Devalüasyonu azaltmanın yolu

Gökhan Esin

gokhanesin@marinedealnews.com

Tarihte yaşanmış aynı olay dizileri birbirlerinden çok farklı biçimlerde yorumlanıp sunulabilir. Mesela bir dönem TL’nin değer kaybı devalüasyon olarak kayıtlara geçerken, başka dönemdeki kayıp göz ardı edilebiliyor. Yani Cumhuriyetin kuruluşundan beri süregelen ekonomik serüvenimizde aynı olaylar farklı şekilde yorumlanmış olabiliyor

İlk nüfus sayımının yapıldığı 1927 yılında 13,6 milyon olan Türkiye nüfusu bu gün 70 milyonu aştı. Yani 5 kattan fazla çoğaldık. 1923 yılında 565 milyon Dolar olan milli gelir, 2007 yılında 1.100 kat yükseldi. Ama roket gibi yükselenler sadece bunlar değil! Dolar ne oldu? 1924’ten bu yana 1,8 milyon kat arttı. Halbuki Cumhuriyetin ilk beş yılında ortalama enflasyon hızı yüzde 2,9’du. Nasıl oldu da sonrasında Doların artışı milyon katları buldu? Niçin Türk Lirası kireç taşı gibi eridi? Çünkü ilk devalüasyon tarihi olan 1946’yı takiben 1958, 1970, 1974, 1980, 1994 ve 1999 yıllarında tekrarlandı. 

Ortak bir görüşe göre, tüm bilimsel çalışma ve araştırmaların esas amacı bilmek ve anlamaktır. Biz de Doların bu denli süratli değer kazanmasını anlamak için serüveni araştıralım dedik. 

Ülkemiz devalüasyon ile 1946’da tanıştı demiştik, o yıl 1,26 TL olan Dolar, 2,2 kat artarak 2,8 TL’ye yükselmişti. Eğer 6 sıfır silme meselesini unutmazsak, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Doların yaklaşık 1,8 milyon kat arttığını söyleyebiliriz! Hayal etmesi zor!!

İlk devalüasyonla nasıl tanıştık?   

1946’da II. Dünya savaşının ardından yükselen dış borç stokunu ödeyebilmek için ihtiyaç duyulan kredi Türkiye’nin de üye yapılmak istendiği Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) devalüasyonu şart koşması ile doğdu. Peki sonraki yıllar?? Hepsinin hikayesi farklı.

1958’de NATO’ya girmek için Kore Savaşı’na asker gönderilmesi dış ticaret açığını artırdı. 256 milyon Dolarlık dış borcun ödenmesi IMF ile imzalanacak bir istikrar programına bağlıydı. Sonuç; tekrar devalüasyon kararı alındı. Dolar kuru TL bazında 2,80 TL iken, karardan sonra yüzde 221 oranında değerlenerek 9 TL’ye ulaştı. 

1970 tarihindeki devalüasyon tarımsal üretimdeki azalışa bağlı diyebiliriz. Bu vesile ile artan fiyatlar, kredi talebini yükseltti ve ekonomiye canlılık katmak için devalüasyon kararı alındı. Dolar, 9 TL iken, karardan sonra 15 TL’ye ulaştı. Hemen akabinde, 1974’te petrol fiyatlarının 4 kat kadar artması ve aynı yıl Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında Batı ülkelerinin ekonomik ambargosu ithal ürünlerin fiyatlarını yükseltmişti. Dolayısıyla, dış ticaret açığı yükseldi. Şöyle ki; 1970 yılında 1,8 milyar Dolar olan dış borç, 1977 yılında 10 milyar Dolar’a yükselmişti. Bu nedenle, 1978’de dördüncü devalüasyon cari işlemler açığının ortadan kaldırılması için yapıldı ama sonuç alınamadı!! Dolar; 19 TL iken, karardan sonra 25 TL’ye çıkmıştı. Cari açığın ortadan kaldırılması amacıyla 1979’da bir daha devalüasyon yapılarak Dolar 47 TL’ye yükseltildi. 1980’deyse artan işsizlik, enflasyon neticesinde 70 TL’ye çıktı. Ama durmadı ve 1982’de 191 TL’ye sıçradı. Soluksuz artan Dolar, burada da durmadı!

Gelelim meşhur 90’lı yıllara…

İlk özel televizyonun kurulduğu, Susurluk olaylarının patladığı, üzücü deprem felaketinin yaşandığı dönem… 1994 yılı sonunda enflasyon yüzde 150’lere çıkmıştı. Ekonomi yüzde 6,1 küçülmüştü. Netice itibariyle 1994 krizi patlak verdi ve sorunun çözümü için tedbir paketi açıklandı. İşler düzelmedi… Tabi dış etkenleri de unutmamak gerekir. 1997 yılında başlayan Asya krizi, Türkiye’ye 1999 yılında sirayet etmiş ve en büyük tahribatı 2001 yılında göstermişti. Bu nedenle, 1998 sonunda 300 bin TL olan Dolar, 2001 başında 700 bin TL’ye fırladı ve yabancı bankalar vadesi gelmeyen kredilerini geri çağırınca gecelik faizler aşırı biçimde yükseldi. 22 Kasım 2000’de Türkiye ekonomi tarihine “Kara Çarşamba” olarak geçen para krizi ortaya çıktı.

Cumhuriyetin ilk yıllarından 1980’e kadar Dolar, Türk Lirası karşısında 54 kat artmıştı. 1980’den 1990’a kadarsa 32 kat… Ama en büyük sıçramayı 1990’la 2000 arasında yaptı, 10 yılda 235 kat artmıştı!! 

Türkiye’nin bu sürecine bakıldığında oyuncular değişiyor ama senaryolar hiç değişmiyor. Türk parası aşırı değerlendiği için ithalat fırlıyor, ihracat azalıyor. Dolayısıyla cari işlemler bilançosu dengesi bozuluyor. Kısa vadeli dış borç birikimi de artınca, fokurdamalar başlıyor. Enflasyon fırlıyor, işsizlik artıyor… Bugünkü tablo da çok farklı değil.

Gezegenimizde devalüasyon yaşayan tek ülke Türkiye değil. Mesela Hindistan varoluşundan beridir sadece iki devalüasyon yaşadı. 1966’da ve 1991’de. İngiltere, 1949, 1967 ve 1992 olmak üzere üç defa yaşadı. Üzücü olan şu ki; Türkiye devalüasyonu bu ülkelerden çok daha erken tanımış ve çok daha fazla tecrübe etmiş. Ama bakış açımızı değiştirirsek bu olaylar dizisini farklı yorumlayabiliriz.

Basit bir karşılaştırma yapalım. Mesela 1978’e dönelim. Doların yüzde 31’lik yükselişi tarih sayfalarına devalüasyon olarak kayıt edildi. Peki, 2014’teki ortalama Dolar kurunun 2015 sonunda yüzde 31 yükselmiş olması nasıl açıklanmalı? Yazımızın başında ifade ettiğimiz gibi tarihte yaşanmış aynı olay dizileri birbirlerinden çok farklı yorumlanıp, sunulabilir. Geçmişte devalüasyon var diyerek panik düğmesine basılmasaydı bugünkü devalüasyon tarihimiz daha ince olabilirdi. Belki geçmişteki hatamız buydu!! Her yükselişte panik yaptık.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
gokhanesin@marinedealnews.com