Bir 20’inci yüzyıl hikâyesi

Gökhan Esin

gokhanesin@marinedealnews.com

Aslına bakarsak off-shore bankacılığı 20’inci yüzyılın ikinci yarısının önemli hikâyelerinden biridir. Hikâyemiz Birleşik Krallığın Karayip ve diğer bölgelerdeki sömürgelerini istemediğine karar vermesiyle başlıyor. Bu kararla birlikte yegâne ihracatı şeker kamışı olan birçok adaya özgürlükleri verilmeye başlandı. Boşayan taraf etik olarak terk edilene tazminat vermeliydi. Nihayetinde, büyük bir krallığın itibari söz konusudur. Birleşik Krallık tazminatı nakit değil, teşvik şeklinde vermeyi düşündü. Ancak, bunu politik olarak izah etmesi çok zordu. Çünkü böyle bir teşvik büyük bir maliyet oluşturacaktı.

Teşvik ile aynı mali etkiyi yaratacak başka bir şeyler yapması gerekiyordu. Yeni bir sektör yaratmalıydı ve öyle yaptı; finansal hizmetler. Böylece adalarda finansal hizmetlerin gelişmesini özendirmeye başladı! Artık eski koloniler şirketlerle anlaşmalar yapacak, şirketlere düşük vergi uygulayarak mevduatlarını kendi ülkelerine çekecekti… Böylece eski koloniler hem para kazanacak hem de küresel sisteme dâhil olacaktı!! Gerçi her ada bunu başaramadı. Neyse ki başaranlar Birleşik Krallıktan kaçan vergiler sayesinde boşanma tazminatını tahsile başlamış oldu. Bana sorarsanız bir ülkeye yardım etmek için çok uzun ve zor bir yol… Birleşik Krallığın planı başarılı oldu ve bunun sonucunda da vergi cennetleri oluştu. Böylece hikâyemizin birinci bölümü olan “vergi cenneti” kısmını bitirmiş olduk.

20’inci yüzyılın sonlarına doğru özel hayatın gizliliği kıyafeti altında haksız şekilde elde edilen malların, paraların da gizliliği teşvik edilmiş oldu. “Banka gizliliği” dediğimiz bu konuyu anlamak için jeo-politik dâhi olmaya gerek yok. Eğer haksızca elde edilen varlıkları gizlemezseniz devletin el koymasını nasıl engelleyebilirsiniz? 

İşin komik tarafı haksız kazançla elde edilen varlıkların gizli kalması için en büyük desteği kanun çıkartarak devletler vermiş oluyor. Olur mu öyle şey demeyin! Devletlerinde kendilerine göre haklı sebepleri var. Eğer bir diktatöre rüşvet verecekseniz, diktatör rüşveti banka hesabına koyacaktır. Doğal olarak bu hesapların şeffaf olması istenmez. Hesapların şeffaf olmasını istemeyenler sadece para aktarılan taraf değil, ya para aktaranlar? Kim bir diktatöre ya da ülke başkanına para gönderdiğinin manşete düşmesini ister?

Şahane diktatör masalına bakalım; bu masalda, bir ülkedeki protestolar sırasında ABD, ülke diktatörünün adına hesap kaydı tutan tüm bankaları cezalandıracağını açıklıyor. Ama bu çıkışıyla hiçbir sonuç elde edemiyor. Çünkü diktatöre 40 yıl boyunca çek gönderen bir ülkenin talebi ciddiye alınmıyor.

Şunu söylemek istiyorum; off-shore dediğimiz meselede vergi avantajlarıyla, gizlilik örtüşüyor. “Panama papers” gösteriyor ki vergi avantajı ve gizlilik üzerine kurulu bu sistem epey büyükmüş. Şüphesiz burada sağlanan çıkarlar başka bölgelerde zarar yarattı. Vergi politikaları zarar gördü. Toplanması gereken vergi kaçmış oldu. Bugünlerde off-shore ile on-shore ülkeler arasındaki vergi oranı farkı çok görünmeyebilir ama eskiden böyle değildi.

Kaçmak-İtiraz etmek-Sabretmek
1950’lerde batı ülkelerindeki vergi oranı yüzde 70 – yüzde 90 arasında değişiyordu. Toplum bilimci Albert Hirchman’ın dediği gibi bir ülkede olumsuz değişiklikler yaşandığında, işler bozulduğunda yapabileceğimiz üç temel seçenek vardır; kaçmak, itiraz etmek ya da sabretmek. Batılı zenginler yüksek vergi oranları karşısında kaçmayı tercih etmişlerdi.

Yukarıda anlattığımız hikâye 1970’lerin sonunda bitiyor. Çünkü 70’lerin sonunda ABD ekonomisi yüksek enflasyon tarafından ele geçirilmişti. Hatta Reagan’ın “Şeytan İmparatorluğu” dediği SSCB’den bile daha fazla korku salıyordu. Parasını off-shore hesaplara aktararak vergi üstünlüğü sağlayanların bile yüksek enflasyon sebebiyle önemli kayıpları oluşmaya başlamıştı. Enflasyon yeni bir vergi şekli olmuştu. Paraları her gün değer kaybediyordu. Onlar da tercihlerini değiştirip “itirazı” seçtiler. Vergi oranlarının düşmesini sağladılar. Sonuç olarak 20’inci yüzyıl hikâyemizin sonunda, off-shore meselesinde önemli olan iki faktörden biri olan “vergi avantajı” kaybolmuş oldu. Ama diğer faktör yani “gizlilik” hiç değişmeyecek sanırım!

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
gokhanesin@marinedealnews.com