Kıymetli MarineDeal News okurları, malumlarınız olduğu üzere geride bıraktığımız nisan ayının en çok ses getiren konularından biri 10 Nisan günü gerçekleştirilen hizmete giriş töreni ile Türk Deniz Kuvvetleri’nin envanterine alınan, diğer bir deyişle Komutanı’na teslim edilen ve flandrası toka edilerek artık bir vatan toprağı vasfı alan TCG ANADOLU (L-400) Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi’ydi
Teslim töreninin duyurulması ile birlikte, tören günü ve hitamında tüm ay boyunca gerek yazılı ve görsel basın ve gerekse sosyal medyada gemi ile ilgili olumlu/ olumsuz onlarca şey söylendi, yüzlercesi yazılıp çizildi. Ben de 2019- 2021 arası TCG ANADOLU’nun proje üst yönetiminde bulunan emekli bir Deniz Kuvvetleri mensubu olarak bu proje ve gemi ile ilgili bir yazı kaleme alma ihtiyacı duydum hâliyle.
Öncelikle projenin gelişim sürecinden biraz bahsetmek, sonrasında da elbette ki sadece teknik düzeyde irdelemek koşuluyla: bu gemi bir uçak gemisi midir, SİHA gemisi midir, yoksa amfibi hücum gemisi midir sorularına gerekçeleri ile birlikte yanıt aramak, son olarak ise çoğunlukla sosyal medyada ve bazı köşe yazılarında gündeme getirilen TCG ANADOLU’nun eş gemileri İspanyol Juan Carlos 1 ve Avustralya Donanmasına ait Canberra Sınıfı LHD’lerde meydana gelen kronik ana tahrik sistemi arızalarından bahsederek yazımı tamamlamak isterim.
Başlamadan önce; konuyla yakından ilgilenen veya merak edenlerin çoğunun aklındaki “bu gemiye ne ihtiyaç vardı ki?” sorusuna her zaman verdiğim iki cevabı yazayım. Birincisi: Onlarca savaş gemisini ve içerisinde görev yapan binlerce personelini her türlü hava şartında ve 7 gün 24 saat esasına göre mavi vatan savunmasında görevlendiren, klişe tabiriyle bizler sıcacık yataklarımızda yatarken neredeyse her gün Ege’de veya Doğu Akdeniz’de Yunan’la burun buruna gelen Türk Deniz Kuvvetleri tarafından belirlenen bir harekât ihtiyacını sorgulamak haddimize değildir. İkincisi: Evet böyle bir gemiye Türk Deniz Kuvvetleri’nin şiddetle ihtiyacı vardı.
Kuvvet harekât ihtiyacı demişken bu yıl yayımlanan diğer yazılarımda bir gemi projesinin hangi aşamalarla hayata geçirildiğinden bahsetmiştim. İşte 2023 yılında hizmete alınan TCG ANADOLU projesinin de çok uzun yıllara dayanan bir geçmişi var. Projenin ilk tohumları 90’lı yılların ilk yarısında o zamanki Deniz Kuvvetleri Komutanı ve ilgili personelin Deniz Kuvvetleri’nin 30-40 senelik geleceği kapsamındaki vizyoner bakış açılarının sonucu olarak ortaya konulan bir doktrinle atılmıştır.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sistematik proje planlama süreçleri kapsamında bu tohum 2000’li yıllarla birlikte filizlenmiş, 2010’lara gelindiğinde de artık teknik gerekliliklerinin de net olarak ortaya konulması ve onaylanması ile 2015 yılında sözleşmesi imzalanarak 2016 yılında inşa faaliyetleri başlamıştır. Yani aynı MİLGEM’ler gibi, aynı TF 2000 Hava Savunma Harbi Muhribi gibi, TCG ANADOLU da 1990’lı yılların komuta kademesinin ve ilgili personelin bu günleri gören vizyonu, peşinden gelenlerin de 2000’lerin başlarından itibaren gösterdikleri irade ile gerçekleşmiş bir projedir.
Geminin teknik özellikleri ve sınıfı ile ilgili konuya geçmeden önce, siz değerli okurların da sabrına sığınarak, öğrencilik yıllarımdan bir hatıramdan bahsetmek istiyorum ki yukarıda bahsettiğim vizyoner bakış açısının bir bahriye subayının mesleki paternini ve gelişimini nasıl yönlendirdiğine de bir örnek olsun.
Bizler Deniz Lisesi’ni bitirip Deniz Harp Okulu’na geçtiğimizde ilk seneyi mesleki ve akademik ortak dersler alarak bitirirdik (şimdi uygulama nasıl en ufak bir fikrim olmadığından –di’li geçmiş zaman kullanmak durumundayım!). Harbiye 2’nci sınıfa başlamadan önce ise yaptığımız tercihler ve kontenjanlar çerçevesinde kura çekerek mühendislik dallarımız belirlenir, son üç seneyi uzmanlaşarak okur, mezuniyetimizde de hem subay diploması hem de mühendis diploması olmak üzere iki diploma alırdık. (Harp Okulları’nın YÖK Kanunu kapsamında değerlendirilmesi ile bu iki diploma ile mezun olan ilk sınıf 1994 mezunlarıdır, ben 1997 mezunuyum.) Mühendislik dallarının belirlendiği bu süreçte birinci sınıf not ortalamaları da önemli kriter olurdu, yüksek not ortalaması olanlar, büyük çoğunlukla, mezuniyet sonrası gemilerde suüstü branş subaylığı ve bölüm amirliği yapmak istediklerinden Endüstri Mühendisliği, Elektronik Mühendisliği gibi Bölümlerde okumak isterler, daha düşük not ortalamasında olanlar ise bizim “çarkçılık” olarak tabir ettiğimiz makine branş subaylığı ve bölüm amirliği yapmak maksadıyla ya Makine ya da Gemi İnşa Mühendisliği’ne kaydolmak isterlerdi.
Ben Harbiye 1’nci sınıfı dereceyle bitirmiştim ancak aklımdan asla gemilerde suüstü subaylığı yapacağım mühendislik dallarında okumak geçmemişti, bunun sebebi ise işte yukarıda bahsettiğim, başlangıcı o yıllara denk gelen ve gerek bölük komutanlarımız ve gerekse mesleki derslerimize giren subaylardan adını sık sık duyduğum MİLGEM, TF2000 gibi projelerde bir gün bir gemi inşa mühendisi olarak görev alma arzumdu. Bu kapsamda da Harbiye 2’nci sınıfa geçtiğim 1994 yılı yazında kuraya dahi girmeden doğrudan Gemi İnşa Mühendisliği Bölümü’ne kaydoldum. Meslekteyken Deniz Kuvvetlerimiz nam ve hesabına yaptığım yüksek lisans sonrasında da Tanrı’ya şükür en büyük hayâlim gerçek oldu. 6 senesi MİLGEM Proje ofisinde olmak üzere yaklaşık 17 sene MİLGEM, TF2000, TCG ANADOLU gibi projelerin muhtelif proje aşamalarında görev aldım. Bir daha dünyaya gelsem yine gemi inşa mühendisi bir bahriye subayı olurdum. O zaman bu vizyonu ortaya koyan tüm Komutanlarımı saygıyla yâd ediyorum, aralarından ebediyete intikal edenlerin ruhları şâd olsun.
Umarım sizleri sıkmamışımdır; haydi şimdi dönelim konumuza; TCG ANADOLU teslim töreni ile birlikte gündemde uzun süre yer eden bir konu da bu geminin hangi sınıf gemi statüsünde olduğuydu. Yazılı ve sözlü basında “SİHA” gemisi TCG ANADOLU olarak yer alan bu gemi tasarım olarak esasen bir LHD (Landing Helicopter Dock-Havuzlu Helikopter Gemisi)’dir. Tanım olarak kabaca; uçuş güvertesinde yer alan 6 adet iniş kalkış spotuna uygun boyut ve ağırlıktaki helikopterlerin iniş kalkış yapabileceği, uçuş hangarı ve bu hangara inen asansörleri ile bu helikopterlerin aynı zamanda konuşlanabileceği, bununla birlikte gemi kıç tarafının adeta bir yüzer havuz gibi suya dalış çıkış özelliği sayesinde yine muhtelif boyutta ve ağırlıkta küçük deniz araçları ile çıkarma gemilerinin gemi bünyesine alınabileceği, yapısında bulunan ağır araç ve hafif araç güverteleri ve bu güvertelerden dışarı açılan hidrolik kapak ve rampaları vasıtasıyla zırhlı amfibi hücum araçları, altay tankı, taktik tekerlekli araçlar vb. envanterin taşıyıcılığını yapabilecek bir gemi diyebiliriz. Tüm bu özellikleri kapsamında da Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bu gemiye “Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi” olarak sınıflandırmış, gemi bu şekilde projelendirilmiş ve borda numarası olarak L-400 belirlenmiştir.
Harp gemilerinin borda numaralarında yer alan harflerin, geminin sınıfını ifade ettiğini, uluslararası anlamı olduğunu, dünya bahriyelerinin hemen hepsinde benzer mantıkla kullanıldığını burada belirtmek isterim. (Örnek vermek gerekirse; L: LandingÇıkarma Gemisi, F: Frigate-Fırkateyn, D: Destroyer-Muhrip, P: Patrol- Karakol Gemisi, M: Mine-Mayın Gemisi, S: Submarine-Denizaltı, A: Auxiliary-Yardımcı Sınıf Gemi, CVN: Carrier Vessel Nuclear-Nükleer Uçak Gemisi vb.)
TCG ANADOLU’nun ilave bir özelliği ise, STOVL (Short Take Off-Vertical Landing) yani kısa mesafede kalkış yapabilme ve dikey iniş yapabilme kabiliyetine ve yüksek faydalı yük (payload) taşıma kapasitesine sahip ana vurucu muharip uçakların (F35B, AV-8 Harrier vb.) inişi için özel olarak tasarlanmış, uçuş güvertesi buna uygun mukavemette inşa edilmiş, çok yüksek egzoz sıcaklıklarına dayanıklı özel boyalarla boyanmış ve bu tip uçakların kısa mesafede kalkabilmesine yarayan ve uçuş güvertesinin baş tarafına entegre edilen ski-jump’a sahip olmasıdır. Gemi; kısa pistlerden kalkışı ve inişi ancak özel fırlatma ve yakalama sistemleri ile yapabilen CATOBAR (Catapult Assisted Take-Off But Arrested Recovery- Katapult Destekli Kalkış Ancak Yakalamalı İniş) özellikli uçaklar için ise uygun yapıda değildir ve günümüz şartlarında pist genişliği açısından böyle bir tadilata da müsait değildir.
Buna rağmen bu gemi için “Uçak Gemisi” tabiri neden tam doğru bir anlam ifade etmiyor? Çünkü uçak gemileri gerek boyut ve gerekse yapısal özellikleri ile çok sayıda ve tipte muharip uçağın iniş kalkışı ve konuşlanması maksatlı, bunun yanı sıra bu uçakların parkı ve her türlü bakım/ onarımı için gerekli büyüklükte hangar, asansör sistemleri vb. altyapılar ile yeterli insan kaynağına ve çoğunluğu yukarıda bahsettiğim CATOBAR sistemine sahip özel gemileridir.
SİHA’lara gelecek olursak, yapıları ve boyutları sebebiyle muharip uçaklara nazaran daha düşük miktarda faydalı yük taşıyabilmekte ancak önemli bir avantaj olarak çok daha yüksek irtifalarda çok uzun süre uçuş gerçekleştirebilmektedirler. Yine SİHA’lar boyutları ve ağırlıkları göz önünde tutulduğunda kısa uzunluktaki düz alanlara iniş kalkış kabiliyetine de sahiptirler. (Açık kaynaklardan ulaşılabilen bilgiler kapsamında İran hâlihazırda ticari bir konteyner gemisini, Shaded-136 model kamikaze dronlarını da fırlatabilecek insansız hava aracı ve helikopter taşıyıcı gemiye dönüştürmektedir.1)
Evet, bu geminin pistine SİHA’ların da inip kalkmasının planlandığı, buna yönelik tasarım ve üretim çalışmalarına ilgili üretici firması tarafından başarıyla devam edildiği, yakın bir zamanda gemiye iniş kalkış testlerine başlanmasının hedeflendiği bilinmektedir. Ama dünya üzerinde tüm örnekleri ve teknik detayları göz önüne alındığında gemiyi salt bir “SİHA Gemisi” olarak tanımlamak ona kısıtlı kabiliyete sahip bir gemi rolü biçmek olacaktır. Gemiye SİHA inip kalkabilecek olmasının geminin çok önemli bir özelliği olarak değerlendirilmesi, “Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi” tanımının ise kullanılmaya devam edilmesi uluslararası sahada da daha uygun bir hâl tarzı olacaktır.
Şimdi kısaca gemi hakkında sosyal medyada ve bazı basın yayım kuruluşlarında çıkan yazılarda bahsedilen ana tahrik sistemi ile ilgili bir sıkıntı olup olmadığı konusundan bahisle yazımı tamamlamaya çalışacağım.
Öncelikle; tasarım ve inşa olarak birbirlerine çok benzeyen ve kardeş gemi olarak tabir edebileceğimiz İspanyol Juan Carlos-1 LHD gemisi, Avustralya donanmasına ait Canberra sınıfı LHD gemileri ve TCG ANADOLU arasında gerek tasarım gerek donatım ve inşa ve gerekse konfigürasyon açısından farklılıklar bulunmaktadır. Açık kaynaklardan araştırıldığında görülmektedir ki Juan Carlos- 1’de ana tahrik sistemi kaynaklı titreşim ve kronikleşen muhtelif arızalar mevcuttur. Benzer arızalar Canberra sınıfı LHD’lerde de olmuş, ancak konfigürasyonda yapılan azimut thruster değişikliği ile problem giderilmiştir.
Zamanında ulusal ve yabancı savunma basınının da ilgisini çeken ve sektörde ses getiren bu konu ile ilgili olarak Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız tarafından yanlış hatırlamıyorsam 2019-2020 yıllarında TCG ANADOLU projesinin yüklenicisine gerekli bildirim yapılmış, konu sorgulanmıştır.
Ancak yukarıda da bahsettiğim gibi gemiler arasında özellikle de ana tahrik sistemi konfigürasyonu ve makine dairesi yerleşiminde farklılıklar olması nedeniyle (İspanyol ve Avustralya gemilerinde 2 Dizel Makine+1 LM 2500 Gaz Türbini+2 POD sistemi varken TCG ANADOLU’da 5 Dizel Makine+2 POD vardır ve makine dairesi yerleşimleri doğal olarak farklıdır.) böyle bir sorun beklenmemiştir.
Mevcut durumda gemi, Deniz Kabul Testlerini başarıyla tamamlamış olmalı ki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından teslim alınabilsin. Eski bir Deniz Kuvvetleri mensubu ve defaatle gemi teslim almış biri olarak ben kıymetli okuyucuların şundan emin olmalarını isterim ki, benim de geçmişte oturduğum o koltuklarda oturan ilgili ve sorumlu Türk Deniz Kuvvetleri personeli asla bir gemiyi bu boyutta bir sorunla teslim almaz, o teslim protokolüne imza atmaz.
Tüm bu bilgiler ışığında toparlayacak olursak, Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi TCG ANADOLU (L-400), 30 yıl öncesi Deniz Kuvvetlerinin bugünleri gören vizyonuyla, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere hedef olarak koyduğu “Mükemmel ve kaadir bir Türk Donanmasına malik olmak” gayesinden hareketle, “Cebelitarık dışına çıkan, okyanuslar ve hatta kutuplar dâhil tüm dünya denizlerinde görev yapacak bir Donanmaya sahip olma” doktrininden ortaya çıkmış, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan tedarik makamına, ana yüklenicisi ve inşa tersanesinden tüm altyüklenicilerine kadar verilen yoğun emekler, dökülen terler ile vücut bulmuş ve Türk Donanmasına lig atlatan bir gemi olmuştur. Pruvası neta, rüzgârları kolayına olsun…
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.