Güzeli ve lideriyle meşhur

Yüce Yöney

yuceyoney@marinedealnews.com
Hugo denince aklınıza ne geliyor? Victor Hugo? Parfüm? Yoksa Türk televizyonlarındaki canlı yayın tarihinin en sağlam küfrünün sarfedildiği bilgisayar oyunu mu? İşin doğrusu, Venezüella Devlet Başkanı lafını esirgememeyi sürdürürse, artık tüm dünyada Hugo kelimesi Chavez ismiyle tamamlanacak

Önce iki kez sıfır, sonra sırasıyla beş ve sekiz… Venezuella’ya bağlanmak üzeresiniz, devamını doğru tuşlarsanız Başkan Hugo Chavez’e ulaşmanız mümkün. Ne o; mümkün gelmedi mi? Neden? İki sene önce 16 yaşında bir İzlandalı, dönemin ABD Başkanı George W. Bush’u aramayı başarmıştı. Gerçi Bush meşguldü ama ne fark eder… Yine de Chavez’i aramak inandırıcı gelmiyorsa, sözümüz yok, ancak bilin ki ta Güney Amerikalardan kalkıp Rusya’dan Ortadoğu’ya kadar dünyanın her yanına yetişmeye çalışan bu adam bir gün telefonunuzu çaldırabilir. İçinizden bu yazı saçmalamaya başladı diye geçiriyorsanız, bir kere daha düşünün. Her hafta televizyona çıkıp program yapan, düşüncelerini anlattıktan sonra konuklarıyla söyleşiler yapıp dans eden, şarkı söyleyen bir devlet başkanından söz ediyoruz sonuçta.
Aslında haklısınız, Chavez’in hikâyesinin başı sonu pek tutmuyor birbirini. En iyisi 1992 senesine dönelim… Yer tabii ki Venezüella. Chavez hapiste. Niye; darbe girişiminde bulunduğu için. Ülkedeki ekonomik istikrarsızlıktan doğan öfkeyi arkasında hisseden Chavez’in zamanın Venezüella Devlet Başkanı Carlos Andres Perez’i alaşağı etme girişimi başarısız olmuş. Darbeci teslim olana kadar 18 yandaşı hayatını kaybetmiş, altmış da yaralı var. Evet ölü var, fakat darbe fikri ölmemiş daha; ne de olsa Güney Amerika burası, kıtanın yakın tarihi darbelerden geçilmiyor. Uzatmayalım, mahpus Hugo’nun hapisteki dokuzuncu ayında darbeciler bir kez daha şansını deniyor; ama sonuç onlar açısından yine hüsran!
Dünyanın birçok ülkesinde böyle bir senaryonun devamı uzun hapis yılları, yeni yargılamalar, sürgünler, gözyaşı, acı diye devam ederdi herhalde; ancak Venezüella’da öyle olmadı. Topu topu iki yıl sonra afla hapisten çıktı Chavez. Ne oldu, köşesine mi çekildi o sıralar 40 yaşında olan bu darbeci lider. Hayır, bir parti kurup başına geçti ve kısa sürede, dört yıl sonra seçimleri kazanacak kadar güçlendi.

Ya beyzbol ya siyaset
Kiminin yeni Fidel Castro, kiminin otokratik eğilimli bir şovmen olarak gördüğü Hugo Rafael Chavez Frias ya da kısaca Chavez, öğretmenlik yapan bir ailenin altı erkek çocuğundan biri olarak gözünü açtığı dünyaya iz bırakmaya niyetli görünüyor. Yerli ırkla siyah ırkın karıştığı ailesi, bu çocuğun geleceğini şekillendirirken askerliği uygun görmüşler herhalde ki onu askeri bir okula veriyorlar. Askeri öğrenci Hugo zaman içinde antiemperyalist fikirleriyle tanınıyor ama asıl popülaritesini beyzbol takımında ediniyor. Genç Chavez’in o yıllardaki hedefi belli: Profesyonel beyzbol oyunculuğu. Lakin hayat çoğunlukla planlandığı gibi gitmiyor işte; malum sonunda devlet başkanı oluyor beyzbol meraklısı bu asker.
1975’te Askeri Akademi’den mezun olduğunda ülkesinin içinde bulunduğu çelişkiler hakkında net fikirleri var genç teğmenin. Üstelik sadece fikirlerle sınırlı değil siyasi kimliği, benzer düşünceleri paylaştığı subay adayı askerlerden oluşan illegal küçük bir örgütün de yöneticisi aynı zamanda. Asker olarak sisteme karşı savaşan gerillalarla mücadele etmek zorunda ama gerilla denen insanların da asker üniforması giyen vatandaşlarının da aynı ülkenin köylüsü olduğunun farkında. Bu yaman çelişkiyi Che Guevara, Bolivar okumuş, askeri eğitim almış, genç bir beyzbol oyuncusu çözmeyecek de kim çözecek diye düşünmüş olsa gerek…
O sıralar kısa bir süre temasta olduğu Douglas Bravo’nun Venezüella Devrim Partisi’yle ilişkisi önemli tabii. Askerlerle sivillerin ittifak içinde yapacağı bir darbeyi savunan Bravo’nun tavrını kendine yakın hissetmiş olabilir; ancak yıllar sonra, 2002’de kendisine karşı düzenlenen darbe girişiminde Bravo’nun ismine rastlayınca ne hissetmiştir, bilinmez. Belki de bu tarzı çok iyi bildiği için sadece iki gün iktidardan uzak kalarak atlatmayı başarmıştı o girişimi Chavez.

Esmer tenli çatal dilli
Halka seslenmek için hiçbir fırsatı kaçırmayan Chavez, dobralığı ve diplomasi geleneğine uymayan tavırlarıyla da biliniyor. Geçen ay yapılan ve büyük fiyaskoyla sonuçlanan iklim zirvesinde en çok konuşulan lider oydu herhalde. Hiçbir gerçek adım atmaya yanaşmayan ABD’nin yuvarlak sözler ederek durumu kurtarmaya çalışan başkanı ne kadar hayal kırıklığı yarattıysa, Chavez tam da beklenildiği gibi davrandı aslında. Obama’nın yaptığı konuşmayı eleştirirken kullandığı ifadeler siyasi literatüre onun adıyla girecek tarzın tipik örneklerinden biriydi: “Nobel savaş ödüllü ‘Yanki İmparatoru’ arka kapıdan kaçıp gitmiştir. Giderken de çok gizli bir belge bırakıp buna uymamızı beklemiştir. Bu mümkün değil. Burada birinci sınıf veya ikinci sınıf devlet başkanı yok.” Sözü almışken beş dakika sürmesi gereken konuşmasını 26 dakikaya çıkararak diğer gelişmiş ülkelerin liderlerini de boş göndermedi: “İklim değişikliği bir banka olsa kurtarırdınız.”
Chavez’in dilinin kemiği yok ama diplomatlar ne derse desin, halk kendi lisanında konuşan bu politikacıyı benimsiyor. Sadece Venezüella halkı da değil, dünyanın çeşitli ülkelerinden çok sayıda hayranı var Chavez’in. Özellikle Birleşmiş Milletler’de önceki yıllarda yapmış olduğu bir konuşmada Bush’a “şeytan” dediğinden beri. Aslında bir yolunu bulup bu sözünü yineleyip duruyor Venezüella lideri. 2009’da üç yıl aradan sonra tekrar boy gösterdiği BM salonunda Bush’u anmayı ihmal etmemişti: “Kükürt kokmuyor. Gitmiş.”
Sadece ABD ve başkanları değil, beğenmediği başka kurumlar ya da gruplar da payını alıyor Chavez’in dilinden. “İsa’nın yolundan gitmiyorlar” dediği Katolik Kilisesi, “Lüks içinde orjilerde viski içerek yaşıyorlar” diye tarif ettiği petrol zenginleri, vs…
Halk desteğinin tek nedeni liderlerinin üslubu değil elbette. Chavez’in uyguladığı politikalar, özellikle yabancı sermayeden alarak kamulaştırma eğilimi taraftar topluyor Venezüella’da. Gözü kara liderin kamulaştırdıkları arasında petrol tesisleri de var; çimento, bankacılık, elektrik, madencilik gibi sektörlerde faaliyet gösteren kuruluşlar da, Hilton gibi büyük oteller de…

Deli isteği mi, devrim gereği mi?
Konuşmayı seven, sözünü esirgemeyen Hugo Chavez’in haftalık periyotta canlı yayınlanan televizyon programı “Alo Presidente” bir tür ulusa sesleniş programı aslında. Özal döneminin “İcraatın İçinden”i gibi, ama çok daha eğlenceli ve “yaptık, ettik” ifadelerinden çok neler yapılması gerektiğini anlatıyor devlet başkanı bu programda. Söyledikleri de sık sık haber oluyor uluslararası ajanslara. 2009’un son programlarından birinde, dünyanın en yüksek çağlayanı olan Angel Şelalesi’nin adının değişmesi ve yerlilerin kullandığı biçimiyle anılması gerektiğini söylemişti. “Şelaleyi ilk Amerikalı pilotun (Jimmy Angel) gördüğünü söyleyenler olabilir. Fakat, bundan önce şelaleyi kaç milyon yerli gördü ve bu şelaleye yakardı…” İhtimal, tüm dünyada haberi okuyan çok kişi gülümsemiştir ama Chavez’in önerisi kaba bir antiemperyalist tavrın ötesinde anlamlar içeriyordu: Size dayatılanı sorgulamadan kabul etmeyin, kendi kültürünüzün yok sayılmasına göz yummayın, vs…
Onu liderliğe taşıyan ve her yıl halk desteğinin artmasına neden olan tavır da bu zaten. Gerçi bu tavrı abarttığını söyleyenler de olacaktır, ki bir ölçüde hak vermemek elde değil. Sonuçta, Chavez’in önerilerinin bir mantığı olsa da, o mantık hayatın gerçekliğiyle her zaman örtüşmüyor. Ülkenin elektrik kurumları ihtiyacı karşılayamadığında halktan gece uyandıklarında tuvalete elfeneriyle gitmelerini isteyen de o, su sıkıntısı karşısında duşta üç dakikadan fazla kalmamayı salık veren de… Bir keresinde de Venezüella’da fazla şişman olduğunu söyleyip obeziteye savaş açmış ve halkın beslenme alışkanlıklarını değiştirmesini istemişti. Venezüella’da yaşayanlar tarafından nasıl karşılanıyor bu istekler, uygulanması ne derece mümkün, kestirmek zor doğrusu. Bizim ülkemizde yakın dönemde su sıkıntısı baş gösterdiğinde yürütülen kampanyalarla traş olurken muslukların kapandığını, musluk başlarının bir sağa bir sola çevirmekten yalama olduğunu hatırlayınca, Chavez’in sözleri çok da garip gelmiyor aslında. Yine de bırakın başbakanı, bütün bürokrasi nohut pilav yemeyin dese dinlemeyiz, o ayrı!

Bunu Paylaşın
yuceyoney@marinedealnews.com