ABD ve müttefiklerinin çekilme sürecinde Taliban’ın yaklaşık 11 günlük bir süre içinde Afganistan’ı ve Afganistan yönetimini ele geçirmesi ile başlayan belirsizlik sürüyor
Stratejik konumu itibarıyla tarih boyunca küresel güçlerin mücadele alanı olan Afganistan’da yeni bir oyun başlıyor. Üstelik bu kez önemli miktarda doğal kaynak da oyunun bir parçası olacak gibi görünüyor.
Bu belirsizlik içinde şu an için bilinen tek husus Afganistan’ın geleceğinin bu aşamada Taliban tarafından alınacak kararlar ve tercihler doğrultusunda şekilleneceği.
Açık kaynaklara yansıyan haberler, aksine açıklamalar yapsa bile Taliban’ın geçmiş dönemdeki zihniyetini muhafaza ettiğine işaret ediyor. Bu durum Taliban’ın Afganistan’ın yönetiminde katı bir şeriat uygulamasına odaklanacağını, finans ve yönetim konularında dış güçlerin etkisine açık olacağını gösteriyor.
Bu noktada küresel aktörlerin Afganistan meselesine nasıl baktıklarını özetlemek gerekiyor:
ABD
ABD’nin Afganistan’a yönelik yakın ilgisi 1970’li yıllardan beri devam ediyor.
ABD’nin, SSCB’ye yakın bir Afgan hükümetinin kurulmasını önlemeye yönelik çalışmalar yaptığı, SSCB’nin 1979 yılındaki işgalinin ardından, Sovyet ordusu ile çatışmak üzere, İngiltere ile birlikte mücahit hareketini yarattığı, Sovyetler’in dağılmasından sonra ise Orta Asya’da etkin olabilmek için 11 Eylül saldırılarını bahane ederek 2001 yılında bu kez kendisinin Afganistan’ı işgal ettiği biliniyor.
ABD ile Taliban arasında 29 Şubat 2020 tarihinde Doha’da yapılan anlaşma ile ABD ve müttefiklerinin bölgeden çekilmesine yönelik bir planın işletilmeye başlanması, geçen 20 yıl zarfında ABD’nin bu işgalden beklediği sonuçlara ulaşamadığını ve stratejisinde değişiklik yaptığını veya yapmak zorunda kaldığını gösteriyor.
ABD’nin yeni stratejisinin bölgeden çekilirken başta küresel rakipleri Rusya ve Çin olmak üzere bölge ülkelerine de kendilerini uzun süre meşgul edecek bir dizi problem bırakmak, bu anlamda hem doğrudan Çin ve Rusya içinde hem de çevre ülkelerde istikrarsızlık yaratacak bir yaklaşımı benimsemek olduğu anlaşılıyor.
Yalnızca ABD ile Taliban arasında imzalanmasına rağmen Doha Anlaşması’nın ABD’nin müttefiklerini ve Koalisyon unsurlarını da kapsamına alması dikkat çekiyor. Bu anlaşma ile
ABD;
- ABD ilk 135 günde Afganistan’daki ABD güçlerinin sayısının 8,600 ile sınırlanacağı, ABD’nin müttefiklerinin ve koalisyon güçlerinin sayısının da orantılı bir şekilde azaltılacağını,
- 9,5 aylık süre sonunda tüm yabancı güçlerin Afganistan’dan ayrılacağını,
Askeri ve siyasi tutukluların salıverilmesi için çalışmalara başlanacağını, - Taliban mensuplarına yönelik yaptırım ve arananlar listesinin gözden geçirileceğini,
- Afganistan’ın toprak bütünlüğüne ve politik bağımsızlığına tehdit oluşturulmayacağını,
- Afganistan’ın yeniden inşası kapsamında ekonomik işbirliği imkânı üzerinde çalışılacağını taahhüt ediyor.1
Şimdi bu süreci işletmeye başlayan ABD’nin Afganistan’dan çekilirken önemli miktarda silah, mühimmat ve teçhizatı da Afganistan’da bırakmış olması dikkatten kaçmıyor.
ABD gelişmeleri kendi içinde sorgularken, ABD yönetimi verdiği kararın arkasında olduğunu söylüyor.
Çin2
Çin de ABD gibi Afganistan ile uzun yıllardır ilgilenen bir küresel güç.
SSCB’nin Afganistan’daki Sovyet yanlısı yönetimi desteklediği dönemlerde Çin’in Afgan mücahitlere destek sağladığı biliniyor. Bu durum Çin’in geçmiş dönemde bir zamanlar bugünkü Taliban’ın temellerini atan ABD ile aynı safta olduğunu gösteriyor.
Çin’in, Afganistan ile dar bir koridor üzerinden yaklaşık 90 km’lik bir sınırı bulunuyor. Bu sınır Çin’de İslam dinine mensup nüfusun yoğun olarak yaşadığı Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne açılıyor. Bilindiği üzere Çin’in, çoğunluğu Afganistan’a coğrafi olarak yakın bölgelerde yaşayan, yaklaşık 25 milyon civarında Müslüman nüfusu bulunuyor.
Çin’in en büyük endişelerinden biri Taliban hareketinin kendi Müslüman nüfusu içinde zemin kazanması, diğeri Afganistan’da oluşacak boşluk nedeniyle özellikle Doğu Türkistan İslami Hareketi’nin Afganistan’da daha fazla manevra alanı elde edebilmesi, bir diğeri ise uluslararası terör örgütlerinin Afganistan’da konuşlanma imkânı bulması.
Çin’in, Şangay İşbirliği Örgütü’nün temmuz ayındaki toplantısında Afganistan’a yönelik açıklamalarında; Afganistan içindeki barış görüşmelerinin yeniden başlaması, mevcut durumun bir iç savaşa dönüşmemesi ve Afganistan’ın uluslararası terör örgütlerinin konuşlanacağı bir bölge olmaması konularına vurgu yaptığı biliniyor.
Bu çerçevede Çin’in hem Afgan Hükümeti hem de Taliban ile müzakerelerde bulunduğu, temmuz ayı sonunda Çin’de Taliban ile görüştüğü, bu görüşmede Taliban’ı Doğu Türkistan İslami Hareketi ile mücadele etmeye, bölgesel güvenlik, istikrar ve kalkınma işbirliği için elverişli koşullar yaratmaya davet ettiği haberleri açık kaynaklarda yer alıyor.3
Çin’in Afganistan konusuna sadece güvenlik meselesi olarak bakmadığını, güvenlik konuları ve ekonomik meseleleri birlikte mütalaa ettiğini de dikkate almak gerekiyor.
Afganistan’da ihtiyaç duyulan alt yapı yatırımlarının yapılması ve yer altı kaynaklarından istifade edilmesi için gerekli diğer yatırımların hayata geçirilmesi, bu maksatla gerekli iş gücünün ve kredilerin sağlanması gibi konularda Çin’in ciddi avantajları bulunuyor. Afganistan’ın “Kuşak-Yol” projesi kapsamında “Çin-Pakistan Koridoru”na ve “Orta Kuşak”a yakınlığı dikkat çekiyor.
Rusya
Rusya da Çin ve ABD gibi Afganistan ile uzun yıllardır ilgilenen bir küresel güç.
1979 yılındaki Afganistan işgalinin 1989 yılında Rusya’nın geri çekilmesi ile sonuçlandığı, bu dönemde ABD ve Çin’in SSCB’ye karşı Afgan mücahitleri desteklediği, buna mukabil Rusya’nın da Çin’de Uygur hareketine destek verdiği biliniyor.
Rusya da Çin gibi Afganistan konusunda daima tetikte bulunan bir ülke. Yaklaşık 20 milyon Müslüman’a ev sahipliği yapıyor. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov Afganistan konusunda Rusya’nın başlıca endişelerini;
- Afganistan’da yaşananların Orta Asya’ya, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) içindeki müttefiklerinin topraklarına sıçraması,
- ABD’nin Afganistan topraklarına yönelik sınır ötesi operasyonlar düzenleme bahanesiyle Orta Asya ülkelerinde varlık bulundurmaya çalışması olarak açıklıyor.4
Lavrov’un bu açıklamalarına ilave olarak Rus Savunma Bakanı Şoygu da; - Afganistan’da konumlanan uyuşturucu kaçakçıları ve teröristlerin Tacikistan, Kırgızistan ve Özbekistan üzerinden Rusya’ya sızmasını tehdit olarak nitelendirirken,
- “Taliban’ın sınırı geçerek KGAÖ ülkelerine saldırma yönünde herhangi bir yıkıcı girişimde bulunması ihtimaline karşı Tacikistan ve Özbekistan askeri güçlerinin olası provokasyonlara hazırlıklı olmasının Rusya için aşırı derecede önemli olduğunu vurguluyor,5
- Afganistan yönünden doğrudan saldırı halinde Rusya’nın Tacikistan ve Kırgızistan’daki askeri üslerinin devreye alınacağını, bu noktada KGAÖ üyelerinin mümkün olduğunca destekleneceğini belirtiyor.6
Yani Rusya da, Çin’e benzer şekilde, Taliban hareketinin kendi ülkesinde zemin bulmasından, ABD’nin bu bahane ile bölgedeki varlık ve etkinliğini artırmasından, uluslararası terör örgütlerinin Afganistan’da konuşlanmasından ve komşuları üzerinden Rusya’ya sızmasından endişe duyuyor.
Şoygu’nun Afganistan konusundaki açıklamalarında yer alan, “Taliban ile mevcut anlaşmaların yerine getirileceğini umuyoruz. Ancak, geçmişteki deneyimlerden hareketle, elbette buna böylece inanmak zor.” ifadesi Rusya ve Taliban arasında da önceden bir mutabakat sağlandığını gösteriyor.
Rusya’nın Afganistan Özel Temsilcisi Kabulov’un Moskova’nın yıllar önce Afganistan’daki durumun ABD’nin güçlerini çekmesi ile kötüye gideceği uyarısında bulunduğu, bu durumu daha önceden öngördüğü, bu nedenle yedi yıl önce Taliban’la temas kurmaya başladığı yönündeki açıklamaları da bu değerlendirmeyi doğruluyor.7
Avrupa Birliği (AB)
Afganistan konusundaki AB görüşlerini açıklayan Yüksek Temsilci Borrell değerlendirmelerinde;
- Taliban’ın Afganistan’da savaşı kazandığını ve Taliban ile konuşmak zorunda kalınacağını,
- Bu diyaloğun amacının yeni bir göç felaketini ve insani krizi önlemek olacağını,
- Taliban’ın resmi olarak tanınmasının söz konusu olmadığını,
- Afganistan’da El Kaide’ye karşı yürütülen mücadelede başarılı olunurken, ülkeye yönlendirilen büyük miktardaki kaynağa karşın ulus oluşturma sürecinin başarısızlıkla sonuçlandığını ve hata yapıldığının kabul edilmesi gerektiğini ifade ediyor.8
Açıklamalar AB’nin Afganistan konusundaki önceliğinin göç konusu olduğunu gösteriyor. AB’de göç konusunda henüz ortak bir politika belirlenmemişken,
- Fransa düzensiz göçle mücadeleye, dayanışmaya dayalı bir yanıt oluşturulmasını savunuyor. Fransa, başta Almanya olmak üzere diğer Avrupa devletleriyle ortak bir girişim başlatacağını açıklarken, girişim kapsamında Afgan sığınmacıların transit olarak kullandığı veya ağırlandığı Pakistan, Türkiye ve İran ile AB arasında iş birliği yapılmasını öneriyor.9
- Almanya ise Afgan sığınmacılar için Afganistan’a komşu ülkelerde yer bulunmasını içeren “yerel çözüm” üzerinde duruyor.10 Merkel’in Türkiye ile yakın çalışılması gerektiği yönündeki açıklaması11 dikkat çekiyor.
- Borrell bir diğer açıklamasında AB’nin (göç konusunda) transit ülkelerle sıkı şekilde çalışması gerektiğini, burada Türkiye’nin çok önemli bir rol oynayacağını belirtiyor.12
Açık kaynaklarda yer alan haberlerde AB’nin önereceği iş birliğinin Afganistan’dan gelecek göçe kalkan olmaları karşılığında ilgili ülkelere parasal ve teknik yardım yapılması şeklinde olacağı yorumları yapılıyor.13
Merkel, Macron, Borrell gibi AB’nin önemli isimlerinin göç konusunda Türkiye’yi işaret eden açıklamaları AB’nin göç konusunu Türkiye üzerinden çözme gayretinde olduğunu gösteriyor.
AB kapsamında göç konusu dışında dikkat çeken diğer husus ise Almanya Dışişleri Bakanı Mass’ın açıklamaları. Açıklamalarında Mass;14
- NATO’nun Avrupa kanadının güçlendirilmesi ve Washington’a bağımlılığının azaltılması gerektiğine vurgu yapıyor,
- Gerçekte pek çok konuda kararı ABD’nin aldığını ve Almanya’nın (ya da AB’nin) ABD olmadan zorlu uluslararası misyonlar gerçekleştirebilecek durumda olmadığı için ABD’yi izlediğini söylüyor.
- Maas, yurt dışına asker göndermeden önce daha fazla siyasi tartışma yürütülmesi gerektiğini aksi takdirde, Başkan kim olursa olsun sadece Washington’ın kararlarını uygulama tehlikesinin doğduğunu ifade ediyor.
- Maas ayrıca NATO müttefiklerinin, İttifak’ın kendi temel görevi dışındaki misyonları yürütmeye uygun olup olmadığını tartışması gerektiğini belirtiyor.
Maas’ın açıklamaları ABD-Almanya ve hatta ABD-AB ilişkilerini de yakından etkileyecek düzeyde, önemli ve dikkate değer. Afganistan’daki gelişmelerin tüm hızıyla devam ediyor olması itibarıyla da henüz yeteri kadar gündeme gelmemiş, tartışılmamış durumda.
NATO görevlerini sorgulayan ve NATO’da kararların tek taraflı olarak alındığını söyleyen, AB’nin askeri kapasitesinin yetersizliğini ortaya koyan bu açıklamaların NATO 2030 çalışmasının NATO’da kabul görmesinin hemen ardından gelmesi de ayrı bir önem taşıyor.
Bu çıkışın önümüzdeki dönemde stratejik konseptini güncelleme hazırlığı içinde olan NATO’da ses getirmesinin beklenmesi gerekiyor.
Sonuç15
Gelinen nokta itibarıyla Afganistan’da belirgin olan tek husus Taliban tarafından bir şeriat devletinin kurulacağı.
Taliban’ın alt yapısı olmayan ve ekonomisi çökmüş durumdaki Afganistan’ı yönetme kapasitesinin olup olmadığı, alt yapı ve ekonomik duruma ilişkin sorunları nasıl çözeceği ve Afganistan’ı nasıl yöneteceği, Afganistan’ın önümüzdeki dönemde köktendinci terörist grupların yuvası/üssü durumuna dönüşüp dönüşmeyeceği, böyle bir dönüşümün bölgede nasıl bir etki yaratacağı hâlâ birer soru işareti.
Gelişmeler ve açık kaynak haberleri;
- Uzun süredir Afganistan’da bulunan küresel aktörlerin gerek ABD dönemindeki Afgan hükümeti ile gerekse Taliban ile aynı anda temas halinde olduklarını ve daha bu gelişmeler yaşanmadan kendi çıkarlarını garantiye alan ön görüşmeleri/anlaşmaları yaptıklarını,
- Küresel aktörlerin aynı zamanda birbirlerini de izlediklerini ve sadece kendi çıkarlarını tahakkuk ettirmek için değil, aynı zamanda birbirlerini engellemek üzere de önemli gayret sarf ettiklerini,
- Bu güne kadar küresel güç mücadelesinin önemli bir savaş ve eğitim alanı ile insan kaynağı olan Afganistan’ın önümüzdeki dönemde de bu güç mücadelesinin bir parçası olmaya devam edeceğini,
- Başlangıçta bir direniş ile karşılaşmayan Taliban’ın önümüzdeki dönemde başta Rusya ve Çin olmak üzere üçüncü ülkeler tarafından desteklenebilecek bir karşı güç tarafından zorlanabileceğini ve Afganistan’daki durumun yeniden çatışma aşamasına dönebileceğini,
- Taliban’ın, her kökten dinci grup gibi, küresel güçlerin çıkarları doğrultusunda kullanılabileceğini gösteriyor.
Gelişmelerin gösterdiği bir diğer husus ise ABD’yi destekleyen taraflar içinde de Amerikan liderliğinin ve NATO görevlerinin ciddi şekilde sorgulanmaya başlanması. Bu durumun önümüzdeki günlerde daha çok tartışılacağı anlaşılıyor.
ABD ve müttefiklerinin Afganistan’dan çekilmelerinin ardından geçen yaklaşık 10 günlük süre içinde çöken Afgan siyasi ve askeri sistemi yabancıların öğütleriyle ve planlarıyla yükselmenin mümkün olmadığını bir kez daha teyit ediyor.
Bu karışık ortamda Türkiye’nin gerek göçmenler gerekse Afganistan’da asker bulundurma konusunda atacağı adımlarda ileriye dönük pek çok senaryoyu doğru biçimde işletmesi bir zaruret hâlini alıyor.
Türkiye’nin, küresel güç mücadelesinin bir parçası olmaması, göçmenler ve Kabil Havaalanı’nın güvenliği kapsamında adım atmadan da Afganistan’da söz sahibi olabileceği politikaları üretmesi gerekiyor.
2 https://www.birgun.net/haber/cin-in-afganistan-plani-ve-hedefleri-353150
9 https://www.dw.com/tr/avrupa-birli%C4%9Finde-afgan-g%C3%B6%C3%A7men-pani%C4%9Fi/a-58908364
10 https://www.dw.com/tr/avrupa-birli%C4%9Finde-afgan-g%C3%B6%C3%A7men-pani%C4%9Fi/a-58908364
12 https://www.hurriyet.com.tr/dunya/ab-yuksek-temsilcisi-borrellden-turkiye-aciklamasi-41875669
13 https://www.dw.com/tr/avrupa-birli%C4%9Finde-afgan-g%C3%B6%C3%A7men-pani%C4%9Fi/a-58908364
15 https://www.veryansintv.com/afganistanda-ne-oldu
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.