İdlib bağlamında yaşanan gelişmeler

MDN İstanbul

Dz. Kurmay Albay (E) Serter Tuçaltan
İdlib’deki ve bu bağlamda Türkiye-Rusya ve Türkiye-ABD ilişkilerinde yaşanan gelişmeler şubat ayına damga vurmuş; 3, 10 ve 20 Şubat tarihlerinde Türk Birliklerine yönelik saldırılarda 14 askerimiz ve 1 sivil vatandaşımız şehit olmuştur.

Şehitlerimize Tanrı’dan rahmet ve ulusumuza başsağlığı diliyoruz!

İdlib Bölgesi’ndeki, TSK unsurlarına yönelik saldırılara varan gelişmelerin çok boyutlu bir bakış açısı ile değerlendirilmesinin gerektiği düşünülmektedir. Bu değerlendirmeden önce, yakın geçmişteki gelişmeleri özet olarak gözden geçirmek faydalı olacaktır.

Bu çerçevede; 14 Ocak tarihinde Türkiye-Suriye ve Rusya arasında, Moskova’da, üst düzey yetkililerin katılımı ile Soçi Mutabakatı ile bölgedeki gelişmelerin ele alındığı bir toplantı yapılmıştır. Toplantıda Suriye tarafının Türkiye’ye “Soçi Mutabakatı gereğince bölgeyi teröristlerden ve silahlardan arındırarak, Halep-Lazkiye ve Halep-Hama yollarını açma yükümlülüklerini yerine getirmesi” çağrısında bulunduğu, aynı toplantıda taraflar arasında Fırat’ın doğusuna yönelik işbirliği imkânları konusunun da gündeme geldiği iddia edilmiştir.

23 Ocak tarihinde Türk Dışişleri Bakanı Bild gazetesine yaptığı açıklamalarda Suriye’de uluslararası güvenli bölge teklifine değinerek, Türkiye’nin bu teklifi reddetmediğini, sadece uygulanmasının zorluğunu vurguladığını” ifade etmiş, ardından Kırım konusunda Türkiye’nin Rusya ile hemfikir olmadığını, Kırım’ın Ukrayna’ya ait olduğunu belirtmiştir.

Bakan takiben Davos’ta, “Almanya ve Fransa, Rusya’yı üzmemek için Gürcistan’ı NATO’ya kabul etmekten çekiniyor. Ancak biz her zaman Gürcistan’ın NATO üyeliğini gündeme getiriyoruz.” Açıklamasını yapmıştır.

Ocak ayı sonunda uzun süredir Soçi Mutabakatı kapsamında Türkiye’nin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmediğini savunan ve son dönemde Türkiye ile Libya konusunda da anlaşmazlıkları bulunan Rusya, Suriye Ordusu’nun İdlib Bölgesi’ndeki kontrolü sağlamak üzere harekete geçmesine izin vermiştir.

Suriye Ordusu’nun bölgedeki ilerleyişi üzerine 29 Ocak tarihinde Türkiye tarafından Rusya’nın, Astana süreci ve Soçi Mutabakatı’na sadık olmadığı, Rusya’nın tavrını belli etmesi ve Suriye ile veya Türkiye ile olan süreci farklı yürütmesi gerektiği açıklanmıştır.

Aynı açıklamada Astana sürecinin bittiğine atıfta bulunulurken ABD’nin burada düşük seviye temsil edildiği ve Cenevre’nin Suriye konusundaki asıl platform olarak görüldüğü vurgulanmıştır.

Yine bu tarihte ABD Suriye Özel Temsilcisi (Cumhurbaşkanına atfen), “Kendisi bizim ortağımız ve NATO müttefikimiz, onun yanındayız. Kendisine Suriye’de Putin’e güvenemeyeceğini açıkça söylemiştik. Şimdi sonuçlarını görüyor” açıklamasını yapmıştır.

30 Ocak tarihinde ABD Avrupa Komutanlığı ve NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Yüksek Komutanı Orgeneral Wolters Milli Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı ile görüşmüştür. Görüşmeler kapsamında açık kaynaklara yansıyan haberler gündemin Suriye ve İdlib’deki gelişmeler olduğu ile sınırlı kalmıştır.

1 Şubat tarihinde muhaliflerin İdlib Bölgesi’nde Suriye Ordusu’na yönelik saldırılarında 4 Rus subayın da dahil olduğu kayıpların yaşandığı açıklanmıştır.

3 Şubat tarihli saldırının ardından Türkiye’nin misillemesini müteakiben 5 Şubat tarihinde Suriye Ordusu’na ait güçlerin Şubat ayı sonuna kadar gözlem noktalarının gerisine çekilmesi gerektiği aksi durumda Türkiye’nin bunu bizzat yapacağı, bölgede özetle; kaynağına bakılmaksızın misli ile mukabeleyi esas alacak bir güvenlik yaklaşımının uygulanacağı açıklaması yapılmıştır.

10 Şubat tarihinde TSK unsurlarına yönelik ikinci saldırı gerçekleşmiştir.

Saldırının ardından Türk ve Rus yetkililerin bir araya geldikleri toplantılarda gerginliğe ilişkin çözüm sağlanamamış, Münih Güvenlik Konferansı kapsamında Türk ve Rus yetkililer tarafından gerilimi azaltmaya yönelik açıklamalar yapılmıştır.

20 Şubat tarihinde muhalifler İdlib’in güneyinde Suriye Ordusu’na karşı bir operasyon başlatmış, Rusya Türkiye’yi Suriye’de “teröristlere” destek vermekle suçlamış, İdlib’in güneyinde operasyon başlatan silahlı gruplara yönelik hava harekâtı düzenlediğini duyurmuş, MSB İdlib Bölgesi’ndeki unsurlara yönelik hava saldırısında 2 askerimizin şehit olduğunu açıklamıştır. Aynı tarihte MSB Türkiye’nin ABD’den Patriot hava savunma bataryası desteği alabileceğini söylemişti.

Değerlendirme

Gelinen nokta, Türkiye’de iç politikaya yönelik dinamikleri de dikkate alan siyasi otoritenin ABD ile yakınlaşma eğiliminde olduğunu ve bu eğilimin ABD cephesinde karşılık bulduğunu göstermektedir. Rusya’nın Suriye Ordusu’nun İdlib Bölgesi’ndeki operasyonlarına yeşil ışık yakmasının en önemli gerekçelerinden birinin bu olabileceği düşünülmektedir. Diğer taraftan Rusya’nın Türkiye ile ilişkilerinde süreci kendi lehine yönetmek üzere Suriye’deki etkinliğini de kullandığı değerlendirilmektedir.

ABD’nin bu durumu, Bölgede kaybettiği etkinliği yeniden pekiştirmek üzere kullanmak istediği, bu anlamda İdlib’i Türkiye ile ilişkilerinde bir ivmelenme noktası olarak gördüğü, bunun ötesinde Türkiye ile Rusya ve Türkiye ile İran arasındaki yakınlaşmayı bozmayı hedeflediği, Türkiye ile Suriye arasındaki bir çatışmayı körükleyerek Rusya’nın Suriye ve Akdeniz’deki varlığını tartışmalı hale getirmek istediği, ancak Türkiye ve Suriye arasındaki bir çatışmanın içinde de olmayacağı kıymetlendirilmektedir.

Hâlbuki gerek İdlib’te gerekse Fırat’ın doğusunda ayrıca Irak’ta, İran ile ilişkiler bağlamında, Doğu Akdeniz’de, Ege’de ve Karadeniz’de kısaca Türkiye ve yakın çevresindeki ABD çıkarları ve politikaları ile Türkiye’nin menfaatlerinin birbirleriyle örtüşmediği bilinmektedir.

Dolayısıyla Türkiye-ABD yakınlaşmasının birbiri ile örtüşmeyen menfaatler bağlamındaki ABD talep ve isteklerinin genişletilerek masaya getirilmesi ile sonuçlanabileceği değerlendirilmektedir.

Ayrıca, son gelişmelerin Suriye’de vekalet savaşı şeklinde yürütülen sürecin doğrudan Türkiye ve Suriye arasında sıcak bir çatışmaya dönüşme ihtimâlini ortaya çıkardığı da kıymetlendirilmektedir.

Böyle bir çatışma ihtimâlinin, kendileriyle birlikte doğrudan TSK’nın da Suriye Ordusu ile çatışmasını sağlayacağından, muhalif grupların arzu ettiği bir durum olabileceği düşünülmektedir.

Söz konusu çatışma ihtimâlinin gerek ABD, gerekse muhalif grupların çıkarına olması, ayrıca istihbarat örgütlerinin yoğun faaliyetleri, bölgede son derece provokatif bir ortamın oluşmasına yol açmaktadır. Bu durum muhtemel bir çatışmayı engellemek üzere dikkatli ve itidalli şekilde hareket edilmesini gerektirmektedir. Zira Türkiye ve Suriye arasındaki bir çatışmanın;

. Türkiye’nin Bölge’de yalnızlaşmasına yol açacağı,
. İran ve Rusya’nın da sıcak bir çatışmaya iştirak etmemekle birlikte böyle bir çatışmada Suriye’ye destek sağlayacakları,
. Türkiye-Rusya ve Türkiye-İran ilişkilerinde önemli gerilimlere yol açacağı,
. Suriye’deki çok sayıda göçmenin Türkiye’ye gelmesine neden olacağı,
. Bölgedeki mezhep çatışmalarını körükleyebileceği,
. Bölgesel aktörler arasındaki mücadele itibarıyla başta ABD olmak üzere bölge dışı aktörlerin çıkarlarına hizmet edeceği,
. Fırat’ın doğusundaki YPG/PKK/SDG/PYD oluşumunu ve pozisyonunu güçlendireceği,
. ABD’nin İran’a müdahalesini kolaylaştırabileceği,
. Bölge’de bir Kürt devleti kurulmasına katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir.

Sonuç
Türkiye’nin menfaatleri;

. Ülkemizin küresel güçlerin etkilerinden bağımsız olarak, bölge ülkeleriyle işbirliği içinde, etnik ve dini temelli siyasi anlayıştan uzak, bölge merkezli politikalar izlemesini,
. Bu çerçevede Suriye’nin ve Irak’ın toprak bütünlüklerinin ve üniter yapılarının korunmasını,
. Her iki ülkenin güçlü merkezi yönetimler tarafından idare edilmelerini ve her türlü ayrılıkçı yapı ile kendi güvenlik ve kolluk kuvvetleriyle mücadele ederek, bölgesel işbirliğine açık, bölge merkezli dış politikalar izlemelerini dikte etmekte,
. Gelinen nokta itibarıyla; Suriye’ye yönelik dış politika çerçevesinin de bu eksende şekillendirilmesi gerektiği düşünülmektedir.

Bunu Paylaşın