• TR
  • ENG
MarineDeal News
  • Haberler
  • Yazarlar
  • Piyasa
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Deniz Ticareti
  • Deniz Savunma
  • Jeopolitik
  • Analiz
  • Çevre
  • Video Arşiv
Aa
Bildirim
Son yayınlananlar
İran’da su krizi alarm verdi!
Çevre Dünya
Ekim 2025 kayıtlardaki en sıcak üçüncü ay oldu
Çevre
Hakemlerin “Bahis Skandalı”nda yeni gelişme
Genel
Google Maps’e yapay zekâ dokunuşu
Teknoloji ve İnovasyon AI
Merkez Bankası enflasyon tahminini açıkladı
Ekonomi Haberler
Aa
MarineDeal NewsMarineDeal News
  • ANA SAYFA
  • HABERLER
  • YAZARLAR
  • PİYASA
  • EKONOMİ
  • DÜNYA
  • DENİZ TİCARETİ
  • DENİZ SAVUNMA
  • JEOPOLİTİK
  • ÇEVRE
  • ENGLISH
Search
  • TÜM HABERLER
    • Piyasa
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Deniz Ticareti
    • Deniz Savunma
    • Jeopolitik
    • Çevre
    • English
  • YAZARLAR
    • Yeşim Yeliz Egeli
    • Meltem Aydın Süloğlu
    • Gökhan Esin
    • Barışcan Yücel
    • Atilla Yeşilada
    • Bartu Soral
    • Gürcan Elbek
    • Yüce Yöney
    • Emin Yaşacan
    • Cihangir Dumanlı
    • Serter Tuçaltan
    • Levent Akson
    • Haluk Mustafa Baybaş
    • Özhan Bakkalbaşıoğlu
    • Yaşar Canca
Bir hesabınız var mı? Giriş Yap
Bizi takip edin
  • MarineDeal News

Güç ve saygınlık ülkelerce nasıl algılanmaktadır

Özhan Bakkalbaşıoğlu
  • Özhan Bakkalbaşıoğlu
  • Yükleme Tarihi: 06.10.2025 11:13 | Son Güncelleme: 06.10.2025 11:13
    ozhanbakkalbasioglu@www.marinedealnews.com
Paylaş
Paylaş

20'nci yüzyıla kadar ülkeler saygınlıklarını özellikle askerî güçleri ile yerine getirmekteydiler. Özellikle Fransız İhtilâli ve Sanayi Devrimi'nin Avrupa'da birçok alanda yeni buluş ve düşünceleri dünyayı değiştirecek boyutlara getirdiğini biliyoruz.

O dönem ön plana çıkmayan bu durum, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra devletlerin siyasî propaganda programına girmiştir. Yetiştirdikleri bilim ve sanat insanları ile üstünlük kazanmaya çalışırken, yeni bir kavramın ön plana çıktığını görüyoruz: Spor. İnsanlık tarihinin var oluşundan bu yana yapılan spor müsabakaları İkinci Dünya Savaşı arifesinde doruk noktasına ulaşmıştır. Âdeta askerî gücün yanında, o ülkenin sosyal yaşamı içerisinde sağlıklı ve güçlü nesillerin yetişebileceği, refah içindeki toplumun bir göstergesi olarak, spor aktiviteleri ile ilerleme kaydedileceği inancı spor branşlarını ön plana çıkarmıştır.

Askerî güç gösterisi yapılırken, o gücü ayakta tutan insanların sağlıklı ve güçlü olarak, askerî gücün oluşmasını sağlayan spor etkinliklerinin özellikle barış zamanında bir güç gösterisi olarak ortaya çıktığını görmekteyiz. İkinci Dünya Savaşı öncesi Alman propaganda filmlerinde bunu görüyoruz. Bu spor güç gösterisinin önemi 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları'nda açıkça görülmüştür. Askerî güç gösterisinin yanında spor ağırlıklı, ‘sağlıklı' bir milletin vârolduğu vurgulanmıştır.

Büyük felâketleri yaşayan ve milyonlarca kayıp veren Avrupa'nın, harp sonrası yaralarını sardıktan sonra şu karara vardığı gözlenmiştir. Askerî gücünüz ne kadar güçlü de olsa, mutlaka bir başka güçlü devlet sorunlar yaratabilir. Bir başka deyişle sonuç yine bir savaştır. Oysa, askerî güç arka planda kalarak spor etkinliklerindeki başarı diğer ülke insanlarınca o ülkeye karşı bir sempati bir hayranlık uyandırır düşüncesi bir propaganda unsuru olmuştur. Daha az bir bütçe ile spor etkinliklerindeki başarılar, çok daha fazla bütçe ile desteklenen askerî gücünüzün savaşla insan ve para kaybıyla elde edilecek zaferin pek geçerli olmadığı anlaşılmıştır. Tabiî ki ekonomik emperyalizm, ülkeleri ekonomik olarak bağlayarak üstünlük kazanma düşüncesi hâkim olmuştur.

Savaş sonrası çıkacak maddî ve manevî sıkıntıların yanı sıra, ülkelerde kin ve nefret daha da ivme yapacaktır. Bu nedenle İkinci Dünya Savaşı sonucunda iki galip ve birbirlerine hasım SSCB ve ABD tüm güçleri ile spor etkinliklerindeki başarılar ile güç gösterisine başlamışlar ve dünyayı etkilemeyi başarmışlardır. O kadar ki, ülkelere rakip olan ABD ve SSCB olduğunda “nasılsa kazanır “ inancı yerleşmiştir. Bunu sosyal ve ekonomik propagandayla da desteklediğinizde ortaya şu çıkmaktadır:

Kişisel siyasî görüşünüze göre, “başarılı” ülkenin yönetimi en başarılı sistem olarak görülür. ABD ve SSCB hayranlığı… Bu durum rejimler değişse de, hâlâ devam etmektedir.

Dünya insanı, ABD’nin hayalet uçağını bilmez veya bilmeyebilir ama NBA ligini, basketbol takımını, 1972 olimpiyatlarında aldığı 7 altın madalyalı yüzücü Mark Spitz'i veya Nadia Comăneci isimli Romanyalı çocuk  jimnastikçiyi tanır, bilir. Ama Romanya’nın kaç uçağı olduğunu bilmez. Söylemek istediğim şu, 1960 Roma olimpiyatlarında çıplak ayakla maratonu kazanan Abebe Bikila oyunlara katılmasaydı Etiyopya’yı o tarihe kadar dünyada hangi insan tanırdı? Bu sayede insanlar Habeşistan’ı tanımaya çalıştı, turizm gelişti ve dünya tanıdı. Demek ki, hem ülkelerin tanınması ve onlara başta turizm olarak ekonomik kaynaklarını artırmasının sağlanması, hem de çok sayıda madalya alan o ülke hakkında bir erişemezlik duygusunun oluşmasına neden olarak bir güç unsuru olduğu ortaya çıkar.

Ülkemize gelince, uzun yıllar sadece turizm ama o da garip tanıtımlarla “şiş kebap-dansöz” döngüsü tanıtılmaya çalışılmıştır. Sporda ise sadece güreş dalında şampiyonluklar aldık ama rakiplerimiz oyunları öğrenince, onlarla başa çıkamadık. Çünkü her ne kadar ülke genelinde yaygın bir spor olsa da, organizasyonel ve parasal sorunlar, sonuçlarının ülkeye neler getireceği bilincinin olmayışı ile sonuçta ismimiz duyulmamaya başlandı. Tek branşla olmazdı ama dünya çok branşla mücadele vermekteydi. Futbola sarıldık; o kadar yıl içinde dünyanın parası harcandı, sadece 2002 yılında FIFA Dünya Kupası'nda üçüncü olduk ama sonu gelmedi. Son 10 yıla kadar salon jimnastiği, yüzme, atletizm, millî spor olan okçuluk, voleybol, basketbol gibi uzun çalışma ve azim gösteren spor dallarında yoktuk. Takım bile gitmiyordu, gitse de ilk turda eleniyordu.

Bir anımı anlatayım: 1967 yılında Deniz Harp Okulu'nda okuyorum, aynı zamanda okulun voleybol takımındayım. O  yıllarda İstanbul liginde oynuyoruz takımımız 3'üncü veya 4'üncü sıraları almakta. Hattâ o zamanın yenilmez armadası Galatasaray ile 2 buçuk saat süren maçta 3-2 mağlûp olmuştuk. O yıl Avrupa kadınlar voleybol şampiyonası İstanbul’da spor ve sergi sarayı salonlarında yapılıyor. Biz de maçları izlemek üzere okul komutanlığınca izinliyiz. Polonya ile karşılaşıyoruz. Polonya kadın takımı sırım gibi, kısa saçları var; bizim takım ise normal boylu saçlar yapılı makyajlı bir görünümde. Maç, 25 dakika gibi kısa sürede bitti. Takımımız toplam 7-8 sayı aldı ve maçı 3-0 Polonya kazandı.

Yüzmede atletizmde, boksta, okçulukta, jimnastikte altın madalyalar geldikçe Türkiye’nin gücünün artık sadece askerî güçten ibaret olmadığını dünya görüyor. Dünya artık Atatürk'ün ne kadar temelleri sağlam bir ülke kurduğunu, dışarıdan ve içeriden her türlü engellemelere karşın, güçlü bir askerî güç olmanın yanında güçlü bir neslin geldiğini görüyor. Bunun da göstergesinin başında spor geliyor. Sporda nal toplarken, artık ‘toplatan' olmaktayız. Başta (bana göre, dünya şampiyonu) voleybol kadın takımımız olmak üzere Avrupa ikincisi olan 12 Dev Adamımızı, Türkiye’yi “Türk gibi kuvvetli” sözünü sahalarda uygulayarak ülkemizi dünyaya tanıtan sporcularımızı kutluyorum.

Sonuç olarak, sporda, kültürde bilim adamlarımızla sanatçılarımızla yani Fazıl Say, Aziz Sancar gibi bir avuç insanla aldığımız başarı ile ülkemizi dünyaya tanıtmak için bunlara öncelik vermeliyiz, şiş kebap kültürü ile değil. Dünyanın 1936’da ciddî bir şekilde “propaganda savaşı” olarak  özellikle spora verdikleri önem ve getirdiği sonuçlar ortadadır. Geç de olsa bu kervana katıldık Atatürk’ün dediği gibi “Az zamanda çok ve büyük işler yaptık…”

Kadın voleybol takımımız ‘Filenin Sultanları'nın, '12 Dev Adam'ımızın ve diğer branşlarda isimlerini yazamadığım ferdî branş kadın ve erkek şampiyonlarımıza bu güzel anları yaşattıkları için teşekkür ediyorum. Türkiye, çağdaş medeniyetin yeni güneşi olmaktadır. Ülkemizin potansiyeli Atatürk'ün kurduğu ve temellerini attığı bu Cumhuriyet'te -ne olursa olsun- her zaman ileriye gidecektir.

Ülkemizi başarı ile dünyaya tanıtan tüm Türk vatandaşlarının pruvası neta olsun.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Aşağıdakiler de ilginizi çekebilir

TSK, konvansiyonel ordu yapısını güçlendirmeli mi?

İsrail’in “Hüzün Kapısı” hedefi

Bu Meclis kimin?

Yüksek tansiyon-yüksek oynaklık

Denizcilik sektörünün unsurları: Türk gemi ve yat inşa sanayii

ETİKETLER: saygınlık, Spor, YAZARLAR
Bunu Paylaşın
Facebook Twitter Whatsapp Whatsapp LinkedIn Linki kopyala Yazdır
Paylaş
Avatar photo
By Özhan Bakkalbaşıoğlu
ozhanbakkalbasioglu@www.marinedealnews.com
Web Banner

Yazara Ait Diğer Yazılar

Güç ve saygınlık ülkelerce nasıl algılanmaktadır
06/10/2025

Eylül ayı içinde olan tarihsel olaylar ve Preveze Deniz Zaferi üzerine hasbihal
09/09/2025

Dünden bugüne bayramlar
08/08/2025

Orta Doğu siyasî haritası kaldığı yerden yeniden şekilleniyor
06/07/2025

Balkan coğrafyasının kaybında yaşanan siyasî olaylar
30/05/2025

Arama

Kategoriler

Arşivler

Legal

  • Kişisel Verileri Koruma Kanunu
  • Ziyaretçi Aydınlatma Metni
  • Çerez Politikası
  • Kişisel Verileri Saklama ve İmha Politikası
  • KVKK Başvuru Formu

MarineDeal News Künye

İmtiyaz Sahibi: MDN Yayıncılık, Matbaa, Reklam, Organizasyon ve Tur. San. Tic. Ltd. Şti. adına Yeşim Yeliz Egeli
Kuruluş: 1 Ocak 2008
Genel Yayın Yönetmeni: Yeşim Yeliz Egeli yesimegeli@marinedealnews.com
Yazı İşleri Müdürü (Sorumlu): Burak Derya editor@marinedealnews.com
Editör: Ömer Faruk Yazıcıoğlu
Haber Merkezi: Yüce Yöney, Barış Özgür, Barışcan Yücel
Abonelik: asistan@marinedealnews.com
E-posta: mdn@marinedealnews.com
Tel: +90 (212) 343 2005
Adres: Merkez Mah. Perihan Sk. No.118/5 34360 Şişli, İstanbul, Türkiye

Bizi sosyal medyada takip edin

Okuma listesinden çıkartıldı.

Geri al
Welcome Back!

Sign in to your account

Üye ol Şifremi Unuttum