Nükleer Dolar

Gökhan Esin

gokhanesin@marinedealnews.com

Ekonomik bir savaşın tam ortasındayız. Ekonomik savaşta belirlenen parasal politikalar ise, sadece ülke çıkarlarını gözetir!

Geçtiğimiz on yıl içinde İran’ın nükleer programını engellemek, Ukrayna’ya saldırganca davranan Rusya’yı cezalandırmak, Suriye’deki Esad rejimini sıkıştırmak ve terör gruplarına para akışını önlemek için, ABD bir yığın yaptırım uyguladı. Tüm bu olayların peşi sıra gelmesi tesadüf olamaz! Gerçek şu ki; ekonomik bir savaşın tam ortasındayız.

Ekonomik savaşta belirlenen parasal politikalar ise, sadece ülke çıkarlarını gözetir!

Mademki bu bir savaş, kullanılan silahlar nedir? Mesela swift sistemi! Finansal kurumlar arasındaki fon transferlerinde kullanılan swift sisteminden İran’ın dışlanmasını hatırlayalım. Bunun neticesinde İran uluslararası ticaret imkânını kaybetti. Petrol fiyatlarındaki düşüşün Rusya’yı nasıl hırpaladığını hatırlayalım. ABD bu adımları attı ama karşıtları da boş durmadı! Mesela Çin… Hem ABD hem de Japon ekonomisine sert çalımlar atmaya kalktı. Bakalım nasıl çalımlar atmaya kalkmış.

Tayvan konusundaki rahatsızlığı nedeniyle Çin 2010’da, elektronik üretiminde kullanılan bazı madenlerin Japonya’ya ihracatını yasaklamıştı. Bu arada enteresan bir bilgi aktaralım; elektronik sanayisinde kullanılan madenlerin %95’i Çin’dedir!

Eski ABD Hazine Bakanı Paulson kitabında; 2008 krizinin tam ortasındayken, Rusya’nın, elindeki ABD mortgage sektörüne ait varlıkları satması için Çin’e baskı yaptığını yazmaktadır (Rusya’nın bu suçlamayı reddettiğini de belirtmek gerekir). Varlıkların çoğunluğu ise, o dönem sürekli adını duyduğumuz Fannie Mae ve Freddie Mac’indi! Bu nedenle, ABD kriz esnasında bu iki kurumu kısmen kamulaştırarak kurtardı. Aksi halde bu iki kurumun çöküşü ile kriz çok daha derinleşebilirdi. Kısacası, ABD de çok iyi korunuyor denemez, herkes gibi onun da zafiyetleri var. Ama ABD karşıtı ülkelerin çok daha temkinli olması gerekiyor. Zira finans sektöründe yani bu savaş alanında kurallar ABD tarafından belirleniyor çünkü ticarette tercih edilen para birimi Dolar! Bu yönüyle Dolar ABD’nin nükleer silahı oluyor. En kuvvetli silah ABD’de olduğuna göre, ekonomik savaşta, yani kriz dönemlerinde en güvenli bölge ABD Hazine Bakanlığıdır desek yalan olmaz!

Görüyoruz ki, ülkelerin “para politikası” adı altında yaptıkları uygulamaların bir kısmı kendi ekonomilerini büyütmek değil, diğer ekonomilere zarar vermek için olabiliyor. Esasen para politikaları daha çok ülke çıkarlarını korumaya hizmet ediyor. Silahlar ateşlendiğinde ise, kuru ile yaş birlikte cezalandırılmış oluyor. Çünkü birbirine sıkıca bağlı hale gelmiş ekonomilerde, ABD ve AB gibi güçlerin para politikaları normal olarak diğer ülkeleri de etkilemektedir.

Kendimizi koruyabildik mi?

Türkiye gibi ülkelerin para politikalarından nasıl etkilendiğini özetleyelim. 2008 Finans Krizini takiben, ABD varlık satışı adı altında piyasalara yaklaşık 4 trilyon Dolar enjekte etti. Bizlerin “sıcak para” dediği işte bu 4 trilyon Dolardır. Peki, bu sıcak para ne oldu? Malum, yatırımcılar yatırım yapmak zorunda. Dolayısıyla, bu para Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilere varlık alımı şeklinde girdi. Ülkede para bollaşınca, kredi almak kolaylaştı. Devlet destekli inşaat projeleri arttı, ithal ürün tüketimi patladı. Bu durumu sayılarla da görebiliriz. 2007’den 2014’e ekonomi içindeki borç oranı %28 yükselerek %104’e çıktı. Yani, ekonomik büyüklükten fazla borç oluştu. Fazla detaya girmeden şunu yazmak isteriz; artan borç içinde en büyük pay özel sektör ve hanehalkı borçlarına aittir. Yani, inşaat projelerinde ve tüketimde patlama olduğu gerçektir.

Doğrudan yabancı yatırımları fayda sağladı diyenler yanılıyor!

Hemen bir kısa not aktaralım. Kimileri ülkeye giren bu paranın doğrudan yabancı yatırımı olduğunu ve dış ticaret faydası sağladığını yazıyor, söylüyor. Hayır! 2014 yılında yapılan bir çalışmada da görüldü ki, doğrudan yabancı yatırımının ülkemiz dış ticaretine etkisi yoktur. Yurt dışında yapılan Türk yatırımları dış ticareti olumlu etkiliyor ama ülkemizde yapılan yabancı yatırımlar dış ticareti etkilemiyor. Çünkü yurt dışında yapılan yatırımların çoğu ihracat maliyetlerini azaltmak içindir, yurt içinde yapılan yabancı yatırımları ise, yeni yatırımlar değil, ağırlıklı olarak özelleştirme kapsamındaki satın almalardır. Yani dış ticarete pek etkisi yoktur. Durumun böyle olduğunu tek gören biz değiliz. Yukarıda, sıcak paranın ülkeye varlık alımı ile girdiğini yazmıştık. McKinsey Global Institute’nin raporuna göre; Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin çıkardığı tahvillerin ortalama olarak %22’si yabancı yatırımcılarda bulunuyor. Ancak, 4 ülke var ki bunların çıkarttığı tahvillerin %40’dan fazlası yabancı yatırımcıların elinde! Kim bu ülkeler? Macaristan, Endonezya, Peru ve Türkiye! Bu şu demek oluyor, bu ülkeler sıcak paranın buhar olup gideceği dönemde en fazla yara alacak ülkelerdir. 

Sıcak paranın etkileri dipsiz bir kuyu, sayfalarca yazı yazılabilir. Ama şu bir gerçek ki, yukarıda da yazdığımız gibi her ülke kendi çıkarını gözetiyor. ABD’nin uyguladığı para politikalarından zarar görecek ekonomilere bedelsiz destek verilmesini beklemek çok saf bir yaklaşım. Yunanistan bu durumun güzel bir örneği değil mi? Her ülke kendini korumayı bilmeli! Tüm bu gerçekleri düşündüğümüzde, Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerin “para politikamız” diyerek attığı adımların bir tür ekonomik savunma olduğu söylenebilir. Peki, bir ülke ekonomisi savunmaya geçmek zorunda kalıyorsa, bir saldırı var diyebilir miyiz?

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
gokhanesin@marinedealnews.com