Karadeniz’de güç mücadelesi

MDN İstanbul

Dz. Kurmay Albay (E) Serter Tuçaltan
Türk Akımı’nın Yunanistan üzerinden nakli Ege, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz konuları bağlamında kıymetlendirilmeli, Yunanistan’a bir enerji merkezi olma imkânı tanınmamalıdırHazar bölgesindeki enerji kaynaklarını ve Kafkasya’yı kontrol eden, Orta Asya’ya uzanma imkânı sağlayan, bölgesel ulaşım hatlarının merkezinde yer alan, Atlantik ve Avrupa ile Kafkasya’yı irtibatlandıran, enerji kaynaklarının naklinde koridor vazifesi gören Karadeniz, küresel güç mücadelesinin en önemli odak noktalarından biridir.
Bu mücadele; Türkiye dışındaki tüm kıyıdaşların Varşova Paktı üyesi olduğu dönemde bile önemli gerginliklere sahne olmayan Karadeniz’de bugün yaşanan gerilimlerin temel nedenini oluşturmaktadır.

Bu bakış açısı Kerç Boğazı’nda yaşanan gerilimin ardından Ukrayna’nın; NATO’nun Azak Denizi’ne gemi göndermesini, Almanya’nın Kuzey Akım-2 projesini iptal etmesini ve Türkiye’nin Boğazları RF gemilerine kapatması yönündeki taleplerini daha anlaşılır hale getirmektedir. Gerginliğin Ukrayna’nın kıyı devleti haklarının RF tarafından ihlal edildiğine yönelik başvurusu çerçevesinde 2016 yılında başlayan Tahkim Mahkemesi’nin (1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi kapsamında) sürdüğü bir dönemde yaşanması ayrıca önem arz etmektedir.
Karadeniz’de süregelen güç mücadelesinde temel yaklaşımları şu şekilde özetlemek mümkündür.

ABD
Baltık (Estonya, Letonya, Litvanya, Polonya), Karadeniz (Ukrayna, Romanya, Bulgaristan, Gürcistan) ve Hazar (Azerbaycan) hattı üzerinde, RF’yi kendi sınırlarından başlayacak şekilde çevrelemeye çalışan ABD, bu maksatla Romanya, Bulgaristan, Gürcistan ve Ukrayna’da daimi surette konuşlanmak, Karadeniz’de varlık göstermek istemektedir.
Ayrıca, Baltık’tan başlayan hattı Ege’de Yunanistan’ı, Doğu Akdeniz’de GKRY’yi, Suriye ve Irak kuzeyinde YPG/PKK’yı destekleyerek ilerletmekte, Akdeniz’e açılımı olan bir Kürt devletinin kurulmasına, enerji jeopolitiği ile de ilişkili şekilde Türkiye-RF ve İran’ın çevrelenmesine çalışmaktadır.
Karadeniz’de, Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliğini desteklemekte; Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan üzerinden Hazar Denizi’ne ve Asya içlerine girmeyi, bu bölgedeki enerji kaynaklarını, nakil hatlarını, ulaşım yollarını ve RF ile Çin’i kontrol edebilecek şekilde etkin olmayı hedeflemektedir.
Dünyanın en büyük LNG ihracatçısı olmayı planlayan ABD, AB pazarını kazanmak ve RF payını azaltmak için Karadeniz’de Türk Akımı, Baltık Denizi’nde ise Kuzey Akım-2 projelerini engellemek istemektedir.
“Genişletilmiş Karadeniz” yaklaşımı ile (AB ile birlikte) bölgesel işbirliği gayretlerini akamete uğratmak ve etki alanını genişletmek istemektedir.

NATO
2016 Varşova Zirvesi kararları ile RF’yi “potansiyel tehdit” olarak gören NATO, Baltık için uygulamaya soktuğu “Geliştirilmiş İleri Mevcudiyet” tedbirlerinin benzerini “Uyarlanmış İleri Mevcudiyet” adı altında Karadeniz’de uygulama çalışmalarını sürdürmektedir.
Tedbirlerin kara boyutu Romanya’da bir “Çok Uluslu Tugay” oluşturulmasını, hava boyutu Kogalniceanu Üssü’ne istinaden “Hava Polisliği” faaliyetlerinin yürütülmesini içermekte, deniz boyutunda Karadeniz’deki NATO varlığının artırılması için uygulamaya sokulan “NATO Daimi Deniz Görev Grupları”nın Karadeniz’deki görev sürelerinin artırılması (2016 yılında 45 gün, 2017 yılında 80 gün, 2018 yılında ise 118 gün) tedbiri ise Romanya (ABD destekli) tarafından yeterli görülmemektedir.
Romanya, NATO üyesi kıyıdaşların diğer İttifak Üyeleri tarafından desteklenecek daimi bir “Karadeniz Filotillası” kurması, Karadeniz’deki faaliyetlerin ayrı bir mekanizma ile koordine edilmesi gerektiği görüşlerini savunmakta, Ukrayna ile RF arasındaki gerilimin bu görüşlerin öne çıkarılması için kullanılacağı düşünülmektedir.

AB
Bulgaristan ve Romanya’nın üyeliği ile Karadeniz’de var olma imkânını kazanan AB; Moldova, Ukrayna ve Gürcistan’ın üyelikleriyle RF ile ilişkilerine itidalle yaklaşmakta; Moldova, Ukrayna, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan ile ilişkilerini “AB Komşuluk Politikaları-Doğu Ortaklığı” yaklaşımı çerçevesinde yürütmekte, “Karadeniz Sinerjisi” inisiyatifi ile AB üyesi olmayan kıyıdaşları da başta enerji, ulaşım ve çevre konuları olmak üzere yönlendirerek etkinliğini artırmaya çalışmaktadır.
AB’nin PESCO mekanizmasını da Karadeniz’de ön almak maksadıyla kullandığı düşünülmekte, enerji bakımından RF’ye bağımlı olan AB’nin Karadeniz’e bakışı Mogherini’nin; “Karadeniz’in Avrupa denizi olduğunu hatırlatmama izin verin ve bu yakın bölgemizde yeni bir askeri yoğunlaşmanın tanığı olmak istemiyoruz” açıklaması ile özetlenebilmektedir.

RF
Karadeniz, RF’nin Baltık ile birlikte yumuşak karnını teşkil etmektedir.
2003 yılında “Gül” ve “Turuncu Devrim” ile Gürcistan ve Ukrayna’da iktidarın ABD yanlısı siyasetçilere geçmesinin, 2004 yılında Romanya ve Bulgaristan’ın NATO’ya üye olmasının, 2006 yılında Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliğinin gündeme gelmesinin, 2007 yılında Romanya ve Bulgaristan’ın AB’ye üye olmalarının ardından 2008 yılında RF; NATO’ya komşu olmak istemediğini, Gürcistan ve Ukrayna’nın (NATO’ya) üyelik başvurularının kabul edilmesinin Avrupa’nın mevcut güvenlik sistemine yönelik ciddi sorunlar oluşturacağını, hiçbir devletin, ait olmadığı bir ittifakın temsilcilerinin sınırlarının dibine kadar gelmesinden memnun olmayacağını açıklamıştır.
Aynı yıl Osetya’ya saldıran Gürcistan’a askeri müdahalede bulunarak Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlıklarını ilan etmelerini sağlamış, 2014 yılında Ukrayna’da ABD ve AB tarafından desteklenen olaylardan sonra Kırım’ı ilhak ederek tavrını koruyacağını göstermiştir.
Donmayan limanlarıyla Akdeniz ve Okyanuslara sürekli çıkış yapılabilen Karadeniz’i hayati önemi haiz bir bölge olarak gören RF, 2014 yılından itibaren Karadeniz’deki askeri varlığını güçlendirmiş ve kıyılarını “alan erişiminin engellenmesini-A2AD” sağlayacak sistemler ile donatmıştır.
Ulusal Güvenlik Stratejisinde (2016), NATO’nun askeri gücünü artırması ve RF sınırlarına yaklaşması ile ABD tarafından tesis edilen Füze Savunma Sistemini ulusal çıkarlarına yönelik bir tehdit olarak gördüğünü açıklayan RF, böylece Ukrayna, Gürcistan ve Moldova’nın NATO ve AB üyelikleri ile Deveselu’da konuşlandırılan Aegis Füze Savunma Sistemine yönelik tutumunu da ortaya koymuş, son krizde Ukrayna unsurlarına el koymak, ardından Kırım bölgesinde üçüncü S-400 bataryasını ve Belbek havaalanında savaş uçaklarını konuşlandırarak pozisyonunu koruduğunu göstermiştir.

TÜRKİYE
Türkiye’nin Karadeniz’e bakışı, Türkiye ve Karadeniz’in güvenliğini önceleyen “Montrö Boğazlar Sözleşmesi-(Montrö)” ile Karadeniz’in güvenliğinin kıyıdaş ülkeler tarafından sağlanmasını içeren “Bölgesel Sahiplik” ilkesi çerçevesinde şekillenmektedir.
Bu çerçevede Türkiye; bölgesel işbirliğinin geliştirilmesi için sivil ve askeri kulvarda Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü, Karadeniz Deniz Görev Grubu (BLACKSEAFOR) ve Karadeniz Uyumu Harekâtı gibi önemli inisiyatifler geliştirmiş, ayrıca Ukrayna tarafından geliştirilen “Güven ve Güvenlik Artırıcı Önlemler” inisiyatifini de desteklemiştir.
Bölgesel işbirliğine dayalı bu inisiyatiflerin, bölge dışı aktörlerin Karadeniz’deki etkilerini azaltmakta, dolayısıyla kıyıdaşlar tarafından sağlanan destek de küresel güç odaklarıyla ilişkileri çerçevesinde dönemsel değişiklikler göstermektedir.

SONUÇ
Karadeniz’deki güç mücadelesinin önümüzdeki dönemde şiddetlenerek devam edeceği, artan gerginliğin bölgeye ilave deniz ve hava gayreti tahsis edilmesini gerektireceği düşünülmektedir. Ancak, Ege ve Doğu Akdeniz’deki yaşamsal öneme haiz gelişmeler Türkiye’nin herhangi bir sınırlandırma sorunu yaşamadığı Karadeniz’de ilave bir gerginliğe ihtiyacı olmadığını açık şekilde göstermekte, Karadeniz’de gerginliğin azaltılmasını ve bölge dışı aktörlerin Karadeniz’e müdahalesinin asgari seviyede tutulmasını dikte etmekte, Montrö ve bölgesel sahipliğin önem ve gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Bu çerçevede Montrö’nün tartışılmasına yol açabilecek adımlardan sakınılmalı, Kanal İstanbul’un Sözleşmenin kurallarına tabi olacağı daha bu aşamada ilan edilmeli, başta bilgi değişimi olmak üzere bölgesel işbirliği mekanizmalarının canlandırılması ve işletilmesi için her fırsat kullanılmalı, Karadeniz’deki RF askeri varlığının azaltılması RF ile yapılan diplomatik temasların gündemine alınmalıdır.

Karadeniz’deki NATO varlığının Montrö ve Bölgesel Sahiplik ile uyumlu şekilde, faaliyetlerini yalnızca önceden tüm İttifak üyeleri tarafından onaylanan programları dahilinde sürdüren “NATO Daimi Deniz Gücü” temelli olarak yürütülmesi esas alınmalı, özel uygulamalara olumlu yaklaşılmamalıdır.

Türk Akımı Projesi ile Karadeniz’den Avrupa’ya nakledilecek doğalgazın güzergâhının tespitinde etkin olunmalı, gazın Yunanistan üzerinden nakli konusu Ege, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz konuları bağlamında kıymetlendirilmeli, Yunanistan’a bir enerji merkezi olma imkânı tanınmamalıdır.

Netice olarak Karadeniz’deki gelişmeler, Ege, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki yaşamsal çıkarlarımızla birlikte değerlendirilmeli, gerginliğin ancak bölgesel işbirliği ile önlenebileceği unutulmamalıdır.

Bunu Paylaşın