştir.
• Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Kadın hakları dünyada birçok ülkeden önce kabul edilmiştir.
• Soyadı Kanunu hayata geçirilmiş, uluslararası rakamlar kabul edilmiş, ölçüler ve takvimde değişiklikler yapılmıştır.
• Lozan Anlaşması ile kendini meşru kılan Türkiye Cumhuriyeti; Balkan Antantı, Sadabat Paktı gibi çevresel güvenliği sağlayacak işbirliği ve güvenlik mekanizmalarının tesis edilmesinde başat aktör olmuştur.
• Genç Cumhuriyet;
- Milliyetler Cemiyetine davet edilmiştir,
- Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Boğazlar üzerindeki egemenliğini tesis etmiş,
- Hatay’ı mili sınırlarına katmış,
- Atatürk Orman Çiftliği ile İş Bankası ile Sümerbank ile özetle; devletçi ekonomi modeli ve örnek kuruluşları ile dünyanın yaşadığı Büyük Buhran Dönemi’nden büyüme ile çıkmayı başarmış, Osmanlı borçlarını son kuruşuna kadar ödemiştir.
• Genç Cumhuriyet deniz ve denizciliğe de özel önem atfetmiştir. Deniz Kuvvetinin oluşturulması, diplomaside kullanılması ve ticari bahriyenin kurulması ile geliştirilmesi için hayati adımlar atmıştır. İsimleri ulu önder ATATÜRK tarafından verilen Atılay (n) , Saldıray (n), Batıray (n) ve Yıldıray (n) denizaltılarımızın adlarındaki mana anlamlarında gizli iken 1926’daki Karadeniz Vapuru seferinin tarihimizde bir emsali daha olmamıştır.
• 1936 yılındaki Malta seferi ise Deniz Kuvvetinin diplomaside kullanımının önemli örneklerinden birini oluşturmuştur.
İnönü, Lozan Anlaşması’nı TBMM’ye sunarken yaptığı konuşmada Lozan ile oluşan Türkiye’yi tanımlarken “Mütecanis, yeknesak (birlik ve bütünlük içinde) bir vatan; bunu dâhilinde (içinde) harice (dışa) karşı gayrı tabii kuyuttan (olağanüstü sınırlamalardan) ve hükümet içinde hükümet ifade eden dâhili imtiyazattan (ayrıcalıklardan) müberra (aklanmış) bir vaziyet; gayrı tabii (olağanüstü) mükellafatı maliyeden (mali yükümlülüklerden) azade (kurtulmuş) bir hal, hakkı müdafaası mutlak, menabii mebzul (kaynakları bol) ve serbest bir vatan. Bu vatanın adı Türkiye’dir. O Türkiye’yi bu muahedeler ifade ve tavzih etmektedir.” İfadelerini kullanmıştır.
Lozan’ın yarattığı barış ve bağımsızlık ortamında kurulan Cumhuriyet; zorlukların, güçlüklerin, yoklukların, aklın, bilimin, dirayetin ve mücadelenin bir eseridir.
Avrupa tarihinde yüzyıllar içinde gerçekleşen aydınlanma ve modernleşme süreci Türkiye’de 15 yıl içerisinde düzenlenmiştir.
Bu süreç hem Lozan’a giden hem de Lozan’dan sonra yürütülen siyasi ve askeri liderliğin başarısının bir sonucu olarak tezahür etmiştir.
Bu başarı öncelikle Başkomutan Atatürk’e, İnönü’ye, onların dava arkadaşlarına, şehitlerimize, Ulusumuza, Milletimize aittir.
Ayrılık, bölünmüşlük kabul etmez.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının Lozan’a, Cumhuriyet’e, Atatürk’e, İnönü’ye düşman olma hakkı yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının Lozan’a, Cumhuriyet’e, Atatürk’e, İnönü’ye ancak gönül borcu vardır.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının ulusumuzun, milletimizin refah seviyesini yükseltmek, Cumhuriyetimizin, Devletimizin bekasını korumak, dünyanın en gelişmiş medeniyeti olmak hedefini gerçekleştirmek vazifeleri vardır.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının Türk Milletini, Ulusunu yok etme niyetindeki her türlü anlayışa, dini değerleri sömüren, istismar eden kılık değiştirmiş her görünüşteki gericilere, yobazlara, dini değerleri siyasi ve ticari maksatlarına alet eden her türlü çıkar odaklarına, bundan istifade edenlere, cehaletten medet umanlara karşı uyanık olma zarureti ve görevi vardır.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştirme görevi vardır.
Çünkü Cumhuriyet ve ATATÜRK değerleri geleceğimizin ve çocuklarımızın teminatıdır!
Kaynakça:
1- Prof.Dr. Hamza EROĞLU’nun Türk İnkilap Tarihi adlı eserinden (Ankara, 1990) istifade edilmiştir.
2-https://www.dzkk.tsk.tr/icerik.php?icerik_id=435&dil=1
3-https://www.dzkk.tsk.tr/icerik.php?icerik_id=435&dil=1
4- Prof.Dr. Hamza EROĞLU, Türk İnkilap Tarihi, Ankara, 1990, s.207
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.