Kasırganın ortasında

Yüksel Tuğrul

Küresel finans krizinin dalgası Avrupa kıyılarına da vurdu. Henüz tam anlamıyla Türk ekonomisini etkisi altına almış gibi görünmese de, rüzgârından etkilenmeye başladık bile

ABD, 1929 buhranından bu yana tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birini yaşarken, bir yandan da trilyonlarca dolarlık kurtarma planları yapılıyor. Dünya ekonomisinin kalbindeki bu krizin tüm dünyayı yani vücudun tüm organlarını etkilemesi kaçınılmaz görünüyor. Başlayan yangının bütün evi sarmaması için herkes önlemini alma peşinde. Cari açığın da etkisiyle küresel krizden Türkiye’nin en çok etkilenecek ülkelerden biri olacağı varsayımları sürekli dile getiriliyor. Ancak AKP Hükümeti’nin ekonomi yönetimi, “biraz büyüme düşer, başka da bir şey olmaz” havasında. Bu da Türkiye’ye yönelik kaygıların daha da artmasına neden oluyor. Siyasilerin çizmeye gayret ettiği “pembe tabloların” gerçek olmasını tüm piyasa arzu ediyor, ancak bu kadar iyimser olmak yerine, B ve C planlarını hazırlamak hayati önem taşıyor. Geçen günlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve ekonomi bakanlarının basının karşısına çıkıp, “İstanbul finans merkezi olacak… Küresel dalgadan nasibimizi almayacağız… Yaşanan krizi fırsata dönüştürebiliriz” gibi mesajlar vermesi hem finans hem de reel sektör aktörlerini arasında “Bunlar bu ülkede yaşamıyor olmalı” yorumlarına neden oldu. Hatta öyle ki, hükümete yakınlığı ile bilinen Müstakil İşadamları Derneği (MÜSİAD) bile hükümete bir rapor sunarak, yaşanan krize karşı gerekli önlemlerin alınmadığı konusunda ekonomi yönetimini sert bir dille eleştirdi.

Büyüme ciddi darbe yer
Ekonomi yönetimi ve hükümet  yaşanan krize rağmen “pembe tablo” çizerken,  Türkiye piyasaları yurtiçi gelişmelere tepki vermeyerek, tamamen yurtdışı piyasalara paralel hareket ediyor. Dünya piyasalarında ABD’nin kurtarma planın Temsilciler Meclisi’nde reddedilmesini ardından başlayan kaos sürüyor. ABD´de kurtarma planı Senato´da genişletilerek kabul edilerek, Temsilciler Meclisi´ne gönderilmesine rağmen piyasalarda güven, borçlanmama ve likidite sıkıntısı sürüyor. Avrupa’da devletleri mevduat garantisi vererek krize önlem almaya çalışırken, Türkiye piyasaları  3 günlük bayram tatilinin ardından  borsanın yüzde 6’lara varan düşüşü, doların ise 1.32 YTL’ye dayanmasıyla sarsıldı. Ancak, biz bu krizin makro ekonomik anlamda hem yurtdışında hem de yurtiçinde yansımalarını piyasalarda güven geldikten sonra göreceğiz. Her şeyden önce ABD’nin kurtarma planındaki paket ABD’nin bütçe açığını çok fazla yükseltiyor. Yükselen bu bütçe açığı da enflasyona neden olabilir. Dolayısıyla yaşanan kredi krizi bitip, ekonomi yeniden canlanmaya başladıktan sonra ABD’nin sıkı para ve maliye politikaları izlemesi bekleniyor.
Bütün bu gelişmelerin Türkiye’ye yansıması ise son 5 yıldır yılda ortalama yüzde 7 büyüyen ekonomide ciddi bir yavaşlama şeklinde olacak.

Siyasilerin çizmeyegayret ettiği “pembe tabloların” gerçek olmasını tüm piyasa arzu ediyor, ancak bu kadar iyimser olmak yerine, B ve C planlarını hazırlamak hayati önem taşıyor

Finansman maliyetleri artıyor
Yaşanan krizin ardından, gelişmiş ülkelerde risk yönetimine daha fazla özen gösterilmesi bekleniyor. Kriz bitse bile uluslararası bankalar eskisi kadar risk almayacağı için tüm dünyada likidite daralması yaşanacak. Dolayısıyla Türk bankaları da eskisi kadar büyüyemeyecek ve eskisi kadar kârlı olmayacak. Türkiye’deki bankaların ve özel şirketlerin yeni dış borç bulma imkânları gittikçe azalıyor. Bulunan dış kredilerin de hem maliyeti artıyor hem de vade yapısı daha kısa. Bu da özellikle borçlarının vadesi yaklaşan finans kuruluşları ile şirketler açısından önemli bir soru işareti. Dış kaynakta sıkıntı yaşayan ve maliyetleri yükselen Türk bankaları da çare olarak kredi musluklarını kapatmayı düşünüyor. Ancak böyle bir durum zaten can çekişen reel sektörü içinden çıkılmaz boyuta götürür. Bu da hem büyümeyi, hem de istihdamı olumsuz etkiler.

Tek başına zor
Bu süreçte ekonomi yönetiminin atması gereken adımlara gelince… Aslında, krizin hüküm sürdüğü dönemde ekonomi yönetiminin yapabileceği pek fazla bir şey yok. Çünkü, iç piyasada yaşananların tek nedeni, dış piyasalardaki gelişmeler. Ancak, ABD’deki bu kriz bittikten sonraki dönem için, Türkiye’nin ekonomi yönetiminin yapabileceği çok şeyler var. Kriz sonrası dünyada likidite azalacağı dış borçlanmada, 50 milyar dolara ulaşan cari nedeniyle sıkıntı yaşayacağız. Büyüme ciddi şekilde düşecek ve durma noktasına gelecek. Bu noktada hükümetin alabileceği en iyi önlemin IMF ile imzalayacağı bir program olduğu ortada. Çünkü hükümetin kendi hazırladığı programa, bir şekilde piyasaların güvenini sağlamak uzun zaman alır. Oysa ki, IMF ile yapılacak bir anlaşma piyasa güvenini otomatik olarak kendisi getirir ve yurtdışı finansmana ulaşmayı da kolaylaştırır. Hükümetin kendi başına atacağı adımlarda güven sağlamak zaman alacaktır.

Bunu Paylaşın