ABD Başkanı Trump’ın dünya genelinde uygulamaya kalktığı yeni vergi politikası, ticari korumacılığı ve ticaret savaşlarını yeniden gündeme taşırken, Türkiye’nin AB ile 29 yıldır uyguladığı Gümrük Birliği anlaşması bu süreçte daha tartışılır hale geldi. 2015 yılında varılan uzlaşmadan 10 yıl sonra da olsa Gümrük Birliği‘nin güncellenmesi, ekonomik ve siyasi krizlerle boğuşan Türkiye’nin çıkışı olabilir mi?
Osman Karabacak
Gümrük Birliği (GB) Anlaşması, Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında 1996 yılında yürürlüğe giren ve sanayi ürünlerinde gümrük vergilerini kaldıran, malların hiçbir engellemeyle karşılaşmadan serbest dolaşımını sağlayan, aynı zamanda ortak bir dış ticaret politikası benimseyen bir anlaşmaydı.
AB'nin ortak gümrük tarifesini benimsemesini gerektiren anlaşma ile ülkemiz, üçüncü ülkelerle yapılan serbest ticaret anlaşmalarına da uyum sağlamak zorunda kaldı. Türkiye’nin güçlü olduğu tarım ve hizmet sektörlerinin gümrük birliği kapsamı dışında tutulması ise ekonomik anlamda ortaya tam bir asimetrik durumun çıkmasına neden oldu.
GB’nin ardından Türkiye’nin dış ticaret hacmindeki artış, beklenenin aksine daha çok ithalat yönlü oldu. Devlet yardımları ve sübvansiyonlar gibi yerli üreticileri korumaya yönelik politikalarda ise AB'nin rekabet kurallarıyla çeliştiği için sınırlandırılmalar getirildi.
Tam üyelik hayali çabuk söndü
GB kararını kabul ettiren siyasilerin 1995 yılında halka sunduğu temel argüman, GB’nin ardından Türkiye’nin yıl içinde AB’ye tam üye olacağı hayaliydi. Anlaşmanın üzerinden geçen 29 yıl geçmesine rağmen, AB üyeliği hedefi gerçekleşmedi. AB ülkeleri, vize serbestliği vaadini bile gerçekleştirmekten uzaklaşarak, Türk vatandaşlarına vize başvurusu için randevu bile vermez bir noktaya geldi.
AB’ye üye olmadan GB’ye giren ilk ülke olma özelliği taşıyan Türkiye, Gümrük Birliği ile her ne kadar Avrupa’ya ekonomik entegrasyon sağlasa da en başta iddia edildiği gibi AB’ye tam üyelik konusunda bir verim sağlamadı.
Gümrük Birliği'nin dolaysız – direkt yabancı sermayenin ülkemize gelmesinde önemli olduğuna dair beklentiler de karşılanmadı. Aradan gecen 29 yılda beklenenin çok altında kalan yabancı sermaye girişi, anlaşmanın bu konuda tek başına yeterli olamayacağını net bir şekilde ortaya koydu. Öte yandan, GB’ye girdiğimiz 1996 yılında AB ekonomisi dünya ekonomisinin yüzde 25’inden pay alıyordu. Bugün bu oran yüzde 14’e gerilemiş durumda.
Acil revize ve genişleme gerekiyor
Uzmanlar, vaat edilenin aksine ülkemizin refah seviyesinin azalmasında ve dış ticaret açığında önemli bir parametre olan anlaşmanın, 2015 yılından beri revize edilmesi ve ülkemizin güçlü olduğu tarım ve hizmet sektörü gibi alanlarda genişletilmesini bekliyor. Türkiye'nin büyümesine herhangi bir katkı sunmadığı belirtilen GB tarifelerinin, ticarî açıdan da aleyhimize işlediği kaydediliyor.
GB’nin Türkiye ekonomisine etkileri ortadayken, son dönemde Türkiye ve dünya ekonomisinde yaşanan gelişmelerin de gözden kaçırılmaması gerekiyor. ABD’de Trump yönetimi ticaret savaşlarını başta Çin olmak üzere dünyaya karşı bir politika aracı olarak kullanıyor. Demir, çelik ve alüminyum gibi sektörlerde gümrük tarifelerini artırarak korumacı önlemlere başvuran ABD’nin, Dünya Ticaret Örgütü’nü baltalayacak şekilde hareket etmesi ise serbest ticaret sistemini sekteye uğratıyor.
Dış ticaret açığını kat kat artırdı
Türkiye Gümrük Birliğine alınırken, AB'nin üçüncü ülkelerle yaptığı serbest ticaret anlaşmalarına dahil edilmedi. Türk taşımacılara karayolu taşıma kotaları uygulaması devam etti. AB ile serbest ticaret anlaşması imzalamış ülkelerden yapılacak ithalat Türkiye’ye gümrüksüz girerken, ülkemizin bu ülkelere ihracatı ise gümrük vergileri ödenmesi ile gerçekleşebiliyor. Bu da Türkiye’nin dış ticaret açığına ve gelir kaybına uğramasına neden oluyor.
Ülkemizin ihracatının ve AB ülkeleriyle olan ticaretinin yıllar içinde artması da Türkiye aleyhine olan dış ticaret dengesini ülkemizin lehine dönüşmesini sağlayamadı. Aksine Türkiye'nin AB üyesi 27 ülkenin yanı sıra AB dışındaki ülkelerle olan dış ticaret açığı kat kat arttı. Ülkemizin AB’nin üçüncü ülkelerle yapılan ekonomik ve ticari anlaşmaların dışında tutulması, iç pazarımızı bu ülkelerden gelen ucuz ve kalitesiz ürünlere karşı koruyamaması anlamı taşıyor.
“AB bize madik attı”
AB'nin çifte standartları sonucu Gümrük Birliği'nin Türkiye ekonomisindeki kayıpları zaman zaman raporlaştırıldı. Olumlu etkileri çok olması beklenen Gümrük Birliğinin daha çok olumsuz etki ürettiği raporlara ve akademik çalışmalara yansıdı. İhracat-ithalat dengesi incelendiğinde, anlaşma Türkiye’nin dış ticaret açığı olarak ortaya konuldu.
Anlaşma kapsamında kota geçiş ve belgesi sınırlamaları ise malların serbest dolaşımı ilkesi karşısında engel olarak ülkemizin önüne çıkarıldı. AB'nin bu uygulamalarını, devrin Başbakanı Binali Yıldırım bile 2016 yılındaki TÜSİAD toplantısında, “Bize madik attılar” diye özetledi.
İhracat – ithalat açığı yüzde 30’larda
TÜİK verilerine göre; Türkiye Ocak-Aralık döneminde dış ticaret açığı yüzde 21,5 azalarak 106 milyar 879 milyon dolardan, 83 milyar 853 milyon dolara geriledi. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2023 Ocak-Aralık döneminde yüzde 68,5 2024 yılında ise yüzde 73,9 oldu.
TÜİK dış ticaret verilerine göre; 2024 yılı toplam ihracat 261,8 milyar dolar, AB’ye yapılan ihracat 108 milyar dolar ile toplam ihracatın yüzde 41,5’i. 2024 yılı toplam ithalat 344 milyar dolar. AB’den yapılan ithalat 110,4 milyar dolar. Yani toplam ithalatın yüzde 32’i AB'den gerçekleştirildi.
Türkiye'nin AB'den yaptığı ithalatta ara malların payı ise genellikle yüzde 60-70 bandında. Bu oran, Türkiye'nin sanayi üretiminde AB kaynaklı ara mallara ne kadar bağımlı olduğunu gösteriyor. Ara mallar, özellikle otomotiv, kimya, tekstil, makine ve elektrikli cihazlar gibi sektörlerde kullanılıyor.
Güncelleme neleri kapsamalı?
Dünyada yeni ticaret şartlarının oluştuğu bugünlerde, iç siyasette ve dış politikada yapılacak demokratik yönlendirmelerle halihazırda aleyhimize çalışan GB gözden geçirilebilir. Suudi Arabistan’a vize serbestisi tanımaya hazırlana AB’nin Türkiye’ye yönelik keyfî bir ayrımcılığa dönüşen vize sorunu, iyi bir sürece bağlanabilir. Hattâ serbest ticaret anlaşmalarına yönelinerek, uzun vadede ülkemizin GB’den çıkışın plânlanması strateji olarak bir hamle olabilir.
Kısa ve orta vadede ise Türkiye’nin rekabet gücünü olumsuz etkileyen bu ticarî korumacılık, GB’nin güncellenmesiyle ülkemizin AB için tedarikçi rolünü güçlendirebilir. Türkiye'nin Gümrük Birliği'nde revize edilmesini ve genişletilmesini istediği başlıklar ise aşağı yukarı şöyle:
– AB'nin üçüncü ülkelerle imzaladığı serbest ticarî anlaşmalarından Türkiye'nin eş zamanlı yararlanması sağlanmalı.
– Türkiye'nin GB’nin işleyişine ilişkin komitelere katılımı sağlanmalı.
-Tarım ve hizmet sektörlerindeki vergilerin karşılıklı olarak kaldırılması ve kamu alımları konusunda karşılıklı açılım getirilmeli.
– İşleyen bir anlaşmazlığı ortadan kaldıracak bir mekanizma geliştirilmeli.
– Karayolu kotalarının kaldırılmalı.
– Tarafların uyguladıkları ticaret politikası önlemleri gözden geçirilmeli.
– Bunlar yerine bir alternatif olarak, GB’nin tamamen iptal edilerek AB-Türkiye arasında “serbest ticaret anlaşması” yapılması. (Türkiye böylece, AB’nin diğer ülkelere uyguladığı tarifeleri uygulamak zorunda kalmayacak.)