Şerlerin hayırların farkına varılmasına vesile olduğunun bir örneği de İsrail’in İran’a saldırması sonucunda ortaya çıkan durumdur.
Birden ne hikmetse herkes iç cephenin nasıl bir şey olduğunu ve bu coğrafyada bunun nasıl bir gereklilik olduğunun farkına vardı.
Aslında farkına varıldı ama bunun nasıl olacağının ve sağlanacağının konusunda özellikle siyasilerin bir fikri olmadığını anlıyoruz.
İktidar cephesinin iç cephe anlayışı tamamıyla “benim etrafımda kenetlenin, benim doğrularımı kabul edin” anlayışından öteye gitmiyor.
Siyasal İslam’ın tipik, baskıcı ve kendine bile demokrat olamayan biat anlayışı üzerine bina edilmiş dünya görüşünün diğerlerinin farklı düşüncelerine anlayış göstermesini beklemek çok da mümkün değil.
Diğer taraftan yıllardır yanlış politikalar yüzünden iktidar olamamış ana muhalefetin pek çok konudaki kafa karışıklığı da iç cephenin oluşması açısından çok da sağlıklı bir bakış açısı yaratmıyor. Atatürk’ün koltuğunda oturmaktan bahsedip Şeyh Sait’i hoş gören bir anlayış maalesef.
Artık bu konudaki çözüm tamamıyla milletin iradesine kalıyor. Partizanlığı bir kenara bırakıp farklılıkları hoşgörü ile karşılayarak kısır tartışmaların üzerine örtme zamanı çoktan geldi de geçiyor.
Yürütme, yasama ve hatta yargı erkleri neredeyse tek elde kontrol edildiği gerçeğinden hareketle burada en büyük sorumluluk iktidardadır.
Artık yıllarca iktidarı elde tutmak adına milleti farklılaştırarak, birbirine düşman etmeyi göze alarak “dindar ve kindar nesiller” yetiştirme derdinde olan iktidar bu politikalarından keskin bir dönüş yapmalıdır.
Savaş kapıdadır ve bize sıçramaması için mevcut sebepler savaşa dâhil olmayı gerektiren sebeplerden daha azdır. Böyle bir durumda ayakta kalabilmenin en büyük dayanağı sağlam iç cephedir.
İç cephenin bir arada oluşturulacağı ve merkeze oturtulacağı ortak değer bellidir. Bu “Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluş Felsefesi’dir”. Yani laiklik temeline oturtulmuş, ulus ve üniter devlet yapısıdır.
Bu felsefe merkeze koyulmalı, Yüce Türk Milleti’nin birlik beraberlik içerisinde bunun etrafında birleşmesini sağlamak için gerekli her şey yapılmalıdır. İç cephenin muhafazası ancak böyle olur.
Sürekli farklılıkları gündeme getirerek, siyasi hesaplar ve iktidarda kalmak için herkes için farklı bir adalet kantarı uygulayarak iç cepheyi muhafaza edemezsiniz. Hele ki güvenilirliğini yitirmiş siyasetçilerin yönetimde egemen olduğu bir ülkenin iç cephesini muhafaza etmesi neredeyse imkânsız bir durum ortaya çıkarıyor.
Özellikle iktidarın iç cepheyi muhafaza söylemlerinden benim anladığım kendi seçmenini muhafaza etme girişimi. Yıllar içerisinde o kadar ötekileştirmiş ki insanlarımızı normal bir durumda herkesin tereddütsüz bir şekilde kabul edeceği hususlarda dâhi bir ayrılık ve endişe söz konusu.
İç cephede kurulan pusular unutulmamalı
En basit örneğiyle, ülkenin vatansever teğmenlerini “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz!” dedikleri için zoraki ordudan ihraç ettirerek, teröristbaşı caniyi “kurucu önder” ilan ederek iç cepheyi muhafaza edemezsiniz.
Hukukun üstünlüğünü üstünlerin hukukuna bırakmış bir ülke, iç cephede yerle bir olmuş demektir. Bir ülkenin fertlerini bir arada tutan çimentodur adalet. Adalete olan inanç kaybolmuş ise birlik beraberlik ve saygı da kaybolmuştur.
Acil olarak yapılması gerekenler
Ülkeyi yanlış stratejiler ile yönetmenin sıkıntıları bugünün millet dokusunda tamamıyla hissedilmektedir.
Ülke, sığınmacılar sığınağı halindedir. Süratle buna çözüm bulunmalıdır. Marifet “ensar” olmakta değil mazlum gördüklerinizi kendi memleketlerinde muhafaza edebilmektedir.
Onların göçlerine hoşgörü; terör örgütlerinin işini kolaylaştırmak, kendi milletinizin rızkını başkalarına pay etmek ve kendi ulusal güvenliğinizi tehlikeye atarak iç cephenin arasına nifaklar sokmak demektir.
İktidarın gücünü sınırsızca kullanıyor, ülkede imtiyazlı bir kesim yaratıyorsanız, direkt söylenmese dâhi mezhepsel farklılıklara göre imtiyaz elde eden birileri varsa, liyakat çöpe atılmış bir kavrama dönüşmüş ve biat etmek olmazsa olmaz ise iç cephe yerle bir olmuş demektir. Tarikat, cemaat vesayetine son verilmeli liyakat ön plana çıkarılmalıdır.
Ulus devlet ve üniter devlet kavramları kitaplarda kalmışsa, yani bir vatan toprağı üzerinde aynı ulusun bir ferdi olma hissiyatına sahip ortak bir ülkü birliği temelli yapıdan taviz verilmiş ise iç cephe bitmiş demektir. Ulus devlet ve üniter devletin içini dolduran adımlar atılmalıdır.
Asıl harekete geçmesi gereken Yüce Türk Milleti, etnik bölücü ve din kisvesi altındaki müptezellerden uzak durmalıdır. Mezhepsel, etnik farlılıklarımız bizim zafiyetimiz değil zenginliğimizdir. Sokakta aklımızın ucundan geçmeyen bu farklıkları sözde siyasilerin çıkarlarına ve emperyalistlerin amaçlarına heba etmeyelim.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.