İsrail 12 Haziran’ı 13 Haziran’a bağlayan bütün gece boyunca İran’a 200 kadar uçak, uzun menzilli füze ve SİHA’lar ile saldırılarda bulundu. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bu bölgede, bu büyüklükte ve bu kapsamda bir saldırıyı yapabilecek tek ordu İsrail ordusudur.
Yaklaşık 300 kadar askerî ve sivil hedefe karşı yapılan saldırılar sonucunda İran, ülkenin Genelkurmay Başkanı Muhammed Baghari ve İran Devrim Muhafızları Ordusu Başkomutanı Hüseyin Selami’nin hayatını kaybettiğini duyurdu. Ayrıca nükleer bilim insanları Muhammad Mehdi Tahrançi ve Feridun Abbasi’nin de saldırılarda öldüğü doğrulandı.
Büyük bir güç gösterisinde bulunan İsrail bu saldırı ile İran’ın bütün prestijini yerle bir ederken bölgenin tek “süper gücü” benim mesajını da vermiş oldu.
İran Halkı, ordusunu askerlik temel görgü ve eğitiminden uzaklaştırmasının, liyakat esasını yerle bir etmenin, komutanlarının mollaların soytarısı olmasının bedelini ödüyor, ödemeye devam edecek.
Liyakatsiz orduların başına geleceklere bir örnek
İçi boşaltılmış, liyakatı yok edilmiş, eğitim, sağlık sistemleri çağdışı kalmış, hamasi söylemler üzerinde yürüyen bir ordu görünümünde İran ordusu. Daha önce İsrail tarafından öldürülen Kasım Süleyman örneğinde olduğu gibi 23 yaşından sonra, bilmem hangi lise mezunu birilerinin, sadece mollalara siyasî sadakati nedeniyle general olduğu orduların ve ülkelerin sonlarının ne olacağının ibretlik göstergesidir bugünkü İran’ın durumu.
Her zaman söylüyorum bir orduyu yok etmek için üç şey yeterli:
- Siyaseti sokun orduya,
- Eğitim sistemini bozun,
- Sağlık sistemini yok edin.
Bunları yapın ki size 1500 km uzaklıkta olan bir ülke gelsin sizin en mahrem yerlerinizi bombalasın, istediklerini öldürsün, işine gelenlerin yaşamasına müsaade etsin.
Dikkat ederseniz İsrail hedef olarak bilim adamlarını ve askerleri seçti, ne hikmetse molla rejiminden ve siyasetçi kimseyi hedef almadı. Çünkü molla rejiminin uygulamaları ve izlediği siyasetten İsrail ziyadesi ile memnun.
Unutmayalım ki aslında Suriye’yi de şekillendiren İsrail’di. İsrail, HTŞ pikaplar ile Esad rejimine karşı saldırıya geçmeden önce Halep, Humus, Hama, Şam, Lazkiye ve Tartus’taki rejime ait bütün askerî tesisleri yerle bir etmişti. Yolu açan ve temizleyen İsrail’di.
İsrail bu hizmetinin karşılığını, Golan Tepeleri’ndeki en verimli tarım arazileri ve su kaynaklarını alarak ve Şam’a 20 km. kadar olan bölgeleri işgal ederek aldı.
Halen Suriye’de pek çok askerî ve ekonomik tesisi hava saldırıları ile tahrip etmeye devam ediyor. Hatta Türk birliklerinin olası konuşlanacağı üsler olarak bilinen Humus’taki T4 ve Palmira hava üsleri ile Hama’daki ana havalimanını da nisan ayı içerisinde kullanılamaz hâle getirdi.
İsrail Türkiye için bir tehdit mi?
“İsrail Türkiye için tehdit midir?” konusu Türk kamuoyu tarafından zaman zaman gündeme getirilmektedir.
İsrail her zaman herkes için tehdit olabilecek bir ülke olup günümüz konjonktürel yapısı içinde de bu imkân ve kabiliyete sahip olduğu açıktır. Yayılmacılık ve bulunduğu bölgede egemen olma düşüncesi Siyonizm’in temel felsefesinde yer aldığı için İsrail uygun gördüğü herkese saldırabilir. Bu kapıyı da bizim siyasal İslâmcı boş zihniyetin yere göğe sığdıramadığı Hamas’ın aralamış olması ise trajikomik bir durumdur.
Türkiye’nin mevcut siyasal İslâmcı yönetimi ile İsrail arasında bir gerginlik veya anlaşmazlık olduğunu değerlendirmiyorum. Malûm İsrail ile ticaret hâlen devam etmekte ve artık hükûmetten İsrail aleyhine bir söz duymak çok da mümkün değil.
İsrail askerî açıdan bölgesel bir güç olduğunu kanıtlamıştır. Modern harp silâh ve araç gereçleri ile donatılmış olmasının yanı sıra sağlam temellere oturtulmuş bir ordu sistemini muhafaza ederek geliştirmesi, İsrail’i “bölgeyi şekillendiren bölgesel güç” hâline getirmiştir.
İran’a yaptığı saldırıyı yapabilecek bölgesel başka bir ordu şu ân için göremiyorum.
İsrail ordusunu her zaman dinamik ve savaşa hazır tutan bir anlayışa sahiptir.
İsrail’in nüfusu yaklaşık 10 milyon civarındadır. Bu nüfusun İsrail’in hasım olarak gördüğü ülkelerin nüfusundan çok daha az olduğu açıktır. Örneğin; İran nüfusu 90 milyon civarındadır. Peki İsrail bu açığı tamamıyla teknolojik olarak mı kapatıyor? Hayır. İsrail’de askerlik hizmeti kadın-erkek zorunlu olup süresi 3 yıldır. Her yıl 65 bin erkek ve 65 bin kadın civarında personelin askerlik çağına geldiği değerlendirilmektedir. 180 bin kişilik temel birliklere zorunlu askerlik hizmetlerini yapan personel eklendiğinde mevcudu İran’ın 600 bin civarında olan ordu mevcutlarını yakalamakta ve hatta geçmektedir.
Televizyonlarda elinde sopa ile İsrail’de şu kadar tank var bizde bu kadar, İsrail’de şu kadar uçak var biz de bu kadar mukayesesi yaparak akıllarınca savaş oyunları oynayanlara tavsiyem “muharebe müessiriyeti” kavramını göz ardı etmemeleridir.
Türkiye ne yapmalı?
Türkiye Cumhuriyeti idarecileri, siyasiler akıllarını başlarına toplamalı, iç cepheyi güçlendirici tedbirleri almalı, kısır çekişmelerden uzak durmalıdır. Ekonomik çöküntü nedeniyle yüzde 2’lerin altında seyreden savunma harcamaları artırılmalıdır. 15 Temmuz sonrası yeniden yapılanan ordu ve askerlik anlayışı tekrar değerlendirilmelidir.
Savaşlar algılarla, dini inançların sömürülmesi ve hamasi söylemler ile kazanılmaz.
Teknolojik olarak çağın gereklerine göre donatılmış, siyaset üstü sistemler ile temelleri oturtulmuş, çağdaş eğitim sistemleri ile savaşçı ruhu verilmiş, aidiyet duygusu geliştirilmiş askerlerden oluşan orduların iç cephesi bir olmuş, siyasi çıkarların üzerinde vatanseverlik ile ülke yönetimini sağlayan yöneticileri ile kazanılır.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.





