Kontaytekin: Türk armatörü olarak kendimizi yalnız hissediyoruz

MDN İstanbul

Denizcilik sektöründe başta konteyner taşımacılığı olmak üzere, 53 gemi ve 6 yakıt tankeri ile birçok alanda faaliyet gösteren Arkas, yaşanan ekonomik durgunluğa rağmen Türk Bayrağı’nda kalmakta kararlı. Arkas Denizcilik ve Nakliyat A.Ş. Başkan Yardımcısı Ali İbrahim Kontaytekin, Türk Bayrağı’nda kalmanın yıllık maliyetinin 59 gemilik filoda yaklaşık 6,5 milyon dolar olduğunu belirtti.‘‘Fazla mesai kararı
firmaları zora sokabilir’’

Türk bayraklı gemi sahiplerinin yaşamakta olduğu sıkıntılar hakkında değerlendirmelerde bulunan Kontaytekin, Türk Bayrağına, her iki senede bir yeni bir sorun eklendiğini ifade etti. Örnek olarak, son dönemde, gemi personeline yüzde 50 mesai ödenmesini örnek gösteren Kontaytekin, Kıyı Emniyetine ait bir personelin, iş mahkemesinde görülen bir davasında ‘Gemi adamı yüzde 50 mesaiyi hak eder’ şeklinde verilen karara ilişkin açıklamalarda bulundu. Kontaytekin, “Belirlenen iş koluna yönelik özel bir Kanun varsa ki, “Deniz İş Kanunu” buna emsaldir, önce o maddeye bakılıp sonra Borçlar Kanunu’na bakılır. Fakat Yargıtay geçenlerde bu davada, dava konusunu Borçlar Kanunu’na göre yorumlayarak, gemi adamının yüzde 50 fazla mesaiyi hak ettiğine karar verdi. Yargıtay’da çıkan bu kararın geri dönüşü yoktur. Avukatlar da bu kararı referans gösterip personel için fazla mesai isteyeceklerdir, bu da gemi işletmelerine milyon dolarlık ek gider kapısı yaratacaktır. Gemi adamlarının hepsine yüzde 50 mesai verilmesi, zaten zor durumda olan Türk armatörüne ekstra külfet getirecektir. Türk bayrağında kalan son gemiler de bu durumda yabancı bayrağa geçiş baskısını ziyadesiyle hissedeceklerdir. Biz Arkas olarak bin 700 gemi adamını çalıştırıyoruz. Son zamanlarda bu tarz sorunlar oldukça sık yaşanmaya başlandı,” dedi.

‘‘İşten habersiz çıkan personel
kıdem tazminatı aldı’’

Sektörde faaliyet gösteren büyük armatörlerin Türk gemi adamlarını tercih etmemesinin sebebinin de uygulanan düzenlemelerden kaynaklandığına değinen Kontaytekin, “Olaya objektif yaklaşalım, normal şartlarda istifa edip işten ayrılan çalışana kıdem tazminatı ödenmez. Çalışanlar sadece, 15 seneyi doldurup istifa edince kıdem tazminatı almaya hak kazanır. Gemi adamları sözleşme süresi bitince istifa ediyor, 2 yıllık bir gemi adamı bile, sonrasında armatörleri mahkemeye vererek kıdem tazminatını alabiliyor. İki sene bir yerde çalışan bir kişinin sözleşmesinde yer alan çalışma şekli mahkeme tarafından ne yazık ki ‘süresiz’ değerlendiriliyor. Normal şartlarda gemi adamı belirli süreli sözleşme usulüyle çalışır. Ancak iki seneyi geçen ‘belirli süreli sözleşmeler’ mahkemeler tarafından ‘belirsiz süreli sözleşme’ olarak ele alınıyor. Hâkimlerin bu yönde almış olduğu ve sürekli içtihata dönen bir karar var,” dedi. Personelin işverene haber vermeden işten ayrılması ve ardından da Kanun boşluklarından faydalanarak kıdem tazminatı almasının şirketleri hem maddi yönden hem de işin devamlılığı açısından zorladığına dikkat çeken Kontaytekin, “Kanun’da bu konuda bir boşluk var. Bu da gemi adamının işten ayrılıp, tazminatını alıp başka bir armatörlük şirketine geçmesine sebep oluyor. Biz, personeli işe geri beklerken firma olarak mahkeme önünde mağdur duruma düşüyoruz. Personel ise kontratı bitince kendisini özgür hissediyor ve gidiyor. Habersiz işten ayrılan personel, bir de kıdem tazminatını almaya hak kazanıyor. Bu adaletli bir durum değil maalesef,’’diye konuştu.

‘‘Yasakları çiğneyen
personel işe geri dönebiliyor’’

Armatörlerin yabancı gemi adamlarını tercih etmeye başladıklarına dikkat çeken ve firmaların koymuş oldukları yasakların, deniz örf adetler gibi benzeri konular nedeniyle iş akdine son verilen Türk gemi adamlarının, “işe dönüş davası” ile tekrar işe döndüğünü belirten Ali İbrahim Kontaytekin, ‘’Türk gemi adamlarının çalıştıkları firmaya dava açma gibi bir alışkanlığı var. Şirket yasaklarını veya deniz örf ve adetlerini çiğnediği için iş akdine son verilen personel, gidip dava açtığı zaman işe dönebiliyor. Her Türk bayraklı armatör, ister istemez sürekli davalar ile karşı karşıya kalıyor. Bu olumsuzlukların yanında Türk armatörü olarak kendimizi yalnız hissediyoruz. Filipinli bir gemi adamıyla çalıştığınız zaman bu tür sorunlarla veya mahkeme ile uğraşmıyorsunuz. Yıllardır bu işi yapmaktayız. İnanın dünyanın en çalışkan personeline sahibiz, ancak regüle olmayan ve boşlukları fazla olan çalışma kanunları, maalesef işletmeleri çok zorlamaya başlıyor,” dedi.

‘‘Emniyetli çalışma
konusunda madencilerle
bir tutuluyoruz’’

İş güvenliği ve emniyetli çalışma ortamı konusunda armatörlük şirketlerinin madencilerde olduğu gibi tehlikeli sınıfta sayıldığına da dikkat çeken Kontaytekin, sektörler arası tehlikelerin dikkatli bir şekilde belirlenip, gerekli ayrımın yapılması gerektiğini belirtti. Kontaytekin, “Madenciler için uygulanan prosedürler, tehlikeli meslek sınıfında yer aldığımız için armatörlere de uygulanıyor. Bizim 59 gemimiz var, bu 59 gemi için 2 iş sağlığı ve güvenliği uzmanı ile 1 iş yeri hekimi bulundurmamız gerekiyor. Bunların yıllık maliyeti yaklaşık 600 bin lira. Biz meslek sınıfı olarak kesinlikle, madencilikle aynı konumda değiliz. İş güvenliği konusunda firma olarak yurtdışında, Port State denilen ve sürekli yapılan denetlemeler ve gemi adamlarının eğitim ile aldıkları belgeler zaten mevcut. Ayrıca P&I’lara ciddi paralar veriyoruz. P&I, personelimizin ameliyatına kadar her şeyini karşılıyor ve zaten personelimiz düzenli olarak sağlık kontrolünden geçiyor. Personelimiz bizim için oldukça önemli, onların rahatı ve sağlığı için her türlü çalışmayı gerçekleştiriyoruz. Diğer yandan gemideki çalışma ortamını klaslar zaten denetliyor. Sonuçta biz işimizi uluslararası kurallara göre yapıyoruz ve yapmak zorundayız. Kanun, zaten darboğazda olan Türk armatörüne ekstra 600 bin lira para ödetiyor,” şeklinde konuştu.

Bunu Paylaşın