İkinci dip tartışması alevleniyor

MDN İstanbul

Yakın zamana kadar büyümeyle birlikte oluşacak enflasyondan endişelenen piyasaların yeni korkusu ikinci bir resesyon. Bu beklentinin en önemli göstergesi devlet tahvillerine olan aşırı talep artışı

Dünya ekonomisi krizden çıkışın yollarını ararken, yakın zamana kadar senaryolarında büyümeyle birlikte oluşacak enflasyondan endişelenen piyasaların yeni korkusu durgunluk ve deflasyon oldu. İkinci bir resesyon anlamına gelen bu beklentinin en önemli göstergesi olarak da son dönemde devlet tahvillerine yönelik talebin hızlı artması olarak gösteriliyor. Dünyanın en önemli finans sitesi olan Marketwatch’ta geçtiğimiz günlerde yer alan bir analizde, küresel tahvil piyasasında ciddi balonların oluştuğuna dikkat çekiliyor ve ‘Yeni bir Lehman Brothers mı doğuyor’ deniliyor. Haberde küresel kriz öncesi dönemde New York’taki tüm yatırımcıların türev ürünlerden elde edilen cazip kazançların bir gün son bulacağını konuştuğuna dikkat çekilerek, şu anda da benzer konuşmaların tahvil piyasası için yapılıyor olduğu vurgulanıyor.
Denizbank Başekonomisti Dr. Saruhan Özel de ağustos ayının son haftasında yayımladığı haftalık raporunda bono piyasasında oluşan balona ve deflasyon riskine dikkat çekiyor.

Yatırımcılar tahvillere akın ediyor
Peki ama tahvil piyasasında rakamlar gerçekten de ürkütücü boyutlara ulaştı mı? Verilere göre 2010 yılının ikinci çeyreğinden bu yana tahvillere olan yatırım hızla artmış durumda. Tahvilleri “güvenli liman” olarak gören yatımcılar küresel ekonomiden endişe duyduğu zamanlar, özellikle krizin başladığı dönemde, tahvillere akın ediyorlar. Tahvillere yaşanan bu akın ile ABD ve Almanya tahvilleri tüm zamanların en düşük seviyelerine inmiş durumda. Artan talep karşısında Türkiye’de bile 10 yılık tahvil faizleri adeta yerlerde sürünüyor.
Ekonomistler, hem getirilerin bu kadar tarihi düşük seviyelerde olup hem de devlet borçluluklarının yüksek olmasına rağmen tahvile olan talebin bu kadar aşırı olmasını, yatırımcıların durgunluk-deflasyon korkusunun ne kadar yüksek olduğuna işaret olarak belirtiyorlar.
Tahvillere hem kurumsal hem de bireysel yatırımcılar akın ediyor.
Öyle ki, 2008 yılı başından 2010 yılı ortasına kadar hisse senedi fonlarından 200 milyar dolar çıkış olurken, tahvil fonlarına bunun yaklaşık 3 katı yani 600 milyar dolara yakın giriş olmuş. Tahvil fonlarına giren bu büyük miktar da hem Lehman öncesine hem de 2001’deki ünlü internet balonu dönemine benzetiliyor. 1 trilyon dolardan fazla fonu yöneten dünyaca ünlü PIMCO kurumu ABD’de bir deflasyon olma olasılığını yüzde 25 olarak görüyor. Geçen yıl bu oran sadece yüzde 10’du. Krizin Kahin’i Roubini her ağzını açışında ikinci dip olasılığının arttığını tekrarlıyor. Claruim, Baupost, Bridgewater gibi dünyanın sayılı fonları deflasyon pozisyonu alıyor. Milyarder yatırımcı George Soros durgunluk beklentilerini artırmasının ardından yılın ikinci çeyreğinde portföyündeki hisse senedi ağırlığını yüzde 42 azaltırken, altın yatırımlarını artırdığını açıkladı.
Peki deflasyondan neden bu kadar korkuluyor? Aslında Türkiye’de bu sorun pek anlaşılmıyor ama ABD’de geçmişte birkaç kez yaşanıp büyük sorunlara yol açtığı için kaygı duyuluyor. Dr. Saruhan Özel raporunda bunun nedenini şöyle açıklıyor: Deflasyon ortamında fiyatlar teknolojik atılım kaynaklı verimlilik artışı yerine, tüketim talebinin düşmesi nedeniyle gerilemeye başlıyor. Bu durumda tüketim azaldıkça şirketler satabilmek için fiyat düşürüyor ve çok ciddi zarar ediyor. Şirketler fiyat düşürdükçe tüketiciler fiyatların daha da düşeceğini düşünerek tüketimlerini erteliyor; bunun üzerine istihdam azalıyor, istihdam azalınca tüketim daha da azalıyor. Deflasyon ortamında bir başka önemli nokta ise para otoritesinin yapacaklarının çok sınırlı olması. Bugün olduğu gibi faizler sıfırlanınca artık faizin ineceği yer kalmıyor. Deflasyona bir kere girince de kolay kolay çıkılmıyor. Bunun canlı örneği ise Japonya. 1980’lerin ortasında ABD’yi sollaması beklenen Japonya 1990’ların ortasında girdiği deflasyondan halen çıkabilmiş değil.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın