Haziran ayındaki gelişmeler

Serter Tuçaltan

sertertucaltan@marinedealnews.com
Dz. Kurmay Albay (E) Serter Tuçaltan

Karadeniz’de, Ege’de, Akdeniz’de Libya’dan Suriye ve doğusunda Irak’a uzanan geniş bir eksende ülkemizin yaşamsal çıkarlarını ilgilendiren büyük mücadele devam ediyor. Tüm cepheler hareketli, birbirini de etkiliyor. Aslında tek cephe. Sahadaki durum bazen dönemsel, bazen günlük değişiklikler gösterse de stratejik hedefler değişmiyor.

ABD’ye müzahir, Akdeniz çıkışlı Kürt devleti
Suriye’nin kuzeyinde ABD, Fransa’nın da desteği ile Kürt oluşumları bir araya getirme yolunda son iki ay içinde önemli ilerleme kaydetmiş durumda. Suriye’nin kuzeyinde otonom bir yapı, özerk bir Kürt bölgesi kurmaya çalışıyor. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi gibi… Suriye Kürt Bölgesel Yönetimi… Görüşmelerin ardından yapılan ortak basın açıklamasında ABD ve Barzani’ye teşekkür ediliyor. PYD/YPG meşru hale getiriliyor. Bir sonraki stratejik adım iki bölgesel yönetimin birleştirilmesi olacak. ABD’ye müzahir, Akdeniz çıkışlı Kürt devletinin Suriye ve Irak parçaları. ABD’nin başta İran olmak üzere bölgede çıkarları hilafına hareket edecek herkese karşı kullanmak üzere eğittiği ve donattığı kara gücünün üssü.

Yunanistan’ın diplomatik hamleleri

Türkiye ile Libya arasında imzalanan Mutabakat Muhtıraları ve Libya’da dengelerin Hafter aleyhine dönmesinin ardından Yunanistan diplomatik girişimlerini hızlandırmış durumda.

Suriye’nin 27 Nisan 2020 tarihinde BM Genel Sekreteri’ne Türkiye ile UMH arasında imzalanan Deniz Yetki Alanı Sınırlandırmasına yönelik Mutabakat Muhtırasını hukuki ve siyasi olarak tanımadığını, sonuçlarını da tanımayacağını ifade eden bir mektup yazmasını sağlayan Yunanistan. Karşılığında Şam ile ilişkileri yeniden başlatıyor. Suriye’nin yeniden inşa sürecine de dahil olmak istiyor. Yunanistan Suriye’yi Doğu Akdeniz’de geliştirmeye çalıştığı Türkiye karşıtı cepheye dahil etmeye çalışıyor.

Yunanistan Türkiye’ye karşı Fransa, ABD, İsrail, Mısır ve NATO’nun desteğini arıyor. Bunu da bir ölçüde almış durumda. ABD askerlerinin Ege’de konuşlanmasına imkân tanıyan İşbirliği Anlaşması, Fransa ve ABD’nin Yunanistan ile Ege’de yaptıkları ortak tatbikat, ABD’nin Yunanistan Büyükelçisinin (sınırlandırma bakımından) ABD’ye ve 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesine göre uluslararası teamül hukukunun bir meselesi olarak meskun adalara, ana karalar gibi etki tanınması gerektiği açıklaması bunun göstergesi.

Öte yandan, Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in İsrail ziyaretinde İsrail tarafının Doğu Akdeniz’de GKRY-Yunanistan-İsrail ve ABD (3+1) formatına vurgu yapmasına rağmen Yunanistan’ın önüne koyduğu, Batı Şeria topraklarını ilhak planlarına yönelik AB’nin tutumunu yumuşatma faturasının ise Yunanistan içinde tartışma yaratacağı açık.

Bunun dışında Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias’ın Mısır ile MEB Sınırlandırma Anlaşması imzalanmasına yönelik görüşmeleri yeniden başlatmak üzere Mısır’a gitmesi -ki açık kaynaklarda Mısır’ın Yunanistan’ın bu girişimine olumlu yaklaşmadığı haberleri yer alıyor- ardından Fransız mevkidaşı ile yaptığı, Türkiye’yi hedef alan görüşmeler Yunanistan’ın diğer dikkat çekici diplomatik hamleleri.

Bu hamleler Yunanistan’ın Fransa, Mısır ve İsrail’i Türkiye aleyhine hareketlendirmeye çalıştığını gösteriyor. Gerek Yunanistan’ın bu adımları gerekse UMH’ın Libya’daki ilerleyişi karşısında Mısır ve Fransa’nın da Türkiye aleyhine yeni adımlar attığı görülüyor.

Mısır

Libya’daki ateşkes çabalarını yoğunlaştıran, Kahire Bildirisi ile insiyatif almaya çalışan ancak öngördüğü zemini bulamayan Mısır’da Cumhurbaşkanı Sisi, UMH’a bağlı güçlerin Sirte ve Cufra kentlerine saldırması durumunda Mısır’ın doğrudan çatışmaya girebileceğini, Libya’ya askeri müdahalede bulunabileceğini açıkladı. Bu açıklama BAE ve Suudi Arabistan ardından Fransa tarafından desteklendi.

Siyasi otoritenin, Türkiye’nin Libya’nın yeniden inşa sürecine katkı sağlayacağını, Libya’da hidrokarbon faaliyetleri yürüteceğini açıkladığı, Libya ile ilişkilerin güvenliğin yanı sıra ekonomik boyuta da taşınacağının anlaşıldığı, ABD menşeili bazı düşünce kuruluşlarının Akdeniz’de Mısır ve Türkiye arasındaki bir çatışmadan söz ettikleri mevcut durumda Mısır’ın bu çıkışı önem arz ediyor.

Diğer taraftan, Sisi’nin açıklamasının Mısır’ın bir nevi devlet yayın organı durumunda olan El Ahram Gazetesi’nde Kahire ile Ankara arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin zamanının geldiğini ve “Müslüman Kardeşler” meselesinin iki ülke arasındaki en önemli sorun olduğunu ifade eden makalenin yayınlanmasından bir ay sonra gelmesi dikkat çekiyor.

UMH’ın Mısır’a yanıtı da oldukça sert. Açıklamanın Libya’nın iç işlerine müdahale ve bir savaş ilanı niteliğini taşıdığını ifade eden UMH cevabında Sirte’yi kurtarmakta kararlı olduğunu vurguladı.

Libya’nın petrol ihracatı ve ticareti için önemli bir liman olan Sirte, stratejik maksatlarla kullanılabilecek bir hava üssünü de bünyesinde barındıran Cufra kentinin kuzeyinde yer alıyor ve her iki kent Libya’nın petrol bölgelerini ve petrol ticaretini kontrol altında tutabiliyor. Cufra’da bulunan hava üssünde Rusya’dan gönderildiği iddia edilen uçakların bulunduğu haberleri açık kaynaklarda yer alıyor. Dolayısıyla bu iki kentin durumu, bu kapsamda taraflar arasında yürütülecek müzakereler Libya’nın geleceği açısından belirleyici olma özelliğine sahip.

Suudi Arabistan-BAE-Mısır ve Fransa-Yunanistan-GKRY-Mısır bloklarının ortak noktası olan Mısır aynı zamanda Türkiye açısından deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşması imzalanması gereken bir ülke konumunu koruyor. Bu durum Akdeniz’de Mısır’ı oldukça önemli bir pozisyona getiriyor.

Bu bağlamda Mısır ile ilişkilerin normalleştirilmesi Türkiye aleyhine gelişen iki bloğu da etkisizleştirme, Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanı sınırlandırmasında Türkiye lehine pozisyon yaratma imkânını ortaya çıkarıyor. İki ülke arasındaki gerginlik üçüncü tarafların amaçlarına hizmet ediyor. Mısır ve Türkiye arasındaki bir ortaklığın Akdeniz üzerindeki etkisinin büyük olacağını tahmin etmek güç değil.

Fransa

Türkiye’ye karşı söylemini sertleştiren bir diğer ülke ise Fransa. Aslında Fransa, Afrika’nın kuzeyi ve Suriye’ye yönelik yayılmacı politikasının, Kıbrıs Adası’nın ve Girit’in güneyindeki ekonomik çıkarlarının Türkiye tarafından tehdit edildiği düşüncesinde.

Fransa Suriye’de ABD ve PYD/YPG, Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve GKRY ile işbirliği içinde. Libya’da desteklediği Hafter unsurlarının başarısını teminen AB içinde fikir babalığını yaptığı “İrini Harekatı”nda arzu ettiğini etkiyi yaratamamış durumda. AB içinde İtalya ve Fransa mücadelesi, Almanya’nın Libya konusuna mesafeli yaklaşımı Fransa’nın Libya konusunda AB’den de istediğini almasını engelliyor.

Diğer taraftan, Macron’un Türkiye karşıtı açıklamalarının ardından Fransa’nın, bir Fransız savaş gemisinin Türk savaş gemisi tarafından taciz edildiği iddiası aslında bu yaklaşımın bir neticesi.

Fransa bu bağlamda amacına ulaşmak üzere konuyu siyasi ve askeri-politik bir düzeye getirmek için NATO’yu kullanmaya çalışıyor. Türkiye’yi uzlaşmaz, NATO içinde yeri olmayan, uluslararası hukuka uymayan bir devlet olarak gösterme gayretinde. Bu olay Fransa’nın da Yunanistan’a benzer şekilde kendi menfaatlerinin tahakkuku için üçüncü tarafları kullanmak istediğini gösteriyor. Fransa’nın NATO üzerinden de AB üzerinden de sonuç alması bu aşamada mümkün görünmüyor. Ancak söylemlerinin yankı bulması olası. Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı yeni yaptırım çağrıları bunun örneği.

Yunanistan-İtalya MEB Sınırlandırma Anlaşması

Yunanistan’ın bir diğer adımı ise İtalya ile imzaladığı MEB sınırlandırma anlaşması. Daha önce eski Dışişleri Bakanı Kocias tarafından açıklanan “ülke egemenliğinin genişletilmesi” planı dikkate alındığında MEB Anlaşması’nın bir an önce imzalanması için Yunanistan’ın bazı tavizler verdiği anlaşılıyor.

Hatırlanacağı üzere Kocias’ın “ülke egemenliğinin genişletilmesi”ne yönelik hazırlıkları “körfezlerin kapatılması”, “körfezlerle birlikte her yerde esas hatların oluşturulması” ve “karasularının bunların temelinde 6 milden 12 mile genişletilmesi” olarak üç aşamadan oluşuyordu. MEB sınırlandırmaları bu adımların ardından geliyordu.

Açıklamalara göre genişlemenin; ilk etapta Adriyatik’te Othoni-Diapontia Adaları ile Küçük Çuha arasında, sonra Girit’te ve son aşamada ise Ege’de Saroniko Körfezi’nden Pagasit Körfezi’ne kadar uzanıp Eğriboz’u kapsayan bölge olarak üç aşamada gerçekleştirilmesi öngörülüyordu.

Bu konuyu kıymetlendirirken “Körfezlerin kapatılması”nın sınırlandırmada düz esas hatların kullanılacağını gösterdiğini, Yunanistan’ın; maksimalist bir yaklaşım ile iç sular rejimini uygulayabileceği alanlar yaratmayı ve Ege’de hem statükonun değiştirilmesine, hem de düz esas hatların kullanımına yönelik tepkileri ölçmeyi hedeflediği değerlendirmelerini yapmıştık.

Bu aşamada (anlaşma metnini henüz görmemekle birlikte) “Adaların kıta sahanlığı veya MEB sınırlandırmasında tam etkiye sahip olduğu” tezini savunan Yunanistan’ın imzaladığı anlaşmanın Yunan kamuoyunda Othoni-Diapontia Adaları’na sınırlandırmada tam etki tanımamış olması nedeniyle eleştirilmesi ve Yunanistan’ın Adriyatik’teki karasuyu genişliğinin artırıldığına yönelik bir açıklama yapılmaması Kocias’ın planının hayata geçirilemediğini gösteriyor.

Konunun uluslararası hukuk anlamında örnek teşkil etme boyutu da çok önemli. Yunanistan bu anlaşma ile sınırlandırma konusundaki temel tezlerinden birinden sarfı nazar etmiş oluyor. Tabi ABD’nin Atina Büyükelçisinin açıklamaları da boşa düşüyor.

Karadeniz ve ABD

ABD Karadeniz’deki görünürlüğünü artırmayı sürdürüyor. Son olarak 17 ve 18 Haziran tarihlerinde iki ABD savaş gemisi Karadeniz’e çıktı.

ABD savaş gemileri Türkiye, Romanya ve Bulgaristan deniz kuvvetleri unsurları ile eğitim faaliyetleri icra etti. Geçtiğimiz ay Karadeniz üzerinde uçan ABD stratejik bombardıman uçaklarına tanker uçaklar ile lojistik destek sağlayan Türkiye’nin ABD savaş gemileri ile yapılan eğitimlere muharip unsurlar ile iştirak etmesi dikkat çekiciydi.

Bu ABD unsurlarının 2020 yılı içindeki dördüncü Karadeniz görevi. Görevler Montrö’ye uygun olarak yürütülüyor olsa da ABD’nin Karadeniz için Montrö bağlamında maksadını oldukça aşan, Karadeniz’i bir istikrarsızlık ve çatışma alanı haline getirecek, bu yönü ile Türkiye’nin Karadeniz’deki çıkarlarını gözetmeyen planları var.

Bu çerçevede Libya, Doğu Akdeniz, Kıbrıs Adası, Suriye ve Irak kuzeyindeki anlık gelişmelerin biraz daha arka plana ittiği Karadeniz’de Montrö ve bölgesel sahipliğin Karadeniz güvenliğinin temel taşları olması gerektiğini, bölge dışı aktörlerin Karadeniz’den uzak tutulmasının bir öncelik olduğunu unutmamak önem arz ediyor.

Sonuç

Gelişmeler Doğu Akdeniz’de Mısır’a özel önem atfedilmesi, ilişkilerin normalleştirilmesi ve hatta işbirliğine dönüştürülmesi, bu işbirliğinin bir deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşmasına tahvil edilmesi gerektiğini gösteriyor. Suriye ve Irak kuzeyinde ise arzulanan sonuçların alınabilmesi için merkezi hükümetler ile işbirliği içinde çalışılmasının, her iki ülkede toprak bütünlüğünün ve üniter yapının desteklenmesinin bir gereklilik olduğunu ortaya çıkarıyor. Suriye’yi Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı cepheye çekmek isteyen hamlelerin engellenmesini, Suriye’nin deniz yetki alanı sınırlandırılması denklemine Türkiye’nin yanında dahil edilmesini dikte ediyor. Bölge merkezli ve bölgesel işbirliğine dayanan bir yaklaşımın lehimize ve sürdürülebilir olacağını, yoğunlukla askeri güç ile idame edilen dış siyasette diploması kartının da hassasiyet ve etkinlikle kullanılmasını gerektiriyor.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın
sertertucaltan@marinedealnews.com