Tavşanı yakalamak…

Gökhan Esin

gokhanesin@marinedealnews.com
Biliyorsunuz atasözleri yüzyılların deneyim imbiğinden süzülüp gelmiş kültürel ve sosyal miraslardır. Bir Çin atasözü şöyle diyor.  “İki tavşanı yakalamaya çalışırsan, ikisi de kaçar.” Tercümesi “Aklını kullan, hırsa kapılma, yersiz hayaller kurma” demek. Ne yazık ki günümüzde birçok ülke aynı anda iki hedefi birden yakalamak istiyor. Yani, bana göre, imkânsızı istiyorlar…

Yukarıda aktardığım Çin atasözünü sizinle paylaşmamın bir nedeni var. Birçok ülke hem ekonomik hem de sosyal alanda aynı anda hedefe ulaşmak istiyor. Kısaca hem ekonomik büyümeyi sağlamak istiyorlar, hem de milli gelirlerinin adaletli dağılımını gerçekleştirmeye; bir başka söylemle sosyal adaleti ayakta tutmaya çalışıyorlar. Olası mı? Bana göre değil. Çünkü bu iki hedef birbiriyle çelişiyor yapıları nedeniyle.
Birçok deneysel ve teorik araştırma; ticaret hayatında her türlü kısıtlamanın kaldırılmasının, “Bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler” söyleminin hayata geçirilmesinin, ülkelerin ekonomik büyümesini tetiklediğini göstermektedir. Ticaretin ekonomik büyüme ile olan bağının, ülkelerin liman (transit hareketler hariç) hareketlerinin belirlenmesinde bir kaynak olduğu düşünülmektedir. “Düşünülmektedir” diye özellikle vurgu yaptım, çünkü pastanın büyümesi;  pasta dilimlerinin her zaman adil dağıtıldığı, dağıtılacağı anlamına gelmiyor ne yazık ki. Geçmişe ve de günümüze baktığımızda artan ticaret hacmi ile oluşan ekonomik büyüme dengesiz ve eşitlikten uzak şekilde dağılıyor çoğu kere. Hatta geçmişe dönük verilere bakıldığında paylaşımdan aldıkları dilimin daha da küçüldüğü toplumsal katmanları görüyoruz. İşte tam bu noktada, hem geçmiş hem de günümüz uygulamalarında devletin geleneksel enstrümanları duruma müdahale etmeye başladığını izliyoruz. Vergilendirme, re-distribüsyon vb. Kısır döngü başlamıştır artık. Tedbirler ekonomide, ticarette durgunluğa yol açacak, bir süre sonra yine frenler boşa alınacak, pasta büyümeye başlayacak, dağılım yine dengesiz ve adaletsiz olacak.

Sıfıra sıfır, elde var sıfır…
Yukarıda ulusal bazda verdiğimiz kısır döngü olgusu, küresel perspektifte de nerede ise bire bir benzerlik gösteriyor. Uluslararası ticaretin gelişmesi, genelde küresel çıkarların adil dağıtılacağı anlamını taşımıyor. Bazılarına göre uluslararası ticaretin büyümesinden tüm ülkeler kazançlı çıkmaktadır. Bu görüşte olanlar “Zaten böyle olmasa ülkeler ticaret yapmazlardı” demektedirler. Acaba “kazan, ne olursa olsun kazan” mantığı ile hareket edenler her zaman kazanmakta mıdırlar? Uluslararası ticaretin katılımcılarının “toplam kazançlarından” “toplam zararları” çıkarıldığında sonuç “sıfır” ise, hala “kârlıyız, kazançlıyız” denilebilecek midir? O nedenle kısır döngüyle ilgili hesapların iyi yapılması gerekir kanısındayız.
Teorik ve amprik bu yaklaşımdan sonra biraz da rakamlara bakalım. Dünya Ticaret Örgütü’nün yayımladığı değerlere göre; 2011 yılında dünya genelindeki mal ihracatı hacimsel olarak yüzde 5 artmıştır. 2005’den 2011’e kadar olan yükselişin ortalaması ise, yüzde 3,7/yıl’dır. Peki, aynı dönemde ekonomik büyüme oranları acaba nasıl olmuş onu görelim. 2011 yılında yüzde 2,4, 2005 – 2011 arası ise yüzde 2,3/yıl. Görüldüğü üzere küresel bazda hem ticaret hem ekonomik büyüme birlikte yaşanmıştır. Ancak… Ticaret hacminin ülkeler bazında dağılımına bakıldığında çok farklı oranlar ortaya çıkmaktadır. ABD, Çin ve Almanya ile geri kalan ülkeler arasında çok ciddi uçurumlar oluştuğunu gözlemliyoruz; yani küresel dağılımın eşit olduğunu söylemek pek mümkün değildir. Öte yandan,  ticarete konu olan ürünlerin dağılımında da ciddi değişimlerin meydana geldiği de görülmektedir. 2011 yılında Asya’nın işlenmiş ürün ihracatının toplam değeri yüzde 15 artarken, toplam ihracat içindeki payı yüzde 79’dan yüzde 77’ye gerilemiştir. Çünkü aynı dönemde bölgenin yakıt ve maden ihracatı yüzde 30 artmıştır. Rakamlar, dünya genelinde işlenmiş ürün ihracatının 2011 yılında sadece yüzde 6,5 oranında arttığını; yakıt ve maden ihracatında ise bu artışın sadece yüzde 1,5 olduğunu gösteriyor. Kısaca söylemek gerekirse, hacimsel gelişim ile değer artışı karşılaştırıldığında arada ciddi bir uçurum olduğu göz ardı edilemeyecek bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Sebebi 2011’de Libya’daki rejim değişikliği nedeniyle yaşanan gizli petrol krizi. Artan petrol fiyatları.
Yukarıda anlatmaya çalıştığım artan ticaretten sağlanan çıkarlar liberal yaklaşımın temelini oluşturmaktadır. Yani liberal yaklaşıma göre; ithal değerler, ülkenin kendi üretim maliyetlerinden ucuz olduğu sürece –cari açık artsa dahi– avantaj devam etmektedir ve edecektir. Burada sorulacak soru “Nereye kadar?”dır. Kâr ve kazanç denizinin hiç kurumayacağını sanmak, tüm hesapları buna göre yapmak acaba ne kadar akılcılıktır göreceğiz. Global veya ulusal pastadan en küçük dilimi alanların sayısı ve oranı giderek artmaktadır. Veriler bunu gösteriyor.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
gokhanesin@marinedealnews.com