Hızımız farketmez, yönümüz yanlış

MDN İstanbul

Pek de uzun olmayan bir süre sonra bazı hayvanların ve bitkilerin ismi kalacak cismi etrafta görülmeyecek, belli ülkelerde seller, su baskınları haber olamayacak kadar sıradan hale gelecek ve büyük çoğunluk açlık çekecek

Bir yandan iklim değişikliği tehlikeli eşiğe geldi uyarıları, bir yandan küresel ısınma sandığımız kadar hızlı değilmiş açıklamaları, bir yandan da iklim değişikliği gerçek değil diyen komplocu yaklaşımlar…
Gazetelerde ve çeşitli internet sitelerinde zaman zaman bunların hepsine rastlamak mümkün. Kafalar karışık hangisine inanacağız? Peki, komploculuk bir yana, dedikodu seviyesinde bile ikna edici olmayan “iklim değişikliği diye bir şey yok“ tezini bir kenara bırakırsak, hatta elimiz değmişken kenardan aşağıya itersek, küresel ısınmanın yavaşlaması içimizi rahatlatır mı?
En iyisi gazetelerin sayfalarından kendimizi kurtarıp bilimsel düzeyde güvenilirliği teslim edilen yerlere bakmak. Nature Climate Change dergisi bunlardan biri. Mayıs ayında dergide yayımlanan bir araştırmada elde edilen bulgulara göre, dünyadaki bitki türlerinin yarısı, hayvan türlerinin de üçte birinin doğal yaşam ortamlarında önemli bir azalma olabilir; sebebi ise iklim değişikliği.
Yaklaşık 50 bin farklı bitki ve hayvan türü üzerinde inceleme yapılan araştırmanın en genel sonucu şöyle ifade edilebilir: Hava sıcaklıklarının 2°C yükselmesi halinde, yeryüzündeki biyolojik çeşitlilik çok ciddi şekilde zarar görecek.
Merak edenler için ekleyelim: Araştırma için yapılan incelemede çeşitli bitki ve hayvan türlerinin kendi doğal ortamlarındaki sıcaklık ve yağış oranlarının iklim değişikliği nedeniyle nasıl değişebileceğini tespit etmeye çalışıldı. Hesaplama küresel ısınmaya dair farklı olasılıklar üzerinden yapıldı.

Kitlesel yokoluşa doğru
Somut verilerle konuşmak gerekirse, sera etkisi yaratan gazların salımında bugünkü eğilimde bir değişiklik olmayacağını varsayarak yapılan hesaplamanın sonucunda , 2100 yılında küresel sıcaklığın, sanayileşme öncesine oranla 4°C yükseleceği tahmini ortaya çıktı. Bunun ne anlama geldiğini kavrayabilmek için hayvan ve bitkiler üzerindeki etkisine bakmak lazım: Hayvan türlerinin yüzde 34’ü, bitki türlerinin ise yüzde 57’si şu andaki doğal yaşam çevrelerinin yarısından fazlasını kaybedecek. Bir başka ifadeyle, bu türler yok olma tehlikesiyle bugüne kadar görülmedik bir biçimde karşı karşıya kalacak, biyoçeşitlilik inanılmaz boyutlarda zarar görecek. Bu kadar yüksek bir oranda seyredecek yok oluş ekosistemi darmadağın ederek dünyanın bütün dengelerini bozabilir, gıda zincirinin kopmasına, farklılaşmasına neden olabilir. En açık ifadeyle, insanların geleceğini riske edebilir.
Araştırmacıların verebildiği iyi haber ise, sera etkisi yaratan gazların salımında hemen kesintiye gidilirse beklenen çevre felaketinin önüne geçilebileceği. Eğer hava sıcaklığındaki artışı 2 derecede tutulabilirse zararın yüzde 60 oranında azalacağı hesaplanıyor. O zaman aynı soruyu tekrar edelim: İçimiz rahatladı mı?

Sorun uzun vadeli
Bir başka bilim dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, 1998’den bu yana atmosferin ısınmasında bir duraklama gözleniyor.
Nature Geoscience dergisinde yer alan bilgilerde, küresel ısınmanın hızında bir yavaşlama tespit edildiğinden söz ediliyor. Eğer bu tespit doğruysa kısa vadede sıcaklık tahmin edilenden daha az yükselecek. Ne var ki, bu yavaşlamanın sonuçlarına dair uzun vadeli öngörüler, kısa vadeli etkisinde olduğu kadar sevindirici değil. Küresel ısınmadaki yavaşlama ya da duraklama uzun vadede pek farklı sonuçlar oluşmasını sağlamıyor.
Atmosferdeki karbondioksit yoğunluğu iki katına çıkarsa, gelecek birkaç bin yılda dünyadaki okyanus ve buzulların bundan nasıl etkileneceği ve iki katına çıkan karbondioksit yoğunluğunun kısa vadeli sonuçlarını tespit etmek üzere yapılan araştırma, son on yıldaki değerler üzerinden yapılan hesaplamalarda değişimin 0,9-2°C aralığında olacağını gösteriyor. Bu durumun oransal ifadesi şöyle: Yakın gelecekte, ortalama küresel sıcaklık tahmin edilenden yüzde 20 oranında daha yavaş artacak.
Peki uzun vadeli tahminler? Araştırmaya göre, kısa vade için verilen 0,9-2°C aralığı uzun vadeli öngörüler için geçerli değil. Maalesef uzun vadede sıcaklık değerlerindeki artışa dair öngörüler 0,9-5°C aralığında.

Türkiye’nin kaderi ortak
Geçen ayın 11’inde yapılan duyuruda dünyadaki karbondioksit seviyesinin milyonda 400 parçacığa (400 ppm) ulaştığı bildiriliyordu. 400 ppm vurgusunun bizim gibi uzman olmayanlar için tercümesi de yapılmıştı: İklim değişimi tehlikeli sınırı geçti, çünkü atmosferdeki karbondioksit miktarının güvenli üst sınırının milyonda 350 parçacık olması gerekiyor. Dahası, atmosferdeki mevcut karbondioksit miktarı her yıl yaklaşık 2 ppm artıyor.
Bu noktada Türkiye’nin konumuna dair de söylenebilecek fazla söz yok. Eğer bu artış böyle sürecek olursa Türkiye de birçok ülkeyle aynı kaderi paylaşacak. Kuraklık ve mevsimsel değişiklikler gıda üretimini olumsuz etkileyecek. Tabii su sorunu başgösterecek ve biyolojik çeşitliliğin yok olmasına parallel ekolojik denge bozulacak.
Türkiye’ye dair sevimsiz bir bilgi de iklim değişikliğine neden olan gaz salımlarının en hızlı arttığı ülkeler arasında yer alması. Türkiye’de sera gazı salımlarının 1990’dan beri yüzde 95 arttığı belirlenmiş durumda. Planlanan 50 kömürlü termik santralin yapımı gerçekleşirse ülkenin karbon salımı da yüzde 50 artacak, çünkü dünya üzerindeki karbondioksit salımlarının yüzde 41’i kömür kaynaklı.

Deniz farklılaşacak
Karbondioksit salımındaki artışın etkisi tüm dünyada görülüyor ama gözlerin çevrildiği noktaların başında belki de Kuzey Buz Denizi geliyor. Uluslararası İklim ve Çevre Araştırmaları Merkezi’nde yapılan yeni araştırmalar burada asit oranının arttığını, okyanusun kimyasal yapısının değişmeye başladığını gösteriyor. Değişimin nedeni karbondioksitin havadan emilmesi. Bunun sonucunda tuzlu deniz suyundaki asit oranı artıyor ve bu işlem soğuk sularda daha hızlı gerçekleşiyor.
Bir yandan da küresel ısınmanın etkisiyle buzullar daha hızlı eriyince deniz yüzeyinin karbondioksitle temas eden kısmı fazlalaşıyor. Böylece bir felaket zinciri süre gidiyor. Ve elbette bu değişimden sadece deniz değil, içlerinde ticari değer taşıyanların da olduğu pek çok balık türü dahil, çok sayıda deniz canlısı da etkilenecek. Sözü edilen etkileri bugünden kestirmek mümkün değil ama riskin büyük olduğu ortada.
Mayıs ayında iklim değişikliği konulu bir panel için Türkiye’ye gelen Nobel Barış Ödülü sahibi Dr. Rajendra K. Pachauri’nin sözleri dünyayı neleri beklediğini anlatmak için yeterli aslında.
“Afrika’nın bazı bölgelerinde tarımsal verimlilikte 2020’ye kadar yüzde 20-30 oranında düşüş yaşanacak. Tarımsal etkinlik azalırsa, insanlar kendini hayatlarını idame ettirmek için gerekli gıdayı bulamayacak. Bu beraberinde açlık ve yetersiz beslenmeyi getirecek. Milyonlarca insan deniz seviyesindeki yükselmeden ötürü sel felaketiyle karşılaşacak. Yağış, nem, sıcaklık gibi nedenlerden ötürü özellikle turizm sektörü değişiklikten olumsuz etkilenecek.”
Pachauri’nin sözlerinde gelecek zaman kipi kullanması kimseyi yanıltmasın, bahsedilenler bir insan ömrü içinde görebileceğimiz sonuçlar. Keza yazının başında sözünün ettiğimiz yavaşlama da kimseyi rahatlatmamalı. Pachauri’nin Gandhi’den yaptığı alıntıyı hatırlayalım: Eğer yanlış bir yöne doğru gidiyorsanız, ne kadar hızlı ilerlediğinizin bir önemi yoktur.  YÜCE YÖNEY

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın