Zeki Müren de sizi görecek mi?

Levent Akson

leventakson@marinedealnews.com

Gecenin oldukça geç bir saati, Junior evde ve yatmak üzereyken telefonu çaldı, Fana arıyordu. Senior Bey “Kim arıyor bu saatte?” diye sordu. “Fana” dedi Junior, önemli bir şey olmalı ki bu saatte arıyor. Senior Bey de meraklanmıştı.

— Ne oldu? diye sordu Junior, bu saatte aramazdın. Bak oğlum, dedi Fana ve ekledi,
— Sabah altıda hazır ol, gelip seni alacağız.
Junior şaşırdı, “Nereye” diye sordu, “Sorma” dedi Fana,
— Sürpriz! Yarın ofiste olamayacağını babana söylersin.

Senior Bey meraklı gözlerle oğluna bakıyordu, gece geç saatte gelen telefonlar genelde gemilerden gelirdi ve hayırlı haberler çıkmazdı. Junior,

— Fana, dedi babasına. Sabah altıda gelip beni alacaklarmış.
— Nereye?
— Bilmiyorum, “Sürpriz” diyor.

Senior Bey iyi tanırdı Fana’yı, deli fişek derdi, babası da en yakın arkadaşlarından biriydi.

— Haydi hayırlısı! İyi geceler, dedi Senior Bey ve yatak odasına yöneldi.

Junior saatini beşe kurdu. Erken kalktı, duşunu aldı, tıraşını oldu ve Fana’yı beklemeye koyuldu. Saat tam altıda çalan korna sesi ile aşağı indi.

Arabayı Fana kullanıyordu, zaten kimseye de vermezdi. Hava yeni aydınlanıyordu. Fana’nın yanı boştu, “Demek ki buraya ben oturacağım” diye düşündü, arkada ise iki kişi oturuyordu, biri Fana’nın eşi idi ancak diğer kişiyi tanıyamamıştı. Kapıyı açtı içeri girerken “Oğlum, kargalar daha…” diye cümleye başlamışken durdu ve cümlenin gerisini getiremedi, kızlar gülüşmeye başlamıştı, kıpkırmızı oldu. Fana’nın eşinin yanında oturan Doktor’du. Yerine oturdu, kemerini bağladı, kısık bir sesle “Günaydın” diyebildi. Ardından Fana’ya dönüp sordu.

— Gecenin bir yarısı haber verip sürpriz dediğin şeyi söyler misin?
— Çanakkale’ye gidiyoruz, dedi Fana. Junior heyecanlanmıştı,
— Gemilerden birinde bir sorun mu var, diye sordu.
— Hayır, her şey yolunda. Bugün tarihlerden ne?
— 18 Mart. Eee… Ne olmuş, 18 Mart ise?

Fana güldü, arkada oturan kızlar da…

— Ben de senin gibi cevap vermiştim, dedi Fana, Onun için gülüşüyorlar.

Junior hâlâ bir şey anlamamıştı ve bir açıklama bekler gibi Fana’ya bakıyordu, elbette biliyordu ki bakması gereken Fana değil kızlardı ancak yine bir salaklık yapmamak için kafasını kızlara çeviremiyordu.

— Bugün, dedi Fana, Çanakkale Zaferi’nin 100. yılı ve bu nedenle Mustafa Kemal’i ve şehitlerimizi anmak üzere Çanakkale’ye gidiyoruz.

Junior sustu, utandı. Bir şeyler söylemek istedi ancak saçmalayacağını hissettiği için gözlerini kapatıp uyur numarası yaptı.
Yol boyunca fazla konuşmadılar. Eceabat’a yaklaştıklarında, “Bigalı Köyü’ne uğrayacağız önce” diye Doktor’un sesi bir emir gibi geldi arkadan.
Bu köyde Atatürk’ün evi olduğunu ve Çanakkale Savaşı’nı Ata’nın buradan kumanda ettiğini bilmiyordu Junior.
Doktor, bir rehber gibi evi gezdirdi ve yine emir gibi gelen “Şimdi de Seyit Ali Onbaşı’nın Anıtı’na gidiyoruz” talimatı ile Eceabat ve Kilitbahir’e yöneldiler.
Doktor belli ki buralara daha önce gelmişti, neredeyse yerdeki çakıl taşlarını tanıyordu.  Fana ve Junior önceleri soru sormazken bıktırırcasına sorular sormaya başlamışlardı Doktor’a.
Doktor’un yüzünde belli bir memnuniyet vardı ancak ciddiyetini de hiç yitirmiyordu. Asıl sormak istediklerini dayanamadı ve Fana sordu,

— Bu kadar bilgiye nasıl sahip olabildin?

İlk defa gülümsedi Doktor,

— Babam Milli Eğitim Bakanlığı’ndan emekli tarih öğretmenidir. Beni buralara çocukken getirmişti ve nerede ise her sene onunla buralara geliriz, dedi.

Fana, pişkinliğe vurup
— Benim babam da tarih öğretmeni olsa ben de bu kadar bilgiye sahip olurdum, dedi ve dediğine de pişman oldu.

Doktor sert bir ifade ile Fana’nın yüzüne bakıp bir anda ciddileşti.
Dönüş yolunda Fana ve Junior ‘Denizcilere verilecek hurda teşviği’ konusunda koyu bir sohbete daldılar. Kızlar arkada muhtemelen uyuyorlardı.
Hurda teşviği konusunda farklı düşünüyordu Fana ve Junior. Fana, “Kaçırılmayacak bir fırsat” derken, Junior biraz daha temkinli yaklaşıyordu.
İstanbul’a geldiklerinde hava kararmıştı. Önce Junior’u eve bıraktılar.

Hafta sonu Fana evlerinde yemeğe davet etti Junior’u. Neredeyse haftanın her günü birlikte idiler. Fana’nın eşi müthiş kafa dengi bir kızdı. Sinemaya ve hatta maçlara bile birlikte gidiyorlar, görenler şaka yollu “Ne zaman kare” olacaksınız diye takılıyorlardı; ama üçünün de umurunda değildi. Doğrusunu isterseniz Junior eş seçimi konusunda hata yapmaktan korkuyordu. En yakın arkadaşlarından biri daha eşinden yeni ayrılmıştı ve ortada bir de 4 yaşında çocukları vardı.

Junior erken gitmişti yemek davetine. Genelde erken gider, Fana ve eşine masayı hazırlamakta yardım ederdi. Fana bardaklarına bol buzlu içkilerini koydu, eşi yemeği hazırlarken iki arkadaş da masayı hazırlıyorlardı.

Bir şey dikkatini çekti Junior’un. Masaya dördüncü servis açılmıştı, Junior dayanamadı sordu,

— Misafirimiz mi var? Fana hafiften gülümsedi,
— Evet, Doktor gelecek.

Junior’un yüzü kızardı,
— Bana bakın arkamdan bir şey mi çeviriyorsunuz, diye Fana’nın eşinin de duyacağı bir ses tonu ile mutfağa doğru seslendi. Sonuç; sessizlik ve gülümsemeler…

Doktor biraz gecikti ve hemen yemeğe oturdular. Yemekte konu bir anda ‘Denizcilere verilecek hurda teşviği’ne geldi. Yüksek sesle tartışıyordu yine iki kafadar ve bir ara Doktor’a yüzünü dönerek sordu Fana,

— Ülkelerin uyguladığı denizcilere hurda teşviği konusunda bir fikrin var mı?

Doktor elinden çatal ve bıçağı bıraktı; zaten yemeğin sonuna gelmişlerdi. Gözlüğünü düzeltti ve
— Uygulanması düşünülen denizcilere hurda teşviğini mi konuşalım, diye şaşırtan bir soru sordu?

Fana ve Junior bakıştılar, muhtemel ki Çanakkale dönüşünde arabada bu konuyu tartıştıkları sırada Doktor uyumamış ve onları dinlemişti. Junior, kendisinin bu kadar hakim olduğu bir konuda Doktor’u mat etmek istercesine
— Evet, hurda teşviği, dedi ve aynı anda karşı bir soru geldi Doktor’dan,
— Günümüzde hurda teşviği uygulayan bir ülke var mı?

Fana ve Junior bakıştılar. Junior bilmiyordu, yardım istercesine Fana’ya baktı. Fana da bilmiyorum anlamında omuzlarını havaya kaldırdı.

— Demek bilmiyorsunuz, dedi Doktor. Bakın, denizcilik marketine hurda teşviğini uygulayan tek ülke dünyanın en büyük sanayisine sahip Çin’dir.
— Çin, 2013 yılında, gemilerini zamanından erken Çin tersanelerinde hurdaya veren ve yine Çin tersanelerinde en az hurdaya verdiği kadar yeni inşa sipariş eden Çinli denizcilik şirketlerine gross ton başına 250 Amerikan Doları para yardımı yaptı.
— Bu yardım, hurda tersaneleri, hurda tersaneleri ile iş yapan demir-çelik şirketleri ve yeni gemi inşa tersaneleri için iyi haber demekti.
— Dünyadaki gemi bozmacıları yani hurda tersaneleri, düşen çelik fiyatlarının ve daha düşük kâr marjlarının baskısı altındadır. Ancak Çin’in hurda tersaneleri, devletin verdiği teşvik ile armatörlerin daha düşük fiyatlara gemilerini hurdaya vermeye razı olmalarıyla yüksek hacimde hurda alıyorlar.
— Armatörler, yeni hurdalama politikasından da istifade ediyorlar, eski gemilerinden kurtulup yeni gemi sipariş veriyorlar. Örneğin, China Cosco, bu yardım programından son çeyrekte 17 gemisini vererek yararlanıyor. Holding yeni inşa programı için Export-Import Bank of China ile 1.75 milyar Amerikan Dolarlık finansal anlaşma sağladı.

Masada bir sessizlik oldu ve sadece Fana’nın eşi gülümsedi. Doktor, liseden beri arkadaşıydı ve onun müthiş zekâsını çok iyi biliyordu. Bir şeyi daha biliyordu: Bu akşam eşi ve Junior çok kötü mat olacaklardı.

Sessizliği Fana bozdu,
— Harika! Herkes mutlu işte.
— Öyle mi? diye karşı cevap gecikmedi Doktor’dan.
— Evet, dedi Fana. Şimdi ben gemimi hurdaya verdim diyelim.
— Evet, dedi Doktor. Verdin. Neyin karşılığında teşvik alacaksın, geminin boş ağırlığı mı? Gross ton mu?
— Geminin boş ağırlığı, dedi Fana.
— Tamam, dedi Doktor. Diyelim ki, gemin 10 bin deadweight ve boş ağırlığı 3500 ton. Ne kadar teşvik alacaksın?
— Bilmiyorum.
— Gel bir hesap yapalım. Diyelim ki boş ağırlık başına 200 USD teşvik aldın.
— Evet.
— 700.000 dolar teşvik aldın.
— Evet.
— 700.000 dolar da hurda tersanesinden aldın.
— Evet.
— 10.000 deadweight’lik bir gemiyi kaça yaptırırsın bugün?
— Çok iyi bir hesap ile 12 milyon dolar.
— Geminin hurda değeri 700 bin dolar artı teşvik 700 bin dolar eder 1.4 milyon dolar. Peki 10.6 milyon doları nereden bulacaksın?
— Bankadan.
— Yani banka seni yüzde 87 finanse edecek.
— Evet.
— Diyelim ki etti. İlk soru: Bu gemi markete çıktığı zaman değeri ne olacak?
— Bilmiyorum, dedi Fana.
— Ben söyleyeyim, dedi Doktor. Bu markette, bu gemi para etmeyecek ve uzunca bir süre de edeceğe benzemiyor.
— Olabilir, dedi Fana.
— İkinci sorum: Gemiye Türk Bayrağı çektin ve assolistin karşısına çıktın.
— Nereden çıktı bu assolist?
— Sen gemiyi kiralayanlara assolist demiyor muydun?

Düşündü Fana, sohbetlerde kiracılar için genelde “Assolist” deyimini kullanırdı, sahnede en son sözü onlar söyler ve en çok da onlar kazanırdı.

— Peki, dedi Doktor. Zeki Müren de sizi görecek mi?

Fana’nın eşi bir kahkaha patlattı. Delikanlılar birbirine baktı, espriyi anlamamışlardı, hatta Fana da sinirlenmeye başlamıştı.

— Sinirlenme, dedi Doktor. Demem o ki; siz Türk Bayraklı diye Türk bir kiracının karşısına çıktığınızda size 1 dolar fazla mı verecekler navlunu? Cevabı beklemeden devam etti Doktor, Hayır, dedi. Size 1 dolar fazla vermeyecekler, aksine 1 dolar az verecekler. Buna hiç şüpheniz olmasın.

Delikanlıların kafası iyice karışmıştı.
Doktor kafaların karıştığını anladı ve açıklama gereği duydu.

— Bakın arkadaşlar, bu teşvik kime veriliyor. Cevabı da kendisi verdi. Denizcilere, yani deniz marketine, yani sadece armatörlere değil. Peki bundan kim faydalanacak?

Junior,
— Hurda tersaneleri ve yeni gemi inşa tersaneleri.
— Yani? dedi Doktor.
— Yani biz armatörler burada gemilerimizi hurdaya verdiğimizle kalacağız!
— Evet, dedi doktor. Çıkacak olan tebliğde muhtemelen Çin’de olduğu gibi; hurdaya verdiğin gemi kaç tonluk ise aynı tonajda gemi yapacaksın ve hurda tersanesinin bir Türk tersanesi olması kuralı da gelecektir.

Fana atladı hemen bu cümlenin üzerine, “Evet” dedi. Doktor güldü,

— Bu ne demek biliyor musunuz arkadaşlar? Hurda tersaneleri bu gemiler için bir fiyat tespit edecek ve siz de tıpış tıpış gidip bu miktar üzerinden geminizi hurdaya vereceksiniz ve muhtemel ki bu değer market değerinin altında olacaktır.

Junior düşündü ve şu cümleler döküldü ağzından:
— Uzak doğuda hurda fiyatı buranın iki katı ben orada götürüp versem hurdaya aynı hesaba geldiği gibi bir de karşıma hangi tonajı bozdu isen bu tonajdan gemi yaptıracaksın kuralı da çıkmaz.
— Evet, dedi Doktor. Şimdi konuyu kavramaya başladınız.
— Peki, dedi Fana. Çin’de nasıl başarılı olundu?

Bu soruyu bekler gibiydi Doktor,
— Bakın, dedi. Konuşmamın başında Export-Import Bank of China ile Cosco’nun düşük faizli 1.75 milyar dolarlık finansal anlaşmasını söylemiştim. Yani armatör – ki burada Cosco – arkasına finansal destek alarak yola çıkıyor. Ayrıca Çin devleti tersane iptallerini kontrol etmek için bono düzenliyor. Büyük firmalara istedikleri oranda faiz vererek ve diğer bazı girişimleri ile de düşen markette denizcilik sektörünü hayatta tutmaya yardım ediyorlar.

Exim Bank’ın Çin gemi inşacılarına verdiği imtiyazlı (market faiz oranından daha düşük) faiz oranı sayesinde finansman ucuzladı. Armatörler bu depresif markette düşük kazanç ve kanayan bilançolar yüzünden kayıplarını hurda teşviği artı imtiyazlı faiz ile verilen krediler sayesinde filolarını yenilediler.

Fana elini sertçe masaya vurdu ve Junior’a bakarak,
— Sen haklıymışsın Kanka kuşkularında. Bundan bize bir fayda gelmeyecek! Kaymağı hurdacılar ile onlarla iş yapan demir-çelik sektörü ve yeni inşa tersanecileri yiyecekler.

Doktor, konu anlaşıldığından mutlu bir şekilde gülümsedi ve Fana’nın eşine döndü,
— Hadi masayı toplamak için sana yardım edeyim, dedi ve elinde tabaklar ile mutfağa yöneldi.

Fana ve Junior birbirleri ile bakıştılar. Fana’nın biraz da alkolün etkisiyle masadan kalkmadan son sözleri şu oldu:
— Zeki Müren bizi nah görür!

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
leventakson@marinedealnews.com