Konjonktür hareketleri…

MDN İstanbul

Merkez bankaları içinde bulunduğumuz süreci dikkatli takip ediyor olmalı, piyasaya sürdükleri parayı toplamakta gecikirlerse şişkinlik oluşabilir. Öte taraftan, hisse piyasaları diğer oyunculardan bağımsız şekilde en kötüsü geride kaldı sezgisiyle fasulye gibi tırmanıyor. Peki, en kötüsü geride kaldıysa, yani dip görüldü ise merkez bankalarının para dağıtımına devam etmesi tuhaf değil mi?

Hisse piyasaları neden ralli yapıyor? Piyasalar beklentiyi alıp-satarlar, geleceği fiyatlarlar. Eğer salgının ortasında piyasalar yükseliyorsa bunun birkaç sebebi olabilir (a) “En kötüsü geride kaldı, yükseliş günleri yakındadır” şeklinde hesap yapıyordur. Haliyle dip görüldü sezgisiyle fiyatlar tırmanmaya başlar. (b) En çekici yatırım enstrümanıdır. Nihayetinde hisse piyasasına para girişi oldukça artması da gayet normal.

İyi de dip görüldü ise merkez bankaları para dağıtmaya neden devam ediyor? Demek ki merkez bankaları dibin görüldüğü varsayımına katılmıyor. Dikkat ederseniz FED Başkanı geçenlerde genişlemenin 2 yıl sürebileceğinden bahsetti.

Sektörel konjonktür hareketleri muhtemel
Hazine ile Merkez Bankası arasındaki ilişki tıpkı kabiliyet ile kapasite arasında fark gibi. Merkez Bankası bisikleti veriyor, doğru yönde sürmek ise Hazine’nin görevi. Parayı piyasaya sürmek merkez bankalarının görevi olsa dahi hangi kanallara/sektörlere iletileceği, büyümenin yol haritasını çizmek mali politikaların ödevidir. Şu anki tablo Merkez Bankası’nın saçtığı paranın, kredi kanalından büyümeyi destekleyeceğini gösteriyor.

Kredi kanalı ile büyüme ise organik akıştan ziyade kamu bankaları tarafından suni şekilde yükseltilen bir piyasaya döndü. Aktif rasyosu, KGF, ucuz konut kredileri, yeniden yapılandırma bunların örnekleridir. Hâl böyle olunca arz-talep dengesi de bozulabiliyor, örneğin; konut piyasasındaki ucuz kredi, alıcıdan ziyade satıcıya yarayan bir ortam oluşturdu. Demek ki, sektörel konjonktür hareketleri muhtemel. Bu hareketlenmeyi konut kredileri örneği üzerinden detaylandıralım…

Tüketici ve konut kredilerindeki artış, vatandaşın borç seviyesinin artmasına sebep olacaktır. Günümüzdeki kredili yüksek tüketim, gelecekteki harcamaların bugüne çekilmesidir. Haliyle ileride (bazı işkollarında) talep daralması sürpriz olmamalı. Bu bakımdan Merkez Bankası’nın ortaya attığı para iyi kullanılmalı. Üretkenliği, sürdürülebilirliği yüksek sektörleri desteklemek gelecek kaygılarını da minimize edebilir.

Tüm bunlara ek olarak 2’nci dalga ihtimalini de unutmamak lazım. Vaka sayısı artınca insanlar kendilerini kapatıyor, dolayısıyla ekonomi de yarı-zamanlı çalışıyor. Hizmet sektörünün bazı alt grupları durma noktasına kadar geliyor. Şunu hatırlatmak isterim, hizmet sektörü birçok ekonominin yüzde 50’sini, belki de fazlasını oluşturuyor. 2004 yılında hizmet sektörünün ülkemiz toplam istihdam içindeki payı yüzde 46 iken 2019 sonunda yüzde 56’yı aştı!

Her süreç gibi para dağıtım süreci de sonlanacaktır.
Esas soru “ne zaman?

Bu sorunun cevabını tahmin etmek mümkün değil ancak zamanlamada hata olması durumunda piyasaya etkisi tahmin edilebilir.

Şöyle açıklayalım, kredi hacmindeki yükseliş ile bütçe açığındaki artış, Merkez Bankası’nın para yaratmasıdır. Yani vatandaşı, şirketleri harcamaya teşvik etmesidir. Eğer bu para yaratma süreci uzarsa enflasyon, enflasyon beklentilerinde, gelir dağılımında bozulma, dövize talep, yabancı sermaye çıkışı, dış borç dengesinde bozulma, rezerv kaybı yaşanabilir. Aynı zamanda şirketlerin kârlılığı ve gelirleri, borçlarındaki artışa paralel değilse borç servisi sorunları başlayabilir. Elbette bu da bankaları olumsuz etkiler, zira özel bankaların kredi vermekte çekingen olmasının sebebi de bu olsa gerek!

Bu bakımdan merkez bankaları da süreci dikkatli takip ediyor, eğer piyasaya sürdükleri parayı geri çekmekte gecikirlerse şişkinlik oluşacağını biliyorlar. Covid-19 etkisi azalmaya başladığı anda para geri çekilmezse enflasyon tırmanabilir. Kısacası sistemdeki para miktarı ve zamanlama risk yaratıyor denebilir.

Dikkat çekici diğer husus ise enflasyon…
Nisan ve mayıs aylarında ekonominin daralmasına rağmen (kredi genişlemesi de yokken) enflasyon düşmedi. Haziran ayında da enflasyon beklentilerin üzerine çıktı ve yılsonu beklentilerini yukarı attı. Enflasyonun bu tepkisine rağmen kredi genişlemesinin devamı enflasyonda beklenilmeyen bir yükseliş getirebilir. Zaten negatif reel faiz veren ender ülkelerden biriyiz. Bir de enflasyon yükselip reel faiz daha de eksiye düşerse vatandaş yüzünü dövize çevirebilir. Rezervler azalır, swap anlaşmaları yine yakından takip edilmeye başlanır. Tahmin ediyorum ki, Merkez Bankası piyasaya TL sürerken, dövize olabilecek talebi hesaplayarak döviz kaynaklarını da gözden geçiriyordur.

Özetle, dikkatli olunması gereken bir dönemdeyiz, zamanlama, kredi kanallarının istikameti ve buna bağlı olarak sektörel dalgalanmalar, aslında hepsinden de önemlisi salgının seyri çok mühim.

Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi değildir.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

ETİKETLER: ,
Bunu Paylaşın