Fakir ama gururlu

Yüce Yöney

yuceyoney@marinedealnews.com
Dünya ekonomik krizin pençesinde yaşamayı öğrenirken, kurulduğundan bu yana ambargo altında yaşayan Küba sessiz sedasız ayakta kalmayı başarıyor

Dünyaca ünlü bir dergide ellerindeki bayrakları sallayarak ABD ambargosunu protesto eden Kübalı gençleri gösteren fotoğraf karesinin yanında, “Ambargo kalkarsa rejim kitleleri hangi hedef için seferber edecek” diye yazıyor. Kapitalist dünyanın kendi içine kapalı bakış açısının yansımalarından biri aslında bu resimaltı yazısı. Küba’da ne yöneticiler ne halk dünyaya bu noktadan bakıyor. Onların derdi de dili de başka.
Aynı bakış açısının yakın zamanlardaki bir başka tezahürü de ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın ağzından dökülmüştü. ‘’Küba ile diyaloğun başlamasının tek partiyle yönetilen bu ülkedeki demokratik reformlara bağlı olduğu’’ yönünde bir açıklama yapmıştı Clinton. Fidel Castro’dan sonra başkanlık görevini üstlenen Raul Castro’nun yanıtı ise Küba’yı gerçekten anlamak isteyenler için bir hareket noktası oluşturacak nitelikteydi. ‘’Duyduklarım üzerine kendimi Bayan Clinton’a ve ayrıca sosyal ve siyasi rejimimizin çökmesi için tek taraflı jestler bekleyen AB’ye yanıt vermek mecburiyetinde hissediyorum. Beni Küba’ya kapitalizmi getireyim ya da devrimi inkar edeyim diye başkan seçmediler.” İkisinin de ne denli farklı bir dünyadan konuştuğu açık değil mi? Liberalizmin demokrasi anlayışını yücelterek tek ve mutlak doğru olarak kabul eden ABD ve kendini bunun karşısında konumlandırmış, varlığını başka bir sistemin geçerli olabileceğinin kanıtı olarak gören Küba!
ABD’de Obama’nın başkan seçilmesinin ardından birçok alanda olduğu gibi Küba’yla ilişkilerde de uzlaşmacı adımlar bekleyenleri hayal kırıklığına uğratan açıklamalardı bunlar. Barack Obama başkan seçildiğinde Raul Castro’nun her konuda görüşmeye açık olduğu yönündeki açıklamasıyla şevke gelenlerin harareti çabuk dinmişti kısacası. Birçok kuramcıya göre dünyanın yeniden yapılanmasına yol açacak ekonomik kriz, modern uluslararası ilişkiler tarihinin en uzlaşmaz taraflarının birbirine yakınlaşmasına yetmiyordu. Gerçi ABD’nin Honduras’ta yaşanan darbe sonrasındaki idareyi meşru kabul etmemesi gibi konularda Obama yönetiminin tavrı Küba’nın hoşuna gidecek cinstendi, ama ne bu ne de bunun gibi birkaç zayıf çıkış iki ülkenin arasındaki mesafeyi kapatabiliyordu. Küba devletinin kuruluşundan bu yana süren ambargoda kayda değer değişimler olmadığı sürece böyle bir gelişmeyi beklemek de saflık olacaktır zaten.
Raul’un ağabeyinden farklı olduğu ve daha reformist bir politika izleyeceği yönünde uluslararası kamuoyunda yaratılan beklenti daha baştan boş çıktı. İşin doğrusu, devasa değişimler olacağını zannedenlerin  hayalleriydi yıkılan, yoksa Raul Castro gerçekten de cesur adımlar atmaya muktedir bir başkan.
Küba devriminin başlangıcı sayılan Moncada Kışlası çıkarmasının 56. yıldönümünde yaptığı konuşmada, tarımsal üretimin Küba`nın birincil önceliği olduğunu söylüyordu Raul Castro. Aynı konuşmada yeni başlatılan ve işletilmeyen devlet arazisini çiftçilere devretmeyi öngören yasa çerçevesinde başvuruda bulunan 110 bin kişiden 82 bininin şimdiden arazilerini devraldığını da belirtti.
Ağustos ayı başında yaptığı bir başka konuşmasında ise çok sıkı çalışmaları gerektiğini, çünkü kendilerinden başka suçlayacak kimse olmadığını anlatıyor, eğitim ve sağlık sistemine yapılan harcamaların kısılacağını söyleyecek kadar ileri gidiyordu.
Her ne kadar Batı’da birçok yayın organında ağabeyinin gölgesinde kalmış olduğu vurgulanarak güçsüz gibi gösterilse de, bu yorumun uzaktan yapıldığı ortada. Daha yeni başkan olduğunda ücretlerde yapacağını söylediği değişikliklerle şimşekleri üzerine çekmeyi göze alacak kadar devlet içinde güçlü biri Raul. Nitekim, performansa dayalı ücretlendirme sistemine geçilmeye başlandı. Daha çok çalışanın, daha verimli olanın daha fazla kazanacağı bu sisteme çok eleştiri geldi, fakat Raul Castro geri adım atmadı.
Aksine, maaşlarda eskiden uygulanan sınırlamalar kaldırıldı, hatta emeklilikten sonra da çalışanlar için belirlenmiş olan, emekli maaşından daha fazla ücret alamaz kuralından da vazgeçildi. Doktor ve öğretmenlerin maaşlarına zam bile yapıldı.
Onaylansın ya da onaylanmasın, Raul’un ne yapmaya çalıştığı ortada. Zaten ambargo altında zar zor ayakta tutulan bir ekonomiye sahipken bir de üstüne dünyayı temelinden sallayan ekonomik kriz gelince bir şekilde müdahale etmek zorundaydı. Sanılanın aksine, küresel ekonomik krizden, farklı bir ekonomik yapısı olsa da Küba da etkilendi. Küba Cumhuriyeti Türkiye Büyükelçisi Ernesto Gomez Abascal’ın bir söyleşide anlattığı gibi, “Buna en güzel örnek Küba’nın başlıca ihracat ürünü olan nikel. Nikelin dünya piyasalarındaki fiyatı 2009’da 2008’dekinin dörtte biri oranında düştü. Bu düşüşün kamu yatırımlarımıza ve harcamalarımıza doğrudan etkisi oluyor. Bu yıl içinde turizmden de bir kayıp olacağı ortada. Ancak gene de diğer ülkelerin yaşadığı maddi kayba göre Küba`nınki daha az.”
Ekonomik veriler ve Küba’dan gelen haberler Abascal’ın sözlerini doğruluyor. Anadolu Ajansı’nın geçen ay geçtiği habere göre, kamu sektöründe çalışma saatleri azaltıldı ve enerji tasarrufu sağlamak için bankalar, mağazalar ve diğer hükümet bürolarında klimaların günün büyük bölümünde çalıştırılmaması istendi. Turizm sektörü ise ayakta kalmayı başarıyor. Gerçi 2.7 milyar dolarlık döviz girdisi geçen yıla göre yüzde 10 azalma anlamına geliyorsa da bu koşullarda makul bir rakam olarak görülebilir. Küba Ekonomi ve Planlama Bakanı Marino Murillo’ya bakılacak olursa, bu yıla dair öngörülen yüzde 6 düzeyindeki büyüme hedefi ancak yüzde 2’yi bulacak.

Başka dünyanın insanları
Küba’da yaşanan değişimler hangi düzeyde olursa olsun, Kübalıların hayatında değişmeyen şeyler var. Sosyal güvenlik sistemi hayati bazı konularda halka güven verecek biçimde işliyor. Ekonomi devletin elinde olduğu için, büyük bir kriz olduğunda ABD’de, Almanya’da ya da İngiltere’de görüldüğü gibi toplu işten çıkarmalar burada yaşanmıyor. Türkiye Büyükelçisi Abascal’ın ifadesiyle, “Fabrika kapatılırsa, o insanlar sokağa terkedilmiyor; başka bir iş bulunup istihdam ediliyor. Eğer ki iş bulunamazsa kendilerini geliştirmek için eğitim şansı buluyorlar. Kirasını ödeyemeyen aile evden atılmıyor. Kriz var diye, hiçbir okul kapanmaz, üniversitelere gidilmekten vazgeçilmez.” Ancak değişmeyen sadece sosyal güvenlik sistemi değil, Küba’nın simgesi haline gelmiş salsadan inanılmaz bir biyolojik çeşitlilik gösteren doğasına kadar ülkeye özgü özellikler her daim Küba’ya ve Kübalılara can veriyor.
Evet, 1950’lerden kalma otomobillerin kimi zaman korkunç sesler çıkararak yol aldığı, çoğu zaman yolda kaldığı bir ülke burası. Ama trafiğin süratli akmaması hayatın durduğu bir yerden söz ediyoruz anlamına gelmiyor. Aksine müzikle, dansla akan bir hayat var Küba’da. Mesela, ülkenin en ilginç geleneklerinden biri olan “Quinceanera” törenine denk gelen bir yabancı hemen anlayacaktır bu duyguyu. Kübalı genç kızların on beşinci yaş gününde yapılan bir ritüel bu. Kadınlığa ilk adım olarak kabul edilen bu günde, on beşinci yaşını kutlayan genç kız en güzel giysileriyle boy gösteriyor, kimi zaman halkı selamlayan bir kraliçe gibi bir otomobilden el sallıyor sokaklardaki insanlara. İçkiler içiliyor, danslar ediliyor, anneler kendi törenlerini anlatıyor, genç kızlar düşler kuruyor… Herkesin davetli olduğu, herkesin eğlendiği dev bir parti!
Kuşkusuz eğlenmeyi bilmelerine ve salsanın ritmine rağmen bir rüya mekânı değil Küba, ama antipropagandanın zihinlere yerleştirdiği gibi aç, mutsuz insanların ülkesi de değil. Nüfusunun tamamı okuryazar olan bir ülke. Bizim ambargo dediğimiz, kendilerinin acımasızlığını, süresizliğini ve katılığını vurgulamak için abluka diye adlandırdığı koşullarda herkesin sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlandığı bir sistem. Üstelik, tıp alanında dünyanın en ileri giden ülkelerinden biri. Özellikle kalp, göz ve çocuk branşlarında tıpta vardıkları nokta gıpta edilecek nitelikte. Çocuk ölümlerinin azlığı ve tıp turizminden elde edilen gelir bunun en iyi göstergelerinden. Küba’daki sağlık hizmetleri yılda yaklaşık 40 milyon dolar gelir getiren bir sektöre dönüşmüş durumda.
Ve bu hiç de yeni bir bilgi değil. Küba’ya FÖ (Fidel’den Önce) ve FS (Fidel’den Sonra) diye bakanlar hiçbirimizi yanıltmasın. Ne Castro, ne Obama, ne kriz; hiçbiri Küba’da değişimin anahtar sözcüğü değil. Küba’da değişen halkın cep telefonu almaya başlaması, o kadar.

Bunu Paylaşın
yuceyoney@marinedealnews.com