Kurumahmut: Montrö’yü bildiğine dair kefil olabileceğim kimse yok

MDN İstanbul

İMEAK Deniz Ticaret Odası (DTO) Şubat Ayı Olağan Meclis Toplantısı, dün Fındıklı’da bulunan DTO Merkez Binası’nda gerçekleştirildi. Toplantı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanılığı Denizcilik Genel Müdürü Ahmet Selçuk Sert, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Denizcilik Özel Danışmanı Ali Kurumahmut, Kıyı Emniyeti Genel Müdürü Durmuş Ünüvar, İstanbul Liman Başkanı Muhammet Erdoğan, KKTC Kıyı Emniyeti Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürü Cemalettin Şevli, Eski Müsteşar Hasan Naiboğlu, Eski Müsteşar Yardımcısı Özkan Poyraz’ın da katılımıyla gerçekleştirildi.

Tamer Kıran konuşmasında, küresel ticarette korona virüsü ile başlayan yeni kriz sürecinin petrol ve emtia fiyatlarını düşürdüğünü, bunun da Türkiye ekonomisine olumsuz etkilerinin dışında, petrol faturasına olumlu yansıdığını belirtti. Çin tüketim mallarına talebin azalmasının da ABD ile aramızdaki dış ticaret rakamlarını pozitif yönde etkileyeceğini dile getiren Kıran, ‘‘Denizcilik piyasasına baktığımızda yılın ilk ayında özellikle tanker ve dökmecilerde oldukça olumsuz bir tablo yaşandığını görüyoruz. Kimyasallarda ve LPG’de ise olumlu seyir mevcut. Bir yanda Afrika ve Ortadoğu gelişmeleri diğer yanda Çin’in durumu ve korona virüsü olumsuzluklarda etkili olurken, bu etkiler aşılmadan toparlanmanın gelmesi güç görünüyor.
Tüm olumsuz gelişmelere rağmen ülke olarak 2020 yılına güzel haberlerle giriş yaptık. Turizm ve sanayiden gelen olumlu haberlere ihracat da eklendi. Ocak ayında ihracat 14 milyar 765 milyon dolar olarak rekor tazeledi. Son 12 aylık ihracat ise 181,6 milyar dolara ulaştı.
Merkez Bankası’nın son kararlarıyla 25 Temmuz 2019 tarihinden 16 Ocak 2020’ye kabaca 6 ayda politika faizi yüzde 24’ten yüzde 11,25’e indirildi. Faizlerde yaşanan hızlı düzelmenin devamı en büyük temennimiz.

Sonuçta; 2020 yılının ülkemizdeki büyümenin başarılı dönemlerdeki performansına geri döneceği, enflasyonun tekrar tek haneli seviyelere ineceği, cari işlemler dengesinin Türkiye ekonomisi bakımından yakın ve orta vadede bir kırılganlık unsuru olmaktan çıkacağı bir yıl olacağı yolundaki beklentimizi ve inancımızı sürdürmeye devam ediyoruz,’’ dedi.


Sert: Yeni yapılanmada fazla bir değişim yok

Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kurulan Denizcilik Genel Müdürlüğü’ne, Genel Müdür olarak atanan Ahmet Selçuk Sert, Deniz ve İç Sular Düzenleme Müdürlüğü’nün son, Denizcilik Genel Müdürlüğü’nünse ilk genel müdürü olarak toplantıya katıldığını ve meslek hayatının ilklerde ve sonlarda çokça gidip geldiğini belirtti. Yeni yapılanmanın işleyişi değiştirmediğini dile getiren Sert şöyle konuştu, ‘‘Kişisel olarak yeni yapılanmada çok fazla bir değişim olduğunu düşünmüyorum. Deniz ve İç Sular Müdürlüğü kapandı, Denizcilik Genel Müdürlüğü altında yeni bir müdürlük kurulmuş oldu. Belki şundan söz edilebilir; limanlar ve tersaneler, gemi inşa dahil yetki ve sorumluluklar Tersane ve Kıyı Yapıları Genel Müdürlüğü’nde; denizle ilgili tüm iş ve işlemler ise bir Genel Müdürlükte toplandı. Bu, sektör açısından bir koordinasyon ve iletişim kolaylığı sağlayabilir, bürokrasiyi azaltabilir. Bizim açımızdan baktığınız zaman da hep bir arada olmanın getirdiği sinerji ve yönetim kolaylığı bakımından faydası olabilir. Bunun dışında görevlerde, sorumluluklarda, yetkilerde her hangi bir değişiklik yok. Bununla ilgili de özellikle düzenleme yetkisinin başka bir tarafa verilmesi gibi birçok modeller tartışıldı. Bu konuda da herhangi bir değişim, herhangi bir görevi devralma yok. Ben bu vesile ile gerek Deniz ve İç Sular Düzenleme Müdürlüğü’nde gerek Deniz Ticareti Genel Müdürlüğü’nde daha önce görev almış olan tüm arkadaşlara, tüm çalışma arkadaşlarıma, bu zamana kadar verdikleri tüm hizmetlerden dolayı teşekkürlerimi sunuyorum ve şükranlarımı sunuyorum. Gerçekten son yıllarda çok önemli hizmetler çok önemli uygulamalar yaptılar. Bunların bir kısmında ben de son yıllarda katkı sağlama fırsatı buldum.

Bunlar nelerdir birkaç tanesinden bahsetmek isterim. Öncelikle Kılavuz ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkındaki Yönetmelik. Son iki yıldır yoğun bir şekilde üzerinde çalıştığımız Yönetmelik yürürlüğe girdi. Bununla ilgili de birkaç veri paylaşmak istiyorum.
Kılavuzculuk ve römorkörcülük hizmetlerinin 2019 yılında cirosu 2 milyar 740 milyon lira.
Bunun 893 milyon lirası yani yüzde 33’lük kısmı Kıyı Emniyeti ve Genel Müdürlüğü tarafından kazanılıyor.
Bu konuda özellikle şunu belirtmek istiyoruz, İdare’nin en üst kısmından en alt kısmına kadar Boğazlar’da kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetinin kamu eliyle verilmesi kırmızı çizgimiz ve bu konuda zaman zaman söylendiğinin aksine İdare’nin çok kararlı bir duruşu var. Bunun aksi de zaten düşünülemez. Türkiye’nin menfaatleri düşünüldüğünde, Montrö düşünüldüğünde hiçbir zaman aksini düşünmedik. Hiçbir zaman aksi bir yönde hareket etmedik. Nitekim bu Yönetmelik’te bu konu açıkça belirtildi. Cumhurbaşkanlığı Yönetmeliğinde, ‘‘Türk Boğazları’nda kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri Bakanlık adına Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü tarafından verilir. Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü bu yetkiyi devredemez’’ hükmü yer almaktadır. Ayrıca Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliği’nde de ‘‘Türk Boğazları’nı kullanan gemiler Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü tarafından verilen kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri bu kapsamın dışında yer almaktadır’’ hükmü yer almaktadır. Bunun gibi Limanlar Yönetmeliği’nde ve her mevzuatımızda bu konu çok açık olarak belirtilmiştir.

Bunun dışında tekil limanların 118 milyon liralık bir geliri var yüzde 4 lük bir pay alıyor. Kamu limanları yüzde 11’lik pay alıyor, 309 milyon liralık bir geliri var. Özelleştirme limanları, özelleştirmeden gelen haklarını kullanıyorlar. Bunlar hem kılavuzluğu hem römorkörcülüğü birlikte yapabiliyorlar ve 279 milyon lira ile, yüzde 10’luk bir pay alıyorlar. Tersaneler ve gemi söküm alanları 129 milyon ile yüzde 5’lik bir pay alıyor.

Yönetmelik’te düzenlemesini yaptığımız bölgesel sahalar -9 bölge- ise 514 milyon lira kılavuzluktan, 496 milyon lira römorkörcülükten toplam yüzde 19’luk kılavuzluk, yüzde 18 römorkörcülük payı almaktadır.

Bu Yönetmelik’te, 2019 yılındaki uygulamalarda geçmişe göre ne değişti? Bir kere 2004’ten beri bir Yönetmelik kapsamında yapılmayan değişiklikle Yönetmelik yasal altyapısı güçlenmiş oldu. Bu 2019 yılının en önemli kazanımı.

İkinci kazanım tüm dünyada örneklerinde olduğu gibi özellikle yüzde 19’luk pay alan kılavuzluk faaliyetinde inisiyatif o bölgede çalışan kılavuz kaptanlarında. Yani idare bu alanda sıfır inisiyatif kullanıyor. O kılavuz adamlar hangi teşkilat bünyesinde teşkilatlanmışsa, hangi teşkilat bünyesinde çalışıyorlarsa yetki o kılavuzluk teşkilata devrediliyor.

Üçüncü değişiklik ise yapılan düzenlemelerle sektörde daha geniş bir tabana yayılmış olundu. Özellikle kılavuz kaptanların geçmiş dönemlerde sadece İzmit’te böyle bir insiyatif kullanma imkânları vardı. Şimdi 9 bölgede de aynı uygulama yapılıyor ve önümüzdeki dönemlerdeki uygulamalar da bu şekilde devam edecek.

Römorkörcülük yüzde 18 pay, bölgesel lisanslarda. Buradan gelen kaynakların, şu anda filomuzun römorkör gücünün dünyadaki diğer denizci ülkelerden çok daha iyi seviyede olduğunu görüyoruz. Özellikle yurtdışına ihraç ettiğimiz römorkörlerin kalitesi, sektörün römorkörcülük alanında geldiği nokta ki bu da geçmiş yıllardaki uygulamanın da yanlış bir uygulama olmadığını ve zamanla doğru kararlar alındığını, doğru yolda olunduğunu da gösteriyor. Dolayısı ile aynı oranda devam ediyoruz. Geçmiş dönemlerdeki uygulamalar da Türkiye’nin geldiği durumun çokta yanlış bir durum olmadığını gösteriyor.

2019 yılında yaptığımız bir diğer çalışma da Boğazlar’daki bekleme sürelerini ve geçişleri hızlandırmamız oldu. Kıyı Emniyeti bu dönemde önemli çalışmalar yaptı. İstanbul Boğazı’nda teknolojiden daha fazla faydalanarak, daha fazla motivasyonla, daha dikkatli bir şekilde bekleme süreleri azaldı, geçişler hızlandı. Özellikle Çanakkale Boğazı’nda köprü inşasına rağmen bu sürelerin azalması dikkat çekici. Tabi bunu tetikleyen en önemli konu da Türk Boğazları Deniz Trafik Tüzüğü’nün Cumhurbaşkanlığı Yönetmeliği’nin değişmesi. Burada 5 temel konuda değişiklik yapıldı, bu değişikliklerin çok önemli etkisi oldu. Bu değişiklikler çok kolay olmuyor, bir sürü paydaşlarımız var. Dışişleri Bakanlığı, Deniz Kuvvetleri, Silahlı Kuvvetler gibi paydaşların arasında bu düzenlemeleri yapmak yoğun bir emek ve koordinasyon gerektiriyor. Geçmiş yıllarda benzer bir uygulama olan 48 saat bekleme süresini 168 saate çıkarmıştık. O günlerde de bu konu çok kolay olmamıştı. Demir yerlerinde kazalar olacağı söylenmişti. Sektöre ne kazandırdı ben bilmiyorum sizler daha iyi biliyorsunuz ama kaza istatistiklerini biliyorum. Kaza istatistiklerinde kötüleşen bir durum yok.

Amatör denizcilik projesini önemsiyoruz. 2023 yılının 1 milyon hedefini 2020 sonunda yakalayacağız. Biz bunu denizciliğin altyapısı olarak görüyoruz. Altyapınız güçlü değilse üst yapıda zorlanıyorsunuz. Gerek askeri bahriyede gerek sivil denizcilikte çok önemli gemi adamlarının yetişmesine, Türk milletinin denize doğru dönmesine vesile olacağını düşünüyorum.

Özel teknelere yönelik limanların artırılmasına ilişkin bir proje var. Atıl kapasitelerin çok cüzi paralarla, balıkçı barınaklarında özellikle özel teknelere sunulmasına yönelik projelerimiz devam ediyor. İlk pilot uygulamaları yapıldı. İlk etapta bin 500 teknelik bir bağlama yeri oluşturuldu.’’

Kurumahmut: Amerika bu kadar dolambaçlı yollardan gidecek kadar küçük devlet mi?

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Denizcilik Özel Danışmanı Ali Kurumahmut “Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve Montrö Zemininde Kanal İstanbul” konulu bir sunum gerçekleştirdi.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin sadece Boğazlar’ı kapsamadığını aynı zamanda Karadeniz’e kıyıdaş devletlerin güvenliğini de sağladığını, Kanal İstanbul’un Amerika’nın lehine sonuçlar doğurabileceğini düşünenlere tepki gösteren Kurumahmut, ‘‘Güncel olan televizyonlarda ilmine, güvenilirliğine itibar etmeyeceğimiz, esasen meşhur ve maruf olan insanların beyanlarını dinliyorum, hicap duyuyorum. Allah’ın lütfedip verdiği cüzi ilimden hicap duyuyorum. İsterse gökyüzünden insin, isterse Tuna, Ren suyolundan gelsin, isterse ticari gemilerin güvertesinde geçsin; sınıf, tonaj, süre sınırlaması Türkiye’nin gözetiminde Karadeniz’de uygulanmaya devam edecektir. Nereden geçerse geçsin Montrö Sözleşmesi Türk Boğazları bölgesinden uğraksız geçişleri düzenler ve Karadeniz’in güvenliği ile Boğazlar’ın güvenliğini düzenler. Karadeniz’in güvenliğine ilişkin hükümler apayrıdır,’’ dedi.

Türkiye’de denizi ve deniz hukukunu bilen insan sayısının az olduğunu söyleyen Kurumahmut, ‘‘Türkiye’yi çevreleyen denizlerdeki sorunları bilen, tabi bu denizleri önce bilmek lazım, çözüm üretebilen, milli çözüm üretebilen insan sayımız bir elin parmakları kadar keşke olsa. Dolayısı ile yabancı muhataplarımıza Ege’deki egemenlik itilaflarını, Montrö’yü çok rahat anlatabiliyoruz,’’ şeklinde konuştu.

Montrö’nün Karadeniz’deki yabancı gemiler için de sınırlar getirdiğini söyleyen Kurumahmut, ‘‘Kıyıdaş olmayan bir devletin Karadeniz’de sadece hafif suüstü gemileri, küçük savaş gemileri ve yardımcı gemileri bulunabilir. Sınıf sınırlaması, tonaj sınırlaması var, aynı anda Karadeniz’de bulunabilecek yabancı deniz kuvveti gemilerinin toplam tonajı 45 bin tonu geçemez. Montrö’nün hesabına göre bu tonaj bugün 43 bin 500 tona düştü. İkincisi, tek bir devlet bunun üçte ikisinden fazlasını bulunduramaz. Yani Amerika Birleşik Devletleri istese de Karadeniz’de 30 bin tondan daha fazla tonajdaki bir askeri gemisini bulunduramaz. Bugün bu tonaj da Montrö’nün hesabına göre 29 bin tona düştü ve süre ile sınırlandırılmış durumdadır,’’ dedi.

Sözleşme’nin süresinin bitmesi ve yeni bir sözleşmenin yapılamaması varsayımı üzerine yorum yapan Kurumahmut, ‘‘Sözleşme feshedilse ve yeni bir sözleşme yapılamazsa Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin uygulanmasını isteyebilirler. Bu, Montrö’den çok daha aşağıda egemenlik haklarını tamamen yok sayan bir sözleşme. Bu Deniz Hukuku Sözleşmesi, Avrupa Birliği (AB) Müktesebatı haline gelmiştir. Bu sözleşme feshedilir, yenisi yapılamazsa ve Türkiye AB üyesi olursa, AB Hukuki Mevzuatı Mahkemesi devreye girecek ve ülkemizi bu transit geçiş rejimini uygulamaya zorlayacaklardır. Ama bunun hiçbir zaman mümkün olmayacağını söylemek istiyorum. Tabi ki Türkiye buna karşı çıkacak. Türk Boğazları bölgesinde Montrö’den daha zayıf bir sözleşmenin Türkiye’ye imzalatılması mümkün değil. İlim böyle diyor, siyaset böyle diyor,’’ şeklinde konuştu.

Kişi ve kurumların Kanal İstanbul projesini siyasileştirdiğini, bu nedenle de taraflı görüşler savunduklarını dile getiren Kurumahmut, ‘‘126 tane emekli büyükelçi toplandılar bir deklarasyonda bulundular. ‘Bu Montrö çok önemli aman bu feshedilirse biz mahvolduk. Türk Boğazları’ndaki egemenliklerimiz elimizden alındı’ dediler. Bunlara en güzel cevabı Dışişleri Bakanımız verdi. Dedi ki, ‘Metne baktım cehalet kokan, cahilce hazırlanmış bir metin. Sonra baktım ki aralarında işin ehli insanlar da var’ dedi. Geçenlerde katıldığım bir toplantıda onlardan bir tanesi de vardı. Orada da tartıştık, sonra kanaat getirdi. Toplantıdan sonra, ‘Ali Bey ben bu konuda falanca parti ile çalıştığımdan dolayı olaya siyasi bakıyorum,’ dedi’’ açıklamasını yaptı.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Kanal İstanbul’a karşı olmadığını ama Boğazlar’dan geçişlere bir kısıtlama getirilemeyeceğini de belirten Kurumahmut, ‘‘Kanal İstanbul Montrö’ye karşı değil, Montrö’de Kanal İstanbul’a karşı değil. Ama hiçbir zaman ‘Kanal İstanbul’u açtık, buradan çok masraf yaptık, buradan gemileri geçirmemiz gerekir, masrafı karşılamamız gerekir’ diyemeyiz. Kanal İstanbul yolundan yapılacak geçişler taleple olur. İstanbul Boğazı tabi ki geçişe açık olacak,’’ dedi.

”Montrö, Karadeniz’in güvenliğini düzenler”
İMEAK Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu Üyesi Recep Düzgit’in, Amerika gibi savaş devletlerinin Kanal İstanbul’u Karadeniz’e ulaşmak için kullanıp kullanamayacağına ilişkin sorusuna Karamahmut şöyle cevap verdi, ‘‘Harp gemilerinin yargı muafiyeti var, devletler gibi, misyon şefleri gibi harp gemisinin yargı muafiyeti var. Bu çok geniş olarak düzenlenir. Harp gemisi ister ön bildirimde bulunsun uğraksız geçiş yaparken, ister bir liman ziyaretinde bulunsun bir şekilde dedi ki ‘Ben Kanal’dan geçmek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kanala ilişkin mevzuatı çerçevesinde.’ Bu talep gelirse devletimizin bu talebi karşılaması gerekir. O mevzuat neyi düzenliyorsa o çerçevede geçer. Ama bunu yaparken o andan itibaren âkit devletlere buna ilişkin her türlü bilgileri Türkiye vermekle mükelleftir. Montrö’nün lafsı ve ruhu bunu söyler. İkincisi, Türkiye yine Karadeniz’deki tonaj hesabına bunu dahil etmekle mükellef. Sınıfına bakması lazım, yani o sınıfta bir gemi geçebilir mi. Süresini hesaplaması lazım. Şimdi bu noktadan hareketle, işte ifade etmeye çalıştım; Montrö’yü bilen, Devletine de biraz olsun saygılı olan vatandaşımız, akademisyen, eski şu, eski bu ne derseniz deyin. Yapmayın biz güçlü bir devletiz. Montrö dindik ayakta, bunu gözetmekle sorumlu olan devlet biziz. Montrö uğraksız geçişi düzenler, Türk Boğazları’nın güvenliğini düzenler, Karadeniz’in güvenliğini düzenler. Örnekler verdim ister ticaret gemisinin güvertesinde geçsin, ister kanaldan geçsin, ister uçakla getirin oradaki bir devlete, Karadeniz’e sokun Türkiye tespit ettiğini hesaba katar, Montrö’nün hesabına girer ve âkit devletine bildirir. Kanal İstanbul bu bakımdan kimseye bir şey sağlamaz. 63 yıl 3 aydan beri fesih sürecine açık bir sözleşme. Herhangi bir âkit devlet, mesela Romanya, Bulgaristan. Sözleşmeyi fesih iradesini depoziter devlet olan Fransız hükümetine bildirir. Amerika bu kadar dolambaçlı yollardan gidecek kadar küçük devlet mi? O devletlerle ilişkileri iyi, gereğini yapar Romanya’nın sözleşmenin fesih beyanında bulunmasını sağlar. Sözleşme fes edilir, yeni bir sözleşme iki yılda yapılırsa o yürürlüğe girer, yapılamazsa işte anlatmaya çalıştığım şeyler olur. Dolayısıyla Montrö’yü bilen bunları söylemez zaten. Tekrar söylüyorum, bizi rakiplerimiz, bize düşmanlık yapanlar bizi bizden iyi biliyorlar çünkü onlar vazifelerini yapıyor. Şunu iyi bilmemiz lazım. Televizyonda her şeyi bilen 50 kişi var. Ya müsaade edin onlar Montrö’yü ve Kanal İstanbul’un hukuk zeminini bilmesinler.’’

”Düşmandan korkmayın düşman vazifesini yapıyor”
İMEAK DTO 14 Nolu Meslek Komitesi Üyesi ve MarineDeal News Genel Yayın Yönetmeni Yeşim Yeliz Egeli’nin, Doç. Dr. Jale Nur Ece’nin MarineDeal News’ün Ocak 2020 sayısında yayımlanan makalesine de dikkat çekerek; kara, hava, deniz hakimiyet teorileri ile iç hilal teorisi baz alındığında Kanal İstanbul’un yaratacağı çok küçük bir jeopolitik boşluğun bile Avrasya ülkelerine verebileceği jeopolitik ve stratejik zararın boyutunun ne olacağına ilişkin yönelttiği soruya ise Kurumahmut’un cevabı, ‘‘1978 yılında Deniz Harp Okulu’na girdim. Bana sordukları zaman ben ‘Deniz Kuvvetleri Komutanı olacağım, Cumhurbaşkanı olacağım’. Hedeflerim bunlar. Dolayısıyla dersleri o kadar dikkatli dinliyorum ki. Hiç unutmuyorum Denizcilik Gücü dersimizde hocamız jeopolitiği tanımladı. Not aldım, iyice öğrendim. Bir ülkenin dünya üzerinde işgal ettiği yeri siyasi bakımdan inceleyen ve neticede o ülkenin diğer ülkelerle olan siyasi münasebetini hesaplayan bir bilim dalıdır. O gün bu gün hep aklımda. Allah lütfetti küçük bir akıl verdi bana, inşallah almaz. Lütfetti cüzi bir ilim verdi, inşallah almaz. Hep dostlarıma söylerim, ‘Aklımdan ve ilmimden mesulüm. Belki devletime karşı bunu anlatamam, mesuliyetime güvenip bana daha fazla yükler yükleyebilirsiniz ama Allah biliyor şu hocamız, bu hocamız böyle dedi, onunla muhatap olmak istemiyorum. Benim bildiğim bir şey var. Size benim sunduğum gibi bu 6 başlık altında Montrö’yü ben Türkiye’deki hiç kimseden dinlemedim. En az bu 6 başlık altında Montrö anlatılmazsa anlatılamaz ve anlaşılamaz bu bir. İkincisi, siz düşmandan korkmayın düşman vazifesini yapıyor, siz ne yapıyorsunuz. Bu çok önemli. Bu teorileri üretmeyin. Stratejik ve politik baktığım zaman esas olan şudur. Kanal İstanbul’dan bağımsız bakmak istiyorum. Siz, devletin bir mensubu olarak, bilim insanı olarak, bürokrat olarak, devlet yetkilisi olarak, devlet tüzel kişiliği adına işlem yapan birisi olarak, coğrafyayı değiştirme gücünüz var mı, devletinize zarar vermeden? Bunu başarabiliyor musunuz? İşte o zaman tarihe geçersiniz. Ecdat bunu yaptı. Sunumunda 1390’dan aldım. İstanbul’un Fethi öyle hemen olmadı. Dolayısıyla ben o çalıştaylara da davet edildim, dedim ki ‘Ben 15 dakika konuşmak için oraya gelmem.’ Yanlış insanlarla aynı masaya oturmam. Doğru insan çok az. Bir başka örnek vereyim Televizyonda birisini dinliyorum. Meşhur ve muharif olan birisi. Eşime ‘gel otur bu enteresan şeyler söylüyor’ dedim. Geldi geldi geldi. Şu fani dünyada benim bildiğim 3 tane konu var zaten, Türkiye’yi çevreleyen denizler, sorunları falan. Benim alanıma geldi aynı netlikle, aynı emin ifadelerle bir tane doğru cümle söylemeden o kadar güzel yalan yanlış şeyler söyledi ki, ‘Yazıklar olsun, demek benim bilmediğim konularda da milleti böyle kandırıyorsun’ dedim. Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türkiye’nin güvenliği konusunda size sunduğum gibi en az 6 başlık altında analiz etmeden, işin coğrafyasını, jeolojisini, jeomorfolojisini, tarihini, geçmiş hukukunu, geleceğini, bugünkü gelişimini bilmeden kimse Montrö hakkında ve geleceği hakkında ahkâm kesmesin. Yanıltır, insanımızı yanıltır, devleti yanıltır. Kıymetli dostlarım var, deseler ki ‘Ali Abi sen anlatamıyorsun, güvendiğin birisi var mı, bize Montrö’yü anlatsın, kefil olabileceğin’, kimse yok.
Ben Kanal İstanbul gibi tamamen ulusal, Türkiye’nin egemenlik alanına giren, niceliği benim için önemli değil. Böyle bir şeye muvaffak olabiliyorsak, maliyetini bilemem ne güzel bir şey ya. Bu binanın bir yangın merdiveni ihtiyacı var diyorum. Sen yangın merdivenini gümüşten yaparsın, altından yaparsın, benim bütçem evin içini düzenlemeye yetmiyor, yanarsak da yanalım diyebilirsin o ayrı mesele. Dünyada deniz ulaştırması amacıyla kullanılan Süveyş Kanalı, Panama Kanalı, Kiel Kanalı, Danimarka Boğazları, Cebelitarık Boğazı bütün bu kanal ve boğazların etrafında 3,5 milyon insan yaşıyor, İstanbul’da 18 milyon insan yaşıyor günlük 15 milyon daimi ikametgâh var. Bu nadide binanın, bu kültürel binanın bir yangın merdiveni yok.
Tespitim bu ama bu yangın merdivenini bugün mü yapalım, yarın mı yapalım onun muhatabı ben değilim. Bu yangın merdivenini nasıl yapalım, harp merdiveni gibi dışarıdan mı yapalım, içerisine mi yapalım muhatabı ben değilim. Geçmişten 3-5 örnek vererek, gri alanlara insanları taşıyarak kimse kimseyi yanıltmasın. Size bunları söyleyenlere bunları söylüyorum. Ben de diyorum ki coğrafyayı değiştirebiliyorsanız, siz ne güçlü bir devlet adamısınız. Onun için burada soru üzerine cevap vermekte imtina etmedim. Devlet büyüklerimiz benden önce ifade etmişlerdir ama ben bunu duymadan Zincirbozan’dan Saroz Körfezine bir kanal açılmasının faydasına inanan birisiyim. Cevabın olmuş olması lazım.’’ Şeklinde oldu.

”Türkiye’de deneyimli tecrübeli insan çok az”
Kılavuz Kaptan Saim Oğuzülgen’in ‘‘Montrö Boğazları sözleşmesi mi yoksa Türk Boğazları sözleşmesi mi? Kamuoyunda bazı tereddütler var. Benim araştırmalarımda beni de tereddütte düşüren bir madde var. Türk Boğazları Montrö Sözleşmesi’nin 17’nci maddesi diyor ki, ‘Yukarıdaki maddelerin hükümleri herhangi bir tonajda ya da kuruluşta olan bir deniz kuvvetinin Türk hükümetinin çağrısı üzerine Boğazlardaki bir limana sınırlı bir süre için bir nezakette bulunmasına hiçbir biçimde engel olmayacaktır. Bu kuvvet 10, 14 ve 18’inci madde hükümleri uyarınca Boğazlar’dan transit geçmek için istenilen koşullar içinde bulunmuyorsa Boğazlar’dan girişi için izlediği yoldan ayrılacaktır’. Bu maddeyi yorumlar mısınız?’’ sorusuna Kurumahmut şöyle cevap verdi: 1995 yılında Ege Denizi’nde Egemenlik İtilafı’nı bulduk. Dediğim gibi 96’da Yunan kabul etti, İtalyan kabul etti, İngiliz, Fransız kabul etti ama en büyük reaksiyonu Türkiye’den gördük. Bu sefer bizimkiler meşhur Amerikalı, İngiliz, Alman ve İtalyan hukukçulara büyük paralar vererek onlara rapor hazırlattılar. Onlardan gelen rapor malum, çünkü kaynak bizde, belge bizde, deniz bizde, onların hazırladıkları raporda aldıkları paralar yanlarına kâr kaldı hiçbir fayda göremedik. Ben tabi şunu arzu ederim, Türkiye’de deneyimli tecrübeli insan çok az. Bunlardan bu konularda istifade edilsin. Montrö’nün 17’nci maddesini şimdi emin olun gelirken altını çizerek okudum. Siz şunu demek istiyorsunuz, herhangi bir şekilde bir limana gelecek olan bir Amerikan gemisi hadi şu Kanal’dan Karadeniz’e çıkmak istiyorum derse ne olur, onu mu demek istiyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Tüzel Kişiliği, bu Tüzel Kişiliği temsil eden kişiler, organizasyon, gözüyle, kulağıyla, aklıyla Karadeniz’de Montrö rejimini, etkileyecek ne varsa titizlikle uygulamakla mükellef.

”Dünya, Kanal İstanbul’un Montrö’yü tartışmaya açtığına inanmıyor. Bizim cehaletimiz buna inanıyor”
Turyol Yönetim Kurulu Başkanı Yunus Can, Kurumahmut’un, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin askıya alınması ve yeni bir sözleşme yapılmaması durumunda Uluslararası Deniz Hukuku’na uymak durumunda kalacağını belirtmesi üzerine yönelttiği ‘‘Peki Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni tartışmaya açan bir proje olan Kanal İstanbul projesinin milletimize fayda getireceğine inanıyor musunuz? Sorusuna ilişkin Kurumahmut, ‘‘Kanal İstanbul, Montrö Sözleşmesi’ni tartışmaya açmıyor. Kimse Kanal İstanbul’u tartışmaya açmıyor. Dünya, Kanal İstanbul’un Montrö’yü tartışmaya açtığına inanmıyor. Bizim cehaletimiz buna inanıyor. Aksine bunun, ben Montrö bakımından, İstanbul Boğazı bakımından çok sağlıklı sonuçlar verdiğine inanıyorum. Şöyle ifade edeyim. Hatırlayın 2011’lere 2012’lere televizyonlarda bilim insanı baş danışman, şu, bu konuşurlardı. ‘İstanbul Boğazı’nı kapatacağız, İstanbul Boğazı, tarih ve kültür suyolu olacak. Biz bu kanalı açacağız gemiler buradan geçecek’ gibi televizyonlarda insanlar fikir beyan ediyorlardı. 50 bin gemi geçecek, 2035’te şu kadar gemi geçecek. Ne oldu hiç öyle bir şey var mı? Biz esasen tüzük çalışmalarımda bir zemin yakaladık. Geçişi düzenleme yetkimiz olduğunu ve Montrö’nün Türkiye’nin lehinde bir düzenleme olduğunu. Bakınız bu Kanal İstanbul tartışmaları olmasa 15 Ocak’ta Milli Savunma Üniversitesi’nde 600 kişilik bir topluluğa hitap etme şansı yakaladım. Aşağı yukarı bunları paylaştım. Esasen Montrö, Kanal İstanbul’a engel değil, Kanal İstanbul Montrö’ye engel değil, Kanal İstanbul Montrö’yü tartışmaya açmıyor. İyi yönüne bakalım, Kanal İstanbul sayesinde biz Montrö gibi fevkalade önemli, Türkiye için önemli bir sözleşmeyi çok daha sağlıklı bir biçimde ayakta tutmamız gerektiğine inanıyorum, bu bir. İkincisi bunu ben ifade etmiştim. Benim Ankara’da ikamet ettiğim evde yangın merdiveni binanın içinde, yine binanın içinden geniş bir merdiven iniyor. Asansörler çok güzel. E bi yangın oldu ben o yangın merdivenini kullanıyorum. Ben Kanal İstanbul’un özelliklerine hiç girmiyorum. Diyorum ‘İstanbul Boğazı çok önemli, dünya deniz ticareti için önemli, Türkiye için önemli, Türkiye’nin dünya deniz ulaştırması pastasından alması gereken bir payı alması adına önemli.’ Nassia gibi bir kaza olduğunu düşünelim. Geçenlerde ki onu da çok istismar ettiler televizyonlarda sosyal ve yazılı medyada. Hava da güzel kış olmasına rağmen Ahmet Selçuk Bey ile balkonda çalışıyoruz. Gemi geldi son anda kıyıda durdu. Ahmet Selçuk Bey hemen müdahale için gitti. Bir geminin kaza yaptığını düşünelim. Nelere sebebiyet vereceğini düşünün. Türkiye büyük bir felaket yaşar, Türkiye çok acı bir fatura öder. Dünya deniz ticaretinin önünde bir engel. Ben şuna inanıyorum. Ben size bekleme sürelerini neden sundum, sizler denizcisiniz. 15 saat her bir gemiye düşen bekleme süresi, 200 m üstü tankerlerde 35 saat ve bu 35 saatin bir karşılığı olması lazım değil mi. 35 saatin bir işletme maliyetine tekabül eden miktarı var, kira bedelinden kaynaklanan bir miktarı var, bunun bir karşılığı var. Neticede bir maliyet var. Bu bir şekilde dünya insanına, dünya deniz ticaretine yansıyor. Nasılını çok bilmediğim için tartışmıyorum. Ama şunu diyorum bu Boğaz çok kıymetli, bu Boğaz dünya yaşadıkça seyir emniyetine, can, mal çevre güvenliğine dikkat ederek ulaşıma açık olmalıdır. Yine kendi tespitlerime göre, yarın çok daha güvenli emniyet sistemleri oluşturulabilir. Yıllık 30-35 bin gibi bu Boğaz’dan her zaman geçer. Ama yine inanıyorum ki nitelikleri kanala uygun gemiler geçecek şekilde, Kanal İstanbul göreceksiniz, kendi talebini oluşturacaktır. Hiç kimsenin de sen Kanal İstanbul’dan geçeceksin diye dolaylı veya doğrudan bir zorlamada bulunmaması gerekir. Montrö’yü ayakta tutma adına. Bunu yaptığımız zaman işte Montrö’yü feshetmeye, tartışmaya o zaman açarlar. Bugünkü tartışmalar kesinlikle bizim içimizde cehalet kaynaklı, bilgi eksikliği kaynaklı ve büyük bir bölümü de siyaset kaynaklı olduğuna inanıyorum.’’ Dedi.

”Çanakkale’ye kanal açılabileceğini raporlarımda ilettim”
DTO’nun 07 Nolu Komite Üyesi Yavuz Özkorkmaz’ın, ‘‘Kanal İstanbul, İstanbul trafiğini rahatlatmak amaçlı açılacaksa, aynı trafik Çanakkale Boğazını etkilemeyecek mi? ‘Saroz-Marmara’ kanalının da açılma olasılığı hakkında
görüşleriniz nelerdir? Marmara Denizi çürük yumurta gibi kokacak mı?’’ sorusuna cevap veren Kurumahmut, ‘‘Biz Çanakkale Boğazı’nda geçişi rahatlatma adına çalışmalar yapıyoruz. Belki devlet büyüklerimiz de bir şekilde ifade etmişlerdir ama 3-4 sene önce Danıştay üyesi iken Piri Reis Üniversitesi’nde bir sunumum vardı, orada ifade etmiştim. Yazılı metinlerim de var benim. Esasında Deniz Kuvvetleri bünyesindeyken Saroz Körfezi’nde 22 yıl boyunca çok dolaştım. Zincirbozan’dan Saroz Körfezi’ne bir 5 km’lik mesafe var. Şahsen ben bunu yazılarımda, sunumlarımda, devlet büyüklerine sunduğum raporlarımda bir kanalın açılabileceğini ilettim. Bunu söylemek istiyorum. Bunun faydası zararı tartışılabilir.

Efendim ÇED raporunda varmış onu ben bilmiyorum. Prof. Bayram Öztürk. Meşhur ve marif bir profesör, çok kıymetli, deniz canlıları ile ilgili çalışmaları var. Dünyanın değişik üniversitelerine ders anlatıyor. Bu televizyondakilerin aksine çok değişik görüşlerini bana ve Ahmet Selçuk Bey’e iletti. Ama o benim alanım değil,’’ cevabını verdi.

Bunu Paylaşın