Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için kritik dönemeç

MDN İstanbul

Kıbrıs meselesinde Türk halkının milli davadan vazgeçmesini ve reaktif bir tutum sergilemesini beklemek çıkarlarımıza aykırıdır. Türkiye ve KKTC jeopolitik olarak etle tırnak gibidir. Zira KKTC’nin varlığı, Türkiye’nin jeopolitik bütünlüğünün teminatıdır. Bu nedenle Kıbrıs konusunda taviz verilmesi Türkiye’nin jeopolitik gerçekliklerine aykırıdır

Türkiye içinde bulunduğu coğrafya nedeniyle takibi güç gelişmelere peşi sıra muhatap oluyor…

İç tarafta doğal afetlerin yarattığı travmalarla uğraşan Türkiye; dışarıda Suriye, Irak, Libya, Doğu Akdeniz ve Ege Denizi’ne yönelik dinamik gelişmelere kanalize olmak zorunda kalıyor ve doğal olarak enerjisini bu mecralara yönlendiriyor. Uluslararası düzlemin odağına yerleşen ve bu yazı yazılırken İran üzerinden sınırlarımıza dayanan Corona (COVID-19) salgının etkileri de cabası…

Bu müşkül dönemde milli çıkarlarımıza doğrudan etki eden bazı hayati konular arka planda kalabiliyor. Nitekim, Nisan ayında KKTC’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri bunun en çıplak örneği. Sorulması gereken soruyu sorarak başlayalım. Kıbrıs meselesinde çok kritik bir dönemece yaklaştığımızın farkında mıyız?

Akıncı ne yapmaya çalışıyor?

KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Şubat ayı başında İngiliz “The Guardian” gazetesine verdiği beyanat kamuoyunun tepkisini çekti. Lâkin saman alevi misali ilerleyen günlerde sönümlendi. Oysa Akıncı’nın bu stratejik çıkışı tesadüfi değil… Hesaplı, kitaplı ve çalışılmış. Meseleyi stratejik zaviyeden görebilen gözlere yaklaşan derin tehlikeyi hissettiriyor.

Rauf Denktaş’ın emaneti olan oturduğu onurlu ve saygın makamının ağırlığını idrak edemeyen, bugüne dek savunulan Kıbrıs tezlerimize aykırı ifadeleri içeren, liyâkatten uzak Akıncı’nın kabul edilemez açıklamalarının satır başları şöyle;

“İkinci bir Tayfur Sökmen (Hatay’ın ilk ve tek cumhurbaşkanı) olmayacağım. Federal çözüm için acele etmemiz lazım. (Rumlarla) Birleşme başarılamazsa, Kuzey Kıbrıs daha fazla (Türkiye’ye) bağımlı hale gelir, Ankara tarafından yutulabilir ve de facto Türkiye iline dönüşebilir. Kıbrıslı Türkler laik, demokratik ve çoğulcu kimliğini korumak istiyor. Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’ye bağlanması korkunç olur.”

Akıncı’nın yaptığı açıklamalar Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Kıbrıs Türkünün haklı davasına karşı saygısız ifadeler içeriyor. Kıbrıs Türkünün davasına düşman olanların söylemlerine benzer açıklamalar yapan Akıncı, ne yazık ki Rumların stratejik hesaplarına hizmet eden bir görüntü veriyor. Gelinen noktada Akıncı’nın milli gerçeklerden ve reel politikten tamamen koptuğu aşikâr.

‘Akıncı’nın yaptığı açıklamalar Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Kıbrıs Türkünün haklı davasına karşı saygısız ifadeler içeriyor’

Tepki çeken bu argümanlar Akıncı için bir ilk değil. Akıncı daha önce de terör örgütü PKK’ya karşı başlatılan Barış Pınarı Harekâtına yönelik skandal açıklamalarda bulunmuştu. Akıncı;

“1974’te biz adına Barış Harekâtı desek de bu bir savaştı ve akan da kandı. Şimdi Barış Pınarı desek de akan su değil kandır. Bu nedenle bir an önce diyalog ve diplomasinin devreye girmesi en büyük dileğimdir.” ifadelerini kullanmış, son tahlilde infiale sebep olmuştu.

KKTC vatandaşlarının Cumhurbaşkanlığına yeniden aday olan Akıncı tarafından büyük bir algı operasyonuna maruz kaldıkları görülüyor. Akıncı’daki cüret patlaması da manidar. Türkiye’ye âdeta başkaldıran, aynı zamanda üçüncü taraflara da şirin mesajlar veren Akıncı, açıkça rengini ve safını belli ediyor. ABD ve AB’nin Akıncı’nın açıklamalarını hararetle alkışlamaları boşuna değil. Yunanistan ve GKRY ise neredeyse Akıncı’yı baş tacı yapacak. Gelinen durumun tasvibi mümkün değil.

Kıbrıs’ta federatif çözümü isteyenler ve istemeyenler

Akıncı ısrarla Ada’daki Türk varlığını GKRY ile bütünleştirmeyi ve federatif çözümü savunuyor, üstelik Rum tezleri ile soslayarak. Oysa Ada’da tarafımıza dayatıldığı şekliyle “federatif” bir çözüme gidilmesi milli çıkarlarımıza ve reel politiğe aykırı. Dile kolay 46 yıldır bu argümanla uyutulmaya çalışılıyoruz. Ada’da tüm anlaşmazlıkların nedeni Kıbrıslı Türkler ve Türkiye şeklindeymiş gibi gösteriliyor ki bunun kabul edilecek bir yanı yok. AB’nin büyüsüne kapıla- rak atılmaya çalışılan bu adımların Kıbrıs Türklerine bir yararının olamayacağı açık.

‘Doğu Akdeniz, Türkiye bakımından yaşamsal ve stratejik bir çekim merkezi haline evrilmiştir’

Crans Montana’da tarihin derinliklerine gömülen federatif çözüm masalının günümüzde yeniden gündeme getirilmesi kesinlikle maksatlı ve art niyetli bir hamle. Türkiye’nin Crans Montana’da tarihin derinliklerine gömülen federatif çözüm masalının günümüzde yeniden gündeme getirilmesi kesinlikle maksatlı ve art niyetli bir hamle. Türkiye’nin garantörlük haklarından vazgeçmesi ve adadaki askeri varlığını sonlandırması anlamına gelecek bu yaklaşım kabul edilebilir ve uygulanabilir değil. Diğer taraftan, Türk askerinin Ada’dan ayrılmasını kabul etmek, şüphesiz Doğu Akdeniz marjında Mavi Vatan mücadelemizi de akamete uğratacaktır.

Son dönemde Doğu Akdeniz gerek hidrokarbon kaynaklarının uluslararası hukuka uygun ve adil paylaşımı gerekse deniz yetki alanlarının belirlenmesi bakımlarından küresel ilginin odağı haline gelmiştir. Ez cümle Doğu Akdeniz, Türkiye bakımından yaşamsal ve stratejik bir çekim merkezi haline evrilmiştir.

Türkiye’yi çevreleme ve tecrit etme gayretleri

Donanma gücünün desteğinde araştırma ve sondaj faaliyetlerine kararlılıkla devam eden Türkiye, KKTC’nin ve kendisinin meşru haklarını savunmakta, Yunanistan-GKRY ikilisinin hukuk ve mantık dışı iddialarına karşı uluslararası hukuktan doğan haklı mücadelesini sürdürmektedir.

Libya ile akdedilen deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşması ile durum üstünlüğünü elde eden, muhataplarını psikolojik olarak yıpratan ve Doğu Akdeniz’de ön alan Türkiye’nin, üzerindeki baskı artırılmak istenmektedir.

Mevcut düzlemde, ABD ve başta Fransa olmak üzere AB destekli Yunanistan-GKRY-İsrail-Mısır ittifakı, Türkiye’yi çevreleme gayretlerini kesintisiz olarak sürdürmektedir. Son dönemde Fransa’nın GKRY’nin hamiliğine soyunma çabaları özellikle dikkat çekmektedir. Şubat ayı sonunda Fransa Savunma Bakanı Florence Parly’nin GKRY temasları esnasında kullandığı argümanlar durumun vahametini ortaya koymaktadır. “Fransa’nın Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı GKRY ve Yunanistan’ın yanında olduğunu” açıklayan Parly, GKRY’ye silah satışının sürdürüleceğini açıklamıştır.

Stratejik iletişim tekniklerini kullanan Akıncı

Aleyhimize izlenen bu stratejiye koşut olarak, nihayetinde Türkiye’nin Kıbrıs’tan çıkarılması ve Doğu Akdeniz’den tecrit edilmesi hedeflenmektedir. Bu nedenle Nisan ayında yapılacak seçimler öncesi Akıncı tarafından sarf edilen maksatlı ve mesnetsiz açıklamalar ne yazık ki muhataplarımızın çıkarlarına hizmet etmektedir.

Stratejik iletişim tekniklerini büyük bir maharetle kullanan Akıncı sanki Türkiye, Kıbrıs’ta, Kıbrıs Türkleri istemeden bulunuyor, Kıbrıs, Türkiye’nin garantörlüğünü istemiyor algısı yaratmaya çalışmaktadır. Bu ve benzeri toplum mühendisliği gayretleri ile Türkiye’nin Kıbrıs davasından vazgeçmesi de ima edilmektedir. Oysa Kıbrıs meselesinde Türk halkının milli davadan vazgeçmesini ve reaktif bir tutum sergilemesini beklemek çıkarlarımıza aykırıdır.

Hâl böyle iken Kıbrıs davasının seçimlere malzeme yapılması abesle iştigaldir. KKTC’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerine çok sayıda adayın katılacağı görülmektedir. Adaylar federatif çözümü isteyen ve istemeyenler olarak iki gruba ayrılmıştır. Seçimlerin ilk turda tamamlanması için bir adayın yüzde 50’nin üzerinde oy alması gerekmektedir. Lâkin oyların bölünmesi nedeniyle seçimlerin ikinci tura kalacağı anlaşılmaktadır. Bu durumda Akıncı’nın ikinci tura kalması yüksek olasılıktır. Akıncı’nın seçimleri kazanması en kötü senaryo olarak öne çıksa da alabileceği yüksek oy oranı farklı saikleri de gündeme getirecektir. Bu nedenle seçimler öncesi Türkiye ile KKTC’nin birlik ve beraberliğini konsolide etmesi yaşamsaldır.

Nisan ayında KKTC’de çok önemli bir seçim yapılacağı ve KKTC’nin kritik bir dönemeçte olduğu gündemde tutulmalıdır’

Türkiye ve KKTC jeopolitik olarak bir bütündür

Türkiye ve KKTC jeopolitik olarak etle tırnak gibidir. Zira KKTC’nin varlığı, Türkiye’nin jeopolitik bütünlüğünün teminatıdır. Bu nedenle Kıbrıs konusunda taviz verilmesi Türkiye’nin jeopolitik gerçekliklerine aykırıdır.

Türkiye son dönemde attığı adımlarla bu konudaki kararlılığını göstermektedir. Son olarak Geçitkale’de İHA üssü kurulması bunun ispatıdır. Bu hamle Türkiye’nin jeopolitik çıkarlarına büyük katkı sağlayacaktır.

Öte yandan KKTC’de 46 yıldır kapalı olan Maraş’ın yeniden açılması yönünde yapılan girişimler de son derece isabetlidir. Maraş konusunda somut ve uygulanabilir hamleler yapılmalı, son kertede Maraş iskâna açılmalıdır. Bu stratejik ve öngörülü hamle KKTC’nin refahına ve iç istikrarına katkıda bulunacağı gibi şüphesiz bölgesel denklemde Türkiye ve KKTC’nin elini de güçlendirecektir.

‘Doğu Akdeniz ve Kıbrıs stratejileri çerçevesinde Ada’daki cumhuriyetin adı ”Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” değil, ” Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” şeklinde değiştirilmeli’

Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Kıbrıs stratejisi özelinde Maraş konusunda atılacak adım, sistematik, bütüncül ve tamamlayıcı diplomatik hamlelerle de desteklenmelidir. Türkiye, Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölgesini bir an önce ilan etmeli ve daha fazla zaman kaybetmemelidir. ABD ve Fransa’nın GKRY’ye yaptığı yığınak ve üs edinme girişimlerine karşılık bir an önce KKTC’de deniz üssü ve devamında hava üssü kurulmalıdır. Türkiye’nin bu hamlelerinin federatif çözüm arayışı ile örtüşmediği peşinen kabul ve ilan edilmelidir.

KKTC’den Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne

Unutmayalım, Ulu Önder Atatürk, vasiyet nitelikli vurgulamasında, Kıbrıs’ın Anadolu’nun güvenliği, esenliği ve ekonomisi açısından taşıdığı yaşamsal öneme dikkatleri şöyle çekmiştir, “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece ikmal yollarımız tıkanır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir…”

Talihsiz açıklamalar yapan Akıncı’nın, mesnetsiz argümanlarına karşılık Kıbrıs’ta Türkiye’nin etkin ve fiilî garantörlüğünden taviz vermesinin söz konusu olamayacağı her kulvarda ve her seviyede dile getirilmeli, Ada’da iki eşit, egemen ve bağımsız devletin varlığına yönelik stratejiler tavizsiz uygulanmalıdır.
Nisan ayında KKTC’de çok önemli bir seçim yapılacağı ve KKTC’nin kritik bir dönemeçte olduğu gündemde tutulmalıdır. KKTC’de milli çizgide olan adayların birleşmesi, güçlerini konsolide etmesi ve seçime tek adayla gidilmesi esasen en uygun hareket tarzıdır.
Bu süreçte hassasiyetimiz yüksek, algımız açık ve desteğimiz Kıbrıs’ta ve KKTC’nin milli çizgideki adayında olmalıdır. 46 yılın sonunda gelinen aşamada, izlenen Doğu Akdeniz ve Kıbrıs stratejileri çerçevesinde Ada’daki cumhuriyetin adı “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” değil, “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” şeklinde değiştirilmeli, Ulu Önder’in Kıbrıs’a ilişkin stratejik öngörüsü akıllara kazınmalıdır.

Bunu Paylaşın