Balon ne demek bilmiyorum!

Gökhan Esin

gokhanesin@marinedealnews.com
Geçtiğimiz beş yüzyıl boyunca, ilerleme fikri insanların geleceğe, giderek daha fazla güvenmelerini sağladı. Bu güven krediyi ortaya çıkardı, kredi gerçek ekonomik büyümeyi, büyüme de geleceğe olan güveni güçlendirdi ve daha fazla kredi verilmesinin yolunu açtı. Bunlar bir günde olmadı elbette. Uzun bir tarihi var bu gelişmelerin. Bu uzun sürede birçok yenilik ile tanıştık; ekonomik kriz, balon, resesyon, vs… Kuşkusuz günümüzün en çekici tabiri “balon”. İşin gerçeği bu süreçte sadece bir balon ile tanışmadık. Balonun adı kâh teknoloji oldu, kâh emlak oldu. Sadece son döneme bir bakalım. 1999 teknoloji hisselerinin çöküşü, 2008 konut sektöründeki akla ziyan düşüş ve içinde bulunduğumuz emtia balonu, petrol fiyatları!

Ekonomi balondan ziyade lunapark treni gibi!
Ekonomi, bir balondan ziyade lunapark treni gibi inişli çıkışlı hareket etti ama uzun vadede, genel yönü hep yukarıydı. Çünkü hükümetler, şirketler ve bireyler kolaylıkla şimdiki gelirlerinden çok daha büyük miktarda, uzun vadeli ve düşük faizli kredi elde edebiliyorlar. Bugün dünyada o kadar çok kredi var ki!
Büyüyen küresel ekonomik pastaya olan güven, sonuçta devrim niteliğinde bir değişikliğe yol açtı. 1776’da İskoç iktisatçı Adam Smith, muhtemelen tüm zamanların en önemli ekonomik manifestosu olan “Ulusların Zenginliği” kitabını yayımladı. İlk cildin sekizinci bölümünde şu yeni iddiayı öne sürdü: Bir toprak sahibi, dokumacı veya ayakkabıcı, ailesini beslemek için gerekenden daha fazla kâr ediyorsa, bu fazlayı daha fazla çalışan istihdam etmek ve böylelikle kârını daha da artırmak için kullanır. Kârı arttıkça daha fazla çalışan istihdam eder. Dolayısıyla bireysel girişimcilerin kârındaki artış, tüm toplumun zenginliğinin ve refahının artışının temelidir.
Smith’in, insanların bencil bir şekilde kâr artırma dürtüsünün, zenginliğin temeli olduğu iddiası, insanlık tarihindeki en devrimci fikirlerden biridir. Sadece ekonomik değil, ahlaki ve siyasi anlamda da devrimci bir fikir. Smith’in söylediği kısaca şudur: Açgözlülük iyidir ve ben zenginleşerek sadece kendime değil, tüm topluma fayda sağlıyorum.
Smith insanlara ekonominin bir “kazan-kazan durumu” olduğunu, yani birinin kârının sizin de kârınız olduğunu düşünmeyi öğretti.
Smith’e göre, herkes pastadan hakkına düşen dilimi alabilir ama herkes aynı anda daha büyük bir dilim de alabilir. Şaşırdınız değil mi? Pastayı büyüterek! Pasta büyürse herkesin dilimi büyür. Kısaca özetlersek; eğer ben fakirsem sen de fakirleşirsin, çünkü senin ürünlerinden ve hizmetlerinden alamam. Eğer ben zenginsem sen de zenginleşirsin, çünkü bana bir şeyler satabilirsin.

Balon ne demek bilmiyorum!
Adam Smith’in çizdiği ekonomi bu şekilde! Yani; hepimiz kazanalım. Ancak enteresan olan şu ki; “hepimiz kazanalım” sloganıyla çıkılan yol lunapark trenine döndü. Her defasında süratli bir yükselişi, yer çekimi gücüyle sert bir çakılma takip ediyor.
2013’te Ekonomi dalında Nobel Ödülü alan Eugene Fama bir röportajında “Balon ne demek bilmiyorum” demişti. Aynı yıl, aynı dalda Nobel Ödülü alan diğer bir isim; Shiller ise balonu “kişiden – kişiye yayılarak, yatırımcıların ilgisini dürten fiyat artış haberleri ve hikâyeleri ile yaşanan durum” olarak açıklar.
Madem günün sonunda tren yere çakılacak niçin akıllı yatırımcılar beklentinin tersine yatırım yapıyor? Bunun nedeni şöyle açıklanıyor; çünkü psikolojik etkilenmeyle zihnimiz, fiyat artışının olacağını ve bir yatırıma girmek gerektiğinin neredeyse mantıklı bir seçenek olduğuna ikna oluyor. Yani yatırımcılar, balonlardan çıkar sağlıyor. Kimse yangın var diye bağırmak istemiyor! Bağıran kişi takımdan atılabilir, dolayısıyla kazançlar sürekli yükseliyor. Bu ne hal diyebilirsiniz!
Yazımızın başında dediğimiz gibi, ilerleme bir şeylerin iyileşmesine yol açabilir. Ama dezavantajlarını da yanında taşır. Adam Smith’in çizdiği eskiz şu sıralar bambaşka bir resme dönüştü. Balonlar, sosyo-psikolojik bir fenomen haline geldi ve kontrol edilemiyor diyebiliriz. Sanırım Adam Smith bir şeyi atladı; beklentilerin yönetilebileceğini öngöremedi mi acaba? Bu cümleyi açmak için kısa bir örnek verelim; bir ürünün fiyatını yukarı çekmek için sürekli alım yapıldığını düşünün, belli bir ölçüde fiyat yükselir. “Ürünün tamamını satın alacağız” diye açıklama yapılırsa, fiyat aniden sıçrar! Demek istediğim şu ki; “beklentileri yöneten, fiyatı belirler.” Yeter ki kimse alarm düğmesine basmasın!

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
gokhanesin@marinedealnews.com