Ekonominin ihtiyacı bayrak devleti kontrolü!

Gökhan Esin

gokhanesin@marinedealnews.com
Sıradan vatandaş, ekonomi uzmanlarının moda tabirlerle yaptıkları yorumları dinler ama önyargılarını kuvvetlendirmek için kullanır. Çünkü objektif değildir

İnsan, temennilerinin gerçekleşmesini ister. Sıradan vatandaştan farklı olarak yabancı yatırımcılar ve şirketler ise ülke ekonomileri hakkında birçok kaynaktan veri toplar. Ama kredi derecelendirme kuruluşlarının, yabancı yatırımcılar için özel bir yeri vardır. Tıpkı armatör-klas kuruluşu ilişkisi gibi.

Çünkü derecelendirme kuruluşları; bolca veri, yüksek tecrübe ve çokça akademik eğitimli personeli ile değerlendirme yapıyor. Dolayısıyla en güvenilir kaynak kredi derecelendirme kuruluşları gibi görünmektedir… Tıpkı denizcilik sektöründeki klas kuruluşları gibi!

2014 Nobel Ekonomi Ödülü alan Jean Tirole demişti ki; vatandaşın, yani küçük tasarruf sahibinin, bankaların faaliyetlerini, işlemlerini izleyebilecek ne olanağı var, ne de yeterliliği! Hâlbuki bankaların ana fon kaynağı küçük tasarruf sahipleridir. Bu nedenle, birilerinin bankaları kontrol etmesi gerekiyor. Bu kontrolleri yapanlar derecelendirme kuruluşları. Onların rolü, tahvillerin temerrüte düşme olasılığını tahmin etmek. Yani panik düğmesinin kontrolü onlarda! Düğmeye bastıklarında neler olduğunu birçok defa gördük.

Onlarca yıl geçti, ihtiyaç değişmedi
Derecelendirme kuruluşlarının ortaya çıkışı 1930’lara hatta daha eskiye dayanıyor. İhtiyacın ana sebebi Büyük Buhran’daki ekonomik şoktu. Kimse devlet borçlarının ve tahvil risklerinin değerlendirilmesi hakkında doğru bilgiye sahip değildi. Jean Tirole’ün dediği gibi birilerinin yapması ve yayınlaması gerekiyordu. Anlayacağınız, o günden bugüne bir şey değişmedi, piyasaların hacmi hariç…

Son on yılda gezegende ne değişti diye sorsalar, cevabım basit olurdu. En büyük değişiklik finansal piyasaların artan hacmidir, çünkü her yeni finansal ürünün yatırımcı açısından kazanma ihtimali yüksek ürün olarak görülüyor. Yani yeni çıkan her ürüne talep oluşuyor ve hacim her yıl yükseliyor. Bu şekilde tek artan hacim mi? Hacimle birlikte karmaşıklık başladı. Sonuç: Karmaşık bir hacim artışı. Yani süratle yükselen belirsizlik. Riski fazla anlaşılmayan finansal ürünlere bolca para aktarıldı. Bu şekilde yaratılan artışın olumsuz etkileri olacaktır elbette.

Birçok banka bu ürünleri satın alıyor ya da satıyor. Yükselen hacim, derecelendirme kuruluşlarının müşteri sayısını artırdı… IMF’nin yayınladığı bir değerlendirmeye göre; Temmuz 2010’da S&P 125, Moody’s 110, Fitch 107 devlete hizmet veriyordu. Müşteriler arttı, peki yükselen belirsizliklere karşın kuruluşlar önlem aldı mı?

Analizleri ne derece güvenilir?
Derecelendirme kuruluşlarının, küçük tasarruf sahibinden daha fazla bilgiye sahip oldukları kesin. Ama onlara da kuşkulu bakılmasını haklı çıkaracak sebepler yok değil. 1997 ve 1998’deki Asya Krizi, Enron, California hisseleri, Worldcom, Global Crossing, AT&T Canada ve ABB’deki başarısızlıkları hatırlayalım.

Enron batmadan sadece 4 gün önce yatırım yapılabilir olarak derecelendirilmişti. California hisseleri temerrüte düşmeden iki hafta önce “A-” olarak derecelendirilmişti. Worldcom iflasından 3 ay önce yatırım yapılabilir olarak derecelenmişti. Global Crossing’e Mart 2002’de yatırım yapılabilir dendi, Temmuz 2002’de kredi borçları temerrüte düştü. Şubat 2002’nin başında AT&T Canada için yatırım yapılabilir dendi, eylül 2002’de şirketin borçları temerrüte düştü. 2002’nin mart ayında “A2” ya da “A+” olarak değerlendirilen ABB firması aynı yılın kasım ayında negatif olarak derecelendirildi. Benzer hatalar 2008 Finansal Krizini de tetiklemişti. Lehman Brothers’ın çöküşünden 6 gün önce yatırım notu “A” olarak güncellendi, çöküşünden bir gün önce ise notu düşürüldü.

Dikkat ederseniz, şirketlerin çöküşü yavaş ama ani oldu. Çünkü belli bir süre boyunca veriler yanlış değerlendirildi. Derecelendirme kuruluşları dışında hata yapan yok mu? Elbette var. 2009 yılında Satyam’ın çöküşü, 2012’deki Libor skandalı. Tüm bu olaylarda milyarlarca dolar buhar oldu ama teflon gibi de üzerlerine yapışmadı bu başarısızlıklar…

Panik düğmesine yanlışlıkla basıldıysa…
“Güvenli” olarak değerlendirilen bir ürün ölümcül çıkarsa, güven kırılır. Güven yok olursa, korku başlar. Korku egemen olduğunda ise, insanlar bugün hakkında endişeli, yarına dair karamsar olur!

Nasıl ki, bir geminin emniyetli seyri için klas kuruluşu kontrolü yapılıyorsa, ülkeler de yabancı yatırımcı çekebilmek gayesiyle ekonomik değerlemelerini kredi derecelendirme kuruluşlarına yaptırıyor. Bu kuruluşların yorumları bekleniyor, ona göre borsa yükseliyor, ona göre döviz hareket ediyor! Para basma yetkisinden daha büyük bir güç, yanılıyor muyum?

Özetle derecelendirme kuruluşlarının görüşleri sıradan vatandaşı direk etkiliyor. Yunanistan’ın eski Başbakanı Papandreou’nun söyledikleri unutulmamalı:

“…derecelendirme kuruluşları ülkemizin kaderini çiziyor ve çocuklarımızın geleceğini belirliyor…”

Özetle, kuruluşların düşük not vermesi ile kaçan yabancı yatırımcılar, zaten kötü giden bir ekonomiye en ağır darbeyi vurmuş oluyor. Kimileri için krizin fırsat olduğunu unutmadan şu soruyu sormak lazım: Panik düğmesine yanlışlıkla basılırsa ne olur? Bunun telafisi nasıl olur? Sadece basit bir başarısızlık hikâyesi denilip, geçilecek mi? Yazımın başında derecelendirme kuruluşlarını, klas kuruluşlarına benzetmiştim. Bakalım ekonomi uzmanları ciddi bir Bayrak Devleti Kontrolü’ne ne zaman ihtiyaç duyacak?

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
gokhanesin@marinedealnews.com