İnsan doğası ve savaşma dürtüsü

MDN İstanbul

Çok kutuplu yapıya yelken açan yer kürenin devinimi ve dönüşümü siyasi tarih yazıcılarını şaşırtmaya devam ediyor. Süreç oldukça dinamik ilerliyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile küresel güçler arasındaki rekabet söylem düzeyinden eylem düzeyine evrildi. Ukrayna Savaşı bir öncü deprem olabilir. Nitekim Asya-Pasifik Bölgesi Tayvan marjında her geçen gün ısınıyor. savaşma dürtüsü

Dünya adeta siste seyreden gemi gibi yalpalıyor ve rotasını bulmakta zorlanıyor. Hatırlatalım, insanın doğasında savaşma dürtüsü var. Ukrayna, Tayvan ve diğer bölgesel kriz noktalarına odaklandığımızda sormadan edemiyoruz. Yeni bir dünya savaşı tehlikesi ile yüz yüze miyiz? savaşma dürtüsü

Silahlanma, kriz ve savaş

Krizlerin ve savaşların doğal sonucu artan silahlanma gayretleridir. Her ne kadar silahlanma, dünyanın en pahalı hurdalığı olsa da savaşlar maalesef önemli bir ekonomik gerekçedir. 20’nci yüzyılda dünya iki büyük savaş yaşadı. İlkinde can kaybı (1914-1918) 10 milyon idi. İkincisinde (1939-1945) ise 65 milyon insan öldü. Günümüzde yaşanabilecek olası bir küresel savaşın sonuçlarını kestirmek zor. Lakin küresel güçlerin ateşle dansları devam ediyor. savaşma dürtüsü

Ukrayna’da konumunu iyice konsolide eden Rusya, kayıplarına karşın siyasi hedeflerine büyük oranda ulaştı. Belirlediği strateji çerçevesinde ilerleyen Rusya, sabırlı ve pragmatik hareket ediyor. Yıpranacağı düşünülen Rusya, sahip olduğu doğal kaynaklarını hatta tarım ürünlerini etkili bir silah olarak kullanıyor. Enerji kartını büyük bir maharetle masaya koyan Rusya, enerji fakiri Avrupa’nın yaklaşan kış öncesi gardının düşeceğinden emin. İngiltere ve İtalya’da yaşanan ve lider değişikliği ile sonuçlanan siyasi krizler Avrupa’da domino etkisine neden olabilir. Küresel düzlemde ağırlaşan ekonomik şartlar, artan hayat pahalılığı ve yükselen enflasyon dahası ufukta beliren küresel kıtlık tehlikesi Rusya’nın elini kuvvetlendiriyor. savaşma dürtüsü

Öte yandan Çin ile sürdürdüğü stratejik ortaklığın itici gücü Rusya’yı ayrıca motive ediyor. Bu noktada izlediği sabırlı strateji ile Çin dikkat çeken hamleler yapıyor, optiğimize alalım. ABD tarafından çok boyutlu kuşatılmaya çalışılan Çin, özellikle Tayvan üzerinden tahrik ediliyor. Bunun son örneğini ağustos ayı başında ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi’nin Tayvan ziyaretinde gözledik. 25 yıl sonra ilk kez üst düzey bir ABD yetkilisi Tayvan’ı ziyaret etti. Bu ziyaret sonrası ABD-Çin ilişkileri en düşük seviyeye indi. Pelosi’nin resmi seyahat programında yer almamasına rağmen Tayvan’ı ziyaret ettiğini hatırlatalım. Ziyaretin Çin bakımından provokasyon olarak tasvir edilmesinin arka planını bu emrivaki oluşturdu.

Ateşle oynayan kendini yakar

Çin, Pelosi’nin Tayvan ziyaretini ABD-Çin ilişkilerinin çerçevesini çizen antlaşmaların “vahim bir ihlali” olarak nitelendirdi ve Tayvan Adası’nın kuzey, güneybatı ve güneydoğusunun deniz ve hava sahalarında ortak hava ve deniz tatbikatları düzenledi. Bu durum bölgede gerilimin artmasına ve çatışma ihtimalinin dillendirilmesine neden oldu.

Pelosi’nin Tayvan ziyaretini kınayan Çin Dışişleri Bakanlığı, yapılan ziyaretin “tek Çin” ilkesinin ve Çin-ABD diplomatik ilişkilerinin temelini oluşturan Üç Ortak Bildiri’deki taahhütleri ihlal ettiğini açıkladı. “Bu davranış, ateşle oynamak gibi, son derece tehlikeli. Ateşle oynayan kendini yakar” ifadesini kullanan Çin el yükseltti. Buna karşın Tayvan özelinde, kriz durumunda ne yapacağını açıklamamak üzerine kurulu pasif bir politika izleyen ABD’nin, uygun şartlar oluştuğunda söz konusu belirsizlik stratejisini terk edebileceği anlaşıldı. savaşma dürtüsü

Stratejik seviyeden operatif seviyeye

Siyasi gerilimlerde kazanım elde edebilmek için askeri gücün diri ve yeterli seviyede ve hazır tutulması gerek şarttır. Bu tespite koşut olarak dünya genelinde silahlanma gayretleri artarak devam etmektedir. Asya-Pasifik Bölgesi’ndeki askerîleşme faaliyetleri dikkat çekici bir seviyeye ulaşmıştır. Avustralya, Japonya ve Güney Kore başta olmak üzere bölge ülkeleri ekonomik kapasiteleri ve siyasi hedefleri doğrultusunda silahlanmaktadır. Çin’i çevrelemeyi ve bölgede bir eksen oluşturmayı hedefleyen ABD, silahlanma çabalarını desteklemektedir. savaşma dürtüsü

Stratejik seviyeli bakış açımızı operatif seviyeye indirgeyelim. Dünya genelinde ivmelenen silahlanma çabalarının deniz boyutuna odaklanalım. Deniz savaşlarında askeri gücün niceliği kadar niteliği de önemlidir. Bu nedenle asimetrik etki yaratacak silahlar her zaman tercih edilir. Zira oyun değiştirici etkileri üst seviyededir. Rasyonel bakış açısıyla denizaltılar ise deniz savaşlarının stratejik ögeleridir. Bu nedenle son dönemde dünya genelinde denizaltılara yönelik ilgi artarak devam etmektedir. Hızlı bir ufuk taraması yapalım. savaşma dürtüsü

Oyun değiştirici silah: Denizaltı

Dünyada denizaltıya sahip birçok ülke bulunmaktadır. Lakin konu nükleer takatli denizaltı olunca, bu yeteneğe sahip ülke sayısı azalmaktadır. ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin öne çıkan aktörlerdir. Rusya’dan kiraladığı nükleer denizaltı ile Hindistan’ı da bu grubun içinde görebiliriz. ABD’nin AUKUS hamlesi sonrası Avusturalya’nın Fransa’dan temin edeceği konvansiyonel denizaltı projesini iptal ederek ABD ve İngiltere ikilisinin desteğiyle nükleer takatli denizaltıya sahip olmasının önünün açıldığını da not edelim.

Brezilya

Burada sütre gerisinde kalan aktör Brezilya’dır. Uzun süredir Fransa ile denizaltı teknolojisi marjında işbirliği yapan Brezilya, AUKUS sonrası Avusturalya’nın nükleer güce erişecek olması sonrası gayretlerini artırdı. Brezilya ve Avustralya’nın yaklaşımları elbette kıyaslanamaz. Avustralya, ABD veya İngiltere’den “anahtar teslimi denizaltı” temin etmeye çalışırken, Brezilya kendi sivil ve askerî nükleer yakıt çevrimlerini geliştirerek tamamen farklı ve yerli bir yol izlemektedir. Yakın gelecekte Brezilya’nın denizaltılarında düşük düzeyde zenginleştirilmiş uranyum yakıt kullanması şaşırtıcı olmayacaktır. Nükleer denizaltıya sahip Brezilya bölgesel güç vasfını pekiştirecek hatta

Rusya

Yeni silah temin projeleri kadar mevcut platformları çağın gereklerine yükselten modernizasyon projeleri de önemlidir. Üstelik daha maliyet etkindir. Rusya’nın Karadeniz filosunda yer alan en eski denizaltısı Alrosa (Kilo sınıfı, proje 877) sekiz yıl süren modernizasyon çalışmaları sonrasında temmuz ayında yeniden operasyonel hale geldi. Kalibr füze sistemi ile teçhiz edilen Alrosa, Rusya’nın Karadeniz’de artan denizaltı varlığı bakımından yüksek önemde. Rusya’nın Karadeniz’deki denizaltı gücünü rotasyonel olarak Doğu Akdeniz’de, Tartus/Suriye’de konuşlandırdığını hatırlatalım. Öte yandan Rusya’nın nükleer takatli ve Zirkon hipersonik füzelerle donatılmış Yasen-M sınıfı denizaltı inşa faaliyetlerine kesintisiz devam ettiğini unutmayalım.

Güney Kore

ABD Başkanı Biden mayıs ayında Güney Kore’ye gerçekleştirdiği ziyaret esnasında iki ülkenin modüler bir nükleer reaktör geliştirmek için işbirliği yapacağını duyurmuştu. Dikkat çekici bu hamle, ilerleyen dönemde tıpkı Avusturalya örneğinde olduğu gibi Güney Kore’nin de nükleer takatli denizaltılara sahip olmasının önünü açabilir. Güney Kore’nin nükleer denizaltı geliştirme olasılığına spekülasyon olarak yaklaşmak hatalı olacaktır. ABD’nin Çin’i çevreleme stratejisi bağlamında önemli bir aktör olan Güney Kore’nin tıpkı Avusturalya gibi nükleer takatli denizaltılarla donatılması şaşırtıcı olmayacaktır.

Tayvan

Asya-Pasifik Bölgesi’nde gerilimin merkezinde yer alan Tayvan da boş durmuyor. Yedi denizaltıdan oluşacak modern denizaltı gücünün ilk gemisi eylül ayında denize indirilecek. 2025 yılında hizmete girecek olan konvansiyonel denizaltının Japonya’nın Soryu ve Oyashio sınıfı denizaltılarına benzediğini hatırlatalım. ABD desteği ile sürdürülen projede denizaltılar, ABD menşeli silahlarla (MK-48 Mod 6 torpidolar ve UGM-84L Harpoon Block II füzeleri) donatılacak. Tayvan’ın sahip olacağı denizaltı gücünün Çin’e karşı stratejik bir hamle olacağını ifade edebiliriz.

Romanya

Yakın çevremize odaklanalım. Denizaltılar marjında yaşanan bir diğer önemli gelişme Karadeniz komşumuz Romanya’dan geldi. Romanya Savunma Bakanı Vasile Dincu temmuz ayında yaptığı açıklamada Scorpene sınıfı denizaltı almak için Fransa ile bir niyet mektubu imzaladıklarını açıkladı. Bu hamle bölgesel dinamiklere etki etmesi bakımından oldukça önemli. Zira Karadeniz’de denizaltı gücüne sahip tek NATO üyesi ülke halen Türkiye. Karadeniz’de denizaltıya sahip diğer ülke ise Rusya. SSCB’nin dağılması sonrası envanterinde denizaltı bulunduran Ukrayna (bir adet Foxtrot sınıfı), Bulgaristan (bir adet Foxtrot sınıfı) ve Romanya (bir adet Kilo sınıfı) söz konusu denizaltıları işletemeyerek hizmet dışına ayırmıştı.

Romanya’nın denizaltı gücüne sahip olması rasyonel bir yaklaşım değil. Zira denizaltıya sahip olmak ve idame etmek oldukça pahalı bir teşebbüs. Denizaltıcı yetiştirmenin de oldukça uzun ve meşakkatli bir süreç olduğunun altını çizelim. Denizaltıcılık kurumsal bir kültürü ve eğitilmiş personeli gerektiriyor. Romanya’nın tüm bu engelleri nasıl aşacağı şimdilik bir bilinmeyen olsa da bölge dışı aktörlerin destek ve himayesinde Romanya, uzun süredir hayâl ettiği bu güce erişebilir. Bu durumun kuşkusuz Karadeniz jeopolitiğine de doğrudan etkileri olacaktır. Sürecin ülkemiz tarafından siyasi, politik ve savunma güvenlik boyutları bakımlarından takip edilmesi şarttır.

Ve Türkiye…

Bölgesel gerilim merkezlerinin yakınlarında yer alan ve çok boyutlu, çok katmanlı tehditlere maruz kalan Türkiye’nin mevcut konjonktürde dikkatli hareket etmesi gerekmektedir. Silahlanma çalışmaları caydırıcılık temelli ve etki odaklı olmalıdır. Bu nedenle birçok ülkenin denizaltı temin ve modernizasyon projelerine önem ve öncelik verdiğini dikkate aldığımızda Türkiye de gelişmelere kayıtsız kalmamalıdır. Zira denizaltı stratejik bir silahtır.

Öncelikle inşası uzun süredir devam eden altı gemilik havadan bağımsız Reis sınıfı denizaltı projesi ivedilikle tamamlanmalıdır. Milli denizaltıya sahip olma perspektifi sürdürülmelidir. Başlangıç noktası olarak ilk yerli denizaltıya ulaşmada STM-500 projesi bir kaldıraç olarak kullanılabilir. Gerek sığ suda gerekse derin suda faaliyet gösterebilecek bu özgün ve yerli tasarım Türkiye’nin denizaltı inşasında 40 yıldır biriktirdiği tecrübenin hasılası olacaktır. Müteakip aşamada büyütülecek STM-500 dizaynı ile orta vadede tıpkı Avusturalya, Güney Kore ve Brezilya gibi nükleer takatli denizaltıya sahip olma vizyonu ortaya konmalıdır.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın