Korkuya yapılan yatırım

Yüce Yöney
Nükleer silahların modernizasyonuna yapılan yatırımlarla birlikte yarattığı risk de artıyor. Bir kez daha görülüyor ki, nükleer silahlar yok edilmedikçe hiçbirimiz tam olarak güvende değiliz

Hiçbirini halledemeden hemen değişen gündemleri var Türkiye’nin. Geçen ay için doğanın talan edilmesinden iklim değişikliğinin gözle görülen sonuçlarına, Suriye’ye müdahaleden yeni mülteci politikasına uzanan meseleler vardı mesela…

Ve bir de bu yazının yazılmaya başlandığı günlere denk düşen açıklama vardı tabii. Rusya Dünya Silah Ticareti Analiz Merkezi Direktörü İgor Korotçenko, ABD’nin Türkiye’ye Rus S-400 füze savunma sistemlerini aldığı için yaptırım uygulaması durumunda, Ankara’nın verebileceği cevaplar arasında İncirlik Üssü’nün kapatılmasının da olduğunu söylüyordu. Sputnik’te yayınlanan demecinde Korotçenko, eğer bir çeviri hatası yoksa, şu sözleri de sarfetti. “Örneğin, (Türkiye) Amerikan taktik nükleer silahlarını oradan tahliye edebilir.”

Zaten Korotçenko’dan 10 gün önce, Belçika’da Flamanca yayımlanan De Morgen gazetesinde İncirlik Üssü ve nükleer silahlar bir arada anılmıştı. Gazete, NATO Parlamenter Asamblesi Savunma ve Güvenlik Komitesi için hazırlanan bir raporda, Adana’daki İncirlik Üssü’nün de aralarında bulunduğu Avrupa’daki altı üsde ABD’ye ait yaklaşık 150 nükleer silahın bulunduğunun belirtildiğini yazmıştı.

Gazetedeki habere göre, Nisan ayında hazırlanan rapor, 1 Haziran’da NATO Parlamenter Asamblesi Savunma ve Güvenlik Komitesi toplantısında ele alındı. Üslerle ilgili “hatanın” fark edilmesi üzerine rapor, 11 Temmuz’da değiştirildi. Üsler yerine, “Belçika, Almanya, İtalya, Hollanda ve Türkiye’de nükleer silahlar bulunduğu” belirtildi.

NATO ne dedi, diye düşünenlere hatırlatalım: NATO, ABD’nin Avrupa’daki nükleer silahlarının yerleri hakkında resmi bir açıklama yapmıyor; o yüzden gazetede ilk yazılanları kabul etmesi de beklenemezdi.

Sonuçta kim ne kadar tatmin oldu bilinmez… Mesela raporu da gören Belçikalı Yeşil Sol Milletvekili Wouter De Vriendt tatmin olmamıştı. De Vriendt raporun “nükleer silahlarla ilgili ikiyüzlülüğün sürdürülmesinin zor olduğunu” kanıtladığını söyledi.

Belçika’da ciddi tartışmalar çıktı. Muhalefet, ülkede ABD’ye ait nükleer silah bulunup bulunmadığıyla ilgili hükümetten açıklama talep etti, basında yazılar çıktı, vs… Türkiye’de ise konu sürekli değişen gündemin içinde, büyük ölçüde de izin verilmediği için doğru dürüst konuşulmadı bile.


İncirlik Üssü’yle ilgili iddialar aslında yeni değil. Daha önce de dış basında İncirlik’te nükleer silah olduğuna dair birçok kez yazı yazılmış, yayımlanan röportajların içinde bu bilgi yer almıştı.

Görmezden gelinen İgor Korotçenko’nun açıklaması ise dokunulmayan bu konunun konuşulması için vesile olabilirdi ama olmadı işte… Zaten işin aslı, bu konu sadece bir üsle ilgili ele alınamaz. Nükleer silahlar tüm dünyayı ilgilendiren bir dert.


Nükleer gerilim ağı


Bu dert, son olarak Rusya ve ABD’nin karşılıklı restleşmesiyle dünya gündemine oturmuştu. Rusya, geçen ayın başında, Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’nı (INF) resmen askıya aldığını duyurdu. Beklenen bir gelişmeydi bu; hem ABD hem Rusya, son dönemde birbirlerini bu anlaşmayı ihlal etmekle suçluyordu. ABD bu yılın başlarında, Rusya’ya anlaşmanın şartlarına uyması için 2 Ağustos’a kadar süre tanımış, aksi takdirde ABD’nin anlaşmadan resmen çekileceğini duyurmuş ve bununla yetinmeyip anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerini de askıya almıştı.

Menzili 500 ila 5 bin 500 kilometre olan ve nükleer başlık takılabilen füzelerin yasaklanmasını öngören anlaşma, 1987 yılında dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ve Sovyetler Birliği lideri Mihail Gorbaçov tarafından imzalanmıştı.

ABD ile Rusya arasındaki nükleer silahlarla ilgili tek anlaşma bu değil. Her iki ülkenin sahip olabileceği azami nükleer füze, başlık ve rampa sayısını belirleyen New START’ın (Stratejik Silahların Azaltılması Anlaşması) süresi de 2021 yılında sona erecek.

Nükleer silahlanmayı en iyi izleyen kuruluşların başında Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) geliyor. Bu kurumdan geçen haziranda yapılan açıklamaya göre, dünyanın nükleer silah derdinde olumlu bir gelişme yok. Hatta SIPRI’nın açıklaması nükleer silahlara giderek daha fazla yatırım yapıldığı yönündeydi.

Buna göre, geçen yıl küresel çapta nükleer silahların sayısında yüzde 4‘lük bir azalma görülmekle birlikte, devletlerin nükleer silahlarını modernize etme girişimleri artıyor.

Almanya’da basına konuşan SIPRI uzmanlarından Shannon Kile, ABD ve Rusya’nın silahlanmasında görülen düşüşün, ihtiyaç duyulmayan bazı silahların envanterden çıkarılmasından kaynaklandığını söylüyordu.

SIPRI verilerine göre, dünya çapında 13 bin 900 nükleer silah bulunuyor. Bunların yüzde 92’si ABD ve Rusya’nın. ABD’nin 6 bin 185, Rusya’nın yaklaşık 6 bin 500 nükleer başlıklı silaha sahip olduğu tahmin ediliyor.

İngiltere’nin 200, Fransa’nın 300, Çin’in de 290 nükleer silahı bulunduğu kaydediliyor. Ayrıca İsrail’in 80-90, Hindistan’ın 130-140, Pakistan’ın ise 150-160 nükleer silahı olduğu da tahmin ediliyor. Bir de Kuzey Kore var; onun da elinde 20 ila 30 arasında nükleer silah olduğu düşünülüyor.

Bu verilerden daha dehşet verici olanı ise yine SIPRI kaynaklı. Enstitü asıl dikkate alınması gerekenin sıcak çatışma durumunda kullanıma hazır nükleer silah sayısı olduğunu vurguluyor. SIPRI’ye göre, dünya çapında faaliyete hazır durumda olan 3 bin 750 nükleer başlıklı silahtan yaklaşık 2 bini yüksek alarm seviyesinde.


Riske atılan dünya


Sözünü ettiğimiz verileri destekleyen bir açıklama bu yılın Mayıs ayında Birleşmiş Milletler’den de gelmişti. Birleşmiş Milletler Silahsızlandırma Araştırmaları Enstitüsü (UNIDIR) Direktörü Renata Dwan, dünyada nükleer silahların kullanılma riskine değinmiş ve bu riskin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en yüksek seviyeye çıktığını duyurmuştu.

Aynı açıklama da, SIPRI’nin daha sonraki değerlendirmesini destekleyecek biçimde, nükleer silah sahibi tüm devletlerin nükleer modernizasyon programlarına devam ettikleri de vurgulanıyordu. Dwan, tehlikeye dikkat çekerken 2017 yılında imzalanan Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması’nın bir an önce yürürlüğe alınması çağrısında da bulunmuştu. Bu anlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için gerekli olan 50 imzadan sadece 23’ü toplanmış durumda. Anlaşmayı Güney Afrika, Avusturya, Tayland, Vietnam ve Meksika onaylarken ABD, Rusya ve nükleer silahlara sahip diğer devletler ise şiddetle karşı çıkıyor.


Sonuçta, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan nükleer silahlanma yarışına, nükleer silahsızlanma anlaşmalarının hazin seyrine bakarsak durum pek iç açıcı değil.


Dünyanın nükleer tehditten kurtulabilmesi için mevcut nükleer silahlar yok edilmeli; dahası, aynı noktaya gelmemek için nükleer silah üretiminde kullanılan malzemelerin üretimi ve kullanımı da yasaklanmalı.


Unutmayalım, nükleer silah kullanımının yaratacağı tahribat sınır tanımaz; nükleer silahlar yok edilmedikçe hiçbirimiz tam olarak güvende değiliz.

Bunu Paylaşın
yuceyoney@marinedealnews.com